Avrupa Kıtasının En Batısı: Cabo da Roca

Yıllarca batı batı dediler, medeniyet dediler; ben de tipik bir Türk genci olarak vazifemi yerine getirmek için ilerledim, ilerledim, sonunda gidecek kara parçası kalmadı!

Avrupa kıtasının en batı ucu, Lizbon'un şirin kasabası Sintra yakınlarındaki burunda buldum kendimi; Cabo da Roca.                             

Sürpriz Lizbon seyahatimde en çok görmek istediğim yerlerden biri olan Cabo da Roca'nın nefesimi keseceğini elbette ki biliyordum. İnsanın daha bir hafta öncesine kadar internette fotoğraflarına baktığı bir yere ayak basması çok garip bir duygu.

Sert rüzgârı, kayalıkları, insanı ürküten soğukluktaki deniz feneri, dev okyanus dalgaları, çetrefilli ulaşım yolu ile şaman ruhuma ilaç gibi geldi Roca Burnu.

Olur da yolunuz Portekiz'e, Lizbon'a düşerse ve zamanınız varsa mutlaka gitmeniz gereken yerlerden…

Bu nefes kesen bölgeye ulaşmak için öncelikle Sintra kasabasına gitmeniz gerekiyor.

Lizbon merkezde, Rossio istasyonunda Sintra'ya giden trenler var. Bu trenler 15-30 dakikada bir kalkıyorlar ve yolculuk yaklaşık 40 dakika sürüyor. Trenle yolculuk her zaman harika olduğundan canınızın sıkılmasına imkân bile olmuyor; Lizbon'un merkezinin dışındaki hayatları ve kırsalı izlemek için şahane bir bahane. Sintra'ya bilet fiyatları gidiş dönüş 5 Euro civarında ve hali hazırda şehir içinde ulaşımda kullandığınız kartları (pass) burada da kullanabiliyorsunuz.

Sintra, 18. yüzyılın romantik mimari akımıyla şekillendirilmiş şirin evlere ve saraylara sahip, küçücük bir kasaba. Sokakları baharda mis gibi çiçek kokuyor. Her yer yemyeşil… Sarayların yanı sıra tarihi 8. yüzyıla kadar uzanan kaleler, tepeler üzerinde konumlanan, sisler içinde oldukça gizemli görünen yapılar da var.

Şehrin belki de en ünlü yapısı olan Pena Sarayı bir Orta Çağ manastırı üzerine yapılmış bir yazlık saray.

Eğer zamanınız varsa Sintra'daki bu ilginç yapıları ayrıntılı olarak gezebilirsiniz ya da Ali Canile benim yaptığım gibi şehri biraz kolaçan ettikten sonra hemen istasyon önünden kalkan otobüse atlayıp 45 dakikalık bir yolculuk sonrası, ormanın içinden kıvrıla kıvrıla soluğu Cabo da Roca'da alabilirsiniz.

"Aqui, onde e terra se acaca e o mar começa"

Roca Burnu'ndaki devasa haçın altında böyle yazıyor. Burası, toprağın bittiği ve denizin başladığı yer.

16. yüzyıldan Portekizli bir şaire, Camoes'e ait bu sözler…

Sintra-Cascais Doğal Parkı'nın içinde yer alan burun Lizbon'a 42, Sintra'ya 18 km uzaklıkta.

Buruna ulaştığınızda dikkatinizi çekecek olan kırmızı, dev, 22 metre uzunluğundaki deniz feneri (Farol de Cabo da Roca) Atlantik Okyanusu'ndan 165 metre yükseklikte yer alıyor. 1758 yılında başlanmış ve ilk kez 1772 yılında çalışmaya başlamış. Zamanla yenilenmiş, pek çok farklı sistem eklenmiş, restore edilmiş. Siz de benim gibi deniz fenerlerini garip ve gizemli bulanlardansanız bu görüntü çok hoşunuza gidecek.

Romalılar Cabo da Roca için Promontorium Magnum tabirini kullanmışlar. Büyük, muhteşem zirve... Denizler Çağı'nda ise Lizbon Kayası olarak anılmış.

Patikadan dikkatlice kayalıklara inerken insanı sersem eden sert rüzgâra adrenalin de eklenince insan ne yapacağını şaşırıyor.

Öyle ki ben karşı kıyıdaki Amerika'ya selam çakmak ve "Sırada sen varsın" demek için yanımda hamburgerimi bile götürdüm (Yazar burada aslında Sintra'dan kalkan otobüse yetişmeye çalışırken açlığını bastırmak için en yakın ve en ucuz mekândaki hamburgeri alıp paket yaptırdığını ve açlıktan bayılmamak için kayalıklar üzerinde yediği gerçeğini saklamaya çalışıyor!).

Yazar Cabo da Roca'daki dev dalgalara, kayalara ve deniz fenerine onu ve arkadaşını ağırladıkları için bolca teşekkür ediyor. Ayrıca evrenden Şamanik aktivitelerinin devamını getirmesini diliyor.

Çünkü doğa en yüce, en gerçek sanatçı. Bizler onun yalnızca -kimisi yetenekli- taklitçileriyiz.