Bordo - Mavi Bir Karadeniz Şehri - Trabzon

Karadeniz... Yaşadığım ülkenin kuzeyine ilk kez ayak basmış olmanın pişmanlığı içerisindeyim. Yani ne diye bu yaşına kadar beklersin ki?

Cem Yılmaz bir gösterisinde bahseder Karadenizlilerden. Soruya soruyla cevap vermelerinden vs… Abartı gibi gelebilir gitmediğiniz sürece ama adam haklı arkadaşlar. Sadece Trabzon değil tüm Karadeniz böyleymiş. Gidenlerden duyduklarım böyle ve ben bunu Trabzon’da bulunduğum süre içinde kesinlikle doğruladım. 
Karadeniz’i ziyaret edin. Hem de her köşesini. Gerçekten çok eğleneceksiniz. Daha uçağa binerken iliklerimize kadar hissettik Karadeniz’e doğru yola çıktığımızı. Uçuşumuzun ertesi günü oynanacak maç için yola çıkmış Trabzonspor formalı insanlar uçak kabinini mini bir stadyuma çevirmeyi başarmaya yetecek kadar kalabalıklardı. Uçağın dibine kadar gelip ‘Ha bu uçağa mi bineyruz’ diye soran amca ve onun gibi şiveli konuşmaları ile dikkatimizi çeken insanlar da cabası. İnsanların sizinle aynı ülkede yaşıyor ve aynı ülkenin vatandaşlığını taşıyor olmaları kesinlikle sizinle aynı coğrafyada yaşadıkları anlamına gelmiyor. Bunun en somut örneğini ancak Akdeniz’den, Ege’den, Marmara’dan Karadeniz’e yolculuk ederek görebilirsiniz. Size oldukça normal gelen bir durum onlar için oldukça anormal olabilir. Ya da size anormal olan durumlar onlar için normal olabilir. Sıralar alışmış olduğunuzun tersinden ilerler, sorunuza soru ile cevap alırsınız gibi… Kendi doğası eğlencelidir Karadeniz insanının. Asabidir, sinirlidir, çabuk gerilir. Ama dürüsttürler. Bilmeseler bile asla ’bilmiyorum’ demezler. Sıcaktırlar, yardımseverdirler, misafirperverdirler. Kadınlarına saygılı ve düşkündürler. Her haliyle sevdirirler kendilerini. Değişik hal ve hareketleri, durup dururken atan Karadenizli damrarları, şiveleri, onları Karadenizli yapan her yönleri ile…

Denize paralel uzanan dağları ile biliriz Karadeniz’i. Uçağınız Trabzon’a iniş yaparken gerçekten de güzel bir coğrafi gözlem yapma imkânı buluyorsunuz. Sıra sıra uzayan tepelerin üzerine kurulmuş bir şehir Trabzon. Düz bir zemine adım atabilmek ancak sahil şeridine inildiği zaman mümkün olabiliyor. Benim gibi yokuş sevmeyenlerdenseniz vay halinize. Tüm şehir yayla ve tepelerden oluşmuş vaziyette.

Yine liseden kalma coğrafya bilgisi… Karadeniz yağışlı bir bölge. Hatta yolculuğa çıkmadan önce duyduğum ‘’Karadeniz’in yağmurunda ıslanmadıysan Karadeniz’e gittim deme’’ cümlesi bu bilgiyi yeterince doğrular nitelikte. Hava sıcaklığı bizim gibi ılıman iklimden giden insana göre düşük. Yaz-kış demeden yağmur yağıyor. Mart ayında yüksek kesimlerde karlar yavaş yavaş erimeye başlamış olmasına rağmen, Sümela Manastırı'nın bulunduğu Altındere Vadisi Milli Parkı’nda lapa lapa kar yağmaktaydı.

Bordo-mavi renkleri Trabzonlular için hayatın en güzel renkleri. Kendi şehrinin takımına bu kadar sahip çıkan ve onu bu kadar seven bir taraftar kitlesi olduğu için Trabzonspor çok şanslı bir kulüp. Biz de o kadar şanslıyız ki gittiğimiz hafta sonu Trabzonspor-Galatasaray maçı var. Kent meydanı festival alanı gibi cumartesi günü. Eğer Trabzonspor’un tuttuğunuz takımla maçının olduğu gün Trabzon’da bulunacaksanız mümkünse o gün Trabzonsporlular arasında maç izlemeyin. Yok, illa izlemek istiyorsanız kendinizi belli etmeyin. Ölü taklidi yapın. Kendi can güvenliğiniz için… Yoksa bana ne... Bunun dışında sıradan bir günde Beşiktaş formanızla sokakta yürüyebilirsiniz rahatlıkla. Galatasaray forması ile de gezebilirsiniz ama çok fazla göze batmamaya dikkat ederek… Yürek yemediyseniz Fenerbahçe forması ile kesinlikle çıkmayın. Benden söylemesi. Direkt Trabzonsporlulardan aldığımız bilgiler…

Tam anlamıyla bir öğrenci memleketi diyemem ama Karadeniz Teknik Üniversitesi bölgeye çok sayıda öğrenci göndermiş. Fakat tanıştığımız öğrencilerin neredeyse tamamı yerel halk tarafından sevilmediklerini ve istenmediklerini söylediler. Öğrencilerin sosyal ihtiyaçları ve bununla birlikte şehre gelen eğlence ve gece hayatı kültürü de yerel halk için yabancı bir durum. Büyük ihtimalle öğrencilerin halkla iletişiminin sıkıntılı olmasının sebebi de bu.

Trabzon’a ulaşım oldukça kolay. 1 saat 20 dakika süren bir uçuşla İstanbıl’dan rahatlıkla ulaşabilirsiniz. Türk Hava Yolları, Anadolujet, Pegasus gibi havayolu şirketlerinin her gün karşılıklı tarifeli seferleri ile hem Atatürk Havalimanından hem Sabiha Gökçen Havalimanından ulaşım mümkün. Daha da güzel haber… Trabzon’a Ankara’dan da direkt sefer var (Anadolujet)… Bitmedi… Trabzon’a sürekli promosyon uçak bileti var. Pegasus’un hiç beklemediğiniz zamanlarda karşınıza çıkardığı kampanyalar ve Anadolujet’in durup dururken anons ettiği promosyon biletler ile çok uyguna gidiş-dönüş bilet bulabilirsiniz. Biz iki kişilik gidiş-dönüş bileti Anadolujet’ten 250 TL gibi komik bir rakama aldık. ‘’Yok bacım ben uçaklan gidemem’’ derseniz Trabzon’a otobüs seferleri de var karşılıklı olarak. Fakat oldukça uzun bir yolculuk bu.

Trabzon, benim gibi ‘Miskin Sid’ kıvamındaki insanlar için kâbus haline gelebilecek bir şehir. Sebebi ise yazının başında bahsettiğim gibi Trabzon’un dağ eteklerinde kurulu bir şehir olması ve dolayısıyla koca şehirde tüm yolların yokuş olması. İnişlerde sıkıntı yok. Derdim çıkmak. Trabzonlular da benim gibi düşünmüş olmalılar ki her mahallenin neredeyse her sokağından geçen dolmuşlar var. Dolmuşların çoğu merkezden kalkıyor ve şehrin çeşitli yerlerine dağıtım yapıyor. "Yürüyerek gezerim canım yokuş neymiş’’ diyorsanız önünüzde saygıyla eğilirim sadece.

Şehir içinde ulaşım dolmuşlar ile çok çok kolay ve eğer tüm günü şehir içi gezerek geçirmeyi düşünmüyorsanız uygun fiyatlı. Lakin iki kişi tüm gün oradan oraya gezmek niyetindeyseniz gün sonunda sadece ulaşıma harcamış olduğunuz miktar pek de iç açıcı değil. Zira Trabzon’da tüm gün 2 kişi dolmuşa bıraktığınız parayla İstanbul’da Taksim’den Beylikdüzü’ne taksi ile gidersiniz. Bazı noktalar arasında direkt sefer olmadığı için aktarma yapmanız gerekiyor. Zaten dolmuşun tüm gün içinde bu kadar yüksek rakama ulaşmasının sebebi bu. Bir de gideceğiniz yerlerin fiyat tarifeleri etkiliyor tabi. Ayrıca vakit kaybı da cabası.

Şehir içi ulaşımda dolmuşa alternatif, günlüğü aynı paraya kiralayabileceğiniz şahsi araç. Fakat akaryakıtın ateş pahası olduğunu da hesaba katacak olursak bu da pek ekonomik bir çözüm olamıyor ne yazık ki. Ayrıca yabancı olduğunuz bir şehirde yollar ve otopark konusunda sıkıntı çekme ihtimalinizin bulunduğunu hatırlatmak isterim. Ama en azından daha hızlı ve konforlu bir çözüm. Her iki alternatifin de kendine göre artı ve eksilerini değerlendirmek lazım. Karar sizin. Ulaşımla ilgili asla ama asla bulaşmayın diyeceğim tek şey taksiler. İstanbul dışı şehirlerde taksi ne yazık ki pahalı…

Karadeniz’e yaptığım bu ilk yolculuk konaklama noktasında oldukça maceralı geçti. Zira ciddi anlamda barınma problemi yaşadık ve neticede her akşam başka bir yerde konaklamak durumunda kaldık. Bu leş durumun bize tek getirisi birbirinden güzel yeni arkadaşlar edinmiş olmamız olsa da herkes bizim kadar şanslı olmayabilir.

Konaklama seçenekleri Trabzon’da çok uçuk fiyatlı değil. Şehir merkezinde bulunan parkın hemen karşısında geceliği 120 TL gibi rakamlara konaklayabileceğiniz birkaç otel var. Onun dışında gitmeden önce (her ne kadar eşim rahat edemeyeceğini düşündüğü için karşı çıksa da ) Couchsurfing’de yaptığım araştırma Trabzon’da çok sayıda gencin dışarıdan gelen misafirlere evini açtığını gösterdi. Airbnb ise ev kiralamak isterseniz size oldukça güzel seçenekler sunacaktır. Eğer otel yerine bunlardan birini değerlendirmek isterseniz Kalkınma Mahallesi’nde arama yapın. Çünkü hem öğrenci mahallesi olduğu için gece geç saatlere kadar canlı hem de her şey elinizin altında. Ayrıca ulaşımı da kolay bir bölge. Bir o kadar da uygun fiyatlı. 3 gece boyunca konakladığınız 3 farklı evin her biri bu mahalledeydi. Ayrıca bu bölgede otel de mevcut. Yani konaklama için ya Merkez ya da Kalkınma Mahallesi en doğru noktalar.

Yeme-içme konusunda Trabzon size kilo aldırabilecek bir memleket. Karadeniz diyet düşmanı bir coğrafya. Kuymak’tan tutun Akçaabat Köfte’ye kadar her türlü yöresel lezzet diyet yapanlara asla önerilmez. Kuymaksız, Kayganasız, Trabzon simitsiz, mısır ekmeksiz bir kahvaltı ise Trabzon’da kabul görmez. Kahvaltı için ise önerim Ayasofya Müzesi'nin hemen yanındaki çay bahçesi. Koca bir demlik Karadeniz çayı eşliğinde Kuymak ve Kaygana ile yapılan kahvaltı normal bir insanı akşam yemeğine kadar doyurmaya yeter. Yeme-içme, Uzungöl, Sümela Manastırı gibi iç turizmin gelir kaynağı değil de köşeyi dönme kaynağı olarak görüldüğü yerlerde GEREKSİZ pahalı… Onun dışında yerel lezzetleri deneyebileceğiniz şehir içi yerler o kadar da uçuk değil tabi ki. Beşirli Sahili’ne inerseniz Karadeniz manzarasına karşı balık ekmek keyfi de yapabilirsiniz. Akçaabat Köfte yiyebileceğiniz mekân sayısı da bir hayli fazla. Köfte için bize Kolotoğlu’nu tavsiye ettiler. Ben de size tavsiye edeyim. Uzungöl’e giderken Sürmene üzerinde kısa bir mola verip pide yemeyi de ihmal etmeyiniz.

                                

"Trabzon’da gece çıkam da eğlenem" derseniz o konuda pek seçeneğiniz yok maalesef. Trabzon halkı gece hayatına yabancı. Az önce bahsettiğim gibi var olan bir avuç mekânda öğrenciler sayesinde var. Ama çok da fazla seçeneğiniz yok. Genelde canlı müzik yapan mekânlar mevcut. Alkol kültürü çok gelişmiş değil ve fiyatları İstanbul’daki düşük kalite bir mekândaki gibi. Anlayacağınız çok da hesaplı değil ama ortalama. Yine burada tanıştığımız ve bizi misafir eden öğrenci arkadaşlarımızla ettiğimiz sohbetlerde öğrendik ki alkollü restoran kültürü de çok gelişmiş değil. Merkezdeki İstiklal Sokak’ta ve Kalkınma Mahallesi'nde bulunuyor genelde mekânlar. Bunların dışında öğrencilerin çok tercih ettiği alkolsüz, kafe tarzı mekânlar ve nargile kafeler de revaçta. Merkezde "Barikat Rock Bar" isminde bir rock bar mevcut. Canlı pop müzik yaptıkları zaman dışında hafif rock çalınıyor :) Olsun…  

Alışverişkoliklere de birkaç önerim olacak tabi ki… Yöresel ürün alışverişleriniz için Sümela Manastırı'nda bulunan restoranın alt kısmında kocaman bir dükkân var. İsmini bilmiyorum ama başında duran kız o kadar içten, hoşsohbet ve cana yakın ki insanın tüm dükkânı satın alası geliyor. Klasik Karadeniz şivesi ve siz pazarlık etmeye kalkışmadığınız halde size yaptığı ufak güzellikler kendisine dakikalar içinde ısınmama sebep oldu. Yetmezmiş gibi bir de beni alladı pulladı fındık toplamaya gitmiş Karadeniz kadınına çevirdi..."Hadi bakayım fotoğraf çekinmeye" deyip eşimin yanına gönderdi. Umarım Sümela’ya gittiğinizde karşılaşırsınız kendisiyle…

Uzungöl çevresi de yöresel ürünler satan mağazalar ile dolu. Klasik gezgin ürünü magnet ve anahtarlıkların dışında bol miktarda yazma ve bandanalar satın alabilirsiniz. Kırmızılı siyahlı ve hafif sarılı bez örtüler bir Trabzon klasiğidir. Ben birkaç adet bandana ve bu örtülerden getirdim magnetler ile birlikte. Bunlardan hariç yine yolunuz Sürmene’ye düşerse bıçakçılara uğramayı unutmayın. Bu bıçakların özelliği kullanılan çelik ve özel el işçiliği. Fabrikasyon olanları da var ama zaten hem kalitesinden hem de fiyatından anlıyorsunuz aradaki farkı. Ahşap saplı olanlar el yapımı, diğerleri fabrika üretimi. Hem hediyelik olarak hem de mutfakta kullanmak amaçlı alınabilir. Uçakta sıkıntı çıkarması olasılığına karşılık satın aldığınız ürünleri vereceğiniz adrese kargo ile gönderiyorlar. Ayrıca buradan şimşir mutfak ürünleri de satın alabilirsiniz. Biz de hediyelik birkaç şimşir kaşık ve bir küçük çakı alıp bunları ofis adresimize kargolattık. Bunun dışında bol miktarda yöresel yiyecek içecek satın alma imkânınız var ama uçak yolculuğu sırasında problem teşkil edebileceği için bu tarz ürünler alacaksanız adrese kargolatmak en iyi çözüm.

                              

Son olarak yine yöresel şeylere merakı olanlar ve abuk subuk çarşılar gezmeyi sevenler sizi de unutmadım. Kemeraltı Çarşısı tam bize göre. "Trabzon burması" dedikleri şeyi bulabileceğiniz en iyi yer. Anadolu’nun birçok yerinde olduğu gibi Trabzon’da da altın ve gümüş işçiliği çok başarılı ve güzel. Fiyatları da bir o kadar güzel tabi ki. Olsun :)

"Hadi gezelim artık bacım"diyenler için gelsin o zaman… Trabzon’da gezilecek çok fazla yer var arkadaşlar. Sümela’ya çık, Uzungöl’de yürü bitti gitti değil aslında. İnternetten yapacağınız kısa bir araştırma sonucu ilginizi çekebilecek envai çeşit yer bulmanız çok muhtemel.

1-Sümela Manastırı: Trabzon küçük gibi görünse de aslında küçük bir şehir değil. Bu sebepten bir yerden bir yere gidiş biraz zaman alan bir olay. Sümela’ya giden dolmuşlar var bunu biliyoruz fakat sıkıntı dolmuşları bulmaktı. Meydandan sahile doğru iniyoruz dolmuşları bulmak için. Aslında Sümela’ya giden direkt dolmuş yokmuş merkezden. Maçka’dan başka bir dolmuşa binerek çıkabiliyorsunuz. Fakat Sümela’ya direkt gittiğini söyleyen bir şoförle karşılaştık ve kişi başı fiyatı sorduk. 35 (Otuz beş) TL dedi… Hayatım boyunca verdiğim hiçbir paraya bu kadar acımadım ama jetonumuz düştüğünde çoktan Sümela’ya varmıştık. Bu kadar pahalıya geldi çünkü aslında araç Maçka’ya gidiyor. Tüm yolcular orada inince Sümela’ya giden bir biz kaldık. Yani araç bize özel Sümela’ya çıktığı için böyle bir para ödedik. Gerek var mıydı? Tabi ki hayır…

Bu duruma düşmemek için kendini şoför olarak tanıtan ve Sümela’ya direkt gideceğini söyleyerek sizden kişi başı 35 (otuzbeş) TL isteyenlere itibar etmeyiniz. Sümela değil direk Maçka dolmuşu aradığınızı söyleyin ve Maçka’dan aktarma yaparak manastıra çıkın.

Bu ödediğimiz paraya bu kadar acımış olmamın bir diğer sebebi de Sümela’yı dürbüne ihtiyaç duyacak bir mesafeden görmek durumunda kalmamız. Çünkü Sümela restorasyon çalışmaları sebebiyle iki senedir kapalı. "Bacım soruşturmadın mı gitmezden evvel?" Tabi ki araştırdım. İçine giremiyorsunuz ama manastıra çıkan yolda belirli bir mesafeye kadar yaklaşabiliyorsunuz. Biz yaklaşamadık işte. Kış boyu İstanbul’a yağan total kar miktarı Sümela’nın bulunduğu tepelerin üstüne 1 saatte yağıyor. Ne görebildiysek idare edelim bari dedik ve ısınmak için dinlenme tesisine girdik. Bu tesiste alabalık yemeniz tavsiye ediliyor zira Sümela’ya çıkan yol boyu göreceğiniz üzere etrafta alabalık çiftlikleri var. İlla deniz balığı yemek gibi bir ısrarınız yok ise burada balık yemek keyifli olabilir. Benim gibi çiftlik balığı ile aranız yoksa mısır veya lahana çorbası için. Tesis biraz yüksek fiyatlı fakat yemekleri kaliteli ve mekân olarak size Karadeniz havası yaşatmak konusunda başarılı.

                   

Sümela Manastırı, Altındere Vadisi Milli Parkı'nda bulunuyor. Altındere Vadisi içerisinde bulunan Kara tepesi üzerinde ve deniz seviyesinden 1500 metre yükseklikte yer alan bir Rum-Ortodoks Kilisesi. İnsan oraya neden manastır diker? Sorusu sürekli kafamın içinde yankılanıp dursa da somut bir cevap alamadım. İçerisinde oldukça ilgi çekici freskler olduğu söylense de restorasyon çalışmaları nedeniyle biz bunları bu seyahatimizde göremedik. Bir dahaki sefere artık…

2-Uzungöl: En çok ziyaret edilen iki numaralı yer Trabzon’da. Uzungöl, Çaykara ilçesine bağlı bir mahalle aslında. Adını kıyısında bulunan Uzungöl’den alıyor. Sık ladin ormanları ile çevrili inanılmaz bir doğa harikasından bahsediyoruz.

Trabzon’dan 99 kilometre uzakta Uzungöl. Biz buraya gelebilmek için günübirlik tur satın almak durumunda kaldık. Fakat yol üzerinde çay fabrikası, Kiremitli köprü gibi yerleri görme şansımız oldu. Bu turları merkezde bulunan küçük acentelerden satın alabilirsiniz. Kişi başı 40 TL gibi rakamlar ödüyorsunuz. Şahsi aracınız var ise Uzungöl tabelalarını takip ederek sahil şeridinden sallana sallana gidebilirsiniz rahatlıkla. Bunlardan hariç toplu taşıma ile gidilmiyor diye biliyorum ama yanıltıcı olmasın. Siz yine de araştırın.

Haldizen Deresi Vadisi'nde heyelan sebebiyle dere yatağının kapanması sonucu oluşmuş bir göl Uzungöl. Soğanlı ve Kaçkar dağlarının birleştiği yerde tam olarak. Bu bölge aynı zamanda ılıman iklim kuşağında yer alan en yaşlı ormanların bulunduğu bölge. Yılın her mevsimi her an yağmur yağma ihtimali var. Bu sebepten yılın her zamanı serin ve yeşil. Bu bölge yaban hayatı açısından da büyük bir önem taşıyor. Bozayıdan dağ keçisine, vaşaktan karacaya kadar birçok yaban hayvanı ve 60’tan fazla endemik bitki türünün yuvası.

Tam da bu noktada göl etrafındaki işletmecilere birkaç çift sözüm var. Uzungöl muazzam bir doğa harikası arkadaşlar. Gidenlerin pek çoğu ‘hayal kırıklığı’ yaşadıklarını söylediler bana. Bunun yalnızca tek bir sebebi var. Göl kıyısının yerel işletmeciler tarafından işgal edilmiş olması. Uzungöl fotoğraflarında hep yüksekten, etrafı silme yeşillikle çevrili, kıyılarına doğru ahşap evlerin bulunduğu muazzam bir tablo gören yurdum insanı tabi ki o kadar yükseğe çıkamayıp gölü kıyısından gezdiği zaman o ahşap şeylerin aslında ne kadar berbat bir görüntü oluşturduğunu görünce haklı olarak burun kıvırıyor ‘bu muymuş yahu’ diye.  Gölün ve etrafındaki köyün tüm güzelliğini yerle bir edecek kadar fazla sayıda gereksiz binalarla kaplı her taraf. Bunların pek çoğu otel. Geri kalanları kafe ve restoran. Peki, sorarım size… Ne gerek var kardeşim? Uzungöl’de konaklamak zorunda mısınız? Yetmiyor mu etrafında güzel bir yürüyüş yapmak? Ya da illa o gün öğlen yemeğini manzaraya karşı yemeyeni dövüyorlar mı? Böyle bir yeri bizden sonraki nesillerin de görmesinden daha mı değerli bizlerin 2 günlük tatil keyfi? Tamam, ben size kalmayın Uzungöl’de demiyorum ki. Hobi olarak gene kalın. Bu kadar otele ne gerek var?

Daha da berbat olan kısmı ise bu işletmelerin yalnızca görüntü kirliliği oluşturmaması. Uzungöl bu işletmelerin bıraktığı atıklardan şikâyetçi. Bıraktıkları katı ve sıvı atıklar göl suyunda kirliliğe sebep oluyor. Gittikçe kirlenmeye başlayan göle müdahale etmek için gölün içinde çalışmalar yapılıyor. Üzerinde kocaman sarı dubalar bulunan upuzun siyah iğrenç hortumlar, tekneye benzer bir şeye bağlı olarak yüzüyor gölün üzerinde. Bu hortumlar ile atıklar toplanıyor. Durun en kötüsü şimdi geliyor. Göl temiz kalsın turist gelmeye devam etsin amacıyla yapılan bu çalışmanın son aşamasında toplanan atıklar gölü takip eden akarsulara hunharca bırakılıyor. Yani kaş yaparken göz çıkarmanın uygulamalı gösterimi. Gerçekten söylenecek çok şeyim var bu konu ile ilgili ama neyse... Elimden sadece bu durumu yazımda anlatmak geliyor şuan. Umarım en kısa zamanda birileri bir şeyler yapar bu durumla ilgili…Bunları anlatıyorum, çünkü belki bir farkındalık yaratmaya yardımcı olabilirim diye düşündüm. Uzungöl her şeye rağmen çok çok çok güzel. Lütfen ziyaret edin bu güzelliği.

3-Trabzon Ayasofya Cami: Trabzon’da ayak bastığımız ilk mekân burası oldu. Zira bize burada kahvaltının çok meşhurolduğu bilgisi geldi. Fakat sadece karnınızı doyurup buradan ayrılmak çok büyük bir kayıp olacaktır.

Fatih Sultan Mehmet’in1461 yılında Trabzon’u fethetmesinden sonra 500 yıl cami olarak hizmet vermiş Ayasofya. Günümüze kadar gelen süreçte ise pek çok kez restore edilmiş ve her seferinde cami olmaya uygun bir biçimde,  aslına uygun olarak yapılmış restorasyon çalışmaları. 1964-2013 yılları arasında müze olarak hizmet vermiş. 2013 yılında yeniden ibadete açılmış. Bina kare-haç formlu. Bizans mimarisinin güzel örneklerinden biri.

Cami gezildikten sonra hemen yan tarafında yer alan çay bahçesi en güzel Karadeniz kahvaltısını bulabileceğiniz yerlerden biri. Karadeniz’e nazır Kuymaklı, Kayganalı sağlam bir kahvaltı yapın bu çay bahçesinde. Şiddetle tavsiye ediyorum.

 

Ulaşım konusunda sıkıntı çekmeyeceğiniz bir yer. Meydandan dolmuş ile çok rahat ulaşıyorsunuz.

4-Kızlar Manastırı: Trabzon merkeze yakın sayılabilecek Boztepe Mahallesi'nde bulunan ve Karadeniz’i altınıza seren bir manastır. Ne yazık ki restorasyon çalışması sebebiyle bu manastıra da giriş yapamıyorsunuz.

‘Karadeniz’i altınıza sermek’ deyiminden de anlayacağınız üzere yürüyerek çıkılması, çıkılmaya teşebbüs edilmesi tavsiye edilmez. Dolmuş ile çıkabilirsiniz rahatlıkla.

5-Trabzon Atatürk Köşkü: İşte tüylerimi diken diken etmeyi başaran bir başka mekân. Bu köşk Soğuksu mahallesinde, yeşillikler içinde bir çam korusunun içinde bulunuyor. Atamız Trabzon’a yaptığı ziyaretlerde bu köşkte konaklamış. Evin içinde neredeyse hiçbir şeye dokunulmamış. Misafirlerini ağırladığı odası, kitap okuduğu oda, eski tip sevimli mutfağı, evin giriş holündeki bilardo masası bile yıllardır onun bıraktığı gibi duruyorlar. Bu tarz müzeleri gezmeyi zaten severim. Üstüne bir de bu evde bir zamanlar Atamızın misafirleri ile kahveler içtiğini, yorulduğunda ahşap merdivenleri çıkıp odasında üstünü değiştirdiğini, uyuduğunu düşününce daha da bir keyif verdi bana bu köşk. Tam anlamıyla atamıza yakışan şık, klasik, sade ama iddialı bir iç mimariye sahip bu evin bu kadar özenle korunmuş olması da mutluluk verici.

Köşk inanılmaz güzel bir manzaraya ve peyzaja sahip. Oldukça tepelerde olduğu için ulaşımı bir hayli güç. Yayla evine çıkıyormuşsunuz hissi veriyor. Ayasofya’dan sonraki durağımız olan köşk’e gidebilmek için dolmuşa binip Gülbahar Hatun Mahallesi’ne geçmemiz gerekti. Bu mahalleden kalkan ‘köşk’ dolmuşları veya otobüsler ile köşkün tam önünde inebilirsiniz. Yol boyu yine yeşillikler içindesiniz.  Aynı şekilde merkez ’den de önce Gülbahar Hatun Mahallesi'ne gidip, oradan aktarma yaparak ulaşabilirsiniz.

6-Kemeraltı Çarşısı: Burası bildiğimiz klasik bir çarşı. Merkezden birazcık yürüyerek ulaşabiliyorsunuz. Her şehirde mevcut olan, çeyizlik, gelinlik, kıyafet, kuyumcu vb. dükkânların bulunduğu bir çarşı. Trabzon’un en eski ve tarihi çarşısıdır.

7-Gülbahar Hatun Camii: Yavuz Sultan Selim’in annesi Gülbahar Hatun adına yaptırdığı cami. Gülhabar Hatun Mahallesi'nde bulunan Atapark’ın içinde bulunmaktadır. Biz gidip görecek vakit bulamadık ama yine de tavsiye ederim.

8-Çal Mağarası: Bu ilginç mağara dünyanın en uzun ikinci mağarası olarak kabul ediliyormuş. İçerisi yaz-kış fark etmeden soğuk olduğu için ziyarete gidileceği zaman tedbirli olunması öneriliyor. İçeride bol miktarda sarkıt ve dikitler var.

9-Vazelon Manastırı: Maçka ilçesi sınırları içinde bulunan ilginç bir manastır daha. Sümela manastırından daha eski bir yapı. Yağmacıların, define avcılarının sevdiği bir mekânmış bir zamanlar. İçerisi tıpkı Sümela gibi freskler ile dolu. Fakat oldukça zarar görmüş durumdalar.

Trabzon’da mutlaka gezilmesi gereken yerler bu şekilde. Cuma gününden gidip hafta sonunu 3 gün boyunca dolu dolu gezerek geçirdiğiniz takdirde çok rahatlıkla her yerini her yeri gezmiş olursunuz.

Trabzon gezisinde dikkat edilmesi gerekenler ve yapmadan dönmeyin listesini de sıralayıp bu yazının da sonunu getireyim.

Dikkat edilmesi gerekenler:

1- Trabzonsporlular ile ters düşmeyiniz.
2- Tüm şehir yokuş. Yeniden hatırlatmış olayım. İlla ki bir şekilde yokuş çıkmak ya da inmek durumunda kalacaksınız. Rahat ayakkabılar giymeye özen gösterin.
3- Her mevsim yağış alan bir coğrafya Karadeniz. Bir o kadar da serin. Kılık kıyafet hazırlarken buna çok dikkat edin.4- Ulaşım konusunda sıkıntı çekmemek adına (toplu taşıma kullanılacaksa) birkaç kişiye sorarak ve alternatifleri değerlendirerek hareket edin. Bizim gibi 70 TL ödeyerek Sümela’ya çıkmayın.

Yapmadan dönmeyin:

1- Kaygana ve kuymak yemeden,

2- Uzungöl etrafında yürüyüşe çıkmadan,

3- Uzungöl’e giderken yol üzerinde Sürmene pidesi yemeden,

4- Yaylalarda ya da Uzungöl’de kocaman bir Karadeniz usulü demlikte çay içmeden,

5- Sümelayı uzaktan da olsa fotoğraflamadan,

6- Ayasofya Müzesi'ndeki freskleri incelemeden,

7- ATA’mızın köşkünün her köşesini incelemeden,

8- Kızlar Manastırı'na çıkıp Trabzon’a tepeden bakmadan

9- Denk gelirseniz eğer Trabzonsporlular arasında bir maç izlemeden,

10- Akçaabat’a gidip köfte yemeden

Dönmeyin…

Benden şimdilik bu kadar… Bir sonraki yolculuk Kıbrıs’a. O zamana kadar kendinize iyi bakın.

bir metalcinin gezi notları

Yazar Hakkında

bir metalcinin…

Sırt çantalı bir metalcinin gözünden...İstanbul...Türkiye...Bütün dünya