Braşov'da Zamanda Yolculuk ve Büyülü Peleş Kalesi

Transilvanya denilince akla Kont Drakula ve efsanesi geliyor. Kont Drakula’nın yaşadığı Bran Kalesi, Romanya’nın en fazla turist çeken yerlerinden biri. Ama bize Bükreş’ten Braşov’a doğru giderken mutlaka Sinaia ve Peleş Kalesi’ne uğramamız tavsiye edilince, sabahın erken saatlerinde soluğu ilk Peleş Kalesi’nde aldık. Ne kadar doğru yapmışız : )

Kapıdaki bekçi arabamızı park yerine bıraktıktan sonra yukarı yaklaşık 800-900 metre yürümemiz gerektiğini anlatmıştı zaten. Biz de arabamızı bırakıp ağaçların arasında keyifle yürürken karşımıza çıkan kale, adeta nefesimizi kesti dersem yalan olmaz.

Romanya’nın 1839-1914 yılları arasında krallığını yapmış olan I. Kral Carol’de 1866 yılında bu alanı ve dağların görüntüsünü ilk gördüğünde aşık olmuş. 1872 yılında yaklaşık 1300 kilometrekarelik alanı krallık tarafından satın alınmış ve bölgeye de Sinaia adı verilmiş. Peleş Kalesi kısa sürede inşa edilerek, krallığın yazları avlanma köşkü olarak kullanılmaya başlanmış. Kale ile birlikte ona eşlik edecek bir sürü başka bina da alana eklenmiş. Ama ben bugün sadece kaleyi yazacağım.

Kale, ilk gördüğünüz andan itibaren adeta sizi kendisine çekiyor ve ona yaklaşmak için adımlarınızı hızlandırırken bir yandan da her açıdan verdiği değişik ama bir o kadar da güzel manzarasına bayılmaya devam ediyorsunuz. Avlusuna vardığımızda ise beni nedense hem bir hüzün hem de inanılmaz bir rahatlık kapladı.

Avlunun ortasında para atılmış havuz da sadece metal değil, kâğıt paraları görünce Romen parasının plastikten yapılmış olduğu aklıma geliyor. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de bizde de bunu yapmak mümkün değil, zira kâğıt paramızın suda aheste aheste yüzecek direnci kaç gündür bilemiyorum. Kalenin içine girmeden bahçede dolaşıp kalenin her bir yanına farklı bir görüntü veren heykelleri inceliyorum, hepsi sanki başka bir hikâye anlatıyorlar. Kalenin bahçesinden dağlara bakan I. Kral Carol’in heykelini ve Carrara mermerinden yapılan birçok heykeli, Raffaello Romanelli yapmış.

Kaleye giriş çok ucuz, hele çocuk ve yaşlılara daha da uygun fiyatta. Bir tek her kamerası olanın fotoğraf çekmesine izin vermiyorlar. İçeride fotoğraf çekmek için de 20 Lei (12-13 TL) gibi ayrı bir para ödüyorsunuz. Böylece görevli ödediğinizi gösteren slibi yakanıza iğnelediğinde, istediğiniz kadar fotoğraf çekme hakkına sahip oluyorsunuz. Girişte bir tek canımı sıkan, herkesin milyonlarca kez ayağına giyip çıkardığı bezden yapılmış galoşları giymek oldu. Ayağınızda kapalı bir ayakkabı ile gitmenizi tavsiye edebilirim, benim ayağımda terlik olduğu için ne yalan söyleyeyim pek hoşlanmadım.

Kral Carol’a, Peleş Kalesi yapımından önce Batı Avrupa’daki kalelerin planları sunulmuş ama kral orijinal bir kale istediği için bütün bu planları reddetmiş. Sonunda Alman Mimar Johannes Schultz’un sunduğu planın içindeki klasik Avrupa stili ile İtalyan elegansının kombinesi ve Alman estetiğindeki Rönesans etkileri kralın çok hoşuna gitmiş. Bu arada Kral Carol’un da Alman olduğunun bilgisini de vermek gerekiyor.

Alman Schultz’dan başka; mimar Carol Benesch, Çek mimar Karel Liman (ki kuleleri o tasarlamış) da kalenin tasarımında emeği geçmiş olan mimarlar olarak biliniyorlar. Kalenin 1875-1914 yılları arasında bugünün parası ile 120 milyon dolara mal olduğu söylenen kale, tarihte elektrik sistemi olan ilk kale unvanını da alıyor.

Romenlerin 1877-78 yılları arasında Osmanlılara karşı vermiş oldukları bağımsızlık savaşı ve sonrasında da kalenin yapımı oldukça yavaşlamış ama sonrasında hız kazanarak 1883’te tamamlanmış. Kral Carol’un ve ailesinin çok sevdiği Peleş Kalesi’ni maalesef Çavuşesku hiç sevmemiş dolayısıyla komünist rejimin olduğu yıllarda kale oldukça ihmal edilmiş. Kale, senede yarım milyon turist tarafından ziyaret ediliyor.

İçeride en çok kristal aynalar hoşuma gitti, öyle ki bunlardan bir tanesinin yüksekliği 5 metreye varıyordu. Yekpare olan kristal camın 1800’lü yıllarda nasıl tek parça halinde taşınabildiğini hayal edebiliyor musunuz? Balo salonu aslında çok dar gibi gözükse de aynaların birbirine bakıyor olması, salonu adeta sonsuzlaştırıp olduğundan kat be kat büyük göstermiş. Bu arada, kalenin içini dolaşırken 20-25 kişilik gruplara rehberler eşlik ediyor ve oda oda anlatıyorlar. Nedense, böylesi ruhsuz bir diafondan aynı tonda anlatılan bir hikâyeyi dinlemekten daha zevkli. Rehber ile sarayı dolaşırken tarihte yine bir ilke, Peleş Kalesi’nin sahip olduğunu ve kalenin değişik bir dizayn ile havalandırmaya sahip olduğunu anlatıyor. Bu arada kalenin ikinci katında Arap, Fransız ve Osmanlı odaları da var. Osmanlı’nın, Romenler üzerindeki etkisini hemen hemen her yerde olduğu gibi burada da görüyoruz. Her duvar, her köşe, her tavan başka bir ayrıntıyı barındırıyor; kimi yerde tahta, kimi yerde mermerden oymalar var. Heykele merak sardığımdan bu yana, heykeller beni daha çok etkiliyor.

Kralın görüşme odası kalenin en ilginç yerlerinden biri. Kral Carol kendisini ziyarete gelen kişiler ile görüşmesini 10-15 dakika ile sınırlandırmak için bu salona koltuk koydurmazmış. Böylece kendisi de gelen kişileri ayakta karşılayarak sorunlarını dinleyip bir sonraki ziyaretçisine geçermiş. Sadece başka ülkelerin kralları geldiğinde bu kural bozulup, hemen bu odanın yanında bulunan sofalardan oluşan görüşme bölümüne alınırmış.

Kalenin bir diğer ilginç yeri de çeşitli ülkelerin savaş alanlarından, ordularından alınmış 4000 parçalık savaş ve avlanma silahlarının duvarlarda sergileniyor oluşu. Toplam 2000 adet tablo da kalenin duvarlarında yerini almış. Kalede tam 170 oda, 30 adet banyo varmış ama biz hepsini gezemedik. Bir de kralın vefat ettiği en üst kattaki yatak odasına çıkış için ayrıca bir ücret ödeniyormuş, maalesef bilet alımı sırasında bu ayrıntıyı gözden kaçırdığımız için en üst kata çıkamadık.

Diğer üzücü bir hikâye ise, Kral Carol ile Kraliçe Wiedli Elisabeth’in sadece bir kız çocuğuna sahip olmaları ve onu da bir hastalık sonucu yitirmiş olmaları. Kral, tahta geçecek veliahdı olmadığı için yeğeni Hohenzollernli Ferdinand’ı vasiyetine almış.

Peleş Kalesi, keşke bir zamanda yolculuk makinesine sahip olsam da eskiden burada yaşam nasıldı diye bakabilsem dedirten yerlerden biri…

Yazı ve fotoğraflar: Banu Demir

Banuyollarda.wordpress.com    banuyollarda.twitter.com    instagram:banuyollarda

BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.