Evleri ve Tapınaklarıyla Tipik Bir Çin Şehri: Lijiang

Sabah uçağıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde bulunan, Himalayalar’dan doğan Yang Nehri’nin geçtiği Lijiang şehrine (Li: güzel / Jong: nehir) gidiyoruz. Moğol imparatoru Kubilay Han'ın Çin’i ele geçirdiğinde başkent yaptığı bu sevimli ve enteresan şehir; 240.000 Naxi’nin yaşadığı, 1200 yıllık alfabeleri ve kendi dilleri ile kendi gazetelerini çıkardıkları, deniz seviyesinden 5500 metre yükseklikteki Jade Dragon Dağı’nın (Yeşim Ejder) karlı yamaçlarına kurulmuş. 

Çin’in en iyi korunmuş antik kenti olan eski bölümü 1996 yılındaki depremde yıkıldıktan sonra 1999 yılında, UNESCO tarafından koruma altına alınarak Dünya Mirası Listesi’nde yerini almış. 800 yıllık geçmişi olan, oldukça düzenli şehir; su kanalları kenarlarındaki çiçekler, ağaçlar ve hasretle suya uzanmaya çalışan salkım söğütler ve üzerlerindeki köprüler, tarihi ve gelenekselÇin mimarisi tarzında yapılmış evleri, otel binaları, daracık sokaklardaki sıra sıra dükkanları ile o kadar güzel ve sevimli ki... Şehrin girişine dev bir UNESCO Dünya Mirası amblemi yerleştirerek bununla gurur duyduklarını sergilemekteler, hemen yanındaki su değirmeni ile de çok görkemli görünüyor. Gece ise ayrı bir güzelliğe bürünüyor şehir; her yer pırıl pırıl aydınlatılmış, yanan rengârenk fenerler ve ışıklarla şehir ışıl ışıl ve otantik bir görünüme bürünüyor. Nehrin iki yanındaki sokaklar ve barlar insan kaynıyor, diskolar müzik ve neşeli insanların sesleriyle cıvıl cıvıl. Eski bir yerleşim olan bu şehir sanki Çin’de bir şehir değil de Avrupa’da bir tatil yöresi, hatta Çin’in Bodrum’u diyebilirim.  

Lijiang’da 1996 depreminde 3500 kişi kayben Naxi kabilesini tanıtan bir müzeye gidiyoruz. Küçük, derli toplu ve kızıl derililere benzeyen bir kabile. Müzede kurban törenleri ve samanlar hakkında genç bir Naxi delikanlısından bilgiler alıyoruz, hiyeroglif yazılar ise oldukça ilginç. 16 kuşaktır Şaman olan yaşlı bir bilge bizlere sağlık, mutluluk ve barış getirmesi için Naxi hiyeroglif  yazısı ile panolar yapıyor. Başka bir binada ise el sanatları ve çok ince ipekten el işleri hepimizin beğenisini kazanıyor.

Müzenin yakınında bulunan, içinde Lijiang şehrinin su ihtiyacını karşılayan ve 3 kol halinde şehre verilen kaynaklarla dolu pırıl pırıl bir göletin bulunduğu muhteşem bir park, doğa güzelliğinitarihi doku ile birleştiren eşsiz Siyah Ejder Parkı’na gidiyoruz. Gerçekten de pınardan avuçlarımızla su içiyoruz, buz gibi. Park tertemiz, çöp tenekesi ya da kovası diyemiyorum, çöp atılan küçük evcikler bile o kadar süslü ki... Yemyeşil bir park, göletin etrafı ve parktaki harika ağaçların aralarında geleneksel Çin çatılarıyla kafeler, burası bir cennet... Gölün üzerinde bir de pagoda ve elbette bir de hikâyesi var, evlenmelerine izin verilmediği için kendilerini yakan iki Naxi genç için,  yandıkları yere yapılmış bu pagoda. Hüznü bir kenara bırakıp pırıl pırıl parlayan güneşin ve parkın keyfini çıkarırken harika fotoğraflar çekiyoruz. 
 

Bu güzel şehirdeki son gecemizde güzel bir yemek ve sonrası Bodrum barlarını aratmayan, canlı müzik olan bir bara gidip doyasıya eğleniyoruz. Ancak yarın sabah yine erken kalkıp yeni maceralara doğru yol alacağımzı için otelimize dönüyoruz. Lijiang’daki otelimiz; eski şehirde şehrin merkezinde ve güzel bir konumdaki Grand Lijiang Oteli. Ben bu şehre bayıldım, 3 gün burada kalacağımız için de seviniyorum. Bu 3 günde yakın çevrede gezeceğimiz çok güzel yerler var. 

Jade Dragon Dağı’na (Yeşim Ejder) çıkıyoruz. Kuzeyden güneye 35 km, doğudan batıya 12 km uzanan 13 tepesi ile bulutların üzerine uzanmış beyaz gümüş yeşim (jade) renginde bir ejderhaya benzemesiyle bu ismi almış. En yüksek yeri 5,596 metre olan Snow Mountains’ın, 3500 metre yüksekliğindeki Jade Dragon Dağı. Yunshanping teleferiği ile çıkarken manzara müthiş, iner inmez de şiddetli bir yağışla karşılaşıyoruz. Çevre, ormanlar, mis gibi hava, yağmuru içine çeken toprak kokusu o kadar güzel ki yağmur hoşumuza bile gidiyor. 
 
Lijiang’daki en eski kasabalarından, tapınakları ve frenskleri ile ünlü, 8 km uzaklıkta, Mu kabilesinin şefi Tusi’nin de doğum yeri olan Baisha’ya gidiyoruz. Baisha (Beyaz Kum) yerdeki beyaz kum nedeniyle bu ismi almış. Kentte, Ming Hanedanlığı sırasında yapılmış çok sayıda eski antik binalar bulunuyor; Dabaoji Palace, Dading Pavyonu, Jingang PalaceLiuli PalaceWenchang Palace gibi. Bunların arasında en ünlüsü Budizm, Taoizm ve Lamaizm’i aynı yerde resmeden dünyaca ünlü Baisha Fresco’sunun bulunduğu Dabaoji Palace’a gidiyoruz.

44 parçadan oluşan ve en ünlüleri Kwan-Yin ve Sakyamuni olan Baisha freskleri erken MingHanedanlığı sırasında çizilmiş. Her biri Baisha’nın altın çağına tanıklık etmiş ünlü frenskler, Çin’in sanat ve dinler tarihine ışık tutması nedeniyle de oldukça değerli.

Dünyanın en uzun, en derin ve en dar gorcuna gidiyoruz. Yunnan koruma alanında birbirine paralel akan 3 nehir ve bunlar arasında dünyanın en önemli vadilerinden Tiger Leaping Gorge (UNESCO Dünya Doğal Mirası Listesi’nde)... Evet burası bir kanyon değil, gorc. (Kanyon - suyu olmayan vadi / Gorge - su olan vadi) Derinliği 3900 metre, genişliği 17 metre, uzunluğu ise 6500 km ile dünyanın en uzun 3. nehri.

Dağ dibine açılmış yürüyüş parkurunda kimi zaman kayaların altından, kimi zaman tünellerden geçerek yürüyoruz toplamı 15 km olan inişli çıkışlı yoldan. Biz 2 km kadar yürüyeceğiz, yolu yürüyemeyecek olan yaşlı ve engelliler için ise inanılmaz süslü rengârenk çekçek arabalar mevcut; tabii zavallı çelimsiz insancıkların çektiği. Biz yürürken Yangzi Nehri sakin sakin akmakta; ara ara şelaleler var, kimi yerde sakin kimi yerde deli deli akmakta. Sonra bir uğultu dolduruyor kulaklarımızı sonra da müthiş bir gürültü ve coşkuyla (bir şeylere isyanından mı, mutluluktan mı bilinmez hepten coşmuş) bulanık suların üzerine bembeyaz köpüklerini saçarak, avaz avaz kayaları dövmekte Yangzi Nehri.

Bir taşa sıçrayarak bir kaplanın nehri kolayca geçebileceği kadar dar olan gorcun en dar yerinde bulunan kaplan heykelinin ise yine bir hikâyesi var; nehir bir kaplanın bir taşa sıçrayarak nehrin diğer yakasına geçeceği kadar darmış. Bir gün bir Naxi delikanlısı bir kaplanı kovalıyor, gorcun kenarına geldiklerinde kaplan nehre atlayarak gözden kaybolmuş. 

Bu güzel ve hem evleriyle hem de tapınaklarıyla tipik Çin şehri; gece hayatı, eğlencesi, bar ve restoranları ile son derece modern. Şehirdeki son günümüzde öğleye kadar Lijiang’da serbest zamanımız var, bu sabah uyandırma yok demektir ki bu bizim için epey bir lüks : ) Ancak vakit kaybetmek yok, alışkanlık var, kahvaltıdan hemen sonra sokağa çıkıyor ve güzel şehrin şirin sokaklarında dolaşmaya başlıyor, inanılmaz güzel butikler keşfedip çok güzel ve otantik kıyafetler satın alıyoruz. Çay alışverişimizi ise bugün gideceğimiz ve bize sunulacak bir “çay tanıtım ve tadım seramonisi” yapılacak yere saklıyoruz. Çok güzel bir ahşap masanın etrafına toplanıyor ve çaylarla ilgili bilgileri dinlerken her çayın tadına bakıyoruz. Hepsi lezzetli ancak artık ülkemizde de popüler olan ve kolayca bulunabilen yeşil çay oldukça pahalı. 
 Lijiang’dan ayrılma zamanı da geldi. Rotamız Chengdu’da görüşmek üzere...

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.