Hindistan'ın Göbeği: Antik Şehir Hampi

Barış ve huzur dolu Sadhana’dan sonra gerçek Hindistan’ın göbeğine düşüş hikâyemi anlatacağım şimdi size :)

17 Ocak akşamı pılımı pırtımı toplayıp arkadaşlarla beraber Pondicherry’e son akşam yemeğim için gittik. Hep beraber güzel bir yemeğin ardından herkese evlada deyip otobüs istasyonu dedikleri yere geldim (böyle diyorum çünkü istasyon falan yok ortada). Hindistan’da yalnız olduğumu sanırım şimdi anlamaya başladım.

Otobüs bir “sleeper bus” şeklinde. Şimdi bundan ne anlıyorum ben: “koltuğunu geriye uzatacaksın ve uyuyacaksın”. Fakat otobüse binip koltuk yerine yatakları görünce başka bir ülkede olduğumu dank diye anladım tabii :) Bu yataklarda yatıp uyuya uyuya gidecekmişiz, bak seeeen… Koca otobüsteki tek beyaz tenli kadın olarak ve Hindistan’ın bazı konulardaki kötü şöhretini bile bile kolaysa uyu bakalım! Biraz gerildim önce. Sonra taktım kulaklıkları, uzandım pis yatağa, yıldızları izleye izleye müzik dinlerken rahatladım biraz; hatta yolculuktan keyif bile almaya başladım.

Yollar sivilceli ergen suratı gibi; düzlük yok, tümsekler, çukurlar… Hoplaya  zıplaya gidiyoruz. Uyumak mümkün değil. Bir ara mola diye bir yerde durdular. Yolun kenarında bir büfeydi. Tuvaleti sordum, gösterdiler. Gösterdikleri yere gittim; sağa bakıyorum, sola bakıyorum gördüğüm tek şey yan yana konmuş 4 duvar. “I I I I” böyle bir şey düşünün. Kapı yok. İki duvar arasına bakıyorum, ortada delik falan yok. Tuvaletmiş bu!!! Yol boyunca tutarım ben dedim, daha iyi. Hoplaya zıplaya çiş tutmanın ne zor olduğunu anlamış bulundum :) Yeni bir deneyim daha, burada çoook şey öğreniyor insan çoook :)

Tüm çılgın şoförlere ve engebeli yollara rağmen, sabahın köründe sağ salim Bangalore’a ulaştım. Bangalore bildiğiniz modern, kapitalist, her bir yanı mağaza ve alışveriş merkezi dolu olan büyük bir şehir. Hiçbir çekiciliği yok yani. Yollarında ineklerin gezdiği Pondicherry’den sonra “burası da mı Hindistan” dedim kendime. Akşama kadar oyalandıktan sonra ilk tren yolculuğum için tren istasyonuna vardım ve Hampi trenine atladım. Tren otobüsten daha emniyetli geldi bana, en azından çişin gelirse gidersin tren tuvaletine.

Sabah Hospet’teydim. Tren istasyonunda hemen yanıma rikşa şoförleri yanaşıverdi. Bir tanesi ile 400 Rupee’ye anlaştım. Tam binecekken arkamdan bir ses “rikşa paylaşmak ister misin” diye sordu. “Tabii ki” diye sevinçle döndüm. Meğer adam 100 Rupee’ye anlaşmış, sadece 50 Rupee’ye geldim Hampi’ye. Fiyatları bilmezsen hiç acımıyorlar valla, kazık üstüne kazık. Şanslıyım ama her seferinde.

Ve sonunda ulaştım Hampi'ye!

Hampi, Kral Krishna Devaraya’nın kurduğu bir şehir. 16. yüzyılda Müslümanların saldırısıyla yerle bir edilmiş, tüm halk kılıçtan geçirilmiş (tabii ben bile bu tarihi bilgime güvenmiyorum, Hintli aksanından anladığım kadarıyla hikâye bu sanırım). Nehrin kıyısında güzeller güzeli manzarası olan bir şehir Hampi. İlk gün tapınakları gezdim, akşam yapacak bir şey yok burada uyumaktan başka.

Virupaksha Temple Hampi'nin en dikkat çekici yeri diyebilirim.

Hampi’de insanlar poz vermeye bayılıyorlar. Virupaksha Temple önünde çektiğim birkaç poz aşağıda… Beni de çek beni de çek diye deliriyorlar, hemen kameranın karşısına geçip pozlarını veriyorlar.


Çıpıdık Çıpıdık oynarız biz her su birikintisinde, çocuğuz biz yahu : )


Tapınak önündeki çılgın Hintli kalabalığımız

Yollarda meyve satan kadınları bol bol görüyorsunuz. Fotoğraftakiler portakal ve üzüm satıyor ama genelde favori meyveler; muz, hindistan cevizi, papaya ve ananas…


Mükemmel Hampi nehir manzarasını paylaşmadan olmaz tabii

Hampi halkı duşlarını nehirde alıp kıyafetlerini nehirde yıkıyor. Gençlik delicesine eğleniyor nehirde duş alırken : )

Köprü yok, karşıdan karşıya ufak botlarla ya da kayıklarla geçiliyor.


Dallarına taşlar asılmış bir dilek ağacı


Gurbet ellerde yeni aileler buldum kendime : )

Çılgınca kameraya koşan okul çocukları... Şımarıklık diz boyu : )

Hampi gerçekten farklı bir şehir. Tarihi yapılar pek güzel korunamamış olsa da gezerken o tarihi hissediyorsunuz. 

Çok fazla yerli turist geliyor Hampi'ye, beyaz tenli birini görünce de birlikte fotoğraf çekilmek için çıldırıyorlar. “Sanırım ben aslında artistim ama bunu benden saklıyorlar” diye düşündüm. İnsanlar arabalardan düşecekler bana “baybay” yapmaya çalışırken, “vay be ben neymişim” dedim kendime :)

Hampi iki kısımdan oluşuyor; nehirden önceki kısım ve nehri geçtikten sonraki kısım. Nehirden önceki kısımda 2 gece kaldım, 3. gün nehri geçtim. Bu taraf cennetmiş diğer yanda zamanımı öldürmüşüm diye düşündüm. Aslına bakarsanız nehirden sonrası İsrail işgali altındaki bir Hindistan bölgesi daha… 1 gece burada kaldım.

Bu güzel gölün adını hatırlayamıyorum ama Hampi'nin ünlü yerlerinden biriydi, çook güzel bir manzarası vardı.

Yalnız olmasam ve motosiklet kullanmayı bilsem Hampi daha keyifli olabilirdi ama yalnız bir kız için yapacak fazla bir şey yok burada deyip Goa’ya geçme kararı aldım. Goa maceramı da bir sonraki yazımda anlatacağım sizlere...

Görüşmek üzere…

Burcu Tunca

Yazar Hakkında

Burcu Tunca

SONRA DEDİM Kİ KENDİME…Hindistan’dan Nepal’e 7 aylık yolculuğum11.12.13. Hayatımın bir döneminin bitip yeni döneminin başladığı tarih.