İstanbul'un Tarihi Geçmişine Bir Bakış: İstanbul Surları

Uzun zamandır İstanbul Surları hakkında bir yazı yazmak istiyordum. Bazı zamanlar Edirnekapı, Eğrikapı Surları'na gider, önünde oturur ve saatlerce hayal ederim. Bu mimari güzelliklerin gördüklerini görmeyi, duydukları sesleri duymayı… 1453 kuşatmasında Fatih Sultan Mehmet Han'ın çadırını attığı Maltepe bölgesini adım adım dolaşmıştım, o zamanın sahnesini hep hayal ettim bu adımlamalarımda… Edirnekapı ve Eğrikapı hattında surlara çıktım, en tepesinden İstanbul'a baktım saatler boyu… Günlerce elimde fotoğraf makinası ile sur hattı boyunca adımladım, araştırmalar yaptım, tüm şehri çeviren bu savunma duvarlarını adım adım gezdim, dolaştım. En sonunda elimdeki taslaklar, dökümanlar, okuduğum tarihçilerin yazdıklarını bir araya getirdim ve ortaya bu yazı çıktı.

İstanbul Surları, kurulduğu günden beri bu şehrin hem savunmasına yarayan hem de sınırlarını belirleyen bir mimari yapı. Yapıldığı döneme göre surların üstün mimari nitelikleri vardı, ancak İstanbul'u çevreleyen bu duvar yine de 1204 yılındaki Haçlı istilasını ve Türklerin 1453 yılındaki vaat edilmiş fethini engelleyememiş. Fatih Sultan Mehmet Han'ın İstanbul'u fethinden sonra şehirde gerçekleştirdiği ilk mimari etkinliklerinden biri surların tamiri olmuştur. Fetihten birkaç yıl sonra da kara surlarının güneyine bir iç kale olan Yedikule eklenmiş. Cumhuriyet döneminde de surlar restore edilmiş.

İstiridye gibi asırlardır içindeki inciyi özenle koruyan ve ağyara gözlerini kapatan bir şehirdir İstanbul… Surlar, çetindir; aşılması güçtür, güç göstergesidir. Fiziki surların yanı sıra bir de şehrin anlamını ele vermeyen, gizleyen, mahreme kapatan duvarları vardır İstanbul'un… Dün, tarihi yarımadayı kuşatan surlar, şehrin savunması amacıyla karadan ve denizden şehri kucaklamış ve uzunca bir süre dayanarak hiçbir orduya geçit vermemiştir. Ta ki Fatih Sultan Mehmet Han gibi şehrin dilinden anlayan ve değerini bilen bir hükümdarın sesini duyana kadar… Belki de bundan ötürüdür, Fatih İstanbul'un fethinin ardından surların yeniden imarı ile yakından ilgilenmiştir. Çünkü sur ne kadar çetinse Fetih o denli büyüktür!... Sur ve İstanbul; vücut-kalp gibidir, ayrı düşünülemez…

İstanbul üçgen şeklinde ve çok muhkemdi. Kara tarafını çevreleyen surlar 6 bin, deniz tarafını koruyan surlar 5 bin, liman ve Boğaz tarafını ihata eden surlar ise 6 bin adımdı. Şehrin kara tarafını çevreleyen çok kalın ve yüksek surlar, üzerlerinde kule ve siperler ile etrafında sahte duvarlar ve hendeklerle çevriliydi. (Giacomo Tedaldi-1453 İstanbul Kuşatması-Yeditepe Yayınevi-2008 Baskısı)

İstanbul'da bilinen en eski yerleşim birimi, Sarayburnu'nda kurulan Lygos'dur. Romalı Plinius'un bahsettiği bu yerleşim biriminin hakkında fazla bilgi yoktur maalesef. M.Ö. 7. yüzyılda aynı yerde, Yunanistan'dan gelen Megaralı göçmenler tarafından, kurucusu Byzas'ın adına aften Byzantion denilen ikinci bir yerleşim birimi kurulur. M.S.194 yılında Roma İmparatoru Septimus Severus, İznik yakınlarında Pescennius Niger'in ordusunu yener. Yenilen kral, Byzantion'a sığınır. Septimus Severus bunun üzerine 2 yıl boyunca şehri kuşatır ve şehri ele geçirir. Şehri yakıp yıkar. Surları da büyük oranda ortadan kaldırır. Zemine yakın yerlerdeki kalıntılardan, bu surların büyük taş blokların demir kelepçelerle birbirine bağlanarak yapıldığı bulunmuştur. Septimus Severus yıktığı surları yeniden kendi mimari düşüncesine göre yeniden inşa ettirir. Bu dönemde ileri alınan kara surları, Çemberlitaş'ın yakınından geçerek bugünkü Sokullu Mehmet Paşa Camii'nin olduğu mevkinin doğusuna gelmiştir. Buradan doğu yönüne dönen surlar, Hipodrom ve Sultanahmet Camii mevkiinin güneyinden (sahilden 250 metre kadar açıktan) geçerek Senato binasının güneyindeki Bizans Surları ile birleşir. Ünlü araştırmacı Ernest MAMBOURY eski Sultanahmet Cezaevi'nin bahçesinde bulunan kalıntıların Senato binasına ait olduğunu iddia eder. Septimus Severus döneminde Roma'dan göç eden pek çok aile İstanbul'a yerleşir. Göçmenler şehre Yeni Roma anlamına gelen NOVA ROMA adını verir. İstanbul'u 269 yılında Gotlar, 313 yılında Nikomedyalılar ele geçirir. Ancak Roma İmparatoru Büyük Konstantin, İstanbul'u Roma İmparatorluğu'nun başkenti yapmaya karar verince, şehrin düşmanlarına karşı savunması sorunu ortaya çıkar. 328 yılında bugün sur içi dediğimiz bölgeyi içine alacak şekilde, Haliç'ten Marmara Denizi'ne uzanan ve karadan birleşen surların inşası emrini verir. Konstantin zamanında İstanbul'un kara surları Batı'ya doğru genişletilir. Daha sonra sahil surları da uzatılıp kara surları ile birleştirilir. Deprem nedeniyle yıkılan surlar İmparator Arkadios (395-408) tarafından tamir ettirilir. Ancak Konstantin surları günümüze kadar gelmemiştir. İstanbul surlarını şu anda bulundukları yere çeken, İmparator 2. Theodosios (408-450) olmuştur. O yıllarda İstanbul Gotların ve Hunların tehdidi altındadır.

Altınkapı ve Ksylokerkos kapılarındaki iki kitabede 2. Theodosios'un adıyla da anılan İstanbul surları, kara tarafında bugünkü Ayvansaray'dan Yedikule'ye kadar uzanır. Marmara'ya bakan deniz surları ise Yedikule'den Eminönü'ne kadar gider. Kara surları, deniz ve Haliç surlarından daha yüksek ve güçlü olarak inşa edilmiştir. Bunun nedeni de asıl büyük tehlikenin karadan geleceği beklentisidir. Surlara en büyük zararı depremler vermiştir. 447 ve 558 yıllarında depremden zarar gören surlar tamir edilmiş ve Yedikule çevresindeki surların temelini sağlamlaştırmakiçin önlerine büyük taş bloklar konmuştur. İmparator 3. Tiberios Apsimaros (698-705) deniz surlarını tamir ettirmiştir. Bu surlar 3. Leon tarafından da tamir görmüştür. Bu tamirler sayesinde Arap donanması durdurulmuştur.

Deniz surları; Konstantinos Kopronymos, İmparator 2. Mikhael ve oğlu Theophilos, 3. Mikhael, 1. Basilios, 1. Aleksios Komnenos, Manuel Komnenos, 8. Mikhail, 2. Andronikos ve Megadük Apokaukos tarafından çeşitli dönemlerde onarım görmüştür. 2. Theodosios'un son şeklini verdiği kara surlarının Tekfur Sarayı ile birleşen en kuzey ucu Pteron Suru oluşturur. İstanbul'un deniz ve kara surlarını kuzeyden birleştiren Haliç Surları 7. yüzyılda yapılmıştır.

Surlar 9. yüzyılın ortalarına kadar çeşitli onarımlar görmüştür. Teofilos'un (820-842) onarım çalışmaları nedeniyle Haliç Surları, Teofilos Surları diye adlandırılmıştır. Şehrin savunmasını güçlendirmek için Haliç'e gerilen zincirin kuzey ucu Galata'da Kastellion'a, güneyde Haliç surlarındaki Kentenarios Burcu'na tutturulmuştur. 13. yüzyılda Haliç Surları yükseltilmiştir. Surların son tamiri ise 1453 yılındaki kuşatmadan hemen önce olmuştur. 4 Akropol Tepesi'nin düzlüğünde Fatih Sultan Mehmet Han tarafından inşa ettirilen Topkapı Sarayı'nı çevreleyen surların İstanbul'un o bölgedeki deniz surları ile birleştirilmesinden de Sur-i Sultani meydana gelmiştir. Sarayın giriş kapısı olan Bab-ı Hümayun üzerindeki kitabede yer alan 1478 tarihi, Sur-i Sultani'nin kara surlarının tamamlandığı yıldır. İstanbul surlarını 6 tarihi evreye ayırabiliriz;

- Lygos surları- Bizans surları
- Septimus Severus suru
- Büyük Konstantin suru
- Theodosios suru
- Sur-i Sultani

Bu surlar topografik olarak da 3 kısma ayrılır;

- Haliç surları
- Kara surları
- Marmara Denizi'ne bakan deniz surları

Deniz Surları

Bugün önünde sahil yolu geçen İstanbul'un deniz surları, düşman askerlerinin karaya çıkmasını önlemek için denize sıfır mesafede inşa edilmişti. Bununla birlikte, fırtınalı havalarda dalgaların surlara zarar vermesini engellemek amacıyla denize dalgakıran görevi görmek üzere büyük taş bloklar konmuştu. Bu surlar genellikle 12-15 metre yüksekliğindeydi. Tarihi kaynakların 188 adet olarak bildirdiği burçlar ise 20 metre yüksekliğindeydi. Aslı dört köşeli olan burçların bir kısmı tamirlerden sonra beş ya da altı köşeli hale gelmiştir. 5 metre kalınlığındaki surlarda mazgallar ve askerlerin çıkması için günümüzde ortadan kalkmış olan merdivenler vardı. Deniz surları önünde 8 büyükkapı vardı. Topkapı-Çatladıkapı arasında bazı saraylar doğrudan surların üzerine inşa edilmişti. Sahilde Ahırkapı, Bukkoleon, Kadırga (Portor Novos), Kumkapı (Kontoskalon), Kaesarius ve Yenikapı'da bulunan Langa limanları bulunuyordu. Deniz surlarındaki kapıların bazıları bu limanlara aitti. Surların temellerinin, büyük taşların ve mermer blokların kullanılması yoluyla dalgalara karşı dirençli olmasına çalışılmıştır. Bununla birlikte surların üst kısımlarında yükü azaltma amacıyla tahfif kemerleri kullanılmıştır.

Kara Surları ve Yedikule

İstanbul'un kara surları, güneyde Marmara Denizi sahilinden kuzeyde Haliç'e uzanır. Güneydeki deniz surları ile kara surlarının birleştiği köşenin 650 metre kadar kuzeyinde Altınkapı (Porta Aurea) vardır. 1. Teodosios, Altınkapı'yı 388 ya da 390 yılında bir zafer takı olarak yaptırmıştır. İki yanında birer mermer kule kullanılan üç gözlü bu zafer takı, 2. Teodosios'un inşa ettiği kara surları ile iki tarafından birleştirilmiş ve bir kapı haline gelmiştir. Fatih Sultan Mehmet Han 1458 yılında Altınkapı'yı hisar ile çevirterek bir iç kale olan Yedikule'yi yaptırmıştır. Yedikule, beşgen biçimdedir. Adından da anlaşılacağı üzere yedi kulenin surlarla birleştirilmesi ile oluşturulmuştur. Altınkapı'nın iki kulesi, kuzeyindeki 3. Ahmet Kulesi ve güneyindeki bir başka kule hisara katılmıştır. Eski kara surlarından oluşan batı cephesindeki dört kuleye ek olarak, Yedikule'nin şehre bakan doğu cephesine inşa edilen dört duvar, üç kule ile birleştirilmiş ve beşgen tamamlanmıştır. Eski gravürlerde, Yedikule kulelerinin tepelerinde geçmişte kurşun kaplı külahların bulunduğu görülmektedir. Halil Ethem, bazı kitaplarda burada geçmişte beş kule bulunduğu şeklindeki bilgilerin yanlış olduğunu, bu beş kulenin Haliç tarafında bulunduğunu yazar. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Halil_Ethem_Eldem)

İç kale olarak Yedikule'nin giriş kapısı, şehre bakan doğu cephesindedir. Zafer takı, giriş kapısının tam karşısına düşer. Takın yan gözleri duvar örülmesi yoluyla kapatılmış, takın içinden de küçük bir kapı bırakılmıştır. Araştırmacılar, Altınkapı adıyla anılan zafer takının, şehrin dışında, çevresi açık alan olan bir anıt olduğunu yazarlar. Kapı, Via Egnatia adlı antik Roma yolunun üzerindedir. Ancak Theodosios surlarının Konstantin surlarının açığına inşa edilmesiyle, zafer takı kara surlarının bir parçası haline gelmiştir. Zafer takının genişliği 30 metre, yüksekliği 20 metre, derinliği de 9 metredir. Kapının adı, dış cephe süslemelerinin altın yaldızlı olmasından gelmektedir. Zafer takının üzerinde 1. Theodosios'un heykelinin ve dört adet bronz fil heykelinin bulunduğu tarihi kaynaklarda belirtilir.

Haliç Surları

Başlangıçta Haliç Surları, Eminönü Meydanı'na kadardı. Bugünkü Ayvansaray semtinde bulunan Tekfur Sarayı çevresi, uzun zaman surların dışında, yarı özerk bir bölge olarak kalmıştır. Daha sonra Theodosios surları ile İstanbul'un sınırları genişlemiş, Tekfur Sarayı'nı da içine almıştır. Bu çalışma sırasında Sarayburnu'nda başlayıp Haliç sahili boyunca devam eden Konstantin Surları, batıya doğru uzatılmıştır. Haliç Surları Tekfur Sarayı ile birleşmiş, buradan kara tarafında güneye yönelmiştir. Bizlerin Tekfur Sarayı olarak bildiği, kara sularına bitişik olan bu bina, kaynaklarda Blakherna Sarayı kompleksinin bir parçası olarak geçer. Haliç Surları, deniz surları gibi kara surlarına oranla daha alçaktır. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi olarak, şehrin savunma stratejisi açısından, bu bölgeden büyük bir saldırı tehdidi beklenmiyordu. İkincisi de, zayıf zemin sorunudur. Haliç, Kağıthane ve Alibey derelerinin buraya akması nedeniyle sürekli toprak ile dolmaktadır. Düşmanın karaya asker çıkarmasını engellemek için denize sıfır olarak yapılan Haliç Surları, bu dolgu zemin üzerine inşa edilmiştir. Haliç'in savunmasını güçlendirmek amacıyla burada Sarayburnu'ndaki Kentanarion burcu ile Galata'daki St. Croix Kalesi arasına bir zincir gerilmiş ve Haliç düşman gemilerine kapatılmıştır. Ancak 1204 yılındaki Latin Haçlı işgali, Haliç tarafından gerçekleşmiştir. Zincirin Galata'daki kuzey ucunu ele geçiren Haçlılar, Haliç'e girmeyi başarmıştır. 1453 yılında Türkler şehri kuşattığında, Fatih Sultan Mehmet Han karadan çektirerek denize indirdiği gemilerle, Haliç'teki zincir önlemini boşa çıkarmıştır.

Haliç surları kaynaklarda 5420 metre uzunluk olarak hesaplanmış ve 123 burç sayılmıştır. Buondolmente'ye göre burada 110 burç ve 14 kapı vardır. (http://tr.wikipedia.org/wiki/Cristoforo_Buondelmonti)

Kanuni döneminde surlarla ilgili ölçüm yapmakla görevlendirilen Hamza adlı mühendis, Haliç surlarının uzunluğunun 16869 arşın olduğunu hesaplamış ve 172 burç ile 44 adet kapı saymıştır. Haliç'in devamlı toprakla dolması sebebiyle bu surlar günümüzde mahalle arasında kalmıştır.

Sur-i Sultani

İstanbul'u fetheden Sultan 2. Mehmet Han, kısa bir süre içinde Sarayburnu'nda Akropol Tepesi'nin düzlüğünde, denize bakan Topkapı Sarayı'nı inşa ettirdi. Mevkii nedeniyle Topkapı Sarayı'nın sahil kısmı, İstanbul'un deniz surları ile çevriliydi. Sarayın kara tarafına inşa edilen yeni surlar, bir iç kale, kal'a-i sultani olacak şekilde sahildeki bu deniz surları ile birleştirildi. Bu şekilde Topkapı Sarayı'nı kuşatan Sur-i Sultani meydana geldi. Topkapı Sarayı'nın giriş kapısı olan Bab-ı Hümayun üzerinde yer alan kitabede 1478 tarihi, bu surların tamamlandığı yıldır. Sonrasında deniz surları kapsamlı bir tadilattan geçirilmiştir.

Kaynaklar:
- Feridun Dirimtekin-Fetihten Önce Marmara Surları-1953 Basımı-s.1-2-3-4
- Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi-Surlar Bölümü-Cilt 7
- Halil Ethem-Yedikule Hisarı-1932 Basımı-s.17- Feridun Dirimtekin-Fetihten Önce Haliç Surları-1956 Basımı-s.1-10