Köprülerin Renk Verdiği Lyon…

Lyon, Paris ve Marsilya’dan sonra Fransa’nın en büyük üçüncü şehri. Saone ve Rhone nehirleri kiyisinda yer alan sehir, aynı zamanda Fransa`nin gastronomi başkenti olarak biliniyor.

Lyon’un merkez nüfusu 480.000 civarındadır. Ama bağlı bölgeleri ile birlikte nüfusu 1,8 milyon kişiye yakındır. Lyonlular kendilerine Lyonnais diyorlar.

Lyon çok eski bir şehir. Tarihi MÖ 12.000 senesine kadar gidiyor. Ama buradaki bilinen ilk topluluk MÖ 43 senesine rastlıyor. Bu döneme ait Roma kalıntıları da bulunmaktadır. Şehir tarihsel olarak dünyanın ipek ticaretinin merkezi olduğundan UNESCO Dünya Mirasları listesinde yer almaktadır.

Lyon, Fransız iş dünyasında büyük öneme sahiptir. Lyon'daki en gelişmiş sanayii kimyasal ve biyoteknik üzerinedir. Bunun yanında Fransa’nın bilişim teknolojileri ve yazılım merkezi konumundadır. Bu nedenle de kentte çok sayıda beyaz yakalı görmek mümkün.

Şehrin içinden geçen Saone ve Rhone nehirleri, ve üzerlerindeki köprüler şehre ayrı bir hava katıyor. Lyon, turizm açısından çok bilindik bir yer olmasa da bana göre oldukça etkileyici bir şehir.

Benim Lyon’a gelişim aslında oldukça enteresan olmuştu. Çarşamba günü iş yerinde öğle arasında uygun biletlere bakarken Lyon’u gördüm. Cumartesi sabahına da uçak biletimi aldım. Dönüşü ise Pazartesi akşamı Cenevre’den ayarladım.

Sırt çantamla Lyon’daydım. Lyon havaalanından otobüs ya da metro ile kolaylıkla şehir merkezine gidebiliyorsunuz. İlk yaptığım iş, havaalanından Lyon Tren istasyonuna (Gare de Lyon Part-Dieu) gitmek oldu. Garın girişindeki saat oldukça modern tasarımlı. Pazar sabah saat 06:00’a Lyon’dan Cenevre’ye tren bileti aldım. Sonra da kendi kendime sabah erkenden nasıl olsa Cenevre’ye gideceğim, gece yarısına kadar da dolaşır, gece 2 gibi Casinoya giderim oradan da doğruca tren garına geçerim diye düşünüp, otel ayarlamadım. Tabii plan tam tutmadı gece Casino’da ilk 5 dakikada cebimdekileri kaybetmeye başlayınca, otel bulmamın daha iyi bir alternatif olduğu ortaya çıktı. Gece yarısı 2 civarı tren garına gittim. O çevrede otel bulmak için. Biraz da ürktüm açıkçası çünkü etrafta biraz fazla sayıda şarapçı ve evsiz vardı. Ama o otele gidiyorum yer yok, bu otele gidiyorum yer yok. Neyse ki 4. gittiğim otelde yer buldum. Gecelik oda başı 80 Euro ödedim. 3 yıldızlı bir otele ve daracık odaya göre bu para oldukça fazlaydı. Ama Lyon pahalı bir şehir. Biraz maceralı olsa da, farklı bir deneyimdi benim için.

Lyon’da konaklama için biraz otel araştırması yapmakta fayda var. Fiyatlar biraz pahalı olduğu için konum ve kalite dengesini iyi ayarlamak gerekiyor. Konaklama konusunda bütçeniz uygun ve kaliteli bir otel arıyorsanız, şehrin merkezinde bulunan  Okko Hotels Lyon Pont Lafayette beklentilerinizi karşılayabilecek bir otel. Eski kent merkezi ve Saint-Jean Katedrali’ne yaklaşık 15-20 dakikalık yürüme mesafesinde. Bu otelin yanında Presqu’ile bölgesinde bulunan Citadines Presqu'île Lyon, hem fiyat olarak daha uygun hem de konum olarak gayet iyi. Otel, Unesco Dünya Mirası Listesi’nde ki Vieux Lyon’a yürüyerek 5 dakika kadar bir uzaklıkta yer alıyor.

İçinde olimpik bir yüzme havuzu bulunan Hôtel Lyon Métropole ise şehir merkezine araçla yaklaşık 10 dakikalık bir mesafede. Bu otel lüks severler ve daha çok otel imkanlarından yararlanmak isteyenler için ideal. Tüm bunların yanında şehir merkezinde yer alan Mon Hotel Particulier, Campanile Lyon Centre Part-Dieu ve Hausmann tarzıyla dikkat çeken tarihi bir binada yer alan Hôtel Carlton Lyon tercih edilmesi gereken otellerden birkaçı. Lyon’da bu önerilerin dışında daha fazla otel seçeneği için buradan booking.com’a girip araştırma yapabilir, dilerseniz de rezervasyon yaptırabilirsiniz. 

Şehri gezmeye sabah erken saatlerde 19.yy’da yapılmış olan Lyon’un tepesindeki Notre-Dame deFourvière Bazilikası’ndan başladım. Bu bazelika’nın tepesinde oksit yeşili renginde bir melek var ki tam fotoğraflık. Buraya teleferik ile de çıkabilirsiniz. Ve tam tepeden Lyon’un görüntüsü harika.

Buradan sonra, Lyon Katedrali olarak anılan 15. yy’dan kalma Saint-Jean Katedrali’ni gezdim.

Lyon, nehirleri üzerinde kurulmuş köprüleri, ara sokakları, sokaktaki hoş kafe ve restaurantları, şehir parkları ile görülmeye değer bir şehir.

Uluslararası haber kanalı Euronews’in merkezi de bu şehirde. Lyon oldukça özgür bir şehir. Sokakta birçok genç şarkı söylüyor, dans ediyor. Bu şekilde şovlar yaparak okul masrafları için para topluyorlarmış.

Ben oradan nehir kenarında yürüyüşe çıktım. Nehir boyunca çimenlerde güneşlenenler, çimlere yatmış kitap okuyanlar, etrafta cıvıl cıvıl koşuşturan çocuklar... Ben de oturup aralarına katıldım. Lyonda hava çok değişken. Bir gün soğuk hava ve montla geziyorsunuz ertesi gün nehir kenarında güneşlenebiliyorsunuz.

Nehir kenarındaki La Marquis kafe oturup birşeyler içmek ve gözlem yapmak için güzel bir nokta. Oradan nehrin karşı tarafına geçerek, Opera binasını gördüm. Opera binası o kadar kalabalık ki, merdivenlerini yine gençler mesken tutmuş.

Opera binasından doğru şehrin en işlek caddesinden yürümeye başladım. Burada da oldukça ilginç kostümler giymiş bir ekip müzik yapıyordu. İçlerinden en hoşuma gideni ise taş devri kıyafetleri giymiş olan trambolin çalan genç adamdı.

Bu müziğinde tadına vardıktan sonra, geniş bir meydan ve park alanına vardım. Parkın ortasında metalden yapılmış rengarenk bir çiçek ağacı var. Yine bu parkta insanlar güneşin keyfine varmak için çimlere uzanmışlardı.

Lyon’da ulaşım ağı oldukça kuvvetli. Metronun gittiği her yere otobüs ile de ulaşmak mümkün.
Lyon’da Pazar günleri her yer kapalı. Sadece açık bir kaç tane kafeterya var. Her yer kapalı olsa da nehir kenarında amatör sanatçıların açtığı resim ve heykel sergileri bunu fazlasıyla telafi ediyor. Bir de nehir kenarında kurulan pazarı gezmek çok keyifli. Burada pek çok ikinci el kitap ve antika eşya bulabilirsiniz.

Lyon oldukça yeşil bir şehir. Burada botanik parkını da gezebilirsiniz. Notre Dame kilisesi Paris’teki kadar etkileyici olmasa da onun bir versiyon ufağı. Burada bir de renkli ipek kumaşların bulunduğu bir müze var tekstil ile ilgilenenlere cazip gelecektir. Halılar, ipek kumaşlar, duvar kağıtları gibi materyaller ile oluşturulmuş farklı kompozisyonlar var. Renkli bir müze.

Lyon aynı zamanda Auguste ve Louis Lumiere kardeşler sayesinde sinema tarihine de adını yazdırmış. Geniş bir meydan... Ortasında okyanusa dökülen ırmakları temsil eden mermer bir heykele eşlik eden mermerden atlar... Etrafta da bol miktarda kafe ve restoran var. Lyon’da çok fazla Türk görebilirsiniz. Hatta bir takım restaurantları da Türkler işletiyor. Ben tesadüfen bir Fransız restoranına girdim ve sahibi Türk çıktı.

Lyon gerek doğası, gerek sokaklardaki özgürlüğü, gerek insanların birbirine saygısı, gerekse de muhteşem mutfağı ile kesinlikle insanı cezbeden bir yer... Özellikle de farklı tatları denemeye açık olanlar için.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni