Kuzey'in Venedik'i: St. Petersburg

Madem günü de geldi! Neden “Beyaz Geceler”e tanık olmayalım deyip, bir anda alınan kararla Kuzey’in Venedik’i St. Petersburg’a yolculuk aslında hayallerin ötesine yapılan bir yolculuk imiş. Bu yüzden ne kadar anlatılırsa anlatılsın bu şehir, dünyada 127 ülkeyi görme fırsatı elde eden benim için bir rüyanın ötesinde idi. Samimi söylüyorum St. Petersburg’dan daha güzel bir şehirde ne bulundum ne böyle bir şehri gezdim ne de gördüm. Buraya şehir demek yanlış olur; aslında bir açık hava müzesi! Genelde birçok Avrupa şehrine aşk şehri denilse de St. Petersburg; bir aşkın, bir hayalin, bir rüyanın çok ama çok ötesinde inşa edilmiş nefes kesici bir kent.

Baltık Denizi kıyısında, Neva Nehri üzerinde 42 adaya oturtulmuş, Finlandiya Körfezi’ne açılan yüzü ile 5 milyon nüfusa sahip Rusya’nın ikinci, Avrupa’nın ise dördüncü büyük şehri olan St. Petersburg; 1703'te Çar Büyük Petro tarafından kurulduğu günden bu yana Rusya’nın batıya açılan penceresi olmuş. 200 yıl boyunca Çarlık Rusyası’nın da başkentliğini yapan kent, İkinci Dünya Savaşı sırasında 900 gün Alman kuşatmasına direnç göstermiş. Bu dünya üzerindeki en nefes kesici en güzel şehirlerden biridir ve hemen hemen her bina büyük barok köprüler ve kanallar ile şehrin tarihi merkezine bağlanır. Şehir, genel yerleşim alanıyla UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer almaktadır. 

Özellikle Sovyetler Birliği'nin yıkılışının ardından bir kez daha, yeniden adlandırılmış çoğu Rus tarafından Saint Petersburg olarak bilinen şehrin ilk adı, kurucusu olan Çar Petro’ya ithafla Petrograd’dır. St. Petersburg, Lenin'in Büyük Rus Devrimi’nin zaferini deklare ettiği kent olması nedeni ile de Rusya tarihinde özel bir öneme sahiptir. Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin dağıldığı 1990 yılına kadar şehrin adı Leningrad olarak söylene gelmiş ve şu anda St. Petersburg olarak adlandırılmaktadır.

Her köşesi her sokağı bir müzeye çıkan müzelerin kenti St. Petersburg aynı zamanda dünyanın en geniş alana yayılmış olan Hermitaj Müzesi’ne de ev sahipliği yapmaktadır. Çarın kışlık sarayı olarak da bilinen Hermitaj, taş devrinden 20. yüzyıla dek Rembrandt, Picasso, Gaugin, Matisse, Renoir gibi sanatçıların eserlerinin bulunduğu yaklaşık üç milyon parçalık koleksiyona sahiptir. Bir müze severin, içerisinde aylarca dolaşabileceği gezmeye doyamayacağı bu nadide müzenin bulunduğu Saray Meydanı dünyanın en büyük meydanlarından biridir. Müzenin bir yanı ulaşıma son derece elverişli olan ve Finlandiya Körfezi’ne dökülen Neva Nehri’ne, bir yanı Saray Meydanına bir yanı da St. Isaac Katedrali’ne bakar.

Hermitaj Saray Meydanı


Neva Nehri

Her yıl Mayıs ayının sonlarından başlayarak Ağustos ayı ortalarına kadar devam eden “Beyaz Geceler”e de ev sahipliği yapan kentte de yaşayan ünlü Rus yazar Dostoyevski'nin ünlü romanı “Beyaz Geceler” işte böyle bir zaman diliminde geçer. St. Petersburg'un dört beyaz gecesinde yaşanmış sade ve derin bir aşkın öyküsü, bu romanda nakış gibi işlenir. Yine Dostoyevski tarafından yazılan dünyaca ünlü “Suç ve Ceza” ve “Ezilenler” adlı romanları da yazar bu şehirde yazmıştır. Hâlihazırda yaşadığı ev bir müze olarak kullanılmaktadır.  

Şehrin en önemli caddesi, tam 4,5 km uzunluğundaki Nevski Caddesi’dir. St. Petersburg’un kurulmasından kısa bir süre sonra, Rusya’nın ilk tersanesinin bulunduğu sanayi bölgesini, “Aleksandro-Nevskaya Lavra” manastırıyla bağlanmak amacıyla inşa edilir. Adını da büyük Rus savaşçı ve Novgorod prensi Aleksandr Nevski anısına yaptırılan bu manastırdan alır.

Nevski Caddesi

Nevski Caddesi'nin yapımına iki zıt uçtan başlanır; ancak yolun iki kolu birbirine tam denk getirilemez. Bu sebeple şu anki Vosstaniya Meydanı'nda keskin bir virajla eski ve yeni Nevski caddeleri birbirine bağlanır.

Caddenin yapımı 1720 yılında tamamlanır ve daha sonra yolu düzleştirmek amacıyla Yeni Nevski Caddesi’nin yapımına geçilir. Böylelikle St. Petersburg’da kısa süre içinde iki yeni cadde ortaya çıkar.

Zaman içinde Nevski güzelleştirilir; cadde önce taş yola dönüştürülür ve her iki tarafına Rusya’nın sembollerinden huş ağaçları dikilir. Ardından cadde boyunca önce gazyağı fenerleri ve ilerleyen zamanlarda da elektrikli fenerler yerleştirilir. Bu arada Nevski’nin iki yanında hızlı bir şekilde yeni ve gösterişli yapılar yükselmeye başlar.

Nevski Caddesi, St. Petersburg’un en eski ve önemli mimari yapılarıyla doludur. Nesvki’de yer alan birbirinden görkemli yapılarda, Alman Georg Johann Mattarnovi ve İsviçre’de doğmuş olan İtalyan Domenico Trezzini gibi dünyaca ünlü mimarların imzası vardır. Nevski Caddesi birkaç nehirle kesişir ve her kesişme noktasında da köprüler vardır. Genel olarak her bir köprünün farklı özellikler taşıyan bir “sanat eseri” olduğunu belirtmek gerek. Moyka Nehri’nin üzerindeki köprüler serisi de son derece ilgi çekici. Fakat diğerlerinin arasında en öne çıkanı, Fontanka Nehri üzerinde inşa edilen ve Nevski Caddesi’nin de bir parçası olan Aniçkov Köprüsü’dür. Bu köprüde bir ata gem vuran dört gencin tasvir edildiği bir heykel bulunur. Heykel, Rusya’nın 1812’de Napolyon ordusuna karşı kazandığı zaferin anısına yapılmıştır.

Nevski Caddesi’nin Fontanka Nehri ile kesiştiği köşede, yani tam Aniçkov Köprüsü’nün bulunduğu bölgede, Beloselsky-Belozersky Sarayı da bulunur. 20. yüzyılın başlarında inşa edilen bu muhteşem saray, Bolşevik Devrimi'nden önce kendilerine saray görünümlü bir malikâne yaptırmaya karar veren ve devrime kadar burada yaşayan Beloselsky-Belozersky ailesine aitti. Sarayda artık Rus halk ve klasik müziği konserleri veriliyor.

Marshall Berman, “Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor” adlı kitabının en önemli bölümü olan St. Petersburg’u anlatan bölümünde Rus edebiyatı referanslarıyla Nevski Bulvarı hakkında muhteşem analizler yapmıştır. Gogol, bu caddenin öyküsünü yazmış ve öve öve bitirememiştir. Bu caddenin her iki ucu da Neva ile bir şekilde kavuşur.

St. Petersburg'da ulaşım çok kolaydır. Otobüs, metro, tramvay, taksi, kanal teknesi gibi pek çok seçenek mevcut. Kanalları ve köprüleriyle "Kuzey'in Venedik'i" olarak anılan kentte Rusça bilmeyenler hala Kiril alfabesi ile cadde ve sokak isimleri yazıldığından ve alternatif olarak Latin harfleri kullanılmadığından ilk başta biraz zorlukla karşılaşılabilir. Ancak kısa bir süre sonra göz aşinalığı ile bu zorluğu aşmak mümkün.

Gece hayatı, ünlü restoranları, kulüpleri, spor alanları, parkları, bisiklet yolları, engelliler için ayrılmış yaşam alanları ile toplumun her kesimine hitap eden, kuzeyin büyüleyici bu açık hava müzesine yolculuk inanın sizi hiç mahcup etmeyecek.

Yepyeni “Kuzey Yolculukları”mızda görüşmek dileğiyle…

Av. Suat ŞİMŞEK

Suat ŞİMŞEK

Yazar Hakkında

Suat ŞİMŞEK

Avukat, eğitmen, yazar, gurme, rehber ve gezgin. 19 Ocak 1973 tarihinde Berlin’de doğdu. 1995 yılında İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden mezun oldu.