Lihtenştayn Prensliği

Bugün rotamızda Orta Avrupa'da yer alan Lihtenştayn Prensliği var. 162 kilometrekarelik yüzölçümü ile dünyanın en küçük ülkeleri arasında yer alan Lihtenştayn Prensliği, Ren vadisinin ortasında kurulmuş olup, ülke topraklarının bir kısmını Alp dağları bir kısmını ise Ren nehri kaplamaktadır.

Lihtenştayn’ın sadece iki ülkeye sınırı var. Biri İsviçre diğeri ise Avusturya. Kendisinin denize sınırı olmadığı gibi komşularının da denize sınırı yok. Bu özelliğe sahip bir diğer ülke ise Özbekistan. Çünkü Özbekistan’ın da sınır komşuları olan Kazakistan, Türkmenistan (Bu iki ülkenin Hazar Denizine sınırı var ama Hazar denizi bir iç deniz ne de olsa), Kırgızistan, Tacikistan ve Afganistan’ın da denize sınırı yok.

Lihtenştayn o kadar küçük bir ülke ki, toplam sınırlarının uzunluğu sadece 76 kilometre. Ülkenin en alçak noktası deniz seviyesinden 430 metre yükseklikteki Ruggeller Riet, en yüksek noktası ise 2.599 metre yükseklikteki Grauspitz dağları. Yüksekliğin fazla olması iklimi de etkiliyor haliyle. Ancak Alplerden esen güney rüzgarları soğuk havayı biraz yumuşatıyor. Kış aylarında genellikle kar yağışı olduğundan en gelişmiş sporları da kış sporlarından kayak. Lihtenştayn Kayak Birliği 1936 yılında kurulmuş. Sekiz tane klübü ve yaklaşık 2.500 üyesi olan birlik Lihtenştayn'da üye sayısı en fazla olan spor derneklerinden. Lihtenştayn Futbol Birliği ise Liechtenstein’da üye sayısı en fazla olan spor kuruluşu ve her 20 Lihtenştaynlıdan biri aktif futbol oyuncusu.

Lihtenştayn kayak branşında 9 olimpiyat madalyası kazanmış. Bu da demek oluyor ki her 3.845 Lihtenştayn’lıya bir olimpiyat madalyası düşüyor. Malbun’daki Lihtenştayn Kayak pistinin uzunluğu  toplam 21 km.

Ülkede sadece kayak yol elbet. Ülke nüfusunun %45'i en az bir spor derneğine üye ve her 198 Lihtenştaynlıdan biri bir spor derneği başkanı.

Ülkenin toplam nüfusu 36.000 kişi. Bunun 6.000 kadarı başkent Vaduz’un merkez bölgesinde yaşıyor. Haliyle Vaduz da ülkenin en gelişmiş kenti ve aynı zamanda hükümetin de merkezi.

Nüfusun %76’sı Roma Katolikleri, %7’si Protestan, %6’sı çeşitli dinlere mensup. %11’inin hangi dine mensup olduğu ise bilinmiyor.

Ülkede ikamet eden yabancı nüfus da bir hayli yüksek. Toplam nüfusun %34’ünü yabancı vatandaşlar oluşturuyor. Lihtenştayn’da yaşayan yabancı uyruklular arasında İsviçreliler, Avusturyalılar, İtalyanlar ve Almanlardan sonra en büyük beşinci yabancı grubun Türkler olduğu söyleniyor. Gerçi 4 kişi olarak biz gittiğimizde belki 4. Sıraya yükselmiş olabiliriz…

Lihtenştayn halkının yaş ortalaması ise 38,2.

Ülkede konuşulan resmi dil Almanca, ancak herkes İngilizce biliyor. AB üyesi ama para birimi ise Euro değil, İsviçre Frangı. 1898 yılından 1921 yılına kadar Lihtenştayn'ında kullanılan para birimi ise Lihtenştayn Kronu imiş.1921 yılında İsviçre Frankına geçilmiş.

Biz Zürih üzerinden başkent Vaduz’a gitmeye karar verdik. Zürih – Vaduz biletimiz şu şekilde. Önce Zürih gölü boyunca keyifli manzaralar eşliğinde yaklaşık 1 saat süren tren yolculuğu ile İsviçre’nin sınır kasabası Sargans’a ulaşıyoruz. Sargans tren istasyonunda hiç beklemeden Vaduz otobüsüne biniyoruz. Sargans ile Vaduz arası yaklaşık 20-25 dakika sürüyor.

Vaduz’da Aulestrase üzerindeki otobüs durağında otobüsten indik. Zaten burası yolculuğun Vaduz’daki son durağı. Buradan ilk olarak doküman toplamak ve harita almak için ilk sağ sokaktan girip PeterKaiser caddesi üzerindeki Liechtenstein Center Turist ofisine ulaşıyoruz.

Yürüme mesafesi olarak 2 dakika. Bu turist ofisi hayatımda gördüğün turist ofisleri arasında en gösterişli dev ekrana sahipti. Büyüklüğü bizim stadyumlardaki dev ekranlara yakın.

Bu merkezden haritamızı aldıktan sonra kentin tahminimden daha küçük olduğunu da kavramış oldum. Turist merkezi kentin en önemli caddesinin bir ucunda. Caddeden dümdüz devam ettiğinizde turistik açıdan görülecek son nokta Prensin bağları ve şarap üretim merkezi. Bu iki nokta arası tempolu bir yürüyüş ile maksimum 10 dakika.

Ancak acelemiz yok, geze geze gideceğiz. Turist ofisin hemen yanında Liechtenstein Ulusal Müzesi yer alıyor. Müzenin içerisinde Lihtenştayn tarihine ait bilgiler ve Prensliğe ait bazı eşyalar sergileniyor. Müzenin bir kısmı ise bölgede yetişen bitki ve yaşayan hayvanları tanıtmaya ayrılmış.

Lihtenştayn’ın pulları çok meşhur. Aynı şekilde pulları ile meşhur olan bir diğer ülke ise  Bhutan. Ulusal müzenin yanında ise Lihtenştayn Posta Pulları müzesi yer alıyor. Müzede 1912 – 2012 arasında basılmış olan pullar sergileniyor.

Bu müzenin hemen karşı çaprazında ise Kuntsmuseum yer alıyor. Koyu gri kutu gibi bir mimarisi var. İçerisinde Çağdaş sanatlara ayrılan alan oldukça büyük. Bunun dışında dönemsel sergilere de yer veriliyor.

Ana cadde boyunca çok sayıda bronzdan yapılmış heykeller yer alıyor. Özellikle de heykellerde at figürü çokça kullanılmış.

Kuntsmuseum’un yanında ise tombik, çıplak bir kadın heykeli var. Sanırım bunu yapan heykeltraş da Kolombiyalı sanatçı Fernando Botero’dan etkilenmiş.

Etraf çok sessiz ve sakin. Yol boyunca çok çeşitli hediyelik eşya mağazaları var. Satılan ürünler arasında İsviçre’ye has hediyelik eşyalar çok yaygın. Ancak fiyatlar el yakıyor. En ucuz magnetin fiyatı bile 8 CHF yani yaklaşık 16 Türk Lirası.

Gezinin hem en keyifli hem de en meşakkatli bölümü Schloss Vaduz, yani Vaduz Şatosuna çıktığımız kısımdı. Prens ve ailesi bu şatoda ikamet ettiği için Şatonun içi gezilemiyor. Ancak Şato yüksek bir tepede yer aldığı için, bu bölgeden kentin manzarası çok güzel. Tepeye tırmanmaya başladıkça yerdeki kar da artmaya başlıyor.

Bir müddet sonra tamamen karların üzerinde bir patikadan yürümeye başladık. Şatoya turistlerin çıktığı bu patikadan Prens yaya mı çıkıyor acaba diye aramızda şakalaşarak yola devam ediyoruz.

Patikanın belirli bölümlerinde akan sular donmuş ve çok güzel sarkıtlar oluşturmuş. Doğa gerçekten çok etkileyici.

Tepeye çıktıkça hem kenti hem de evlerin arasına yerleşmiş kar altındaki üzüm bağlarını izliyoruz. Bağlar çok muntazam ve bakımlı.

Şatoya yaklaştıkça ara ara tabelalar çıkıyor karşımıza ve bu tabelalarda Prenslik, yönetim biçimi ve ülkenin tarihçesi anlatılıyor.

Adını Liechtenstein ailesinden alan ülke 1806 senesinde Pressburg Antlaşması ile kuruluyor. En büyük ilerlemeyi 19.yy’da kaydediyor. 1836'da ilk fabrika olan seramik fabrikası açılmış. 1861'de Tasarruf ve Kredi Bankası kurulmuş. Aynı sene ilk pamuk dokuma makinası çalışmaya başlamış. 1868 ve 1872'de Ren nehri üzerinde iki köprü inşa edilmiş ve demiryolu hattı döşenmiş. 1866'da Avusturya-Prusya Savaşı’nda Prusya, savaşla ilgili referandumda oyların yanlış sayıldığı iddiasıyla savaşın sorumlusu olarak Lihtenştayn'ı göstermiş. Bu da Lihtenştayn’ı savaş içine çekmiş olsa da sıcak çatışma yaşanmamış.

Lihtenştayn, 1. Dünya Savaşı'nın sonuna kadar, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'na bağlı kalmış. Ancak savaşın neden olduğu yıkım, ülkeyi İsviçre ile gümrük ve para birliğine gitmeye zorlamış. Avusturya Macaristan İmparatorluğu'nun dağılmasıyla birlikte, Lihtenştayn da, Avrupa'nın bağımsızlığını son kazanan ülkesi olmuş.

2. Dünya Savaşı'nda Lihtenştayn tarafsız kalmayı tercih etmiş. Ancak savaş döneminde Polonya ve Çekoslovakya, Liechtenstein ailesine ait bazı toprakları istimlâk etmişler. Savaş sonrası yaşanan iktisadi zorluk döneminde Liechtenstein ailesi, ellerindeki sanat eserlerini satmışlar. Satılanlar arasındaki en önemli eser ise Leonardo da Vinci'nin  "Ginevra de' Benci"si. Bu dönem ardından Lihtenştayn refaha kavuşmuş. Çok sayıda yabancı şirket ülkeye yatırım yapmış.

Günümüzde Lihtenştayn vatandaşları dünyadaki en yüksek hayat standartlarından birine sahip. Lihtenştayn Prensi, dünyanın en zengin kişileri arasında gösterilmektedir.

Demokratik parlamenter monarşiyle yönetilen ülkede günümüzdeki prens 2. Hans Adam. Başbakan ise Klaus Tschütscher.

Prens kanunları veto edebilir, referanduma sunabilir, parlamentoyu dağıtarak seçimlere gidebilir. Ancak 2003'te yapılan anayasa değişikliğiyle ülkede cumhuriyet ilan edilmesi halinde prensin bunu önleyecek veto yetkileri de elinden alınmıştır. 25 milletvekilinden oluşan parlamentoda başbakana bağlı dört bakan bulunur.

Bir prenslik olunca haliyle slogan da ona göre: “Für Gott, Fürst und Vaterland” yani “Tanrı, Prens ve Atayurt İçin”

Nihayet Vaduz Şatosuna ulaştık. 1322 senesinde inşa edilen şatonun 130 odası bulunuyor. 1499’da hasar görmüş ve onarılmış olan şato 1938’den bu yana Prens ve ailesinin ikametgahı olarak kullanılıyor.

Şatonun yanına kadar geldik, ama tabii içeriye girmek yasak. İlginç gelen bir şey ise şatonun girişinde sadece bir kulübe var önünde şatoyu bekleyen korumalar ya da askerler yok. Lihtenştayn'ın ülkeyi korumak ve sınırları gözetmek için kurduğu küçük bir askeri birlik var ve askeri birlik sadece 125 kişiden oluşuyor.

Şatonun girişindeki karlar bile tam temizlenmemiş. Bizim pek de alışkın olmadığımız şeyler…

Tekrar aynı karlı yollardan kentin manzarasını izleyerek aşağıya doğru iniyoruz. İndiğimiz noktada Rathaus Belediye binasını görüyoruz.

Liecheinstein’da yaklaşık 3.150 işletme var. Yani yaklaşık 11 kişiye 1 işletme düşüyor.

Ardından yemek vakti. Lihtenştayn mutfağı Avusturya ve İsviçre mutfağının bir karması gibi. Schnitzel’de bulabiliyorsunuz, Fondü de. Biz tercihimizi Pizza’dan yana kullandık. Tam öğle saatlerinde restorana girdiğimiz için oldukça kalabalıktı ve en önemlisi restorandaki kişiler çok tanıdıktı. Bir masada hediyelik eşya dükkanının sahibi, öbür masada Posta pulları müzesindeki görevliler, bir yan masada ise turist ofis çalışanları… En lezzetli bira markaları Brauhaus.

Yemek sonrası Prensin şarap bağlarına geldik.

Bağların içinden Vaduz Şatosunun görüntüsü muhteşemdi.

Şarap fabrikasının adı “Hofkellerei” Ancak biz geldiğimiz zaman fabrika maalesef kapalı idi.

Bu nedenle bağları dolaşıp, şarap almak için Şarap butiğine gittik. Pinor Noir bir Liechtenstein şarabın minimum fiyatı 30 Euro’dan başlıyor. Üst limit yok…. İstanbul’a döndüğümüzde aldığımız şarabı denedik. Çok çok bir özelliği yok. Eğer illa Prensin bağlarından bir şarap koleksiyonumda olsun derseniz, alınabilir.

Yazıyı yazmak için çektiğimiz videoları izlerken farkettiğim bir detayı da yazmadan geçemeyeceğim. Adı zor telaffuz edilen Lihtenştayn’ın adı video kayıtlarında neredeyse hiç geçmiyor. Aramızdaki adı “ufak ülke”

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni