Mardin Dara Harabeleri

Gönül, Dara düşmedikçe bu gizemli şehri anlaması çok zor... 
Dara Harabeleri, Mardin'in güneydoğusunda, Nusaybin'e 30 kilometre uzaklıkta bulunan Mardin-Nusaybin karayolu üzerindeki Oğuz Köyü'nde. Burası, eski Mezopotamya bölgesinin en ünlü kenti, bugün orta büyüklükte bir köy haline gelmiş.

Yolumuz şiirsel şehir Mardin'den geçince Dara Harabeleri'ni görmeden ayrılmak istemiyoruz. Etrafta birkaç ailenin yaşadığı yerleşim yerinde çocukların güler yüzüyle karşılanıyoruz. ''İnternetten  ve teknolojiden uzak, sokak oyunlarıyla büyüyen çocukların'' demek daha doğru olur. Harabelerin etrafında gezinen minik rehberlerden tarihini öğrenmeden ayrılmıyoruz. Medeniyetin havuzunda büyüyen minik rehberler, harabelerin tarihi geçmişini ayrıntılı bir şekilde bıkmadan, yorulmadan aktarıyorlar. Karşılık beklemeden… Bir de başınıza kondurdukları çiçekten taçla, ayrılırken bir tebessümle yetindikleri gibi...
 
Dara Kent Kalıntıları; kayalar içinde oyulmuş, çevresi 8-10 kilometreyi bulan geniş bir alana yayılmış. Kent kalıntıları içinde kilise, saray, çarşı ve depoları, zindan, tophane ve su bendi hâlen görülebiliyor.

Köyün kuzeyinden güneye doğru inen kayalar oyularak, görkemli bir su bendi yapılmış. Bugün de bentten su akıyor. 
 Hasankeyf'ten sonra oldukça ilgi gören Dara Harabeleri, tarih ve kültür turizmi açısından büyük önem taşıyor. Antik Kent Hasankeyf'i ziyaret eden yerli ve yabancı turistlerin ikinci gezi tercihi olan Dara Harabeleri, her geçen gün daha fazla tanınıyor. Hasankeyf, Dara ve Erzen Saklı Kent gibi yerleşim birimleri bölgenin turizm potansiyeline büyük katkılar sağlıyor.

Mardin'in Nusaybin yolu üzerinde bulunan 5. yüzyıla ait tarihi Dara Harabeleri'nde bulunan Babil ve Pers krallıklarına ait çok sayıda tarihi mezar da gün yüzüne çıkartılmış.

Bu antik yerleşim yeri, Büyük İskender'le Dara'nın savaşına da sahne olmuş. Hatta şehirde ismini, Pers Kralı III. Dara'dan alıyor. Kalıntılar arasındaki büyük kesme taşlar ve bulunan sikkelere bakılacak olursa Dara'nın geçmişte büyük ve görkemli yapılara ve zengin hazinelere sahip olduğu söylenebilir.

Oyma kaya evler, tavanlarındaki süslemeleri, duvarlarına işlenmiş Meryem, İsa ve haç figürleriyle kaya kiliselerine dönüşmüş yapılar kentin Hristiyanlık macerasını anlatıyor. Dara pek çok dine farklı zamanlarda ev sahipliği yapmış. Din çeşitliliği, beraberinde çatışmaları da getirmiş. Bu durumda bugün farklı dinlere ait simgeleri bir arada görmemizin sebeplerinden biri olarak görünüyor.

Antik kent, Doğu Roma'nın diğer deyişle Bizans'ın, Güneydoğu metropolü Nisibis'ten (bugün Nusaybin) sonra ikinci önemli sınır kenti olarak biliniyor. Kaynaklara göre ticaretin kalbi İpek Yolu, kentin içinden geçiyor. Bu transit ticaret merkezi, bir dönem piskoposluk merkezi de olmuş ancak sürekli devam eden akınlar sonrasında sönüp gitmiş. Bilgilendirme tabelaları, Dara'nın Mezopotamya'nın ilk barajının ve sulama kanallarının kurulduğu kent olduğunu yazıyor. Su sarnıçları, su depoları, bir su medeniyetine işaret ediyor. Suyun akışını, oranını ya da bekletilmesini kontrol edebilen bir sistemin kalıntıları olan havuzlu salonu ve hendeği ile beraber...

Harabenin yakınında yer alan su bendine girdiğimizde tavanın yüksekliği hayrete düşürüyor. İstanbul'daki Yerebatan Sarnıcı'yla aynı dönemde yapıldığı için benzer özellikleri de taşıyor. Genellikle su sarnıcı olarak kullanılan yapı bir dönem zindan işlevi de görmüş. Daha sonraki dönemlerde buğday deposu olarak kullanılmış. Şimdi müze olarak ziyaretçilerini ağırlıyor. Sarnıcın yanında yer alan çardakta demli çay keyfiyle yorgunluğumuzu atıyoruz. Çay kesmeyince bir de orta şekerli kahvenin tadı da başka oluyor.

serap selçuk

Yazar Hakkında

serap selçuk

Yazar Gezgin ve blogger 1968 yılında Niğde'de doğdu 1987-1991Ankara Üniversitesi Fizik Mühendisliği eğitimi gördü.