Muhteşem Iguazu (2. Bölüm)

Yukarı Iguazu Nehri, Arjantin ve Brezilya sınırındaki tropikal ormanların yanı başında, birkaç kilometre genişlikteki bir dizi uçurum boyunca Aşağı Iguazu Nehri’ne dökülerek Cataratas Iguazu’yu yani Iguazu Şelaleleri’ni oluşturuyor. 
Iguazu’nun Arjantin tarafını gezeceğimiz sabah kafamda şöyle bir soru var… İstisnasız herkes Arjantin tarafının daha güzel olduğunu söylüyor. Dün Brezilya tarafında karşılaştığım muhteşem görüntülerden sonra; “Daha ne kadar güzel olabilir ki?”
 
Park girişinden sonra, önce bizi Garganta İstasyonu’na taşıyacak minik trene binmek üzere merkez istasyona kadar yürüyoruz. Yarım saatte bir kalkan trenle yaptığımız 15 dakikalık keyifli seyahatin ardından Paseo Garganta del Diablo denilen patikaya yöneliyoruz (patika dediysem de aslında Yukarı Iguazu Nehri üzerinde, dar bir iskele gibi uzayıp giden, ızgara zeminli bir yürüyüş yolu).
 
Patikanın sonundaki Garganto del Diablo -yani; Şeytanın Boğazı- Yukarı Iguazu Nehri’nin yaklaşık yarısının döküldüğü yarımay şeklinde, dar bir yarık… Buradan saniyede 1800 metreküplük su kütlesi 70 metre aşağıya dökülüyormuş. Patikanın sonundaki platformda bu gücü daha başlangıcındayken bile hissedebiliyorsunuz. O son noktadaki platformda fotoğraf çekmek ise, eğer makinenizi gözden çıkarmadıysanız pek olası değil.


Garganta del Diablo

Aynı yoldan geriye dönerken bu kez Iguazu’nun “arsız” kelebekleriyle tanışıyorum. Rengârenk ve değişik boylardaki bu kelebekler korku nedir bilmiyorlar sanki. Makinenizin objektifini neredeyse kanatlarına dokunacak kadar yaklaştırdığınızda bile kaçmıyorlar. Sırt çantanıza, omuzlarınıza ve hatta ellerinize bile konmaktan çekinmiyorlar.
 
Geri dönmek üzere tren beklerken etrafımızdaki çok sayıdaki “coati”yi fark ediyoruz. Coati, rakun benzeri pençeli bir hayvan… Her ne kadar, çok sevimli görünseler de tehlikeli olabiliyorlarmış. Özellikle ziyaretçilerin ellerindeki yiyeceklere saldırmaları sıklıkla görülebilen bir durummuş.

Garganto del Diablo’nun ardından çok özel bir tura katıldık; Gran Aventura, yani “Büyük Macera”… Önce bir Mercedes Unimog kamyonun kasasındaki koltuklarda yerimizi aldık. Sonra kamyon, “jungle”ın içinde toprak bir yolda ilerlemeye başladı. Bize eşlik eden rehber yaklaşık 20-25 dakika süren yol boyunca Iguazu ve tropikal yağmur ormanları, özellikle de fauna ve floraları hakkında bilgiler verdi.
 
Uygarlığa bu denli yakınken bile üzerinde ilerlediğimiz toprak yolun sınırındaki jungle o kadar yoğun, o kadar geçit vermez görünüyor ki insan biraz ürküyor doğrusu. Fakat hafiften ürksem de Amazon’u yakından görme hayalim bu görüntülerle besleniyor…
 
Jungle macerasından hemen sonra merdivenlerden aşağıya maceranın kalanı için Aşağı Iguazu Nehri’nin üzerindeki iskeleye varıyoruz. Aşağı Iguazu Nehri’nin kıyısında, şelalelerin ortasında kalmış kara parçası San Martin Adası’nın -Isla San Martin- karşısındayız. Şelalelere doğru yapacağımız tekne gezisi için can yeleklerimizi takıyoruz. Görevliler herkese birer torba veriyorlar. Ayakkabılarımızı ve fotoğraf makinelerimiz sudan korumak için bu torbalara koyup ağızlarını da sımsıkı kapatacağız. Çünkü birazdan tekneyle neredeyse şelalenin altına kadar girip sırılsıklam olacağız!
 
Teknemiz Puerto Macuco isimli küçük iskeleden hareket ediyor ve önce muhteşem manzaralar eşliğinde bir tur yapıyoruz. Daha sonra görevliler bizi ayakkabılarımızı ve fotoğraf makinelerimizi yanımızdaki torbalara koymamız konusunda uyarıyor. Ardından, şelalelerden Salto San Martin ve Salto Bernabe Mendez isimli olanlarının oluşturduğu havuzda, San Martin’e neredeyse yukarıdan dökülen sularının altına girecek kadar yaklaşıyoruz. Iguazu’nun suları üzerimize büyük bir gürültü ve hızla iniyor. Hatta şelaleye en yakın olduğunuz o noktada gözlerinizi açmanız bile mümkün değil. Bir yandan sırılsıklam ıslanırken diğer bir yandan da yukarıdan dökülen suların ortaya çıkardığı o muhteşem enerjiyi kısa bir süreliğine bile olsa hissedebiliyorsunuz.
 
Kaptanımız bu muhteşem deneyimi bize ikinci bir turla bir kez daha yaşattıktan sonra yeniden iskeleye dönüyoruz (bu arada tüm bu Gran Aventura deneyiminin bedeli 150 Peso yani 30 USD civarında).

Sırılsıklam karaya çıktıktan sonra Iguazu manzaralı yürüyüş yollarından, tekneden indiğimiz iskeleye kadar uzanan Circuito Inferior boyunca yukarı tırmandık. Ardından yukarıdaki yürüyüş yolu Circuito Superior’un sonuna kadar da 650 metre gidip yol boyunca muhteşem manzaraların keyfini çıkardık. Bu yolun sonundaki platform ise az önce tekne ile ıslandığımız yerin yukarısıydı.

Yol boyunca gördüğünüz şelalelerin farklı isimleri var, Iguazu’nun bir haritasının linkini paylaşıyorum. Buradan şimdiye kadar anlattıklarım ve izlediğimiz rota hakkında bir fikir sahibi olabilirsiniz:http://www.guesthousepuertoiguazu.com/wp-content/uploads/2013/03/cataratas-del-iguazu-map-_argentina_2.jpg

Rough Guide serisinden Arjantin kitabında yazdığına göre Iguazu’yu ziyaret etmek için yılın en uygun zamanı “serin” aylar; yani Mart ve Kasım arasıymış. Bu “serin” sözcüğüyle şaka yaptıkları kesin çünkü Mart başında benim gördüğüm sıcak ve insanı boğan, rahatsız eden bir nemdi.
 
Şelaleler tarihlerinde 2 kez ziyaretçileri hayal kırıklığına uğratmışlar. İlki 1978 yılında; Arjantin’in dünya kupasına ev sahipliği yaptığı, ulusal park içerisinde Sheraton Oteli’nin açıldığı ve tüm dünyadan ziyaretçiler beklenirken… O yıl Brezilya’daki kuraklığa bağlı olarak Iguazu tümden kurumuş (kim bilir belki de Brezilyalılar Arjantin’in şampiyonluğunu kıskanmışlardır!). Diğeri de 2006’daymış ki şelalelerdeki su seviyesi damlamaktan biraz fazlaymış.
 
Yazımın başında: İstisnasız herkes Arjantin tarafının daha güzel olduğunu söylüyor. Dün Brezilya tarafında karşılaştığım muhteşem görüntülerden sonra; “Daha ne kadar güzel olabilir ki?” demiştim. Gerçekten daha güzel olabilirmiş… Iguazu’dan çıkış yoluna ilerlerken düşündüğüm buydu işte.
 Iguazu faunasının bir diğer önemli ve sevimli temsilcileri olan maymunlardan, küçük bir şov izledikten sonra Iguazu’dan ayrılıyoruz...

Yazının birinci bölümüne buradan ulaşabilirsiniz: https://gezimanya.com/GeziNotlari/muhtesem-iguazu-1-bolum

Çağlar Erözgen

Yazar Hakkında

Çağlar Erözgen

Antalya'da yaşayan bir İzmir'li. Hekim. Gezmek için çalışan bir seyahat bağımlısı. Fotoğraf çekmeye pek meraklıdır. Kitap okur, film izler ve naçizane blogunda yazar.