Nevruz Döneminde Tahran

İstanbul’dan Tahran’a yolculuğumuz başladı. İyi uçuşlar dileyen pilotumuzun kadın olması bizi şaşırttı. Tahran’da İmam Humeyni havaalanına indik. Pasaporttan geçtikten sonra iki kadın şehrin tanıtımını yapan broşürlerle birlikte grubumuzdaki herkese birer gonca gül dağıttı.

Tahran’da ilk olarak Azadi özgürlük anıtına geliyoruz. 50 bin metrekarelik özgürlük parkı içindeki bu anıt 45 m yüksekliğinde olup, 2.500 adet taş bloktan yapılmış. Anıt içinde İran Tarih Müzesi yer alıyor.

Burç el Milad kulesi Tahran’lıların övünç kaynağı. 435 m. yüksekliğindeki bu kuleye girmek için önceden rezervasyon gerekiyormuş.

Bir sonraki durağımız Gülistan Saray Kompleksi. bu saray Tahran'daki en eski tarihi yapılardan biri. Güllerin Sarayı olarak da biliniyor. Saray porselenleri, çinileri ve ayna işçiliği ile görülmeye değer.

Bu kompleksin içerisinde pek çok müze bulunmakta. Kraliyete ait binaları farklı müzelere çevirmişler. Bunlar arasında Etnografya müzesi, Avrupa krallarından gelen hediyelerin sergilendiği Zoroufs Müzesi, Akkas Khane, büyük bir resim koleksiyonuna sahip olan Negar Khane sayılabilir.

Sarayın içindeki en önemli salon Talar-e Salam. Bu bölümde duvar ve tavanlar küçük ayna parçaları ile kaplanmış. Yerler ise bir halıyı andıran mozaikler ile döşenmiş durumda. Bu salon aynı zamanda meşhur Tavus kuşu tahtına da yıllar boyu ev sahipliği yapmış Ancak günümüzde bu taht, Altın (Ulusal Mücevher Müzesi) Müzesinde sergilenmekte. 

Altın (Ulusal Mücevher Müzesi) ise mutlaka görülmeli. Mücevher uzmanlarına göre dünyadaki en değerli mücevherler burada sergileniyor. Buradaki değerli taşlarla bezenmiş taç, kılıç, enfiye kutuları ve tahtlardan kendinizi alamayacaksınız. Nadir Şah’ın 26.733 değerli taş kullanılarak yapılmış olan tahtı ile tavus kuşu tahtı, 51.366 değerli taştan yapılmış dünya küresi ve dünyanın en büyük pembe elması Derya-ı Nur (Işığın  Denizi)’nden etkilenmemek mümkün değil.

Şah Rıza’nın taç giydiği Gülistan sarayındaki en önemli objelerden bir diğeri ise Rıza Han’ın kullandığı mermer taht.

Sarayın bir diğer önemli bölümü ise Brilliant Müzesi olarak bilinen Kristal salon. Bu salona Kristal salon denmesinin sebebi her yerin aynalarla nakış gibi işlenmiş olması.

Ünlü İran halılarından en seçkin örneklerin sergilendiği Halı Müzesi görülmeye değer.

110 hektar alan üzerine kurulmuş olan Saad Abad Saray kompleksi bir sonraki durağımız. Beyaz saray, Saad Abad saray kompleksi içindeki en büyük saray. Beyaz tonlar ağırlıkta olduğu için bu adı almış. Burası kral ve kraliçenin yazlık sarayı olarak kullanılıyormuş. Şah Rıza Pehlevi tarafından yaptırılmış olan sarayın planı İranlı ve Rus mimarlar tarafından çizilmiş.

Sarayın içinde çok değerli İran halıları ve zengin porselen koleksiyonu bulunuyor. Burada sergilenen en büyük halı 145 metrekare.

En büyük odası 220 metrekare olan sarayın bodrum katı Farah Diba'nın kişisel müzesi haline getirilmiş.

Ali Khan tarafından yaptırılmış olan Yeşil saray, Rıza Han'ın ofisi olarak kullanılmış. Dış cephesindeki taşlar yeşilimsi renkte ve nadir olarak bulunan Khamse taşı ile kaplandığından Yeşil Saray adını almış. Dışı taş olduğundan buraya Taş saray da deniliyor. Saray 1.203 metrekara alan üzerine kurulmuş. Sarayın içi ayna ve süslemeleri ile öne çıkıyor.

Saad Abad Saray kompleksi içinde 18 değişik müze bulunmakta. Bunlar içerisinde en önemli olanlar arasında El Sanatları Müzesi, İranlı sanatçıların resimlerini sergilendiği Farshchian Müzesi, İran'daki ilk dünya gezginleri olan Omidvar Kardeşlerin dünyanın çeşitli yerlerinden topladıkları eşya ve fotoğrafların sergilendiği Omidvar müzesi, Askeri müze, İran sinema tarihinin anlatıldığı Sinema Müzesi, İran sanatının en güzel örneklerinin sergilendiği ulusal sanatlar müzesi sayılabilir.

Bir de Imam Humeyni'nin 100. doğumgünü anısına açılan Su müzesi görülmeye değer. Bu müzede dağlardan gelen suların şehirlere dağıtılabilmesi için yapılan plan, proje ve taslaklar sergilenmektedir. aynı zamanda İran kurak bir ülke olduğundan Su ciddi bir konu. Bu suyu kent içine getirebilmek için kullandıkları kanal sistemine Qanat sistemi deniliyor. Bu sistemi anlatan tüm bilgi ve belgeler de müze içerisinde anlatılıyor.

Nevruz dolayısı ile müzelerin pek çoğu kapalı olduğundan girme imkânımız olmadı. Saray kompleksinde bahçe düzenlemeleri çok etkileyici.

Bir diğer Saray Kompleksi ise Niavaran. Niavaran sarayı içindeki aynalarla bezeli büyük salon görülmeye değer. Bunun yanı sıra kompleks içerisindeki Ahmet Shai Pavilion, Kütüphane müzesi ve Jhan-Nama müzesi de görülebilir.

Bazaar-ı Bozurg (Büyük Pazar) ise Tahran ekonomisinin kalbinin attığı yer. Yiyecek, giyecek, hediyelik eşya, halı, altın, gümüş gibi her türlü alışverişin yapılabileceği büyük bir çarşı. El sanatları özellikle halıcılık, kakmacılık, çanak çömlekçilik çok gelişmiş.

Vaktiniz varsa metro kullanarak şehirden biraz uzaklaşıp Humeyni’nin kabrine gidebilirsiniz. Ya da İran'daki en büyük arkeoloji müzesi olan Ulusal Müzeye gidebilirsiniz. Bu müzenin 20.000 metrekare alan üzerine kurulu olduğu ve bölgeden çıkartılan 300.000 arkeolojik eserin sergilendiği söylenmekte.

Seramik ve cam müzesinde ise farklı dönemlerde yapılmış objeler sergilenmekte.

Gelelim Tahran’daki izlenimlerime. İran’a gelirken çekincelerim vardı. Ancak o kadar katı kuralları yok. Nerede ise saçınızın yarısı açıkta kalabiliyor. Turistlere fazla müdahale etmiyorlar. Ancak toplum polisinin yerel halkı nazikçe uyarışına tanık oldum. Tahran’da kadın taksi şoförleri oldukça fazla.

Gittiğimizde Nevruz bayramı olduğundan her yer çok kalabalıktı.

Her yer çadırla dolu. İşyerlerinin önüne buraya çadır kurulmaz levhaları asılı. Halk vaktinin çoğunu sokakta geçiriyor. Piknik kültürü yaygın.

Nevruz dolayısıyla her yerde otel, restoran, işyerleri girişinde S harfi ile başlayan 7 adet sarımsak, elma, balık, şeker, yumurta gibi yiyeceklerle süslenmiş masalar var. Masalarda buğday çimi olmazsa olmazlardan.

Burada Azeri nüfus oldukça yoğun. Tahran’da ticaretin büyük bir kısmı da Azeri Türklerin elinde. Azerilerle Türkçe anlaşabiliyorsunuz. Türk dizileri çok revaçta. Türkiye’ye hayranlar. Halk çok candan, Türk turistlerle resim çektirmeye can atıyorlar. Burada kendinizi ünlü biri gibi hissedebilirsiniz.

Ana yolların iki tarafı ağaçlık. Ağaçların yanlarında ise Elburz dağlarından gelen sular yolun iki tarafındaki ağaçların nem almasını sağlıyor. Şehrin sıcak olmasına rağmen Elburz dağlarındaki bembeyaz kar görüntüsü güzel bir manzara oluşturuyor.

Gençler arasında estetik, özellikle burun estetiği çok yaygın. Estetik burada prestij meselesi. Burunları düzgün ve estetiğe ihtiyacı olmayanlar bile herhangi bir ameliyat ibaresi olmamasına rağmen ameliyatlı izlenimini vermek için burunları bantlı pek çok kadın gördüm. Gelmeden duymuştum abartı olduğunu düşünmüştüm, bizzat şahit oldum.

Japonya’nın sakura mevsimi gibi burada da Mart sonu sarı yaz dedikleri sarı çiçekli bitkiler bu mevsim buraya çok güzel bir renk katıyor.

Gelelim yeme-içme kültürüne… İran’da çok lezzetli kebaplar yiyebilir, naneli ayran (Dokh) içebilir, safranlı üzeri narlı pilav, safranlı, zencefilli ve gül sulu dondurma yiyebilirsiniz.

Son olarak da tüm İran genelinde olduğu gibi Tahran’da da yaygın olarak kullanılan yol kenarlarındaki su taşıma sisteminden bahsetmek istiyorum. Bu sisteme Qanat Sistemi diyorlar. Çevre dağlardan kent merkezlerinin içine kadar dar ve çok yüksek olmayan kanallar açmışlar. Bu sayede dağlardan gelen sular ile kent merkezi ve çevresindeki bölgelerde ağaçların sulanmasını sağlıyorlar. Oldukça ilginç bir sistem.