San Pedro Sula Gezi Rehberi

Sula Vadisi’ne kurulmuş olan San Pedro Sula kenti, Honduras’ın Kuzey batısında ve Karayip Denizi’ne kıyısı olan önemli bir liman kenti olan Puerto Cortes’in de 60 kilometre güneyinde. La Ceiba kentine olan mesafesi ise 191 kilometre.

Honduras’ın ikinci büyük kenti olan san Pedro Sula’nın nüfusu günümüzde yaklaşık 1 milyon kişi. Burası tam bir finans ve sanayi şehri. Bu kentte iş imkanı diğer kentlere göre daha fazla olduğundan sürekli göç alıyor.

Kentin bir diğer özelliği ise Honduras’taki suç oranının en yüksek olduğu şehir olması. Mesela 2011 senesinde bir araştırma yapılmış. Bu araştırmaya göre o sene 719 bin nüfusa sahip kentte 1143 kişi cinayete kurban gitmiş. Bu cinayetlerin çoğu mafya cinayeti. 2013 senesinde ise her 100 bin kişiden 187 kişinin cinayete kurban gittiği açıklanmış. Mesela  suç oranı çok yüksek olarak bilinen Meksika’nın Ciudad Juarez kentinde bu oran 100 bin kişide 148 kişi. Yani kentte dolaşırken temkinli olmak da yarar var.

Zaten bunu kente girdiğiniz gibi hissedebiliyorsunuz. Neredeyse tüm dükkanların önünde demir parmaklıklar var. Otellerin ve alışveriş merkezlerinin kapışlarında mutlaka silahlı güvenlik görevlileri var. Hal böyle olunca ister istemez insan kendini bu şehirde biraz huzursuz hissediyor.

Kentin ilk kuruluşu 27 Haziran 1506. Kurucusu ile Pedro de Alvarado. Kent klasik İspanyol koloniyal yerleşimi esasına göre kuruluyor. Bulvarlar kuzey- güney, caddeler doğu – batı doğrultusunda. Birinci bulvar ile birinci caddenin kesişimi ise kent merkezi. Bu merkezde de bir ana meydan yer alıyor. Buraya Central Park diyorlar. Hayatın en hareketli olduğu yer de bu meydanın çevresi.

Bizim otelimiz de hemen bu meydanda. Otel bu kadar merkezi olduğu için oldukça şanslıydık. Dolayısı ile pek çok yere gündüz vakti yürüyerek gidebildik.

San Pedro Sula’nın Maya dilindeki eski adı “kuşlar vadisi” anlamına gelen Asula imiş. Zaman içinde “a” harfi düşmüş “Sula”ya dönmüş.

Biz otele yerleştiğimiz gibi ilk olarak bu meydan çevresindeki bir pasaj içinde yer alan bir alışveriş merkezine girdik. Alışveriş merkezi derken aklınızda Akmerkez, Zorlu Center gibi yerler oluşmasın. Daha çok Doğubank tarzı ama içinde elektronikten tekstile, şekerciden, fastfood restoranına lkadar pek çok şeyi barındıran bir merkez. Burada bir çorbacıya gittik: “Aqui Sopas”. Kesinlikle öneririm. Muhteşem çorbaları var. Üstelik çok ta doyurucu.

Karnımızı doyurduktan sonra ilk olarak rehberimiz Manuel eşliğinde Antropoloji ve Tarih Müzesi’ne gittik. Bu müzede özellikle Lenkalardan kalan eserleri gördük. Lenka halkı Honduras’ın güney batısı ile El Salvador’un doğusunda yerleşmiş olan yerli halka verilen isimmiş.

Lenkaların günümüzden 3000 sene önce Güney Amerika’dan bu bölgeye geldikleri tahmin ediliyor. Ancak coğrafik olarak Mayalar ile çok yakın olduklarından Mayalardan oldukça fazla etkilenmişler. Günümüzde Lenka yerlilerinden gelen 100.000 kişinin Honduras’ta, 37.000 kişinin ise El Salvador’da yaşadığı tahmin ediliyor. Zamanında kendilerine özgü Lenka dili kuıllanıyorlarmış ancak şimdilerde bu dili konuşan kalmamış.

Lenkalar çizimlerini daha çok deniz kabukları üzerine yapıyorlarmış.

Buradaki en ilginç şeylerden biri ise kafatasları idi. Kafataslarının bir kısmını dişlerine yeşim taşı sedef gibi işlenmiş. Dişinde yeşim taşı olanlar kraliyet ailesine mensupmuş.

Bazı kafataslarında ise dişler sivri sivri törpülenmiş. Bu da kişinin soylu bir aileden geldiğinin göstergesiymiş.

Öyle ya da böyle o dönemde diş hekimi olmak sanırım en popüler mesleklerden biri idi.

Zamanında İspanyollar bu bölgeye geldiğinde özellikle altın aramak gibi zor işlerde bu Lenka halkını köle gibi çalıştırmışlar. Ancak İspanyolların gelirken getirdikleri çiçek hastalığı ve diğer bulaşıcı hastalıklar Lenkalar arasında hızla yayılmış ve pek çok kişi bulaşıcı hastalıklar neticesinde ölmüş.

Bu nedenle İspanyollar bu kez de burada kakao tarlaları ve madenlerde çalıştırmak üzere daha dayanıklı oldukları için Afrika’dan köleler getirmişler. Ancak zaman içinde bu yoğun çalışma şartlarına isyyan eden Afrikalılar ve Lenka halkı birlik olup İspanyollar’a karşı ayaklanmışlar. Bu olayın resimli anlatımı oldukça ilgi çekici idi.

Müze turumuz sonrasında buraya yakın olan San Pedro Sula pazarına gittik. Çeşit çeşit el ürünlerinin satıldığı Pazar çok renkliydi.

Buradan renkli bebeklerden ya da hediyelik olarak kahve likörü alabilirsiniz. Biz maalesef kilo sorunumuz nedeni ile alamadık. Ancak oradayken tatma fırsatımız oldu. Kahve likörü zaten lezzetli bir şey ama burada daha da lezzetli.

Pazar sonrası tekrar ana meydana yani Central parka gidiyoruz. Burada parkın ortasında bir çardak var. Genelde yaşlılar burada dinleniyorlar. Parkın ortasındaki nehirde çamaşır yıkayan kadınların heykeli de görülmeye değer.

Bunun hemen arkasında ise diğer binalara kıyasla oldukça bakımlı görünen belediye binası yer alıyor.

Belediyenin hemen karşısında yer alan katedral, gece de dahil olmak üzere günün her saati kalabalık. Bu fakirliğin ve suç oranının yüksek olduğu kentte katedralin etrafında çok sayıda engelli ve dilenci var. Kimisi buraya umut bulmaya kimi ise para bulmaya geliyor.

Buradan sonra biraz ürksek de hemen otelin karşısında yer alan pastaneye gittik. Ama rehberimiz saat akşam üstü 5 sonrası sokakların pek tekin olmadığını söylediği için tüm pasaportlarımızı, paramızı, telefonları ve kameraları otelde bıraktık.

Keyifli bir şehir değil. İnsanlar çok zor durumda yaşıyor. Uyuşturucu kullanımı, cinayet çok yaygın.

Bizim ekip pastanede otururken ben de çevrede biraz yürüyeyim dedim. Ama ara sokaklar çok daha vahim durumda. Yani ara sokak diyorum ama akan trafiğin olduğu, alışveriş dükkanlarının sıralandığı kentin göbeğinde bir sokak. Yolda, büyük bir alışveriş merkezinin önünde saçı başı birbirine girmiş, üzerinde sadece ince bir yırtık penye, altında hiçbir şey olmayan, cinsel organı  kıpkırmızı şişmiş yerde kıvranan bir kadın düşünün. İnsanlar yanından geçiyor, Mağazanın elinde silahlı görevlisi bu kadının 3-5 metre ötesinde duruyor, ve kimse dönüp kadına yardım etmiyor.

Çok korktum ama gayri ihtiyari kadına doğru eğildim. O sırada güvenlik görevlisi giyimli adam bana yaklaşma gibi bir hareket yapınca ister istemez diğer insanlar gibi uzaklaştım. Kim bilir kadın belki uyuşturucu komasında, belki tecavüz edildi, belki dövülüp sokağa atıldı? Bilmiyorum ama hala o görüntü hala dip diri aklımda.Hala kendime arada soruyorum “Kadına yardım edebilir miydim diye?”

Bu şehrin hikayesi de böyle. Biraz iç burkucu. San Pedro Sula’da bir gece daha kalıp ertesi gün Nikaragua’nın başkentiManagua’ya gitmek için yola çıktık. Ve Manuel ile vedalaştık.

TUĞÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

TUĞÇE YILMAZ

 Yaklaşık 15 sene Medya satın alma ve Planlama sektöründe çok uluslu şirketler ile çalıştıktan sonra kendi tutkusu olan gezi ve seyahate yönelerek Gezimanya.com’u kurmuştur.1997 - 1999 İstanbul Üni