Şili'nin Başkenti Santiago

Şili’nin başkenti Santiago’ya İstanbul’dan Madrid aktarmalı olarak geliyoruz. İstanbul-Madrid 4 saatlik bir uçuş. Madrid’de yaklaşık 4 saatlik bir bekleme ve Madrid-Santiago arası 13 saatlik bir uçuşla toplam 21 saat sonra Santiago’dayız.

Şehrin nüfusu 6 milyon civarında. Şili Türk vatandaşlarına vize uygulamıyor. Bir sürü gereksiz form doldurmaya da gerek kalmıyor ülkeye girerken. Umduğumuzdan çok daha kolay ve çabuk geçiyoruz kontrollerden.

Ülkenin ismi Aymara dilindeki “Chili” kelimesinden geliyor. Chili “toprağın bittiği yer” demekmiş Aymara dilinde.

Santiago şehri 1541’de Pedro De Valdivia adlı bir İspanyol tarafından kurulmuş. Santiago’yu gezmeye San Cristobal tepesinden başlıyoruz. Santiago şehri deniz seviyesinden 540 metre yükseklikte olup, etrafı dağlarla çevrili. San Cristobal tepesi ise şehirden 400 metre yükseklikte. Buraya merkezden finüküler sistemle çıkılıyor. Tepeden şehrin manzarasını fotoğraflıyoruz. Santiago’yu en güzel seyredebileceğiniz yer burası.

Tepede Rio’daki devasa boyutlardaki meşhur koruyucu İsa heykeli’ne benzeyen 22 metre yüksekliğinde tüm kente tepeden bakan bembeyaz bir Meryem Ana heykeli yükseliyor.

Kentin bir başka tepesi de bu tepeden daha küçük olan Santa Lucia tepesi. Buradan her saat başı top atışları yapılıyor.

San Cristobal tepesinden teleferikle merkeze indikten sonra, kent merkezinde İngilizler’in yapmış olduğu Markado Central’e geliyoruz. Burası her türlü sebze-meyve satılan bir pazar yeri. Sebze ve meyveler çok bol ve ucuz. Bu pazar yeri turistlerin de rağbet ettiği bir yer. Burası bizdeki çiçek pasajını andırıyor. Pazar içindeki balık restoranlarına oturup meşhur Şili beyaz şarabı eşliğinde şişte pişirilmiş yılan balığı “congrio” yiyoruz. Burada deniz kestanesi, yengeç, ıstakoz, deniz kabukluları bolca servis ediliyor. Sardalya ve ton balığı diğer seçenekler arasında. Burada oturup balık ve deniz kabuklularından yemenizi öneririm.

Bunun yanı sıra puf böreğine benzeyen zeytin, yumurta ve soğanla yapılan “empanada” ve patates, pirinç, soğan ve balkabağı ile hazırlanan “cazuela” Şili’ye özgü diğer lezzetlerden.

Kolomb Öncesi Medeniyetler Müzesi’ni (Museo de Arte Precolombiano) gezmenizi öneririm. Bu müzede Aztekler, İnkalar ve Mayalar dönemine ait pek çok ilginç heykeller, resimler, giysiler, çanak-çömlekler, dini maskeler sergilenmiş. Bereketi temsil eden erkek heykeli müzenin ilginç eserlerinden biri. Heykelin elinin üstünde bir el, ayağının üstünde bir ayak ve cinsel organının üstünde bir cinsel organ daha var. Diğer ilgimi çeken bir parça ise Mayalar’ın matematik hesaplarını yapmak için kullandıkları, üzerinde birçok düğümün bulunduğu ipler. Mayalar tüm matematik hesaplarını bu iplerin üzerine attıkları düğümlerle yapıyorlarmış.

Kent merkezindeki en önemli turistik nokta Plaza De Armas. Belediye Sarayı, Merkez Postane, Katedral, Dışişleri Bakanlık binası ve Yargıtay binası bu meydan etrafında yerini almış.

Meydanı çok sayıda sokak sanatçısı süslüyor. Ressamlar, And dağları müziklerinden örnekler sunan müzisyenler, mim sanatçıları meydana çok ayrı bir renk katıyor. Başkanlık Sarayı La Moneda, 1973’teki askeri darbede bombalandıktan sonra yeniden yapılmış. Pazar günleri saat 10:00 civarında Başkanlık Sarayı önünde bando ve mızıkalı 30 dakikalık bir merasim geçişi yapılıyor. Atlı polisler de bu meydana renk katıyor. Bu meydanda Salvador Allende’nin heykeli de yerini almış.

Şehrin ortasından Rio Maphoco nehri geçiyor. Nehir oldukça bulanık ve çamurlu akıyor. Nehrin bir yakasında bahçe içinde tek katlı evler bulunuyor. Kent ve çevresinde sık sık deprem olduğundan, halk yüksek binaları çok tercih etmiyor. Ancak yüksek binalar yok değil. Rio Maphoca nehrinin diğer yakası depreme dayanıklı çok katlı gökdelenlerle dolu. Santiago, Avrupa şehirlerini aratmıyor.

Alabildiğince geniş bulvarları, birbirine paralel caddeleri, her biri ayrı sanat eseri olan heykelleri ile bir Avrupa kentinden hiç bir eksiği yok. Sokaklarda dolaşan atlı polisleri ile pırıl pırıl bir şehir. Güzel ve modern bir metro sistemi kurulmuş. La Moneda sarayı mutlaka görülmesi gereken yerlerinden.

Santiago şehrinde doğum oranı oldukça düşük. Şili, Latin Amerika’nın üniversite kenti olarak anılıyor. Dünyanın çeşitli ülkelerinden gelen öğrencilere çokça rastlıyorsunuz şehrin sokak ve kafelerinde. Öğrencilerin çok olması Santiago’daki gece hayatını da şekillendirmiş durumda. Çok canlı ve hareketli bir gece hayatına sahip olan Santiago’nun özellikle bu konuda öne çıkan bölgeleri ise şu şekilde; Ahumada, Huerfanos, Miraflores ve Avenida del Liberator. Bu bölgeler mim sanatçıları, sokak orkestraları ve dans edenlerle dolu. Çok keyifli olduğunu söylemeliyim.

Santiago’nun en önemli sorunu trafik ve hava kirliliği. Kentin çevresinde yer alan yüksek And dağları hava koridorlarını kestiğinden kirli hava kentin üzerine çöküyor. Hava kirliliğini azaltmak için trafiğe çıkan araçlara bazı kısıtlamalar getirilmiş. Araçlar plaka numaralarına göre trafiğe çıkabiliyorlar. Ülkede bisiklet ve motorsiklet de yaygın bir ulaşım aracı.

Türkiye’den kilometrelerce uzakta bulunan bu ülkede Atatürk Anıtını görmek bizi mutlu ediyor. Apaquindo caddesi devamında bulunan bu anıt 3-3,5 metre yüksekliğinde bir duvar üzerinde ay-yıldız ve Atatürk profilinden oluşuyor. Bu anıt kitabenin önünde, içinde fıskiyeler bulunan bir de havuz var. Atamızı burada görmek bizi çok duygulandırdı.

Dünyaca ünlü şair Pablo Neruda’dan bahsetmeden Şili yarım kalır. Bu ülkeye gelip de Neruda’nın Santiago’daki evini ziyaret etmeden olmaz. Neruda’nın 3. eşi Matild Urrita, eşinin vasiyeti üzerine bir vakıf kurmuş ve evlerini de bu vakfa bırakmış.

Neruda’nın Santiago’daki gemiye benzetilerek yapılmış evini gezmenizi öneririm. Odalarda Neruda’nın özel eşyaları, Picasso ve Dali’nin resimleri, küçük heykeller ve binlerce eski kitap sergileniyor. Neruda ve Nazım Hikmet, Paris ve Moskova’da defalarca bir araya gelmişler ve aralarında güzel bir dostluk oluşmuş. Hatta bir söyleşisinde “Bana şair diyorlar, benim için esas şair Nazım’dır. Onun ülkesinden uzakta olması üzüntü vericidir” diye Nazım Hikmet’e duyduğu sevgi ve takdiri belirtmiştir.

Pablo Neruda’nın en ünlü şiirlerinden biri olan “Yavaş yavaş ölürler” her satırında üzerinde tekrar tekrar düşünülmesi gereken hayata dair görüşleri içeriyor. Beni çok etkilediği için paylaşmak istedim.

Yavaş yavaş ölürler / Pablo Neruda

Yavaş yavaş ölürler Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler

Okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,

İzzet-i nefislerini yıkanlar
Hiçbir zaman yardım istemeyenler.
Yavaş yavaş ölürler

Alışkanlıklara esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
Ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
Elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
Veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler

İhtiraslardan ve verdikleri heyecanlardan kaçınanlar,
Tamir edilen kırık kalplerin gözlerindeki pırıltıyı
Görmek istemekten kaçınanlar
Yavaş yavaş ölürler.

Yavaş yavaş ölürler
Aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
Rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
Hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin dışına çıkmamış olanlar.
Yavaş yavaş ölürler.

Şili genelinde özellikle de Sandiego’da pek çok müze bulunuyor. Opera ve bale de ülkede çok ilgi gören sanat dallarından. Gelmeden önce Şili hakkında bilgiler toplamıştım, ama bu kadar Avrupai bir ülke olabileceğini düşünmemiştim. Şili beni şaşırttı.

Bir de unutmadan meşhur Şili şaraplarından bahsetmek gerek. Üzüm bağları özellikle ülkenin orta bölümünde çok yaygın. Şarapları çok leziz. Aynı zamanda Şili kendi üretimi olan şarapları dünyanın pek çok ülkesine ihraç ediyor. Şarabın yanı sıra Peru ve Bolivya’da da bulunan “pisco sour” adındaki alkollü içecekleri de tadılmalı.

Santiago’da mezarlıklar da çok ilginç. Pek çok kişi toprağa gömülmek istemiyor. Bu nedenle 3-5 katlı kabin kabin mezarlıklar var. Toprağa gömülmek yerine bu kabinlere yerleştiriliyorlar. 5 yıl sonra bu kabinden kemikler alınarak, toprağa gömülüyor. Boşalan kabine ise ölen bir başka kişi yerleştiriliyor. Mezarlıkta bile kişilerin gelirlerine göre değişiklik gösteriyor. Fakir olanlar toprağa gömülüyor, orta gelirliler daha çok kabin seçeneğini tercih ediyor. Çok parası olanlar ise bu kat kat kabinler yerine küçük müstakil ev gibi anıtlar yaptırıyorlar. Bu anıt mezarlar çok gösterişli. Bunun bir benzerini de Arjantin’de görmüştük. Anıt mezarların her biri küçük birer malikane gibi. Oldukça şaşırtıcı olan bu mezarlıkları da mutlaka gezmelisiniz. Yarınki rotamız Atacama çölü...
Şili'de restoran ve gurme yemekler için tercih edebileceğiniz Solace Santiago ve Hotel Boutique Castillo Rojo gibi oteller mevcut.  

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.