Tuna ve Main Nehri'nde Seyahat: Melk

Avusturya’nın Viyana’dan önceki başkenti olan Melk; Viyana’ya 70 km uzaklıkta yer alıyor, nüfusu ise 5.265. Ufak bir meydan etrafına yerleşmiş küçük bir kent. 
Meydanın ortasında heykelli bir havuz, etrafında kafeler ve hediyelik eşya dükkânları ve de tabii ki Rathaus (belediye binası) var. Melk’in en önemli görülecek yeri; Benedictine Manastırı.
 
1089’da Benedict rahiplerine hediye olarak yapılmış olan manastırın 1702-1736 yılları arasında mimar Jakob Prandtauer tarafından restorasyonu yapılmış ve manastır bugünkü muhteşem halini almış. Ayrıca manastır, UNESCO Dünya Kültür Mirasları Listesi’nde yer alıyor.
 
Manastırın 497 odası ve 1365 penceresi varmış; en önemli bölümü ise 100 bin çeşit kitabın bulunduğu 1000 yıllık bir kütüphane.
 
Sabah saat 9.45’te gemide aldığımız kahvaltı sonrası orman içindeki patikadan 500 metre yürüyerek bizi bekleyen otobüsümüze binip, 12. yüzyılda inşa edilmiş ve dünyanın en büyük barok eserlerinden olan Benedict Manastırı’na geldik. Manastır adını, 6. yüzyılda burada 3 yıl yaşamış olan Papa Benedict’ten almış.

Ön avlu girişinde tepede bir çocuk heykeli olan fıskiyeli bir havuz var. Bu giriş bölümünde barok yapıya uyumlu olmayan 1980 yılında yapılmış modern resimler bulunuyor. Bu 4 resim; bilgelik, adalet, cesaret ve iyi huyu temsil ediyor. Resimlerin yanlarını ise heykeller süslüyor.

Manastır günümüzde de ortaokul ve lise olarak hizmet vermekte; içinde 30 rahip, 900 Katolik öğrenciye eğitim veriyor.
 
980 yıldır bu manastır Katolikliğin bir alt mezhebi olan Benedictine mezhebine hizmet etmektedir. Bu mezhep Avusturya’da yaygın olarak yaşatılıyor. Mezhebin ilginç bir seremonisi var. Yılda 1 kere kasabanın en yaşlı kişisini katedrale alarak burada ayaklarını yıkıyorlarmış. Yaşlıya saygı ve hürmetin bir ifadesi olsa gerek… Manastır içinde flaşsız olarak video ve fotoğraf çekmek serbest.
 
Manastırın en önemli misafirleri olan Maria Theresia ile eşi Kaiser Franz Stephan, manastır girişinde büyük tablolarda resmedilmişler. Bu resmin yapıldığı tarihte Maria Theresia 13 doğum ve 3 düşük yapmış ancak resimde incecik görünüyor. Burada ressam herhalde nezaket göstermiş.

Maria Theresia 13 Mayıs 1717 - 29 Kasım 1780 yılları arasında yaşamış. 63 yaşında ölmüş. Habsburg Hanedanlığı’nın devleti bizzat yöneten tek imparatoriçesi olmuş. Kocası I. Franz’ın 1740’ta ölmesinden sonra 1780 yılına kadar 40 yıl boyunca Macaristan ve Bohemya Kraliçesi ve ayrıca Avusturya Arşidüşesi olarak hayatını sürdürmüş. Zamanının en güçlü kadını imiş. Oğlu II. Josef 1765 yılında imparatorluğun başına geçmiş ama yönetim genellikle Maria Theresia’da imiş. Fransız İhtilali’nde idam edilen Fransa Kraliçesi Marie Antoinette’in annesi imiş.


Manastırda ilk girdiğimiz hazine odasında Benedictine mezhebinin kurallarının yazılı olduğu kitap


Ortaçağ’dan kalma 600 yıldan daha eski olan kutsal haç


Kutsal ışığı ifade eden ortası boş altın çerçeve

Bu çerçeveye Colman’ın çene kemiğinin konuluyormuş. Çene kemiği tahrip olmasın diye uygun koşullarda koruma altına alınmış. Bu nedenle çerçeve boş olarak sergileniyor.
 
Çarmıha gerili İsa heykelinden sonra sonsuzluğu temsil eden aynalı odaya geliyoruz. Her yer ışıl ışıl, bu odadaki tüm heykel ve objeler altın kaplama.

Daha sonra çok sade bir tabutun ve rahiplerin giydiği sade ve gösterişsiz kaftanların sergilendiği odaya geliyoruz. Önceleri her ölen kişi tabutla gömülüyormuş. Ancak çok masraflı olduğu için sonraları tabutları sadece nakil amaçlı kullanmışlar. 
 
Bir sonraki odada ise Hz. İsa’nın yaşamı ile ilgili 500 yıllık orijinal resimler yer alıyor. Resimlerin renkleri o kadar canlı ki 500 yıllık olduğuna inanamıyorsunuz.

Odadan çıkar çıkmaz Ortaçağ’dan kalma kıymetli mücevherlerin saklandığı büyük bir sandık görüyoruz. Bu kasadaki kilit sistemi hayli ilginçti; tam 12 adet ayrı kilit sistemi birbiri ile bağlantılı bir şekildeydi.

Kasadan sonra manastırın çok büyük bir maketine geliyoruz. Bu dönen maket, ziyaretçilerin manastırı daha iyi anlamalarını sağlıyor.
 
Dönen manastır maketi sonrası duvarları mermer kaplamalı olan Mermer Salon’a geçiyoruz. Buradaki duvar ve tavan resimleri harikulade. Özellikle tavan duvarların bitimi ile çatı yüksekliği 1.80 cm imiş. Ancak tavana yapılmış 3 boyutlu resim sayesinde aşağıdan bakıldığında 5-6 metre zannediyorsunuz (Las Vegas’taki otellerin tavanları gibi).

Salonun tabanındaki halı gibi işlenmiş olan demir halı oldukça ilginçti.

Bu salondan çıktıktan sonra kütüphane binasına geçerken şehrin panoramik görüntüsünü de almayı ihmal etmiyoruz.


Kütüphane bölümü

Manastırın kütüphanesi, Avrupa’nın en zengin kütüphanesi; içinde 100 bin çeşit kitap varmış ve bu kitapların 1000 yıllık olduğu söyleniyor. Kütüphanede fotoğraf ve video çekimi kesinlikle yasak, bu nedenle pek fotoğraf çekemedim.
 
Kütüphanede spiral şeklinde bir kitaplık vardı. Kitaplıkta ünlü bilim adamlarının isimlerinin yazılı olduğu metal silindirler bulunuyordu. Bu isimlerin içinde “Murat Vural” ismini görmek, bir Türk olarak bizi gururlandırdı. Kütüphane çıkışındaki döner merdivenin altına ve üstüne sonsuzluğu ifade eden bir ayna yerleştirilmişti.
 
Manastırın kilisesi de oldukça görkemli. Tavan resimleri ve altın kaplamalı sütunlar mükemmeldi. Kilise çıkışı yine sonsuzluğu ifade eden döner merdivenleri çekiyoruz. Çok hoşumuza gitti.

Benedict Manastırı, Tuna Nehri kenarından çok güzel fotoğraflanıyor. Sağ taraftaki bölüm mermerli salon, ortadaki kısım kilise, soldaki kısım ise kütüphane.  Eğer Melk’e gelip de Benedict Manastırı’na uğramazsanız, Melk’i görmüş sayılmazsınız.
 Manastır çıkışı Dürnstein’e gidip tekrar Melk’e döndük. Bu fotoğraf, Melk nehir kıyısından çekilmiş bir fotoğraf…

Dürnstein’den sonra Melk şehir merkezini dolaşıp alışveriş yaptık. Burası oldukça sevimli, şirin, minicik bir şehir.   

Şehrin alışveriş caddesinde kocaman bir bira fıçısı ilgimizi çekti. Oyuncakçı dükkânları, bahçe süsleri ve hediyelik eşya dükkânları, daracık Arnavut kaldırımlı sokakları ve Ortaçağ’dan kalma evleri ile sıcacık şipşirin bir kasaba.

Gemimize gelip güler yüzlü personelin servis ettiği nefis yemeklerimizi yiyerek ve Grup İstanbul’un nefis müzikleri ile günümüzü sonlandırıyoruz.

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.