Yakınlardaki Uzak Şehir: Erivan

Aslında her şey Merve'nin bir Facebook sayfasında gördüğü duyuru ile başladı. Hrant Dink Vakfı ve AB işbirliği ile hayata geçirilmeye çalışılan Türkiye-Ermenistan Normalleşme Sürecine Destek Programı ve bu program kapsamındaki Seyahat Fonu, aklımızın bir köşesinde hayalini kurduğumuz Ermenistan ziyareti fikrimize hayat verdi. Fikirlerimizi, hayallerimizi ve önerilerimizi bir araya getirdik; proje kapsamında başvurumuzu yaptık. Pek umut bağlamamış olsak da içten içte umutlarımızı canlı tutmuyor da değildik.

Sonuçlar açıklandığı gün fark ettik ki biz ciddi ciddi Ermenistan'a, Erivan'a gidiyorduk! Güzel haberleri alır almaz hazırlıklara başladık elbet… Pasaport, yazışmalar, biletler vs. derken gün geldi çattı.

Farklı bir deneyim olacağı apaçık ortadaydı zaten. Bir kere Merve ile birlikte ilk kez yurtdışına çıkıyorduk, ilk defa birlikte uçağa biniyorduk, hatta Merve ilk kez uçağa biniyordu. Sonra başından sonuna planlamasını bizzat kendimin yaptığı ilk yurtdışı seyahatiydi. Daha fazlası var elbet ama kısacası ilklerin bol bol yer aldığı bir yolculuk başlamak üzereydi…

Ermenistan'a Yolculuk 

30 Nisan günü 09.00 otobüsüyle İstanbul'a doğru yola çıktık. Birkaç ufak işimiz sonrasında planımız vakfı ziyaret etmek, ayrılmadan önce vakıftaki ekiple tanışmaktı. Her ne kadar o gün planlanan şeyler hiç yolunda gitmese de bir şekilde kendimizi vakfa attık. Seyahat öncesi Erivan hakkında internet aracılığıyla bulamayacağımız bilgileri vakıftan arkadaşımız Murat'tan öğrendik, notlar tuttuk, harita üzerinde yerlerini öğrendik. Vakfın hediyesi güzel ajandalar, kitapçıklar vs.'yi sırtımıza atıp, giderayak yeni gelen faaliyet raporlarını vakfın içine taşıyaraktan son düzlüğe girdik ve havaalanına geçtik.

Türkiye-Ermenistan arasındaki sınırın kapalı olması ve çeşitli diğer sebepler maalesef iki ülke arasındaki ulaşıma büyük sekte vuruyor. Eğer Erivan'a seyahat etmek gibi bir düşünceniz varsa ne yazık ki alternatifleriniz çok çok kısıtlı… Birinci yol; rahatlıkla bulabileceğiniz uçuşlarla Gürcistan'a geçip, oradan taksiyle Erivan'a geçmek… İkinci yol ise haftada sadece iki kez, Çarşamba'yı Perşembe'ye bağlayan gece ve Pazar'ı Pazartesi'ye bağlayan gece AtlasJet'in dolmuş misali çalışan uçuşları… Saatleri o kadar ters ki İstanbul'dan 23.45'te, Erivan'dan ise 03.45'te binebiliyorsunuz. Biz direkt uçuşla ulaşmayı tercih ettik, o yüzden havaalanında 2 saat kadar bir süre beklemek zorunda kaldık. Şöyle bir sıkıntı daha var ki söylemeden geçmeyelim; AtlasJet, Erivan uçuşları için check-in işlemlerine uçuşa 1,5 saatten daha az bir süre önce başlıyor ve online check-in yapmanız mümkün değil. Erken giderim, “lounge”da takılırım gibi bir düşüncesi olan varsa, bunu göz önünde bulundurarak planlanını yapsın derim.

Velhasıl, bagajımızı teslim ettikten, TTNet'in Platin Lounge'ında az biraz takıldıktan sonra (TTNet'in şahsıma 1 yıllık hediyesiymiş) tez vakitte uçağa geçtik. Şüphesiz buraya kadar olan kısmın aklımda kalıcı en önemli noktası, Merve'nin tarifsiz heyecanı ve mutluluğuydu. Seviyorum.

Uçuşlar konusundaki alternatiflerin dar olması, uçuşların tam kadro gerçekleşmesine neden oluyor haliyle… Tek bir boşluk olmayan uçakta, AtlasJet'in “sana kırmızı çok yakışıyor” konseptindeki hostesleriyle yaklaşık 1 saat 50 dakika geçirdikten sonra Erivan'a ulaştık. Yerel saatle 03.00 civarıydı. Ermenistan'ın Türk vatandaşlarına vize uyguladığını hatırlatalım bu noktada ve birkaç bilgi vereyim bu konuda… Öncelikle şunu belirtmek lazım; tamamıyle sembolik bir vize işlemi… Basit bir formu doldurduktan ve 3000 Dram (15 Türk Lirası) vize ücretini ödedikten sonra birkaç dakika içinde vizenizi alıyorsunuz. Gel gelelim bu iş bizim için tam bir eziyete dönüştü. Uçaktan indikten sonra sona kalan 4 Türk vardı; 3'ü biz, 1'i ise.. Ah işte o 1.. Nereden nasıl çıktı hala anlayabilmiş değiliz ama 50 yaşlarında bir amca, pasaportundan hatırladığım kadarıyla Erzurumlu, bir arkadaşını ziyaret etmek için çıkmış gelmiş. Tek kelime İngilizce bilmiyor, haliyle formu doldurması ve vize memuruna vermesi mümkün değil. Hadi dedik, insanlık namına yardım edelim, elimize yapışmaz ya… Aman etmez olaydık… Meğer abim ciddi ciddi uzun kalmaya gelmiş buraya, ne adres veriyor gideceği yerin ne de isim… Kapıda bekliyor diyor arkadaşım, arıyor telefondan memura veriyor ama yok, anlaşamıyorlar. Nasıl oldu nasıl hallettiler anlamadık ama 20 dakika kadar oyalandıktan sonra abi 3 aylık vizesini paşa paşa aldı, “gelin size bir çay ısmarlayalım gençler” teklifiyle birlikte çıkış kapısından yavaşça uzaklaştı.

Hostele Yerleşme Macerası

Planımız; güneş doğana kadar havaalanında beklemek, sonra da merkeze inip bir hostele yerleşmekti. Tanımadığımız bir şehirde gece saatlerinde dolaşmak pek de akıllıca gelmedi zira… Ama ne mümkün böyle planlar yapmak… Birazcık kestirelim diye kendimizi koltuklara atmaya kalmadı, 5'er dakika arayla taksiciler çatpat İngilizceleri ile hostel teklif etmeye, şehre götürmek istemeye başladılar. Bir süre sonra öyle bunaltıcı ve can sıkıcı olmaya başladı ki planlarımızda hızlı bir değişiklik yapıp hemen taksi aramaya başladık. Burada yine bir parantez açmak gerekli… Erivan, tam bir taksi cenneti… Adım attığınız gibi siz de rahatlıkla anlayacaksınız ki sanki herkes kendi arabasının üzerine taksi yazısı koyup bu işe atılmış sanıyor insan. Her biri farklı model, renk ve isimde sayısız taksi göreceksiniz; emin olun. Her ne kadar her biri kayıtlı ve yasalmışsa da taksiler konusunda dikkatli olmanızı öneririm. Biz seyahatimiz boyunca sadece havaalanı gidiş ve dönüşünde taksi kullandık. Havaalanı-şehir merkezi arası normal bir taksi ile 2500 Dram (12-13 Türk Lirası) tutuyor. Ama bizim gibi resmi taksi diye duyduğumuz, sarı plakalı Ani Taksi'yi kullanırsanız 5000 Dram (25 Lira) gibi bir kazıklanma yaşayabilir, üstüne üstlük İngilizce bilmeyen bir taksi şöförü ile gecenin 4.00'ünde, beden diliyle tartışma yaşayabilirsiniz.

Asıl macera sanırım tam bu noktada başlıyor. Taksiciyle biraz atıştıktan sonra nihayet bulduk önceden belirlediğimiz “Yerevan Hostel”i ama gelgelelim dolu olacağı fikrini hiç düşünmemiştik. Çünkü biz hiç hükümetin 2 Mayıs'ı da tatil yapıp, haftasonu ile birleştireceğini tahmin etmemiştik! Tatil olunca şehirde yoğunluk artmış, haliyle hosteller de dolmuş. Yakınlardaki birkaçını daha kontrol ettik ama sonuç yok. Saat sabahın 5.00’i. Başka hiçbir yeri bilmiyoruz, nerede vardır hostel bilmiyoruz. İnternet yok, kontrol edemiyoruz. Kaldık öylece. Yaklaşık 20 dakika avare avare dolandıktan, Republic Square'de güneşin doğuşunu izledikten sonra, dükkânını yeni açan bir esnafı bulduk, daldık içeri. Rica ettik, internetlerini kullandık; şehirdeki tüm hostelleri, hotelleri haritada işaretledik, tekrardan yola koyulduk. Ama sonuç pek değişmedi, denediğimiz yaklaşık 10 hostel de dolu çıktı, saat 7.00 olmak üzereydi. Öyle bir duruma geldik ki elimizde sadece tek bir yer kaldı kontrol edilmemiş. Tam bir umutsuz vaka… Bu da olmazsa mecbur bir hotele sığınacak, bütçemizin çok çok üstüne çıkmış olacaktık. Neyse ki aranan kan, o son şansta karşımıza çıktı. Sonradan iyi ki diğerleri olmamış dediğimiz harika bir hostel bulduk. Detaylı bilgisini yazının sonunda paylaşacağım ama My Corner Hostel tam bir efsane… Personelinden, teknik olanaklarına kadar...

Hostele yerleştikten ve sağlam bir uyku çektikten sonra, 15.00 gibi kendimize geldik. Toparlanıp karnımızı doyurmak için mekân aramaya başladık. İlk yemeğimizde hiçbirimiz farklı tatlar deneme arzusunda olmadığımız için, Pizzahut'a attık kendimizi… Hayatımda yediğim en güzel pizzanın bu olduğunu söylemeden geçemeyeceğim. 2100-3000 Dram aralığında pizza+içeçek kombinasyonu yapabilirsiniz kendinize. Günün yorgunluğu hala omuzlarımızda olduğu için, gezintimizi bugünlük kısa tutup, hostelimize geri döndük.

Erivan'da İkinci Günümüz

Yerevan State University

Erivan’da ikinci günümüz hostelimizdeki kıt ama doyurucu kahvaltıyla başladı. Bir önceki gece yaptığımız plana göre ilk adresimiz Yerevan State University’di. Hem gerçekleştirmeye çalıştığımız projenin hedeflerinden biri olan akademik işbirliğinin temellerini atmak hem de zaten büyük bir merakla kütüphanesini görmek istediğimizden doğruca koyulduk yola… Erivan şehir merkezi tam bir daire şeklinde planlanmış. Dairenin dışından hangi sokağa girerseniz girin Opera Binası’na çıkıyor. Üniversite de Opera Binası’nın doğusunda kalıyor, 20 dakikalık bir yürüme ile rahatlıkla ulaşıyorsunuz. Zaten şehirde her nokta yürüme mesafesinde… Neyse, üniversiteye vardık. Büyükçe sütunlarla bezenmiş, girişi ve Sovyet soğukluğuyla devasa bir bina üniversite… Bizdeki kampüs mantığından oldukça uzak… Birbirine yakın, soğuk savaş döneminden kalmış 3-5 binanın birleşimden oluşmuş bir tesis… Şehrin her bir noktasında ağır bir şekilde hissedilen Sovyet etkisi, üniversitede de fazlasıyla hissediliyor. Gördüğünüzde aynı benim dediğim gibi, yahu adamlar bir taşı alıp diğerinin üzerine koymamışlar diyeceksiniz. Zira o kadar kötü durumda ki fakülte binaları, her an dış kaplamadan bir taş kafanıza uçabilir. Hala üniversite bahçesinde antika greyderler, kamyonlar duruyor; paslanmış ve asfalta gömülmüş bir şekilde… Bu etraflıca turlamayı bitirdikten, görüşmelerimizi yaptıktan sonra kendimizi günün ikinci adresi, Cascade’a attık.

Cascade

Cascade (Kaskat) şehrin görülmesi gereken noktalarından birisi… Opera Binası’nın tam arkasından yükselen tepenin zirvesine ulaşmak için yapılmış yüzlerce merdivenden ve bu merdivenlerin altında dışardan göremeyeceğiniz sergi salonlarından oluşan bir yapı… Toplam 4 kat ve 2000’den fazla merdivenden oluşuyor kendisi. Merdivenleri tırmandıkça Erivan’ı ve arkasında yükselen heybetli Küçük ve Büyük Ağrı, Ermeni gözüyle Ararat Dağı’nın ihtişamını bir kuş misali izleme zevkine varıyorsunuz. Hadi biraz daha tırmanalım, nasıl gözükecek acaba diye kendinizi tutamıyor, tırmandıkça tırmanıyorsunuz… Ama sizi sonunda hoş olmayan bir sürpriz karşılıyor.

Öğrendiğim kadarıyla Cascade, 4 sene önce inşa edilmeye başlamış. Ancak geçtiğimiz sene inşaat durmuş ve merdivenler ile zirvedeki anıt arasındaki bölüm inşa edilememiş. Sorduk soruşturduk. Meğer bu yapının tamamı ABD’deki bir Ermeni iş adamı tarafından finanse ediliyormuş, kendisi de geçtiğimiz yıl vefat edince inşaat öylece durmuş. Öyle bir durmuş ki inşaat vincinden, yapı malzemelerine kadar her şey pas tutmuş ve kullanılmaz hale gelmiş. Merdivenin bittiği noktadan zirvedeki anıta ulaşmak için yan taraftan ahşap bir iskele kurulmuş. Oradan biraz dolaşarak zirveye varabiliyorsunuz. Güzel manzarası var, tavsiye ederim. Biz tam anlamıyla yapamadık ama enerjiniz kalırsa aynı merdivenleri bir de gece tırmanmanızı öneririm.

Mother Armenian Anıtı ve Savaş Müzesi

Dedim ya şehirdeki her yer birbirine yürüme mesafesinde… Cascade’a kadar geldiyseniz, bizim yaptığımız gibi izlemeniz gereken rota Mother Armenian Anıtı ve Savaş Müzesi. Cascade’ın zirvesinden biraz daha tırmanınca rahatlıkla giriş kapısını bulabileceğiniz bir yer… Şiddetle tavsiyemdir; gün ortasında dakika başı midenizin kalkmasını, sağa sola affedersiniz ama kusmanızı istemiyorsanız kesinlikle o giriş kapısının oradaki alt geçidi kullanmayın. Arabalarla cebelleşin daha iyi…

Mother Armenian Anıtı, genişçe bir park içerisine konuşlanmış yemyeşil bir yer… Bu park içerisinde bir gölet ve kafeteryalar, lunapark, panayır vb. mekânlar bulacaksınız; güzel vakit geçirmeniz garanti… Parka girdikten sonra ilk adresimiz doğrudan anıt oldu. Burada bir parantez açmak lazım… Eğer çevreyi az çok gözlemleyen biriyseniz, ilk fark edeceğiniz şey parklardaki peyzaj olacak. Tamamıyle bakımsız ve kendi haline bırakılmış durumdalar, sadece sulama sistemi kurulmuş. Aynı durum Soykırım Müzesi’nde de tekrarlanınca sordum, soruşturdum. Meğer doğayı akışına bırakmak için müdahale etmiyorlarmış, yani olan olacağına varır. Anladınız? Ben anlamadım.

Bu konuya ayrıca geleceğim ama şimdilik anıt ile devam edelim… Anıt, elinde kılıç bulunduran devasa bir asker kadının heykelinden oluşuyor. Heykelin hemen altında da büyükçe bir taş yapı var. Savaş Müzesi tam da bu yapının içerisindeymiş. Tabii biz tatil olduğu için yine göremedik. Anıtın etrafında Sovyetlerden kalma tank, zırhlı araç ve uçaklar sergileniyor. Anıtın hemen önünde uzanan meydanda da hemen hemen Erivan’daki her anıtsal mekânda görebileceğiniz bir ateş daima yanıyor.

Bir Sovyet Başyapıtı: Hızlı Tren

Anıttan ayrılıp biraz ilerideki panayır alanına daldık. Panayır dediysem çok hareketli coşkulu bir şeyler beklemeyin. Günümüz modası birkaç fastfood büfesi, şekerciler, baloncular falan… Orta yoğunlukta da bir insan kalabalığı… Tam böyle bir ortamda sağa sola bakınıyorduk ki lunaparkta onu gördük! Tam bir Sovyet eseri… Güvenlik ve estetik kelimeleriyle hiç tanışmamış ama heyecan ve adrenalini her daim içinde barındırmış, tam bir başyapıt: hızlı tren! Ben hayatımda böyle korktuğumu ama bu kadar da eğlendiğimi hatırlamıyorum. Yahu adamlar bir tren yapmışlar eğlence için ama öyle şatafatlı bir şey beklemeyin; tam bir külüstür, yükselmeli alçalmalı küçük bir sekiz çiziyor o kadar… Ama konunun heyecanı burdan gelmiyor…

Tabii treni görür görmez, üçümüz de hemencecik atladık bineceğiz diye; biletlerimizi aldık, oturduk trene. Ama bir sıkıntı var. Bir tane kemer koymuşlar oraya ama böyle bir şey yok, yani iğneyle tuttursan daha sağlam olur emin olun. O heyecanla binince fark etmedik tabii kemeri falan, konuyu anca hışımla hareket halindeyken açıldığında fark ettik. Tek başıma oturuyordum iki kişilik yerde, kemer açıldı. Ben bir sağa gidiyorum bir sola, tutuyorum ama ne fayda! Bir tur daha atsaydık büyük ihtimalle ben uçarak dışarı fırlıyor olurdum. Her şeyi geçtim, ben bir hatıra olsun diye o anları elimde tablet videoya almaya çalışınca daha komik bir hal alıyor durum… 

Kendimizi kazasız belasız trenden attıktan sonra, ufak bir park turu atıp günün son durağına doğru yola koyulduk. Madem dedik o kadar geldik, bir Ermeni mutfağını tadalım… Opera Meydanı’nın güney çıkışında rahatlıkla fark edebileceğiniz sarı binasıyla Old Yerevan Restaurant’ı göreceksiniz. Dışarıdan bakıldığında turistik güzel bir mekân sanabilirsiniz, aman yanılmayın. Tam anlamıyla bir fiyasko… Öyle ki yemek yemeyi bırakın menüsünü bile elimize zor aldık. Çalışanların muamelesi bütün iştahınızı kaçırıyor zaten, gerek kalmıyor yemeğe… Koca gün fazlasıyla yeri yürüyerek gezmekten yorgun düşmeye başladığımızdan, hemen yeni bir yer aramaya başladık. Zorda kalmadığımızdan ilk bulduğumuz yere girdik, karnımızı doyurduk. Gözlemleme şansınız olursa, Erivan'da fast-food olarak nitelendirebileceğimiz yiyeceklerin birçoğunun bizim kebap, lokma vb. yemeklerden çok da farksız olmadığını göreceksiniz.

Ermenistan'ın Bit Pazarı: Vernissage

Günün fazlasıyla hareketli olmasından olsa gerek kendimizi hostel’e attığımız gibi uyumuşuz… Cumartesi sabahı bir önceki günün yorgunluğundan dolayı öğle diyebileceğimiz bir saatte uyanabildik. Hemen yola koyulup, günlerdir beklediğimiz bitpazarına yani “Vernissage” (Vernesaj)'a gittik. Vernissage, Erivan’a gelip de uğramadan gitmemeniz gereken yerler listesinin başında geliyor. Hele ki bizim gibi antika, eski püskü denilen şeylere karşı bir merakınız varsa… Cumhuriyet Meydanı’na çok yakın, Arami Sokak’ta kuruluyor bitpazarı… Her gün bilfiil kurulu ama asıl olay hafta sonları yani tatil günlerinde… Evinde satabileceğini düşündüğü eşyası olan herhangi sıradan bir vatandaş bir yer tezgâhı açıyor burada… Tam bir cümbüş… Dil bilmenize gerek yok. Her şekilde anlaşıyorsunuz insanlarla. Hatta bir çoğu Azerice biliyor, Türkçe konuşursanız rahatlıkla anlıyorlar sizi ve pazarlığınızı yapıyorsunuz. Bu pazarda bulamayacağınız tek bir ürün yok. Aklınıza gelmeyecek şeyleri bile bulacağınızdan hiç şüpheniz olmasın. Hele ki çok ucuz fiyatlara bir şeyler aldığınızda yaşadığınız zevki tarif edemem. Gaz maskesi, çanta, rozet benim aldıklarımdan birkaçı…

Vernissage sonrası planımız, projemizin sivil toplum ayağını gerçekleştirmekti. Eskişehir’de gerçekleştirdiğim bir projeden tanıştığım sevgili dostum Nelli karşıladı bizi pazar sonrası… Birlikte çalışmalar yürüttüğü derneğine gittik; The Federation of Youth Clubs of Armenia… Sohbetler ettik, deneyimler paylaştık, ekip arkadaşlarıyla tanıştık. Ziyaretimiz sonrası, Gürcü yemekleri yapan bir restoranda akşam yemeği yedik. Gelmişken Gürcü mutfağıyla da tanışmış olduk (Tan diye birşey koyacaklar önünüze aman farklı birşey sanmayın, ayran o ayran).

Günün sonunda, sabah değiştirmek zorunda kaldığımız yeni hostelimize (Cascade Hostel) geldik. İyi ki de gelmişiz… O gece tam bir deneyimler zinciri yaşadık;

İlk olarak yeni oda arkadaşlarımız İranlı yaşlı çiftle tanıştık. Hayatlarında ilk defa bir hostelde, çok kişilik bir odada kalan 60 yaşlarında bir makina mühendisi ve öğretmen bir eş… ABD’de yaşayan iki kızlarını görmek için vize almaya, Erivan’daki ABD Konsolosluğu’na gelmişler. 4 yıldır görüşememişler yüzyüze… İran’da ABD temsilciliği olmadığı için, vize almak için ya Erivan’daki temsilciliğe ya da Türkiye’deki temsilciliklere gelmek zorundalarmış. Daha önce Türkiye’de şanslarını denemişler ama olumlu sonuç alamamışlar. Son iki seferdir de Erivan’ı deniyorlarmış. Bu sefer de olmamış. Giderseniz döneceğinizi nasıl garanti ediyorsunuz diyorlarmış, birinci dereceden akrabaları kalmamış İran’da… Her yıl sadece bir kere başvurma hakları varmış. Önümüzdeki yıl için hala umutlular… Biz de… İkincisi ise, Amerikalı gazeteci. Nereden nasıl çıktı gerçekten tam olarak biz de hatırlamıyoruz ama muhabbetin, hosteldeki herkese hamur kızartması tarzı bir şey ikram etmesiyle başladığını anımsıyorum. Merhaba, nereden falan filan derken muhabbet 2 saatin sonunda öyle bir yere geldi ki Türkiye-Ermenistan-ABD üçgeninde bir tartışma platformuna döndü. Ben hayatımda İngilizce böyle bir tartışma yaşamamıştım. Merve-Tora-Cansu üçgeninde kapana kısılan gazetecinin bizim de çabamızın takdire değer olduğunu, bu tartışmanın da asla unutmayacağım bir deneyim olduğunu söylemem lazım…

Erivan'da Son Gün

Erivan’daki son günümüz, bir önceki gün gezmeye doyamadığımız Vernissage’a geri dönmemizle başladı. Hali hazırda daha dün altını üstüne getirdiğimiz pazarı bir kez daha karış karış dolaştık, az biraz da zaman öldürdük. Çünkü plan öğleden sonra Nelli ile buluşmak ve Soykırım Müzesi’ne gitmekti. Öyle de oldu. Her ne kadar arada bir hayli zamanı oturarak geçirmiş olsak da o boşluğu da Ermeni arkadaşlarla sohbet ederek doldurmaktan geri kalmadık.

Biraz düzensiz olacak ama bu sohbetten çıkarımlarımı aktarmak isterim… Uluslararası İlişkiler okuyunca haliyle konu ekonomi, dış ilişkiler vs. oluyor. Birkaç gündür gözlemlediklerim ve sohbetlerden anladığım kadarıyla Ermenistan ekonomisi şu sıralar dibe vurmuş durumda… Bunda şüphesiz kapalı sınırın payı büyük… Kağıt üstünde Türkiye-Ermenistan ilişkileri durmuş olsa da Gürcistan üzerinden işleyen bir ekonomi süregeliyor. Türkiye’den gelecek bir mal; önce Gürcistan’a uğramak zorunda, daha sonra Ermenistan’a varıyor. Tabii bu arada birçok kişiye, kuruma para aktarılıyor yasal veya yasal olmayan yollarla… Şartlar bu olunca da ekonomik durum yerlerde gözüküyor. Sokaklardaki kırık dökük arabalar, şehrin merkezinde yarım kalmış onlarca inşaat, bakımsız parklar bunu destekler nitelikte… Ama gelgelelim bunlara tam zıt onlarca imge de karşımıza çıkıyor. Caddelerde sayamayacağınız kadar çok lüks cip görüyorsunuz, insanlar çok şık ve bakımlı. Özellikle kadınlar… Lüks restoranlar hatrı sayılır kadar çok… Yani tam anlamıyla bir zıtlık var şehirde. Vaziyet bu olunca da genel bir tablo çizmek istediğinizde Ermenistan hakkında haliyle bir yargıya varmanız güçleşiyor. Tavsiyem, gidip yerinde gözlemlemeniz…

Soykırım Müzesi

Sonraki durağımız meşhur Soykırım Müzesi (Genocide Museum) oldu. Nelli ve birkaç arkadaşının rehberliğinde mekâna vardık. Müze geniş bir park üzerine kurulu… Hemen girişinde saymakta güçlük çektiğim kadar çok direkte Ermenistan bayrağı dalgalanıyor. İlk bakışta bunun çok etkileyici durduğunu söylemek isterdim ama maalesef bayraklardan birkaçının yırtılmış, hatta paramparça olmuş olduğunu görmek beni üzdü, hayal kırıklığına uğrattı. Nelli ve arkadaşları girişte anıta koymak üzere birkaç karanfil satın aldılar. Sanırım bizim de almamızı beklediler ama... Bayrakları geçip, parke taşlarından döşenmiş uzunca bir yoldan anıta doğru tırmandık. Yol, sağlı sollu yemyeşil ama Mother Armenian Anıtı’nda olduğu gibi peyzaj adına hiçbir çalışma yok, bütün ağaçlar birbirine girmiş, her tarafı ot bürümüş durumda. 10 dakikalık bir yürüyüş sonrası anıtı da içinde barındıran tepeye ulaştık. 2015 yılı Ermeni Soykırımı’nın 100. yılı olarak kabul edildiğinden müze bakıma alınmış. Maalesef girme şansımız olmadı ama anıtı ziyaret ettik. Anıt, yukarı doğru eğimli yükselen 12 parça taş yapıdan oluşuyor. Her bir yapı Ermenistan şehirlerini temsil ediyor. Aralarında Diyarbakır, Van gibi şehirler de var. Bu yapıların tam ortasında ise aralıksız yanan sembolik bir ateş bulunuyor. Bu ateş de soykırımda yaşamını yitiren insanları temsil ediyor.

Arkadaşlarımız anıta saygıyla karanfillerini bırakırken, çocuklardan oluşan bir kafilenin de anıtı ziyaret edişine tanık olduk. Çocukların, öğretmenleri eşlinde anıta karanfil koyuşunu izledik. Tam bu anlarda tanımını bir türlü yapmayı beceremediğimiz ilginç bir ruh haline büründük. Anıtın içinden çıkıp, hemen sağdaki duvarın dibinde yatan Asala örgütü mensubu çatışmalarda hayatını kaybetmiş Ermeni vatandaşlarının mezarlarını ziyaret ettik. Son olarak anıtı ziyaret eden ülke liderlerinin, senatörlerin vs. ölenleri yad etmek amacıyla diktiği fidanlardan oluşan küçük bahçeyi ziyaret ederek müzeden ayrıldık.

Anıt çıkışında aklımda türlü sorular…

Yahu diyorum madem bu kadar önemli bir yer bu müze neden böyle bakımsız, neden bu kadar içi boş geliyor bana ya da neden yapmacık geliyor bir şeyler?

Ülkemizdeki anıtları düşünüyorum, şahsiyetlere ait olanları ya da bir şehitliği… Teknik şartları bu şahit olduklarım gibi olsa ne olur acaba ya da bir bayrağımız yırtık dursa direkte, tutarlar mı onu o halde bir saniye?

Dedim ya aklımda türlü sorular…

Seyahatimizin sonuna yaklaşırken; dönüyoruz hostelimize geri, çantalarımızı toparlıyoruz, yolculuğumuz için son hazırlıklarımızı yapıyoruz. Kalan vaktimizi de Cumhuriyet Meydanı’nda yüzlerce insanla birlikte suların dans gösterisini izleyerek, sohbet ederek, dans ederek geçiriyoruz. Saatler 01.00’i gösterdiğinde havaalanına geçiyor ve dönüş yoluna koyuluyoruz. 
Netice itibariyle;
Erivan benim için yaşanmış önemli bir tecrübe olarak zaman tünelimde yerini aldı. Coğrafi olarak birbirine bu kadar yakın iki ülkenin bu denli uzak oluyor oluşu çekinmeden söylemek lazım, fazlasıyla üzücü kendi adıma… Çok şey var söylenecek bu konuda ama fazlası güzel sohbetlerimize kalsın.. Ama umarım yakın zamanda sınırlar açılır ve bu iki toplum da birbiri için yeni, tertemiz bir sayfa açar; geçmişi yaşamaktan vazgeçerek…

Ermenistan'a Nasıl Gidilir?

Atlasjet haftada iki gün (Çarşamba ve Pazar) Erivan’a direkt sefer düzenliyor. Bunun yanı sıra THY’nin sıklıkla bulabileceğiniz Tiflis uçuşlarıyla Gürcistan üzerinden de taksi aracılığıyla Erivan’a geçmeniz mümkün…

Vize-Para

Türkiye, Ermenistan vizesine tabi… Yeşil veya gri pasaportunuz yoksa, havaalanına indiğinizde rahatlıkla vizenizi alabilirsiniz. 3000 Dram vize ücreti… Yeşil ve gri pasaport sahibi Türk vatandaşlarının, seyahatleri öncesinde ülkemizdeki Ermenistan temsilcilikleri ile yazışmalarda bulunması gerekiyor. Ermenistan’ının resmi para birimi Ermeni Dramı… 1000 Dram yaklaşık olarak 5 TL’ye denk geliyor. Gitmeden once Türk parasını, Dolar veya Euro’ya çevirmeniz önemli… Türk Lirası’nı bozdurabileceğiniz bir yer bulamayacaksınız, emin olabilirsiniz. Vize için havaalanında indiğiniz gibi döviz bürosu bulacaksınız. Olabildiğince az bozdurmaya dikkat edin, kur oldukça yüksek… 10-20 Euro ilk gün için işinizi görecektir. Onun dışında tüm döviz işleriniz için şehirdeki tek adresiniz “SAS Market” olmalı… Kendisi her şeyi bulabileceğiniz bir süpermarket olmasının yanı sıra şehirde en uygun döviz bozdurabileceğiniz yer… Opera Binası’na batıdan açılan Tumanyan Sokak’ta bir şubesini rahatlıkla bulabilirsiniz.

Telefon

Şehrin birçok yerinde rahatlıkla internet bağlantısı bulabilirsiniz, iletişiminizi bu şekilde sağlayabilirsiniz ama yine de hatırlatalım; Ermenistan telefon kodu: +374

Şehir içi Ulaşım

Erivan şehir merkezi, her noktasıyla yürüme mesafesinde… Ama yok ben yürümeyi sevmiyorum diyorsanız; uygun fiyatlarla bütün taksilerde pazarlık yapabiliyormuşsunuz öyle diyorlar, ben denemedim. Mesuliyet kabul etmiyorum, haberiniz olsun.

Konaklama-Yemek

Konaklama için tartışmasız iki adres vereceğim;
MyCorner Hostel: Zarobyan St, Yerevan, Ermenistan / +374 11 99 55 99
Cascade Hostel: 10 Tamanyan St, Yerevan 0009, Ermenistan / +374 10 56 72 62 (şifreli bir kapısı var, gitmeden önce arayın mutlaka)

Opera Binası’nı çevreleyen alanda farklı bütçe ve farklı damak tatlarına hitap eden onlarca restoran bulabilirsiniz. Ama tavsiyem şu Pizzahut’ın pizzasını bir deneyin, valla farklı…

Not: Ermeni brendileri fazlasıyla meşhur… Ararat markası da bu sektördeki en iyilerden… Ben bir şişe hatıra olarak aldım. Her ne kadar tadından hiçbir şey anlamasam da alın yani hatıradır neticede…

Gezilecek Yerler

CascadeMother Armenian War MuseumVernissageRepublic SquareOpera BuildingGenocide Museum

Önemli Telefonlar

Buraya Türkiye Büyükelçiliği’nin iletişim bilgilerini vermek isterdim ama yok öyle bir şey… Başınıza bir şey gelirse oralarda; AVEA ile bağlanır, Amerikan başkanı dâhil herkesi devreye geçirin, uzaylılar tarafından kaçırıldım dersiniz.

Ek Bilgi

- Erivan, LADA Niva cennetidir.
- Erivan, taksilerin krallığıdır.
- Hamem, yani kişniş her yemeğe katılır.
- Erivan’da suya para verilmez, birçok sokak köşesinde çeşme suları vardır, içilir.
- Zamanı ve parası bol olanlar için Geghard ve Garni gezilir.- Soykırım Müzesi’ne “Zizernagapert” denir.

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı