Yeni Delhi – Eski Çarşı

Yeni Delhi’nin eski çarşısını ziyarete gidiyoruz. Arabadan inip, çarşıya doğru yürüyüşe başlıyoruz. Çevredeki arabaların tümü çok eski, kiminin farları kırılmış, kiminin tamponu yok, kimininse kaportası tamamen çizik içinde. Eski Çarşı dedim, ama buyrası çarşıdan ziyade bir pazarı andırıyor, satılan malların çoğu yerlerde.

Bu cadde üzerinde bir doktor muayenehanesine rastlıyoruz. muayenehane dediğim şey, önü tamamen açık, en fazla 10 metrekare alandan oluşmuş, içeride oturmak için 2 adet sandalyesi olan ve doktorun hastalarını ayakta muayene ettiği bir yer.

Dişçiler ise daha ilginç… Aşağı yukarı aynı ebatlarda bir dükkan. Örneğin takma dişe ihtiyacınız var, dükkana girip, mevcut takma dişlerin bulunduğu büyük bir fanus içinden ağzınıza uyanı alıp takıyorsunuz. Elbise gibi yani…

İlerledikçe acaba daha neler göreceğiz diye heyecan içindeyim. Çarşının içi oldukça gürültülü, arada tek tük geçen araçların olmazsa olmaz kornaları, ve insan seslerinin arasında yol almaya çalışıyoruz.

Buradaki en önemli ulaşım aracı bisiklet. Bisikletin arkasına 2 kişinin ancak oturabileceği bir koltuk monte ediyorlar ve taksi haline geliyor. Sokaklar oldukça dar olduğundan özellikle çarşı içinde bu bisikletler çok kullanılıyor.

Genelde insanların ayakkabıları bile yok, en lüksü bir kaç yerinden parçalanmış sandaletler. Rehberimizin ayağına bakıyorum, kendine en az 4 numara büyük bir ayakkabısı var, ayaklarını sürüyerek gidiyor bu nedenle. Çok üzücü bir durum olsa da, yine de onun adına mutlu oluyorum, ayakkabısı var sonuçta.

Yolda ilerlerken en çok dikkatimizi çeken şeylerden biri de berberler oluyor. Berber dediğime bakmayın, herhangi bir ağaca, elektrik direğine bir adet ayna asmak, karşısına bir tabure koymak ya da eline bir makas alıp bağdaş kurmak berber olmak için yeterli koşulları sağlıyor. Suratı köpüklenen insanlar sokakta traşlarını oluyorlar.

Bisikletten bozma taksimize ikişer ikişer biniyoruz. Seyahat sonrası kamera görüntülerini tekrar izlediğimde gözüme çarpan şey taksiyi süren kişinin bakışları oluyor. Öndeki bisiklette olan babam arkasını dönerek, bizi çekmeye çalışıyor. Bisiklet tepesindeki taksi şoförümüz de kadraja giriyor. En fazla 18-19 yaşlarında bir çocuk, ama kameraya bakışı… sanki “neden beni çekiyorsunuz?”, “Gösterme tüm dünyaya nerede ve ne koşullarda yaşadığımızı” der gibi. Genç olduğundan sanırım, henüz kabullenmemiş buradaki hayatı ve isyan ediyor sessizce… “Burada doğmayı ben seçmedim” diyor, bakışlarında biraz hüzün biraz nefret var sanki.

Yolumuza devam ederken az önce gördüğümüz berberlerin bir değişik versiyonuna rastlıyoruz. Gidiş geliş olarak ayrılmış bir yolun ortasındaki barikatlara adam asmış aynayı, karşısında bağdaş kurup oturan adamı traş ediyor.

Hindistan garip bir yer ve gerçekten sürprizlerle dolu.

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.