Yeşil Vadinin Ortasındaki Tarih Kokulu Siena

Toscana denince aklımıza ilk gelen yer başkent Floransa olur, ancak Floransa kadar büyük olmamakla birlikte; tarihi binaları, müzeleri, kültürü ile etkileyici birçok kent ve kasaba var. İşte bu şehirlerden biri için bu sabah yola düştük. Toscana'nın bir başka güzel şehri UNESCO Dünya Mirasi Siena'ya gidiyoruz. Ancak önce saat 11.15’te başlayacak ve 4 saat sürecek “Şarap bağları, şarap yapımı ve şarap tadımı turu”muz, hemen ardından Antinori şaraplarının ikram edileceği ve 2 Michelin yıldızlı şef  tarafından hazırlanan “Osteria di Passignano”da özel bir yemeğimiz var. “Badia a Passignano”ya yine yemyeşil ovalar, minik kasabalar, tepelerdeki şato evler, oteller, şarap bağları ve muhteşem manzaralar arasından ilerleyerek varıyoruz.

Üzüm, bağcılık, şarap yapımı, şarap fıçıları ile ilgili hiç bilmediğim bilgiler edindim. Gayet bilgili ve profesyonel bir görevli her sorumuzu yanıtlıyor. Örneğin üzümün hiç sulanmadığını, bitkinin su bulmak için köklerini toprağın derinliklerine saldığını, böylece daha çok enerji harcadığı için meyvelerinin daha lezzetli olacağını biliyor muydunuz? İtalyan hükümeti şarapların o yöreye özgün olması ve lezzetinden ödün vermemesi için birçok kriter koymuş ve bağ sahipleri de bu kurallara titizlikle uyuyorlar. Örneğin her üzüm kütüğündeki meyvenin maksimum 2 kg olması şartı var, nedeni ise şarabın kalitesinin bozulmasını önlemek… Eğer 2 kg’dan fazla üzüm varsa fazla meyveler kesiliyor, sonra her salkımdan 1’er adet üzüm tanesi laboratuara gönderilip kabuğunun kalınlığı, rengi, çekirdeği vs. teste tabi tutuluyormuş; zira tüm bu testler şarabın kalitesini etkiliyor. Aynı titizlik varillemede de var, hatta varillerin ahşabı, ahşapların hangi işlemlere tabi tutularak eğildiği, her 3 senede bir bu varillerin yenilenmesi, üzüm bağlarının eğimli bir alanda olması halinde her bir kütük sırasının güneş ışığını kaç derecelik bir açıyla aldığına göre toplanma zamanının düzenlenmesi… Daha ne detaylar… Mahzen sahibi sağ olsun bana üzüm, bağlar ve şarap yapımı ile ilgili bir deste döküman verdi (konu ile ilgilenenler için belki bu konuda yeni bir yazı da yazabilirim). Ben artık şarap içerken her yudumda şarap varillerinden sinen ahşabın (genellikle meşe) kokusunu almaya çalışarak ve en önemlisi de soframıza gelene kadar geçirdiği zorlu evreleri düşünerek lezzetini damağımda daha fazla hissetmeye çalışıyor ve emeği geçenleri takdir ederek içiyorum.

Mahzenlerin bulunduğu bina 13. yüzyıldan kalma tarihi bir kale, 2. Dünya Savaşı sırasında yöre halkının sığındığı bir mekân olmuş, ancak bombalanmaktan kurtulamamış.

Üzüm bağları gezimiz, edindiğimiz bilgiler, şarap mahzenleri gezimiz, variller, fermantasyon hakkında aldığımız bilgileri içeren turumuz bittiğinde sırada en keyifli bölüm; gurme yemeğimiz ve şarap tadımı var.

Gerçekten çok lezzetli ve müthiş sunumlarıyla çok özel şaraplar eşliğinde harika bir yemek yiyoruz. İlk önce sıcacık lezzetli ekmekleri, 3 çeşit lezzetli zeytinyağlara banarak zeytinyağ tadımı yapıyoruz. Sonra gerçekten her biri çok lezzetli başlangıç, arkasından olmazsa olmaz pasta (ravioli), ana yemek, peynir tabağı, kahve ve tatlıdan oluşan yemeğe geçiliyor. Her yemeğe uygun Antinori ailesi ve firmasının ünlü şarapları (Cervaro, Badia a Passignano, Tignanello, Pian delle Vigne şarapları) gayet profesyonel, kibar garsonlar tarafından tanıtılarak tadımımıza sunuluyor. Hepsi birbirinden güzel lezzetleri ve aromaları ile hepimizin beğenisini kazanıyor. Özellikle çok beğendiğimiz Cervaro-beyaz şaraptan birer şişe alıyor ve gezimizin kalan bölümündeki yemeklerimizde menüde aradığımız bir şarap oluyor. Bu turun bedeli; öğlen 2 Michelin yıldızlı şefin hazırladığı yemek ve şarap ikramı dahil 150 €. Ama gerçekten her kuruşuna değer… Bu bölgede şarap turu yapabileceğiniz birçok üretici var, daha ucuzu da daha pahalısı da ama ben daha sonra bir İtalyan’dan çok doğru bir seçim yaptığımızı öğreniyorum ve seçimimden dolayı mutlu oluyorum.

Teşekkür ederek veda ediyor; memnun, mutlu ve damaklarımızda güzel şarapların ve yemeklerin lezzetiyle ve yine yemyeşil müthiş manzaralı yollardan geçerek Siena yakınlarındaki oldukça pahalı ama çok özel bir otel olduğunu düşündüğüm otelimize doğru yola çıkıyoruz. Otele geldiğimizde yine çok doğru bir seçim yapmış olduğuma karar veriyoruz. Tek kelime ile müthiş bir şato otel; “Borgo San Felice”. Siena’nın 20 km dışında geniş bir arazi üzerine kurulmuş ikişer katlı tarihi binalardan oluşan, yemyeşil, çiçekleri, havuzu, kahvaltınızı sizinle paylaşmaya gelen kuşları ile huzurlu, sessiz sakin bir cennet… Bu bölgeye bir gezi yaparsanız mutlaka bir şato otelde kalmalısınız, zira Toscana tarihi şatoları ile de ünlü… Burası; esasen gelip birkaç gün otelin, havuzun, bahçenin tadını çıkararak sessiz sakin ortamda huzurlu bir tatil yapmak için ideal… Oysa biz sabahları çevreyi gezmek için otelden ayrılıyorduk ama oteldeki güzellikleri ve sakinliği yaşamak için de mümkün olduğu kadar erken dönmeye gayret ettik. Fotoğraflara bakarsanız ne demek istediğimi anlayacak ve daha fazla etkileneceksiniz eminim…

Her odası başka ve antik mobilyalarla dekore edilmiş oldukça ferah odalarımıza yerleşip hemen Siena’ya gidiyor ve tarihi sokaklarında yürümeye başlıyoruz. Tarihini oldukça güzel koruyabilmiş ve UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi’ne alınan tarihi Siena, Toscana bölgesinin ve ülkenin en çok turist çeken şehirlerinden biri… Müzeleri, sanatıyla olduğu kadar mutfağı ve ünlü modacı Romana Correale nedeniyle lüks ürünleri ile de ünlü…

Efsaneye göre; Siena, Remus’un oğlu Senius tarafından kurulmuş ve onu emziren Romalı dişi kurt da şehrin sembolü olmuş ki bu kurdun heykelini şehrin çeşitli yerlerinde görmek mümkün… Siena, altın çağını Floransa’dan da önce, Ortaçağ ve Rönesans’ta yaşamış. Ancak yüzyıllar boyunca Floransa’nın büyük rakibi olan Siena, 18. yüzyılda onun egemenliği altına girmekten kurtulamamış. Görülmesi gerekli o kadar çok tarihi bina, müze var ki tekrar tekrar gelinebilecek bir başka şehir burası... Romanesk-Gotik mimarisinin en güzel örneklerinden olan Siena Cathedral (Duomo); 15. yüzyılda dünyanın en büyük katedrali olması amaçlanarak yapımına başlanmış, ancak maddi nedenlerle bölümleri tamamlanamamış.

Deniz kabuğu biçimindeki hafif eğik meşhur Palio At Yarışları’na da ev sahipliği yapan Piazza del Campo (Campo Meydanı) bir diğer mimari hazine... Yapımıyla ünlü tuğlalardan yapılmış olan bina Palazzo Pubblico, 102 metrelik  Mangia Kulesi (Torre del Mangia) bu meydanda yer alan önemli binalardan bazıları…

Siena katedralinin yanı sıra harika mimarileri ile bazilikalar, kiliseler, sinagoglar, Siena Üniversitesi tarafından yapılmış olan botanik bahçesi (Orto Botanico dell'Università di Siena), Pinacoteca Nazionale Müzesi, tarihi Siena sokakları ve şehir çevresindeki birçok tarihi villa da görülmeye değer...

Gezmekle bitmeyecek, yarın bu güzel şehre tekrar gelmeyi ve yine tarihi bir kent olan UNESCO Dünya Mirası Listesi’ndeki San Gimignano’yu gezmeyi planlayarak, otelimizin keyfini çıkarmak için dönüyoruz. Yarın San Gimignano’dayız…

nevinsalman

Yazar Hakkında

nevinsalman

Ankara da doğdum, TED Ankara Koleji ve Gazi Üniversitesi Mimarlık fakültesi mezunuyum. 6 sene Londra'da yaşadım, sonraki yıllarda İstanbul'a yerleştim ve serbest çalıştım.