Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"

Gezmeyi bir ayağı kapıda olmak olarak tanımlayan Derya Çölaşan, gezgin olmak hakkındaki görüşlerini Gezimanya.com takipçileri ile paylaştı, Kendisine verdiği cevaplar için teşekkür ederiz.

Gezmek size ne ifade ediyor?  Seyahatlerin hayatınızdaki yeri nedir?
Gezmek, bir ayağı kapıda olmak demek benim için. Bu illa bilet alıp uzağa bir yerlere gitmek de değil. Uzun bir süredir evden, kapıdan çıktığım her an bir seyahat benim için. Hayatımın rutinliği içinde, bu rutini bozacak ufak da olsa bir şeyler aramak ve bulmak çok keyifli. Doğma büyüme İstanbulluyum, daha bu şehrin sürprizlerini görmeyi bitiremedim.

Şu an kadar kaç ülke gezdiniz?
Türkiye’de birçok yer gezdim, yurt dışında ise sadece on beş ülke

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Esslingen am Neckar: Almanya Baden-Württemberg bölgesinde, Stuttgart'a çok yakın tarihi bir şehir. Şehrin en güzel noktalarından biri.

Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok etkileyen, en beğendiğiniz yer neresi? Neden?
Bilmiyorum; özellikle bir yeri öne çıkaramıyorum. Güney Almanya’yı, kuzeybatı İtalya’yı, Fransa’nın Alsas bölgesini ve tüm İsviçre’yi çok sevdim mesela. Doğası, yaşam tarzı, mimarisi sebepler arasında.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Le Gruyere: Peyniriyle meşhur İsviçre köyü.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Heidelberg: Almanya Baden-Württemberg bölgesinde tarihi üniversite şehri (tepede görünen tarihi kale)

İlk gezim dediğiniz gezi hangisidir?
14 yaşımdayken, Hollanda’da yaşayan babamın çocukluk arkadaşı ve ailesiyle birlikte (iki aile, 8 kişi) karavanla Ege turu yapmış, kamplarda kalmıştık. Ege’deki birçok şehri bu gezimizde görmüş ve karavanla gezmeyi çok sevmiştim.  

Hangi tarz gezi sizi daha çok tatmin ediyor? Maceracı mısınız? Yoksa gittiğim yerde sakin sakin gezer, tatilimi yaparım diyenlerden misiniz?
Balayında, her gece başka otelde kalınan, oradan oraya koşturmalı bir tur tercih eden biri olarak (Likya Turu, yıl 2002) sabit bir yerde kalmak bana hiç uymuyor. Tatil ve sakinlik benim için iki zıt kavram. Ben tatilde -fiziksel olarak- yorulmalıyım! Üç aylık oğlumuzla bile, yurt dışında dur durak dinlemeden şehir şehir gezmişliğimiz var.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Santorini: Adada annelik görevi...

Kalacak yer olarak tercihiniz genelde nedir? Otel, hostel, kamp vs.
Yurt dışında hosteller ilk tercihim. Seyahatlerimde çok konfor aramam, bütün gün sokaklarda gezdikten sonra temiz bir yatakta uyumaktan gayrı bir beklentim yoktur. Dubrovnik’te, bir ailenin kendi evlerinde pansiyon olarak kullandıkları bir odada kalmıştık. Odaya ilk girdiğimde çok etkilenmiştim; ahşap eşyalar eski ama çok temizdi. O yatak çarşafının, nevresiminin beyazlığını anlatamam, eskilerin deyimiyle sakız gibiydi, en âlâ deterjan reklamında öylesi yoktur. Kendi odamız dışında banyo-mutfağı aileyle birlikte kullanıyorduk ve sadece evin orta yaşlı oğlunun, çat-pat İngilizcesi vardı; bize sürekli “nema problema” (problem yok) diyordu. Çok keyifli bir deneyimdi. Otellerde bunu bulamazsınız. Bu anlamda “Couch Surfing”i hiç denemesem bile kültürel tanışıklık anlamında çok beğeniyorum.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Dubrovnik: Dubrovnik sokaklarında.

Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi hayal kırıklığına uğratan ve  sakın gitmeyin diyeceğiniz bir yer var mı? Neden?
Sanırım yok; gittiğim her yerin kendine göre -en azından bir yönden- mutlaka bir çekiciliği vardır.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Perast Adaları: Karadağ'da Kotor Körfezi'nin üzerindeki yan yana iki adadan yapay olanı, üzerine sadece kilise var. 3,5 aylık oğlumla.

Seyahatleriniz sırasında başınıza gelen en ilginç olay nedir?
Çok mu önceden her şeyi ayarlayıp gidiyorum bilmiyorum; ama başıma çok ilginç şeyler gelmedi. Yine de unutamadığım bir anım var. İkinci yurt dışı seyahatimizde -o zamanlar acemiyiz tabi- otobüs turuyla Yunanistan’a gittik. Tura başladıktan sonra gördük ki, otobüs şoförü bizim gibi ilk defa Yunanistan’a gidiyor; tek rehberimiz de 80 yaşındaki kendini tarif ettiği şekliyle “doğma-büyüme Kadıköylü” Hristo Bey’di. Yani aramızda yolu ve dili bilen tek kişi. Yol boyunca “Gençlik Marşı, 10. Yıl Marşı” gibi marşlar ve Hristo Bey’in anılarını dinledik. Yunanlılardan bahsederken “onlar”, Türklerden bahsederken “biz” diyen, takım elbisesi ve fötr şapkasıyla gezen bir İstanbul beyefendisi. Yaşına göre enerjik olmasına rağmen, tur boyunca hep endişeliydik “ya adama bir şey olursa” diye. Yoldaki tabelaları bile okuyamayız. Atina’dan ayrılacağımız sabah, söylediği saatte lobide göremeyince ve odasının kapısını çaldığımızda ses gelmeyince bütün tur olarak bayağı korkmuştuk. Erkenden dışarı çıkmış meğer (eski toprak ne de olsa), sorunsuz ve keyifli geçen bir yolculukla geri dönmüştük.

Seyahatleriniz sırasında sizin gibi gezginlerle tanıştınız mı?
Hiç umulmayacak bir yerde, bir çeşmeden su doldururken falan Türk gezginlerle karşılaşmak hoş oluyor; en güzeli Midilli’de İlber Ortaylı ile karşılaşıp kısa bir sohbet etmiştik, adadaki Türk eserleriyle ilgili. Aynı gün, çocukluğumdan beri soyadımızdan ötürü “akrabalığınız var mı” diye sorulan Emin Çölaşan’ı görmüştük. Türk gezginler dışında diğer milletlerden gezginlerle fazla iletişimde bulunduk diyemem. Bir keresinde, oluşturduğumuz özel bir grupla Yukarı Fırat bölgesinde Kemaliye’de gezerken Kanadalı bir erkek ve Çinli bir kadın çiftle tanışmıştık. Bizim gruba katılmış ve nereye gitsek bizimle gelmişlerdi, epey sohbet etmiştik. ABD’de yaşayan çift, biraz çalışıp para biriktiriyor sonra dünyayı gezmeye çıkıyorlarmış. Para bitince tekrar gidip biraz daha çalışıyorlarmış. İkisi de çok tatlı insanlardı.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Luzern: İsviçre'nin Luzern şehrinde Buz Bahçesi Müzesi'nin bahçesindeki komik aynalar.

Hiç farklı bir ülkeye yerleşmeliyim diye düşündüğünüz oldu mu? Yoksa gezmek için gitmeyi mi tercih ettiniz her zaman?
Çocuktan önce olsaydı, olabilirdi; ama şimdi çok zor bunu yapmak. Ailelerimizin tek “torun”unu alıp gidemeyiz herhalde, göndermezler. Bana kalsa, kuzeybatı İtalya’da küçük bir şehirde yaşamak isterdim.

Ben de artık dünyayı görmek, gezmek istiyorum diyenler için tavsiyeleriniz var mı?
Gezmenin tadını alan bırakamıyor zaten, ilk adımı atmak önemli. Bunun için tedirginlik hisseden, harcayacağı parayı önceden iyi kötü bilmek isteyenler, önce turlara katılabilir. Sonrası zaten kendiliğinden gelir. İnternetsiz bir hayatımız yok artık, gitmek istenilen yerle ilgili bilgiye ulaşmak çok kolay. Telefonla bile yolu bulabiliyoruz; otel seçip rezervasyon yapabiliyoruz; şehir rehberlerini okuyabiliyoruz; hiç bilmediğimiz bir dilde bir şeyler söyleyebiliyoruz. Yeter ki önyargılardan kurtulup o ilk adımı atalım.   

Türk insanı açıkçası ekonomik şartların da etkisiyle gezmek, seyahat etmek konusunda dünyanın bir hayli gerisinde. Bu durumu aşmak için önerileriniz var mı?
Mesele ülke dışında gezmekse, evet maalesef bizim için çok zorluklar var. Pasaport ücreti çok yüksek, vize almak için para verdiğimiz yetmiyormuş gibi, bir ton belge hazırlayıp konsolosu ülkesine kaçmayacağımıza ikna etmemiz gerekiyor. Yine de bunlar seyahate çıkmamak için bahane olmamalı. Peki, uygun fiyatlı bir seyahat için neler yapabiliriz?
1.    Pasaport ücretinden kaçış yok, pasaport almamız şart.
2.    Vize istemeyen ülkelerle ve uçak biletlerinin daha ucuz olması nedeniyle yakın yerlerden başlayabiliriz. Avrupa’da Bosna-Hersek, Makedonya, Kosova, Arnavutluk ve Karadağ kaldı vizesiz gidilebilen. Doğuda ise Gürcistan, İran ve Suriye (bugünlerde değil tabi) alternatif olabilir. Ayrıca yaz döneminde, bazı Yunan Adalarına 35 €’ya kolay vize imkânı da var; üstelik uçağa da gerek kalmadan, Ege’den tekneyle, “ver elini Rodos” diyebiliriz mesela.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Midilli: Midilli sahilinde gün batımına doğru

3.    Uçak bileti demişken, artık THY’nin yüksek fiyatlarına mecbur değiliz. Alternatifler var, gitmek istediğimiz ülkenin de low-cost uçuşları olabilir. Mesela EasyJet, Germanwings, Ryanair gibi havayollarını takibe alalım; içli dışlı olalım.
4.    Kalacak yer olarak da hostelleri tercih edelim. Hostel deyince, illa yatakhane olması gerekmiyor. Çok uygun fiyatlı paylaşımlı ya da özel banyolu odalar bulmak mümkün. Hostelin kendi tanıtımdan çok, kullanıcı yorumları dikkate alınarak seçim yapılabilir. “Couch Surfing”i de deneyebiliriz.
5.    En büyük masraf kalemlerini hallettikten ve ülkeye giriş yaptıktan sonra da tabana kuvvet diyorum. Ben şehirleri yürüyerek keşfetmeyi seviyorum. Gidilen yere göre toplu taşıma da tercih edilebilir. Takside doğmadık ya, taksi en son tercih olmalı.
6.    Yemek konusuna gelince, Michelin yıldızlı restoranları hiç tercih etmedim ben. Hostelde kahvaltıyı sıkı tutup yerel restoranlar, büfelerden atıştırmalıklarla karnımızı doyurabiliriz. Hatta marketten alınacak bir şeylerle yemek işi çok daha ucuza gelebilir. Avrupa’da marketlerde uygun fiyatlı, çok güzel deniz mahsullü salata, bulgurlu yemekler, makarna vs. rahatlıkla bulunabilir.
7.    Kısacası seyahate çıkmak çok pahalı değildir, bu önyargıdan kurtulalım. Seyahat etmek, yeni yerler, yeni kültürler (kendi ülkemizde bile) görmek ise, paha biçilemez. Beş yıldızlı otellerde kalmak, taksilerle gezmek, lüks restoranlarda yemek istiyorsanız orası benim ilgi ve bilgi alanıma girmiyor.  

Türk insanı genç yaşta gezmeye nasıl yönlendirilebilir veya genel olarak Türkiye’de böyle bir merak nasıl yaratılabilir?
Ben bu merakın, benim genç olduğum döneme göre daha iyi durumda olduğunu düşünüyorum. Ben 18-20’li yaşlarımdayken İnterrail diye bir şey duymamıştım hiç; çevremde hiç gezen de yoktu, memleketlere yapılan rutin yolculuklar vardı sadece. Şimdi öyle değil, internet bence hayatımızı çok fazla etkiliyor. Videolar, fotoğraflar ve benim gibi kendi halinde gezentilerin yazdığı bloglar sayesinde pek çok şey görüyor, okuyor ve öğreniyoruz; en önemlisi merak duyuyoruz. Bazen öylesine uzak, kimsenin adını duymadığı yerlere giden bloggerlar görüyorum ve çok seviniyorum. Demek ki seyahatin, geri dönünce eşe dosta hava atmaktan; her şey dâhil otelde, bütün gün deniz kenarında oturup verilen paraya değsin diye sürekli bir şey yemekten öte ve önemli olduğunu gören insanımız da çok. Yani gezme merakı zaten başlamış gibi geliyor bana.

Derya Çölaşan: "Seyahate çıkmak çok pahalı değil, bu önyargıdan kurtulalım"
Strasburg: Petit France bölgesinde açılır kapanır köprü üstünde.

Bu söyleşi için Gezimanya’ya çok teşekkür ederim.

Derya Çölaşan

www.geziyazilari.net
www.twitter.com/choelashan