Orhan Kural: “Bütün zamanımı, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için harcıyorum”

Ödüllü başarılar, konferanslar, akademik hayat, Türkiye Gezginler Kulübü’nün kurucu başkanlığı ve daha birçok şey var hayatınızda; hepsine nasıl vakit ayırıyorsunuz?
Birinci prensibim; az uyurum, uykuyla pek vakit harcamam. 3 saat uyku yeter bana, geceleri de çok yatarım. İşlerimi bitirmeden pek yatmam. Her şeyi not ederim. Dikkatliyimdir, pek bir şey atlamam. Bir söz verince muhakkak peşinde olurum. Profesyonel futbol ve 90-60-90 Türkçesi noksan kadın programları gibi saçma şeylerle vakit kaybetmem. Evli değilim, o da belki bir avantaj. Bütün zamanımı, özellikle gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için harcıyorum. Sigara ve içki de yoktur hayatımda. Hayatı ufak detaylardan ibaret görürüm. Yılbaşı, anneler ve babalar günleri gibi günleri sevmem; bunlarım tüketim çılgınlığına hizmet ettiğini düşünüyorum. Bunların hepsinin gösteriş olduğuna inanıyorum. Hayat felsefem biraz değişiktir. Yardımcılarım var tabii… Özellikle konferanslar çok vaktimi alıyor ama inanarak ve severek yapıyorum. Matematiğim iyi olduğu için zamanlamam da iyidir, iyi plan ve program yaparım. Yıllarca matematik dersi verdim ve yazmış olduğum bir matematik kitabım da var.

Orhan Kural: “Bütün zamanımı, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için harcıyorum”

Başarı dolu hayatınıza baktığımızda hem akademik hem de seyahatle ilgili birçok kitabınız olduğunu görüyoruz. Seyahat kitaplarınız gezileriniz sonrasında mı ortaya çıkıyor?
Her ülkenin bende bir dosyası vardır. Her çıkan kitabı takip ederim. Literatürü takip etmek gerekir. Ama bunlardan etkilenmemek de gerekir. Ülkeler hakkında önyargılı ve politik kitaplara karşıyımdır. Okumaktan çok, görmek önemlidir. Çünkü gördüğünüz şeyi unutmazsınız. Mesela bu bugünlerde Viyana’ya gideceğim ve Viyana bilgilerimi toparladım şimdiden. Bavulum hep hazırdır, özel bir balkonum vardır orada durur. Bir “yanıma alacaklar” listem vardır. Her yolculuğumda o liste üzerinden hızlıca geçerim, her yere her şey alınmıyor tabii. Bu sayede pek bir şey unutmam, titizimdir her şeyi programlarım. Tabii ki esas kitaplar seyahatlerden sonra oluşuyor. Mutlaka kısa kısa günlük notlar alırım. İstanbul’a geldikten sonra birkaç kez yazılıyor bu notlar ve sonra birçok kez okuması yapılır. Bugünlerde Güney Kıbrıs’ı yazıyorum. Bir de eski kitapların, yeni baskıları oluyor. Onları da her basımda tekrar tekrar gözden geçiriyorum çünkü şartlar değişiyor. Gezi edebiyatı değişen bir oluşumdur.

Akademik kariyeriniz seyahatlerinize yön verir mi?
İnsanların yenilik yapmaları için yolculuğa çıkmaları lazımdır. Yola çıkmayan bir insan katiyen kendisini yenileyemez. Bizimkiler yazları güneşte yatarken, yurtdışında birçok yerde gençler 1 yıl okullarını dondurup yolculuğa çıkarlar. Couchsurfingten 70-80 öğrenciyi zaman zaman misafir etmişliğim vardır. Şu anda da bir öğrenci kalıyor evimde. Yola çıkmaya Osmanlı zamanında başlamışız ama orada amaç görmek değil, vergiye bağlamakmış. Evliya Çelebi dışında fazla gezginimiz ve bunu yazıya döken yoktur. Bu durum ülkemizde bir eksikliktir. İnsanların yola çıkması lazım. Yola çıkmak, bir hayat felsefesidir. Yola çıkan insanların problem çözeme yetenekleri artar. Bir maceradır. Zaten hayatta hiçbir macera olamazsa geriye dönüldüğünde anlatacak bir şey olmaz. Herkesi yola çıkmaya davet ediyorum.

Türkiye Gezginler Kulübü’nün kurucu başkanısınız; kuruluş aşaması nasıl gerçekleşti, nasıl büyüdü, etkinlikleri neler?
Ben, Coşkun Aral ve profesör bir arkadaşımız bir araya geldik. 2000 yılıydı. Profesör arkadaş biraz çekildi artık. Coşkun, Londra’da bir gezginler kulübü olduğundan bahsetti. Türkiye’de insanların bir araya gelip gezi tecrübelerini paylaşacağı bir dernek yok dedi. Onun üzerine gerçekleşti olaylar, ben zaten bir şeyi kafama koydum mu mutlaka yaparım. Onların düşünceleri Taksim’de bir yer kiralamaktı ama ben öyle bir şey istemedim ve Sultanahmet’teki binamızı aldım. Bina, ilk aldığımda felaket bir durumdaydı, içinde esrarkeşler kalıyordu. Sonra o binayı bugünkü durumuna getirdim. Ama kolay olmadı. Şimdi filmler bile çekiliyor binamızda. Çok fonksiyonlu bir bina; 2 konsolosluğun binası, Dans 34 Kulübü’nün merkezi, Vejetaryenler ve Vegan Derneği’nin merkezi, Türkiye Gezginler Kulübü’nün merkezi, Bağımlılığa ve Sigaraya Hayır Derneği merkezidir. Binanın yer aldığı mahallenin en büyük özelliği, yaşayan bir mahalle olmasıdır. Pire Mehmet’in başkanlığında müzik yapan Romanlar yaşar mahallede. Hepsi bana sahip çıktı, çok teşekkür ederim onlara. Onları çok seviyorum, çok renkli insanlar, mahalle kültürü halen devam ediyor orada. İlk üyeler benim seyahat arkadaşlarımdı. Ben o zamanlar da sıkça seyahat ederdim. Duru Turizm’de profesyonel rehberdim. İlk başlarda binada toplanıyorduk, az kişiydik. Ama sonra sayımız arttıkça sığamaz olduk ve binanın karşısındaki Dede Efendi’nin evinde toplanmaya başladık. Sonraları orası da tarihi bir yer olduğu için sorun çıkarmaya başladılar. Artık Armada Otel’de toplanıyoruz. Kasım Zoto’ya buradan çok teşekkür ediyorum, bizden 14 yıldır çok sembolik bir ücret alıyorlar. Her türlü isteğimizi yerine getirdi.

İlk seyahatiniz nereye ve ne zamandı?
Annem anlatıyor; ilkokul 3. sınıftayken bir gün anneme gelip, anne bu yaşa geldim hiç Avrupa’yı görmedim demişim. Annem şaşkına dönmüş. (Kahkahalar) O zamandan beri çok meraklıydım gezmeye. Mesela çıkardım Taksim’e otobüslere atlayıp gezerdim. Lise yıllarında 67 vilayete de gittim. En son bir Muş kalmıştı ve sonra özel olarak Muş’u görmeye gitmiştim. O zamanlar yollar kötü, otobüsler yavaş ve otobüslerde sigara içiliyordu. Anneme söylemeden gidip gelmiştim.

O zamanlar tek mi gezerdiniz?
Evet, tek gezerdim.

Peki, nerelerde kalırdınız?
Şehre gidince bir şekilde ayarlardım hep. Bir seferinde tek başıma İskoçya’ya gitmiştim 3 günlüğüne. THY’de o zamanlar öğrencilere % 60 tenzilat vardı. Sonra da üniversitede okurken teknik geziler yaptım. Devamında da rehber olarak devam ettim. Rehberken bir dostluk oluştu seyahat arkadaşlarımla ve kulübün temellerini de onlar oluşturdu.

Toplamda 235 ülke gezmişsiniz, sizi en çok etkileyen ülke neresi oldu?
Kesinlikle Bhutan’dır. Bhutan’ı çok seviyorum, bu sene tekrar gezi programımıza aldık. Bhutan bundan 500 yıl öncesini yaşıyor, kültürü bozmamaya dikkat ediyor. Yılda 3000’den fazla turisti ülkeye almıyorlar. Halkımın paraya ihtiyacı yok, mutluluğa ihtiyacı var diyen bir ülke. Ağaçların kesilmesine izin yok, ülkenin % 70’inin orman olma zorunluluğu var. Hayvanları öldürtmüyor, avcılık yasak. Bütün memurlar geleneksel kıyafet giyer. Sigarayı yasaklayan tek ülkedir. Sigara, ülkeye sokulmuyor ve satışı yasak. Kralı ise çok anlayışlı bir kral. Masraf olmasın diye elçilik açmıyorlar. Hindistan’a hidroelektrik enerji satıyor. O yeterli oluyor, nüfusu zaten 1 milyon civarında. Turizmden de kazanıyor. Güzel tarımsal arazileri de mevcut. İşçi bulmak için Bangladeş’ten işçi getiriyorlar. Yani ülkenin maddi durumu genel olarak fena değil.

Bhutan’da insanlar mutlu mu?
Mutlu tabii… Mutlu olmamaları için hiçbir sebep yok. Hava kirliliği yok, cennet gibi bir ülke. Ülkede hiç alışveriş merkezi yok. Tüm evler çok güzel bir yapıda. Pahalı bir ülke değil fakat turistler belli bir para ödüyor. Sanıyorum aylık ya da günlük olarak belli bir ücret alıyorlar. Ama rehberlik, yemekler gibi birçok hizmeti de veriyor. Atlayıp da tek başına gidemiyorsunuz Bhutan’a. Belli bir tura dâhil olup ya da bu bahsettiğim ücreti ödeyip rehber eşliğinde Bhutan’ı gezebilirsiniz. Uzun yılar televizyon yasaktı ama sonra başaramadı ve 3-4 yıl önce ülkede televizyon izlemek serbest bırakıldı.

Sıradaki seyahat planınızda neresi var?
Yılbaşında Viyana’ya gideceğim. Sonrasında gezi programımızda 23 Ocak’ta Kuzey Tayland var. Namibya var, Namibya Afrika’da en sevdiğim ülkedir. Bhutan ve Güney Karayipler de düşünüyoruz. Türkiye’de ise Erzincan Kemaliye’ye gideceğiz. Orada bir altın madeni var orayı göreceğiz. Sivas Divriği’de UNESCO Dünya Mirasları arasında yer alan bir camiyi göreceğiz. Yılda 6-7 tane gezi yapıyoruz.

Orhan Kural: “Bütün zamanımı, gelecek nesillere daha iyi bir dünya bırakmak için harcıyorum”

Tüm bu gezilerinizin hepsini Türkiye Gezginler Kulübü üyeleri ile birlikte mi yapıyorsunuz?
Evet, ama değişik acentelerle yapılıyor. Bizim tek başımıza gezi yapma yetkimiz yok. Benim tek başıma gittiğim seyahatler de oluyor, Güney Kıbrıs gibi…

Gezilerinizde başınıza gelen bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Birçok anım var, bunları anı kitabımda da paylaştım. En ilginçlerinden bir tanesi herhalde New York’ta öğrenciyken başıma gelendir. Bir Polonyalı Musevi’nin yanında çalışıyordum. Kadın beni yiyecek almam için belli yerlere yollardı. Bir gün bana postaneden mühür almam için yine yüklü miktarda bir para verdi, sanırım 1000 Dolar civarındaydı. Postane kapalıydı veremedim yanımda kaldı. Geri dönerken Times Square’de yolda benden daha genç bir çocuk geldi yanıma ve beni dürtükleyip “elindeki çantayı ver” dedi. İçinde her şeyim vardı. Kalabalık bir istasyondaydık ve “ben yabancıyım beni bırak” dedim. O anda ekspres bir tren geldi bindim, o da arkamdan bindi. Bıçak batırmaya başladı arkamdan. Çantayı vermemde ısrar etti. Kalabalık vagonda ne istiyorsun benden diye bağırmaya başladım ve yürüdüm. Metrodaki polisi de bulamadım. Bir yaşlı adam birazdan Harlem’e varacağımızı ve durumun benim için daha tehlikeli olacağını söyleyerek hemen inmem konusunda beni uyardı. Saldırgan, yaşlı adama vurdu. Ben iyice tedirgin oldum ve tren durduğu anda indim, saldırgan da peşimden indi tabii. Sonra merdivenlerde bana bir yumruk indirdi, ben de ona vurdum. Bir kalabalık oluştu ama kimse karışmadı. O sırada koşarak merdivenden çıkarken uzaktan bir metro polisi gördüm ve yardım istedim. Polisin yanına saldırgan da geldi. Beni öldürmek istiyor dedim fakat saldırgan onun 100 Dolar’ını çaldığımı iddia etti. Polis ona inanmadı ve adreslerimizi istedi. Ben yazmadım çünkü saldırgan takip eder diye korktum. Zaten birkaç ay sonra Türkiye’ye dönecektim. Polise, siz bunu bir 10 dakika tutun ben gideyim takip etmesin dedim ve böylece kurtuldum. Hemen ilk taksiye binip kaçtım. 1972 yılıydı.

Tekrar tekrar gitmekten bıkmadığınız bir ülke var mı?
Hindistan’a 50 kez de olsa giderim herhalde. Hindistan’ın her köşesi bir farklılık yaratıyor, her an bir maceraya açıksınız. Bazı coğrafyalar insanı daha çok çekiyor. Benim için bunların başında Hindistan geliyor. Vejetaryen olduğum için de Hint mutfağını kendime çok yakın buluyorum. Ama her yerde keyif almasını bilirim, hiç sıkılmam ve tek başıma gitsem kendime arkadaş bulurum hemen. Hiç yalnız kalmam, girişkenimdir.

Dünya mutfağı demişken, yeme-içme bakımından gezilerinizde nasıl yerler tercih ediyorsunuz?
Vejetaryenim, tabağımda hiç yemek bırakmam ve gurmelerden nefret ederim. Onun dışında yemek ayrımı yapmam ve özellikle sokak lezzetlerini severim. Hiçbir şey bulamazsam bir bakkal bulur, peynir, yoğurt ve muz alır onları yerim. Oturur kendi odamda çalışırken onları yerim. Lüks lokantalara gitmem ama kalabalık gezilerde grup gidiyorsa giderim tabii. Onda da çok az yerim, yani lokantalarda pek vakit kaybetmem. Ama yolda değişik bir meyve satılıyorsa ya da bir yerin kurabiyesi meşhursa hemen alır denerim. Değişik tatlara açık olmak d gezginliğin bir yanıdır. Bence hakiki yemek sokaktadır. Yerel halkın yediği şeylere önem veririm. Lüks lokantalara Türkiye’de de gitmem zaten, ikinci el giyinirim.

Farklı bir ülkede yaşama şansınız olsaydı nereyi seçerdiniz?
Bhutan’ı seviyorum ama Bhutan’da yaşayamazdım. Venezuela’yı seçerdim. Orada 1 ay yaşadım, bir okulda hocalık yapmıştım. Maracaibo’da kalmıştım. Her akşam bir yere davet edilmiştim. Hep neşe içindelerdi ve herkes dans ediyordu. Otobüs duraklarında bile dans ediyorlardı. Burası ile ilgili de bir anım var. Cararas’ta bir İngiliz hoca ile tanışmıştım. Maracaibo da Kolombiya sınırında en çok uyuşturucu kaçakçılığının yapıldığı bir şehirdir. İngiliz hoca bir araba almış ve bu araba çalınmış. Sonra bir telefon almış arabanızı istiyorsanız 200 dolar para ile Maracaibo’ya gelin alın diye. Arkadaş Caracas’tan uçakla gitmiş almış arabasını, parayı da vermiş. Aradan 3 ay geçince yine aynı şey olmuş ve arkadaş yine gidip 200 Dolar karşılığında almış arabasını. Aradan 2 ay geçince tekrar aynı şey olunca arkadaşım yeter artık demiş. Sonra telefondaki yok demiş artık paranızı istemiyoruz gelin alın arabanızı, bu son demiş. Adam arabasına binince içinde bir zarf ve 400 Dolar bulmuş. Bırakılan notta, uyuşturucu ticareti için bize yardım ettiğini için teşekkürler yazıyormuş. (Kahkahalar) Adam meğerse Caracas’a hep uyuşturucu taşımış. Bu olay da 1977 yılıydı.

Genç gezginlere tavsiyeleriniz nelerdir?
Gezginler Kulübü’nün birinci amacı, gençleri seyahate yönlendirmektir. Üyelerimiz genelde yaşı olan insanlar ama gençleri de aramıza katmak istiyoruz. Genç gezginlerin faaliyetlerimize katılmasını istiyoruz. Yönetim kurulumuzda daha çok yer almalarını istiyoruz. Gençlerin daha çok yola çıkmasını istiyoruz. Çok büyük paralara gerek yok. Para bence kesinlikle problem değil. Sağlık, heves ve zaman daha önemli.

Türkiye’deki turizm hakkında ne düşünüyorsunuz?
Türkiye’de turizme çok geç başladık ama kısa zamanda epey mesafe aldık, bundan çok mutluyum. Artık çok insan yola çıkıyor. Sizin gibi siteler de arttı. Acenteler de arttı. Değişik yerlere gitme hevesi oldu. Yani şu anda çok iyi bir yoldayız.