Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz? Gezmek size ne ifade ediyor?
Uzun birer eğitim hayatının ardından mühendislik bölümlerinden mezun olduk ve sonrasında pek çok insan gibi özel sektörde çalışmaya başladık. Zaten tanışmamız da bu yıllara dayanıyor. 33 yaşında ve bekâr, yani anlayacağınız gayet sıradan insanlarız. Hayatın monoton akışına kapılmış sürüklenirken bir gün hayalimizin peşinden gitmeye karar verdik. Belki de tek fark bu. İşlerimizden istifa edip dünya turuna çıktık. Başka Türlü Bir Şey'in hikâyesi de böyle başladı.

Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Birlikte yapmış olduğunuz dünya turuna nasıl karar verdiniz, süreç nasıl gelişti, hazırlıkları anlatır mısınız?
Aslında dünya turu fikri bir anda ortaya çıkmadı. Üniversite yıllarında pek çok genç gibi biz de trenle Avrupa'da seyahat etmenin hayallerini kurardık ancak o zamanlar bu mümkün olmamıştı. Belki cesaretsizlik belki de maddi kaygılar yüzünden... Gezmek için çok fazla paraya ihtiyaç olduğunu düşünürdük. Oysa böyle olmadığını yıllar sonra anlayacaktık. Çalışmaya başladıktan sonra ilk yıllık iznimizde sırt çantalarımızı alıp yollara düştük ve bu macera bize yepyeni ufuklar açtı. Bu seyahati yine yıllık izinlerimizde yaptığımız Avrupa ve Güney Amerika seyahatleri takip etti. Güney Amerika'ya yaptığımız yolculuk sırasında okyanusları aşıp yepyeni bir kıtaya gelmek ve dünyanın sonu olarak tabir edilen Ushuaia'ya ulaşmak bizi çok heyecanlandırmıştı. Cesaretimiz doruk noktasına ulaşmıştı. Nitekim dünya turu hayali de bu topraklarda zihinlerimize düştü. Ancak bu kararı almak o kadar da kolay değildi. En zor nokta da ailelerimizi ve arkadaşlarımızı ikna etmekti. Çünkü işten istifa edip, kurulu düzenimizi bir anda terk edip gitmek, üstelik bunu dünyayı gezmek için yapmak pek alışılmış bir durum değil. Zaten bu karara başlangıçta ailelerimiz ve arkadaşlarımız da anlam veremedi. Özellikle ailelerimiz “bizim çocuklarımız neden normal değil?” sorusunu kendilerine sormuşlardır mutlaka. Ama sonrasında bize çok destek oldular. Yolda olduğumuz süre boyunca onların bizden daha çok zorlandığını söyleyebiliriz. Bizim ne yiyip ne içtiğimiz, nerelerde yatıp kalktığımız ve hatta çamaşırlarımızı nasıl yıkadığımız konusunda bile endişelendiler. Türk vatandaşları için en büyük engellerden birisinin vize konusu olduğu düşünülür. Biz de öyle düşünüyorduk ve bu yüzden bazı ülkelerin vizelerini yola çıkmadan önce diğerlerini ise yolda almaya karar verdik. Buna rağmen bazı sıkıntılar yaşayabileceğimizi öngörüyorduk ancak bu sıkıntıların yolculuğumuza engel olacağını hiç bir zaman düşünmedik. Nitekim daha geziye bile başlamadan Almanya'dan almak istediğimiz Schengen vizesi başvurumuz reddedildi ancak bu bizi yıldırmadı, yönümüzü değiştirip Doğu Avrupa üzerinden yolumuza devam ettik. Sonraları fark ettik ki vizeyi yoldayken almak Türkiye'den almaktan çok daha kolaymış. Konsolosluklar Türkiye'de onlarca evrak isterken diğer ülkelerde yapılan vize başvurularında durum çok farklı, birçok kez sadece fotoğraf ile vize başvurusunda bulunduk. Zaten pek çok ülke de Türk vatandaşlarından vize istemiyor ya da vizeyi sınır kapısında veriyor. Bunun dışında başka hazırlıklar da yaptık. Örneğin temel fotoğrafçılık dersleri aldık, bir dizi sağlık kontrollerinden geçip gerekli aşılarımızı olduk. Yolcuktan bir süre önce de fiziksel çalışmalar yaparak zorlu seyahat koşullarına hazır hale gelmeye çalıştık. Bir yandan da yolculuk notlarımızı ve fotoğraflarımızı paylaştığımız www.baskaturlubirsey.com sitesini hazırladık.

Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Dünya turunuzda hangi ülkelere gittiniz? Rotanızı nasıl belirlediniz?
Rotamızı oluştururken basit bir mantık kullandık aslında, görmek istediğimiz şehirleri ve yapmak istediğimiz deneyimleri basitçe birleştirdik ve genel olarak bu rotayı takip ettik ancak bu rota yolda elbette çok defa değişti. Gezimiz Polonya'dan başladı. Baltıklar üzerinden Rusya'ya oradan da 4 gün süren Transsibirya tren yolculuğu ile Sibirya'ya ve Moğolistan'a ulaştık. Kuzey Çin'den sonra Güney Kore ve Japonya'ya gittik. Buradan Güney Çin'e dönüp Tibet'e vardık. Himalayaları aşıp Nepal ve Hindistan’ı sonrasında da Güneydoğu Asya'da Tayland, Laos, Kamboçya, Malezya, Singapur ve Endonezya'yı gezdik. Sonrasında rotamızda Güney Amerika'da Arjantin, Şili, Bolivya, Peru, Ekvador, Kolombiya, Venezuela ve Brezilya vardı. Toplam 13 ay boyunca 26 ülke, 96 şehir gezip karadan yaklaşık 90.000 kilometre yaptık. Planlarımızda Avustralya ve Yeni Zelanda da vardı ancak kış mevsimi ve daralan bütçemiz buralara gitmemize engel oldu.

Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
Bu çok zor bir soru aslında. Her ülkenin kendine göre ayrı bir tadı ve güzelliği var. Aralarından seçim yapmak gerçekten zor. Gobi Çölü’ndeki sessizlik ve çöldeki yaşam bizim için çok etkileyiciydi, Moğolistan bu yüzden üst sıralarda yer alıyor. Naif, kibar yapılarıyla adeta ürkek kedileri andıran sıra dışı insanların yaşadığı Güney Kore ve Japonya da mutlaka görülmeli. Bolivya ise muhteşem doğası ve özünü koruması ile dikkatimizi çekti. Hindistan'ı da bu listeye katmadan olmaz. Oradaki renkli yaşam sanki bu dünyaya ait değil gibi…

Seyahatlerinizde başınıza gelen enteresan anılarınızdan birini paylaşır mısınız?
Doğrusu oldukça fazla anı var. Mesela Güneydoğu Asya ülkesi Laos'u 10 gün boyunca eski model bir motosiklet üzerinde gezdik. Yol boyunca ara yollara sapıp küçük köylere girdik, çocuklarla nehirlere atladık, şelalelerin altında yüzdük ve insanların masalarına konuk olduk. Ellerindeki imkânsızlıklara rağmen insanların mutluluğu bizi çok etkiledi. Çin'in güneyinde 3000 metrenin üzerindeki pirinç teraslarının bulunduğu ve yerel Hani halkının yaşadığı köyde hiçbir restoran bulunmadığı için aç kaldık. Aynı günün akşamında tüm köylülerin beraber yediği akşam yemeğinin tek yabancı konukları olmak sıra dışıydı. Yine Çin'de çeşitli şehirlerde karşılaştığımız Uygurlar ile Türkçe iletişim kurmak bizi çok şaşırttı ve duygulandırdı. Ayrıca Tibet'te hac mevsiminde köylülerin kilometrelerce yolu dua ederek kutsal şehir Lhasa'ya gelmeleri ve tapınakların önlerinde gece gündüz dua edip ağlamaları gezimizin unutulmaz anları arasındaydı ve tabii ki Kuzey Hindistan'da, Varanasi'de Hinduların Ganj Nehri kıyısında her sabah gün doğumuyla tekrarladıkları ritüel de çok ilginçti.

Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Favoriniz hangi ülkede, hangi yemek oldu?
En özel yemek olarak; Japonya'da yediğimiz suşiyi söylemek mümkün. Bunun yanında Bolivya'da yediğimiz lama eti de oldukça enteresandı.

Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Seyahatleriniz esnasında hiç “işte buraya yerleşilir ve bir ömür geçirilir” dediğiniz bir yer oldu mu?
Elbette, özellikle Asya ülkelerinin bu anlamda çok çekici olduğunu söylemeliyiz; Japonya ve Güney Kore her anlamda yaşaması keyifli ülkeler olurdu. Bunun yanı sıra Singapur'u da güvenli ve keyifli yaşamıyla bu listeye eklemek lazım.

Gezi deneyimlerinizi paylaştığınız blogunuzun adresini öğrenebilir miyiz?
Dünya turu anılarımız www.baskaturlubirsey.com'da yer alıyor. Bunun yanı sıra dünya turu maceramızı tüm detaylarıyla anlatan kitabımız da kısa süre önce piyasaya çıktı.

Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Dünya turuna çıkmak isteyenlere neler tavsiye edersiniz?
Bu noktada en önemli tavsiye; kendine inanmak olurdu. Elbette bu uzun bir yolculuk, zorlu bir macera ancak her türlü engelin üstesinden gelmek mümkün, yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın.

Özcan Bostancı & İsmail Özger: “Yeter ki kendinize inanın ve yapmak istediğiniz şeye bahane bulmayın”

Dünya turundan sonra neler yaptınız?
Dünya turu sonrası İsmail çok sevdiği Japonya'ya yerleşti ve halen orada İngilizce öğretmenliği yapıyor. Özcan ise Türkiye'de yaşıyor ve kariyerine kaldığı yerden devam ediyor, bir yandan da seyahatlerini yazıya döküyor.