Bu Yapı Hangi Üslup?

Dünya üzerinde pek çok tarihi yapı var. Birçoğu farklı farklı dönemlerde yapılmış, farklı akımlardan etkilenmiş. Peki, elimizde fotoğraf makinesi dolaşırken hangi yapı hangi mimariye ait nasıl anlayabiliriz? Hangisi Barok tarz, hangisi Romanesk üslup, hangisi Gotik?
 
İşte ipuçları…

ROMANESK ÜSLUP / ROMANESK MİMARİ

Romanesk yapıların en belirgin özellikleri, çok geniş bir alan kaplamalarıdır. Çok geniş alana yayılsalar da yükseklik konusunda çok iddialı değillerdir. Kuleleri de çok yüksek değildir.
 
Yapıların duvarları çatının ve kubbenin yükünü taşıyabilmek için çok kalındır. Yan cephelere çok kalın payandalar yapılmıştır. Dış duvarlara payandalar yaslanır. Bu nedenle de duvarların alt kısmında pencere bulunmaz. Pencereler yüksek kısımlarda, çok sayıda ve boyut olarak küçüktür. Pencerelerin boyutlarının küçük olması ve yapının üst kısmında olması sebebiyle yapının içine çok ışık girmez. Bu nedenle Romanesk yapılar loş ve kasvetlidir.
 
Yapıların içinde süsleme olarak genelde çok anlam taşımayan soyut figürler kullanılır. Yapıların dış yüzeyi ise düzdür ve neredeyse hiç süslemesi yoktur.
 
Romanesk yapılardaki tonozlar yuvarlak hatlıdır. Bu yuvarlak hatlara, pencere ve kapı çerçevelerinde de rastlanır.

GOTİK TARZ / GOTİK MİMARİ

12. yüzyıldan 16. yüzyıla kadar süren ve Kuzey Fransa’da Sens, Reims ve Rouen piskoposluklarında başlayıp Avrupa’ya yayılan ve ana özelliği dikey hatlar olan mimari üsluptur.
 
Gotik yapıların çok yüksek olmasının bir amacı da Tanrı’ya yakın olmak. Gotik mimari ile insanların dini odak noktasına koyması aynı döneme rastlıyor.
 
Yapımları yıllarca süren adı “Kardinal Makamı” anlamındaki “Cathedra”dan gelen katedraller Avrupa mimarlığında önemli yer tutar.
 
Gotik tarz, Romanesk üslubun tersi gibidir. Daha dar alana yayılırlar ancak çok yüksek inşa edilirler. Yani Romanesk’in aksine yatay değil, dikey düzlemlerdir. Yükseklikleri Romanesk bir katedralin yüksekliğinin iki katı kadardır. Gotik yapıların diğer bir özelliği ise üçgen ve sivri uçlu tonozlardır.
 
Dış duvarları çok daha incedir. Ancak duvarları desteklemek için uçan payanda denilen bir yöntem geliştirilmiş. Tabii burada payandalar dış duvarlara bitişik olmadığından, Gotik yapılar pencere açısından daha şanslı. Pencereler hem üstte hem de altta kullanılabiliyor. Devasa boyuttaki pencerelerde vitraylar kullanılıyor. Pencereler geniş olduğundan içeriğe güneş giriyor ve içerisi oldukça aydınlık oluyor.
 
Mekânların hem iç hem de dışındaki süslemelerde somut hikâyeler anlatan figürler kullanılıyor. Özellikle de İncil’de anlatılan hikâyeler kilisenin iç ve dış duvarlarında betimleniyor.
 
Bunun sebebi ise geçmişte okuryazarlık oranı çok düşük olduğu için dini ve İncil’i, halka bu yolla anlatıyorlarmış.

Gotik mimariye en güzel örneklerden biri Paris’teki Notre Dame Katedrali’dir.


Paris Notre Dame Katedrali (Kaynak:commons.wikimedia.org)

Gotik tarzda inşa edilen diğer bir örnek ise Almanya’daki Köln Katedrali’dir.


Köln Katedrali (Kaynak:
tr.wikipedia.org)

Gotik mimari; çatı ve cephe sistemleri açısından kaburgalı tonoz, dayanma ayakları ve dayanma kemerleri yani payanda kemerleri olmak üzere 3 yenilik getirmiştir.
 
RÖNESANS ÜSLUBU / RÖNESANS MİMARİ

Rönesans üslubunun doğduğu yer, İtalya’nın Floransa kentidir. Floransa 14. yüzyılda Gotik mimariye karşı bir hareket başlatmıştır. 15. yüzyıl mimarları ve sanatçıları eski Roma eserlerini yorumlamaya başladılar ve yeni eserlerde Roma mimarisini ve Romanesk mimarisini baz aldılar. 1500’lü yıllar sonrasında da “Yeniden Doğuş” anlamına gelen Rönesans mimarisini Roma desteklemiştir.
 
Uyanış Çağı olarak da adlandırılan Rönesans’ta, İtalyanlar Roma mimarisini temel almış ve klasik kültür ve sanata duyulan ilgi yeniden doğmuştur.
 
Floransa Dom Katedrali’ni yapan mimar Brunelleschi, Rönesans mimarisinin kurucusudur.


Floransa Dom Katedrali (Kaynak:it.wikipedia.org)

Brunellschi yapılarda Gotik tarzda yer alan dini öğeleri ayıklamış ve yerine Rönesans’taki matematiksel düşünceye yer vermiştir.
 
Rönesans’ta mimarlık eski Roma’nın biçim, hacim ve süslemeleri örnek alınarak şekillendirilmiştir. Mesela çatı örtülerinde eski Roma’nın saray ve hamamları yol gösterici olmuş. Bu dönemde yapılan eserlerde en belirgin unsurlar süslemeler, freskler ve heykellerdir.
 
MANİYERİZM

Rönesans’tan Barok’a geçişte İtalya’nın Floransa kentinde ortaya çıkan ara bir dönemdir. 1520 ile 1590 yılları arasında İtalya’da etkin olmuş bir üsluptur.
 
Bu dönemde yapılan eserlerde abartmalar çok, resim ve heykeller hareketlidir. Pek çok unsur havada uçar gibi resmedilir. Oranlar değişmiş, vücut formları bozulmuştur. Vücuda göre kafalar küçülmüş, eller, boyun ve bacaklar uzatılmıştır. Bu dönemde elbiseler hep kabarık resmedilmiştir.
 
BAROK TARZ / BAROK MİMARİ

16. ve 18. yüzyıllarda gelişen müzik, resim ve edebiyat alanlarından sonra mimaride de kendini göstermiş olan akımdır. Portekizce “Barocco” kelimesinden gelir. Anlamı “çelimsiz inci” (gayrı muntazam yontulmuş inci) demektir.
 
Barok mimari, ilk olarak Rönesans’ın katı kurallarına bir tepki olarak İtalya’nın başkenti Roma’da ortaya çıkmıştır. Çok geçmeden 17. yüzyılda İtalya’nın en popüler üslubu olmuş ve diğer Katolik ülkelere yayılmıştır. İtalya’dan sonra İspanya, Portekiz, Avusturya, Güney Almanya, Belçika gibi Katolik ülkelere ve Latin Amerika’ya yayılmış bir üsluptur.
 
Eğri hatların hâkim olduğu akımda özellikle İtalyan kiliselerinin duvarlarında tanrı ve mitolojik unsurların işlenmesi göze çarpar. Yine bu dönemin yapıları görkemli bahçelerle donatılmıştır.

Barok Mimarisi’nin Karakteristik Özellikleri
 
1. Hem hacimde hem de dekorda abartıyı sever.

Barok tarz, abartılı hacim ve dekorları kullanarak görkem ve güç etkisi yaratmaya çalışmıştır. Dönemin iki mutlak hükümdarı vardır: Tanrı ve Kral. Tanrı için kiliseler, kral için saraylar yapılmaktadır.
Barok mimarisine en güzel örneklerden biri Paris’teki Versay Sarayı ve İspanya’daki Santiago de Compostela Katedrali’dir.


Versay Sarayı (Kaynak: commons.wikimedia.org)


Santiago de Compostela Katedrali (Kaynak: commons.wikimedia.org)

2. Dikdörtgen yerine oval hatlar

Kiliselerde ara ara oval formlu ve geniş salonlar yer alır. Pencere ve kapı üstlerinde ovalleşmeler görülür.
 
3. Düz yerine kıvrımlı çizgiler

Eğri çizgi ve alanlar, C ve S şeklindeki kavisler çokça kullanılmıştır.
 
4. Işığın dramatik kullanımı

Yapıların iç mekânları ışıklıdır. Işık gölge oyunları üzerinde durulmuştur. Yoğun aydınlık ve karanlık kontrastları kullanılmıştır.
 
5. Gerçek dışına eğilim

Göz aldatımı ve yanılsamaya önem verir. Bu nedenle süslemelerde de tamamlanmamış ya da bilinçli şekilde yarım bırakılmış mimari öğeler kullanılmıştır.
 
6. Süs ve renklerde zenginlik

Göz yorucu süslemeler yoğunlukla kullanılmıştır (Örnek: altınla ya da altın varakla kaplanmış ahşap figürler). Yanıltıcı efektler ve resmin heykelle harmanlanması yaygındır. Bazen kilise tavanlarında cam üzerine yapılmış resimler görülmektedir. Süslemelerde deniz kabukları, çiçekli desenler ve eğik çizgiler çokça göze çarpar.

7. Kilise içinde cennet havası

Kiliselerin iç mekânları cennetin küçük bir örneğini yansıtmaya çalışır. Resim, heykel, geniş tavan freskleri bunu yansıtmaya çalışır.
 
8. Kubbeler ve abartılı tavanlar

Armut şekilli kubbeler ön plana çıkıyor; özellikle de Bavyera, Çek Cumhuriyeti, Polonya ve Ukrayna’da. Kubbe içleri ve tavanlarda karmaşık perspektif kullanılarak sonsuzluk algısı yaratılan resimler kullanılıyor.
 
9. Gösterişli havuzlar ve çeşmeler

Bahçe havuzlarında çoklu fıskiyeler ve çoğunun içinde heykeller yer alıyor. Çeşmelerde doğa temaları öne çıkıyor. Hatta bazı çeşmelerde kullanılan taşlar aynı doğadan çıktığı haliyle kullanılmış. Mimar Bernini, bunu en başarılı uygulayanlar arasında. Barok’un görüntüye ve doğaya olan sevgisinin somut bir göstergesi olan Trevi Çeşmesi ise bunun en güzel örneği.


Trevi Çeşmesi (Kaynak: commons.wikimedia.org)

10. Merdivenler

Barok mimaride merdivenlere de çok önem verilmiştir. Yapıların ikinci katlarına iki taraftan çıkan ve ortada birleşen merdivenler mevcuttur. Roma’daki İspanyol Merdivenleri, Barok tarzı merdivenlere en uygun örnektir.


İspanyol Merdivenleri (Kaynak: en.wikipedia.org)

1720’li yıllarda yapılan bu basamaklar o dönemin modası olan kabarık etekleri anımsatmaktadır. Tasarımı ile törensel dans Polonez’i hatırlatmaktadır. Her ikisi de kibarlık ve şıklığı yansıtmaktadır. İspanyol Merdivenleri birçok kişi tarafından dans ritimlerinin taşa dönüşmüş hali olarak betimlenir.  
 
11. Veba sütunları

Özellikle Katolik ülkelerde veba salgınının bitişine şükretme amaçlı olarak dikilen sütunlar da Barok üslubuna örnek teşkil eder.
 
Geç Barok Dönemi’nde ise kiliseler, asiller, kontlar ve burjuva sınıfı büyük bir yarış içine girmiştir. Herkes kendi sarayının, kilisesinin daha güzel olduğunu vurgulamak istediğinden süslemeye yönelmiştir. Bu nedenle Geç Barok Dönemi’ndeki yapılarda abartı bir süsleme göze çarpar.
 
Türkiye’de de Barok üslup kullanılarak inşa edilen yapılar var. Bunlar arasında en önemlisi; Dolmabahçe Sarayı’dır.


Dolmabahçe Sarayı (Kaynak: tr.wikipedia.org)

Nuruosmaniye ve Laleli Camileri de Barok üslupla inşa edilmiştir.
 
ROKOKO

18. yüzyıl başlarında Avrupa’da Barok üslup popülerliğini kaybetmeye başlayınca yerini simetriye karşıt duran Rokoko aldı. Bu üsluptaki eserlerde bol kıvrımlar, gösterişli süslemeler ve altın varaklı malzemeler göze çarpar.

HÜSEYİN YILMAZ

Yazar Hakkında

HÜSEYİN YILMAZ

 1942 Sinop Ayancık doğumluyum. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi mezunuyum. Mecburi hizmet nedeni ile Hakkari, Yüksekova, Siirt’te görev yaptım.