Gazimagusa’da Gezilecek Yerler

Kıbrıs’ta sadece deniz, güneş ve kumarhane tatili yapmayalım, biraz da gezelim diyorsanız Gazimağusa uğranması gereken bir lokasyon. Adanın en iyi yanı en uzak yerine bile birkaç saatte araba ile gidilebiliyor olması. Bu sayede nerede kalırsanız kalın Gazimağusa’ya da araba ile rahatlıkla gidebilirsiniz.

Gazimagusa’da Gezilecek Yerler

Venedik Kalesi, Maraş Bölgesi, Kutup Osman Türbesi, Gazimagusa limanı, Venedik sarayı, Namık Kemal Müzesi, St. Francis Kilisesi, St. George Latin Kilisesi, İkiz Kiliseler ( Templar ve Hospitaler Kilisesi), Mağusa Surları

Salamis Antik Kenti

Gezinize ilk olarak Salamis Antik Şehri ile başlayın. Tarihi M.Ö. 11. yüzyıla kadar uzanan Salamis kenti Enkomi halkının depremden sonra göç etmesi ile kurulmuş. Açıkçası Salamis’i öğle saatine kalmadan gezmekte fayda var çünkü gölgelik hiçbir yer yok.

Gazimağusa şehrine 11 km uzaklıktaki antik Salamis kenti Bronz Çağı sonlarında başlayan göçler sırasında, Anadolu’dan gelen kavimler ve bunlara Yunanistan’dan gelerek Kilikya’da katılan Akalar tarafından kurulmuş. Truva kahramanlarından ve Salamis Adası Kralı Telamon’un oğlu Tefkros, şehrin kurucusu olarak biliniyor. M.Ö. 707 yılında gerçekleşen Asur hâkimiyetinden sonra M.Ö. 560 yılında bastırılan sikkelerden, Salamis Kralı Evelthon’un adanın idaresini ele geçirdiği anlaşılıyor. M.Ö. 499 yılında Atinalı Kimon’un Kıbrıs’taki Pers hâkimiyetine son vermek için düzenlediği sefer başarısızlıkla son bulmuş ve Kimon’un ölümü üzerine Atinalılar, Kıbrıs’ı alma girişiminden vazgeçmişler. Bundan sonra Fenikeli idareciler başa geçer, fakat ticaret ve diğer konularda gerileme başlar. M.Ö. 411 yılında Tefkros ailesinin üyelerinden Evagoras, Salamis krallığını ele geçirir.

Tüm adayı hâkimiyeti altına almak isteyince Salamis şehri Persler tarafından kuşatılır ve Evagoras Pers Krallığına vergi ödemek zorunda bırakılır. Bu durum İskender devrine dek sürer. İskender döneminde Salamis kralı olan Pyntagoras, İskender’e askeri yardımlarda bulunduğundan kendisine Tamusus şehri verilerek ödüllendirilir. İskender’in ölümü sonrasında Salamis sürekli el değiştirir. M.Ö. 294 yılında zor şartlar altında Kıbrıs’ı alan Ptoleme Krallığı idaresi sırasında ada huzura kavuşur ve bu tarihten itibaren Salamis baş şehir olma niteliğini kazanır. Kentin bu parlak dönemi Roma egemenliği süresince de devam eder.

Günümüzdeki kalıntıların çoğu Roma dönemine aittir. Roma idaresi altında şehrin bir halk meclisi, bir senato ve ihtiyar meclisi bulunuyor. M.S. 76 ve 77 yıllarındaki depremler ve M.S. 116 yılındaki Yahudi isyanları ile şehir epeyce tahrip olur. Daha sonra ada Antakya vilayetine bağlanır ve Salamis limanı, Suriye gemilerince ilk uğrak limanı olduğundan, şehirde bir ferahlama görülür. M.S. 232 ve 342 yıllarındaki depremler şehre yine büyük zararlar verir. Bundan sonra Bizans İmparatoru Konstantinus şehri küçük bir planda inşa ettirerek, Konstantinus adını verir. Şehir Kıbrıs’ın baş şehri olarak Baf’ın yerini alır. Daha sonra şehir M.S. 647 yılındaki Arap akınları ve yer sarsıntıları nedeniyle terkedilerek, bugünkü Mağusa şehrini oluşturan bölgeye halk göç etmek durumunda kalır.

north-cyprus-salamis-ruins-famagusta.jpg

Lala Mustafa Paşa Camii – Aziz Nicholas Katedrali

Lüzinyanlar döneminde, 1298 – 1312 yılları arasında inşa edilen yapı, tüm Akdeniz dünyasının en güzel Gotik yapılarından. Lüzinyan kralları, önce Lefkoşa’da St. Sophia Katedrali’nde Kıbrıs Kralı, sonra da Mağusa’da St. Nicholas Katedrali’nde Kudüs Kralı olarak taç giyerlermiş. 1571 yılında Osmanlılar tarafından cami haline getirilene dek, bu törenler yapılmış. Katedralin en güzel ve en iyi korunmuş olan batı cephesinin mimarisi Fransa’daki Reims Katedrali’nden etkilenmiş.

Gotik tarzda işlemeli eşsiz bir penceresi bulunan katedralin 16’ıncı yüzyıl Venedik galerisi avluda yer alıyor ve günümüzde şadırvan olarak kullanılıyor. Girişteki yuvarlak pencerelerin üzerinde bir Venedik arması var. Bazı hayvan figürleriyle süslü kabartmanın Salamis’teki bir tapınaktan geldiği sanılıyor. Katedralin apsiti, çoğu Kıbrıs kiliselerinde olduğu gibi, Doğu üslubunda ve üç bölmeli. Yapı, Gazimağusa kentindeki en turistik gezilecek yerler arasında.

Yukarıdaki pencereler iyi korunmuş olup, batı cephesinde ve yanda iki şapel bulunuyor. Yapının önünde bulunan tarihi cümbez ağacı adanın kuzeyinde çok az bulunmakta olan tropik bir incir türü (Ficus Sycomorus). Bu ağacın, inşaat başladığı zaman dikildiği ve katedral ile yaşıt olduğu söyleniyor. Ağacın en belirgin özelliği yılda yedi kez meyve vermesi.

001_mosquee-lala-mustapha-pacha_theredlist.jpg

St. Barnabas Manastırı

Salamis’te doğmuş Yahudi bir ailenin oğlu olan St. Barnabas, Kudüs’te eğitim gördükten sonra Kıbrıs’a döner ve Hıristiyanlığı yaymak için M.S. 45 yılında St. Paul ile çalışmaya başlar. Bu faaliyetlerden dolayı vatandaşlar tarafından öldürülüp, cesedi denize atılmak üzere bir bataklığa saklanır. St. Barnabas’ın öğrencileri olayları izleyip, cesedi Salamis’in batısında bir yeraltı mağarasına gömerler ve göğsüne de St. Mathews’un yaptığı İncil’in kopyasını koyarlar. Cesedin yeri bilinmediğinden uzun yıllar gizli kalır.

432 yıl sonra piskopos Anthemios, mezarı rüyasında gördüğünü söyleyerek, açılmasını ister. Mezar açıldığında St. Mathews incili dolayısıyla, St. Barnabas teşhis edilmiş olur. Bu keşif sonrasında Piskopos, İstanbul’a giderek İmparator Zeno’yu bilgilendirir ve Kıbrıs kilisesinin özerkliğini kazanır. İmparator, gömütün bulunduğu yerde bir manastır inşası için yeterince bağışta bulunur. Manastır M.S. 477’de inşa edilir. Manastır bir kilise, avlu ve avlunun üç yanında bir zamanlar papazların yaşadığı odalardan meydana geliyor. Manastır Gazimağusa kentine 4km mesafede yer alıyor.

St. Barnabas İkon ve Arkeoloji Müzesi de manastırın içinde. St. Barnabas kilisesinde çoğunluğu 18. yy’dan kalma zengin bir ikon koleksiyonu bulunuyor. Manastırın avlusunda bulunan bazalt değirmen Enkomi yerleşim bölgesinden, diğer sütun ve taşlar ise Salamis’ten gelmiş. Papazların yaşamlarını sürdürdüğü odalar ise restore edilerek Arkeoloji Müzesi haline getirilmiş. Müzede Kıbrıs’ın Neolitik döneminden Roma dönemine dek geniş bir çizgideki tarihsel sürece ait çeşitli eserleri görebilmek mümkün. Ayrıca tunç ve mermer eserler de müzede sergileniyor.

st-barnabas-monastery.jpg

Othello Kalesi

Magosa kentinde 14’üncü yüzyılda Lüzinyanlar tarafından inşa edilen Othello Kalesi, Mağusa kentinin ana girişlerinden biri olarak kullanılıyordu. Kale girişi üzerinde asılı olan St. Mark Aslanı kabartmasının altında kaleyi yeniden biçimlendiren kaptan Nicolo Foscari’nin adı ve 1492 tarihi görülüyor. Etrafı derin bir hendekle çevrili olan kalenin yapısında kuleler ve topçu bataryalarıyla biten koridorlar bulunuyor. Kale avlusunda bir kısmı Osmanlılara, bir kısmı İspanyollara ait toplar, demir gülleler ve taş gülleler var. Kara Kapısı bir Ravelin’le (yarım ay şeklindeki tabya) korunmuş. Buradaki geçitler ve top yuvalarına ek olarak bir şapel ve zindan olarak kullanılan yeraltı odaları bulunuyor.

Kalenin bugünkü adı İngiliz döneminde kullanılmaya başlanmış. Shakespeare’in ünlü tragedyasının bir bölümü Kıbrıs’ta bir liman kentinde geçiyor. Oyunun kahramanı Othello, Faslı (mahribi) biri olarak tanıtılıyor. Yazarın, adanın Venedikli valisinin soyadının anlamı ‘Moor’ olan Christophoro Moro’nun adını duyduğu ve yanılarak onun bir mahribi olduğunu düşündüğü sanılıyor.

Kale içerisinde bulunan salon günümüzde bir ok sanat ve kültürel etkinliğe ev sahipliği yapıyor. Gazimagusa Belediyesi’nin düzenlediği geleneksel Magusa Kültür, Sanat ve Turizm Festivali’nin de birçok etkinliği burada oluyor. Gazimagusa şehrinin sembollerinden biri.

66327642.jpg