Eğlenceli Bir Fethiye Gezisi

Karadeniz'den başlayan gezimizi, Konya'da bir gece mola vererek Akdeniz'e çevirdik. Yani haritanın üstünden altına doğru öyle dimdik geldik. Gelirken de oraya, buraya, şuraya diye tüm tarihi yerlere uğradık. 

Önce Konya'dan çıktığımızda yol üstündeki Tınaztepe Mağarası'nı görelim dedim. Seydişehir, Konya'da yer alan bir mağaraymış, toplam uzunluğu ise 1580 metre imiş. Fransız bir bilim adamı tarafından bulunarak astım hastalığı için doğal tedavi ortamı olduğu söylenmiş. Çevresinde otantik restoranıyla hoş bir ortamdı. Mağaranın sonunda derin bir uçurumun dibindeki su ise biraz ürkütücü görünüyordu. Gezdik beğendik, yolunuz düşerse size de önerelim dedik.  

Yolumuza devam ederek Kemer'deki otelimize ulaştık. Kemer'in denizi çakıllarla dolu, hoş, esintili bir yer. Burada maksadımız sadece 5 günlük bir deniz tatili idi. Geze geze Akdeniz'e indiğimizden yorgunluğumuzu burada atacaktık. Yedik, içtik, denize girdik, animasyon seyrettik derken 5 gün su gibi geçti. Burayı daha önce gezdiğimiz için bu yıl Kemer'de fazla gezi yapmadık. Ama Kemer'e ilk gelenler muhakkak Olympos Antik Kenti'ni de görmeliler, gece Yanartaş'a gitmeliler; Adrasan, Üç Adalar, Göynük Kanyonu, İkiz Kayalar, Ekopark, Ulupınar ve Selçuklu Av Köşkü gezmeliler bence. 

Kemer'den sabah erken ayrıldık. Yine yollar bizi beklemekteydi. Bu yılki tatil yazımı bir bütün olarak değil de parça parça yazdığımdan, sadece bu yazımı okuyanlar bizim güzergahımızı bilmeyebilirler. 2016 yaz tatilimize Zonguldak'tan başlamıştık. Yolumuz geze geze Akdeniz'e kadar gelmişti. Bir fırsatını bulduğunuzda da o anılarımızı okursunuz.

Kemer'den Fethiye'ye ye geze geze geldik. Yol boyunca Manavgat, Düden, Kurşunlu şelalerini de gezdik. Manavgat restore halinde diye midir nedir mahvetmişler gibi geldi. Seneye inşallah burasının düzeni daha iyi olur. Düden Şelalesi'nin suyu bu sene daha bol bir şekilde akıyordu. Geze geze dedik ya nihayet Fethiye'ye geldik.  Denize yakın bir oteli tercih etmedik. Yine Booking.com'dan seçerek Turkuaz Garden Otel'i kalacak mekan olarak seçtik. Bahçesi hoş, güleryüzlü görevlisi olan bir oteldi ama tek handikabı şehir merkezine uzaklığıydı. Biz araba ile gezecek bir gezi düşündüğümüz için bize iyi geldi ama arabasız olanlar için bayağı uzak bir yerdi. 

Fethiye, Muğla ilinin 13 ilçesinden biri. Kentin eski ismi Meğri imiş, Rumca'da "Uzak diyar" anlamına gelirmiş. Bodrum'dan sonra gelen ikinci büyük ilçe olması hasebiyle Muğla'dan ayrılıp il olmak istiyorlarmış ama devlet büyüklerimiz "olmaz" diyorlarmış. 

Sabah otelin bahçesinde kahvaltımızı yaptıktan sonra 12 Adalar Tekne Turu'na katıldık. Gerçekten de Fethiye'de yapılacak en güzel şeylerden biri de tekne turları. Günübirlik tekne gezilerinin en popüleri Göcek tarafındaki adalar turu, diğeri de Ölüdeniz tarafına olanı imiş. Bir de yakınlarındaki Dalyan'da olanı var. 

Fethiye'yi oldum olası eşimle birlikte çok severiz. Nedeni ise gezme mekanların çeşitliliği. 

İlk gün için 12 Adalar tekne turunu tercih etik. Katılacak tekneler için  bir sürü alternatif vardır. Biz çocuklu bir aile olarak kaydıraklı olan bir tekne seçtik. Kaydırağıyla ve atlama trapleniyle kızım çok eğlendi. Büyük tekne kıyılara yanaşamaz dedik ama maşallah tam dibine kadar yanaştı. Güzel balık ikramı yaptılar öğle yemeğinde. Duş ve merdivenli iniş çıkış sistemi ile yüzme bilmeyenlere bile hizmet etmeye başlamış tekneler. Eskiden sadece yüzme bilenler bu turlardan zevk alırdı. Açıkta durur, tekneden herkes atlardı. Artık o değişmiş, kıyıya hepsi yanaşıyor. 

Gelelim adalarımıza...

12 Adalar turunda, Kızılada, Delikli Adalar, Yassıca Adalar, Tersane Adası, Domuz Adası ve diğerlerine uğradık. Eskiden  Kleopatra Hamamı’nda mola verilirdi. Bedri Rahmi Koyu, Göbün Koyu da ziyaret edilirdi.  Son durak Fethiye çıkışındaki Şövalye Adası'yla bitirilirdi. Ama bu biraz kısalmış gibi geldi. Ama deniz zevkimizi doyasıya yaşadık.

Şövalye Adası: Fethiye Körfezi’nin ağzında, körfezi koruyormuş gibi yerleşmiş ada. Rodos Şövalyelerinin kullandığı bu adada bugün de yerleşim varmış; yazlıklar, motel ve kafe bulunan ada, 12 Adalar’a düzenlenen turların dönüşündeki son mola yeri.

Kızılada: Gün batımında kıyılarındaki kum ve çakılların kızılımsı renk alması nedeniyle bu ad verilmiş. Adada deniz fenerinden başka bir yapı yok. Doğu kıyısı dalgalara kapalı olduğundan demir atmak ve yüzmek için uygun.

Deliktaş Adası: Kızılada’nın kuzeybatısındaki irili ufaklı adalar. Dalış yapmak isteyenler bu adaları tercih ediyor en çok.

Yassıca Adalar: Yassıcalar denilen bu adaların tek tek adları bile yok. Öyle küçücük adalar ki birileri çıkıp da ad vermemiş. Hepsine birden Yassıcalar denilip geçilmiş. Adalarda hiçbir tesis yok. Büyükçe olanının denize uzanan kumsallı burnunun ucunda küçücük bir havuzcuk oluşuyor. Minik bebekler için özel olarak yapılmış gibi. Burada adalar arasında yüzme macerasını da korkmadan deneyebilirsiniz. Yarım saat kadar yüzebiliyorsanız dört adayı dolaşabilirsiniz. Dilerseniz adalara çıkıp yürüyebilirsiniz. Yalnız yanınızda deniz ayakkabısı olsa iyi olur. Çünkü deniz altında acaip taş ve canlılar var.

Zeytin Ada: Yassıcalar'ın güney ucunda. Özel mülk olan tek ada. Osmanlı dönemine ait bir zeytin sıkma atölyesi de varmış.

Tersane Adası: Körfezdeki adaların en büyüğüymüş. Mübadele sonrasında boşaltılmış eski Rum yerleşiminin kalıntıları yer alıyormuş adada. Adanın adını aldığı bir tersane ve gözetleme kulesinin kalıntısı varmış. 

Domuz Adası: Prens Adası da deniyor. Bir zamanlar adada bol yaban domuzu bulunurmuş.

Hamam koyu: Mavi yolculuk ve günübirlik tekne turlarının uğramadan geçmediği koy. Mavi yolculuk tekneleri ve yatlar gecelemeyi çok seviyormuş.  Günübirlik tekneler ise genellikle yemek molasını bu koyda veriyor. İskelenin hemen yanı başında, bir bölümü sular altında kalmış Bizans manastırı kalıntılarını göreceksiniz. Tekneden çıkıp kıyı boyunca ve orman içinde keyifli bir yürüyüş yapabilirsiniz. Kıyıda yatlara hizmet veren çardak lokantalar var.

Kendinize güveniyorsanız Kleopatra Hamamı Koyu ya da Yavansu’dan tepeye doğru yaklaşık yarım saatlik bir yürüyüşle antik kent Lydae’ye çıkabiliyormuşsunuz.

Tersane Adası'nın kuzeybatısında yer alan Taşyaka Koyu, ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun bir kaya üzerine yaptığı balık resmi nedeniyle Bedri Rahmi Koyu diye anılıyormuş. 

Gösün Koyu: Domuz Adası'nın güneyinde, girişi epeyce dar, çevresi çam ve zeytin ağaçlarıyla kaplı uzunca bir koy burası. Günübirlik tekneler değil ama mavi yolculuk teknelerinin demir attığı bir koymuş.

O gün tekneden yorgun argın ama bir o kadar da keyifli olarak otelimize geldik. Sabah erkenden hedefimiz Ölüdeniz ve Saklıkent idi. 

Sabah kahvaltıda hoş bir çift ile tanıştık. O gün akşam için İstanbul'a döneceklermiş. Bugün bütün gün boş imişler. Otelde 12'de boşaltıldığı için, onlara bizimle isterseniz Saklıkent, Yakapark gezisi yapabilirsiniz dedik. Bu genç çiftleri de gezdirmenin mutluluğuyla güzel bir gün geçirdik.

Ölüdeniz, dünyada eşi bulunmayan bir kumsalı olan bir yer. Af Kule gibi dalış bakımından çok uygun yerlere sahiptir. Turizme açılmış birçok mağaranın olduğu söyleniyor. Doğal yapısı ile yamaç paraşütü gibi alternatif sporlar yapılmaktadır. Kelebekler Vadisi ve Kabak Koyu gibi doğası bozulmamış çok özel bölgeler var. Kızım burada yamaç paraşütü yapanları görünce çok heveslendi. Bakarız dedik ama son günü bu tecrübeyi ona yaşattık.

Güzel durgun bir su olan Ölüdeniz'de misafirlerimizle birlikte denize girdik. Geçen yıllara nazaran suyu ve çevresi daha temiz geldi. Belcekız Plajı'na şöyle bir bakarak geçtik. Arabayla Babadağ sırtlarına doğru bir tur yaptık. Yol devam ederken bir de Kaya Köye uğrayalım dedik. Yıllar önce mübadele zamanında terk edilmiş bir Rum köyü. Biraz atıl durumda ama yine de değişik bir köy. Tam filmlere plato olabilecek bir mekan.

Oradan vaktimiz kalmaz diye Saklıkent'e doğru geldik. 

Saklıkent Kanyonu, Antalya/Muğla sınırını çizen Eşen Çayı'nın kolu olan Karaçay'ın oluşturduğu bir kanyonmuş, kalkerli arazi fay çatlakları ile sarp ve derin bir kanyon oluşturmuş. Bu kanyona geçmek için oldukça soğuk olan sudan karşıya geçiyorsunuz. 

En zevkli yanı da bu sudan karşıya geçmek zaten. Sonra gözünüz yiyorsa, ileride şelale var diye diye bayağı yürüyüş yaparsınız. Ben 2-3 kere buraya gelmeme rağmen kendimde şelaleye kadar gidecek gücü bulamadım. Belli bir noktadan döndüm. Ama eşim ve oğlum bu tecrübeyi yaşadılar yıllar önce. 

Bu kanyonu bir çobanın keçisinin buraya kaçmasıyla keşfettiği söylenmektedir. Daha sonra da Çevre ve Orman Bakanlığı burayı Milli Park ilan etmiş. 

Sonra Saklıkent'in biraz ilerisinde Gizli Bahçe denilen yeri şöyle bir gezdik. Yanımızda bulunan genç çiftimize daha çok yerler gösterebilmek adına kısa bir yürüyüş yaparak Yakapark'a yöneldik.

Yakapark, Alabalık yetiştirip güzel bir ortamda halka sunum yapan hoş bir yer. Balıkları masa üzerindeki suda ellerinizle yakalıyorsunuz. Bunları ertesi gün pişirmek için topluyorlar. İçiniz cız ediyor bir an. 5 dakika önce ellediğiniz balıkların, yarın bir vatandaşımızın güzel midesine ineceğini düşündükçe bir hoş oluyar yüreğiniz. Dünyanın kanunu diye kendimizi teskin edip, gelen alabalıkları midemize indirip, genç çiftleri İstanbul otobüslerine yetiştirmek üzere Fethiye'ye döndük.

Arkadaşları yolcu edip, otelimizde güzel bir uyku çektikten sonra ertesi sabah erkenden Dalyan Tekne Turu'na yetişmek üzere otelden ayrıldık. Küçük teknelerle Dalyan'da güzel bir tekne yolculuğuyla İztuzu Plajı'na geldik. 

Dalyan, Köyceğiz Gölü ve Akdeniz'i birleştiren ana kanal üzerinde bulunuyormuş. Dalyan kanalının denize ulaştığı yer olan İztuzu Plajı da deniz kaplumbaları Caretta Caretta'ların yumurtalarını bıraktıkları kumsal imiş. Genellikle Haziran ve Temmuz aylarında yumurtlama mevsimleri imiş.

Şansımıza kocaman bir kaplumbağa'yı simit çabasıyla gün yüzüne çıkınca gördük. İztuzu'nda denize girmiş biri olarak, tam biz yüzerken bu bizim yanımızda çıkaydı ne yapardık dedik. Oğlum buna şöyle bir yorum getirdi: "Düşünsenize sizin yumurtladığınız ve eviniz olan yere her gün motorlarla bir sürü insan geliyor. Kaplumbağalar sinirlenmesin de ne yapsınlar" diyor. Düşününce bir daha buradan denize girmek mi tövbe dedik; ama bir dahaki sefere kadar unutur muyuz? Evet... 

Tekne turunda önce çamur banyolarının olduğu yere geldik. 1 saatlik bir çamur banyosu molasından sonra, İztuzu sahiline gittik. 

Yemek molasından önce tekne sahibi bizi Tatlı Göl'de de suya girme keyfini yaşattı. Buranın meşhur olan mavi yengeç için de sipariş verdik. Tekne gezisi dönüşü pişmiş yengeçleri teknemize alarak yolumuza devam ettik. Ben hayatta yemem yengeç dedim. Sadece yiyenleri seyrettim. Yemesi bile ürkütücü geldi bana. 

Akşam yine yorgun argın otele geldik. Otelde güzel duş aldıktan sonra akşamları Çalış Plajı ve Fethiye merkezde yemek yeme işini gerçekleştik. Çalış Plajı'nda ışıkların ordaki Mehtap Lokantası yemekleri güzel bir mekan. Her gece değişik menümüzü burada yedik ve Çalış sahilindeki Türkü Çadırı'nda müzik dinletisi dinledik.

Fethiye'deki son günümüzde buraya gelme hedeflerimizden biri de kızıma yamaç paraşütü yaptırmak idi. Burada Babadağ'dan atlayarak güzel bir yamaç paraşütü yaptı. Bu tatil onun için çok güzel bir deneyim oldu. Önce Zonguldak'ta madene indi, sonra Fethiye'de yamaç paraşütü ile gökyüzüne çıktı.

Yamaç paraşütünden sonra yolumuz bizi Yeşilçay'a doğru götürdü. Orada güzel bir ortamda eşim ve kızım salıncaktan atlayarak soğuk suya daldı. Çayın suyunun soğuk olması sebebiyle onlar için hoş bir tecrübe oldu. Bense sadece bir salınayım dedim o kadar. 

Daha sonra kızımın yine çok görmeyi istediği Köyceğiz'e gittik. Köyceğiz bir gün önce üzerinde tekneyle gezdiğimiz göl kenarına kurulmuş hoş bir yerdi. Burada güzel bir mekanı tanımış olduk. 

Avangart Cafe/Restaurant henüz bir hafta olmuş açılalı. Tek kelimeyle harika bir yer. Yolunuz Köyceğiz'e düşerse muhakkak ama muhakkak buranın  güzel yemek sunumuyla bir şeyler yiyin. Sahiplerine teşekkür ediyorum böyle güzel bir tesisi Köyceğiz'e kazandırdıkları için. Garson arkadaşımızın ismini alamadım. Ama güleryüzlü hizmetini unutamayacağım. Bu yüzden onları sayfamda tanıtmaya karar verdim. Aşağıda facebook linkleri var. Oldu da Köyceğiz'e yolunuz düşerse bu güzel işletmeye uğramanızı  yine şiddetle tavsiye ediyorum. 

Köyceğiz'den Didim'e doğru giderken önce Dalaman'da bir arkadaşımıza merhaba dedik. 2 saatlik bir kahve molasından sonra Azmak kıyısında hoş bir yer gördük. Hemen arabamızı oraya doğru yönelttik. Kızım ve eşim de orada soğuk sulara dalarken, sohbeti hoş bir çift ile tanıştık.

Dedim ya bu yıl ki gezilerde çok güzel insanlarla tanıştım. Ayaklarımızı suya sokarken İstanbul'dan Kıbrıs'a radikal bir kararla yerleşen bu aile sohbetleriyle bizi mutlu ettiler. 5 dakika kalacağımız yerde belki de yarım saatten fazla kalarak bu aileyle sohbet ettik.

Ayrılırken öğrendik ki sohbetimizin renkli şahsiyeti beyefendi Kurtlar Vadisi dizisinde bir dönem Rus Baron'u oynayan Mehmet Emin Yanık imiş. Kendisiyle uzun sohbetin sonunda söyleyince yol boyunca kendisiyle ilgili haberi bulup okudum. Meğer renkli bir kişilik ile tanışmışız da haberimiz yokmuş. Yolunuz İstanbul'a düşer ise bekleriz diyerek ayrıldık. Bu tipik bir laf ama olsun, ben tanıştığımız tüm kişileri bekleriz diyerek ayrıldım. Belki bir gün bir yerlerde bu insanlarla yine karşılaşırız.  

Kemer, Fethiye, Köyceğiz turumuzu Didim'e yerleşen arkadaşımızın evinde bir gece konaklayarak sonlandırdık. Bu arada gezerken Kaş'da bir limonata molası, yol üstündeki güzel yerlerde ayran molası, Kaputaş Plajı'nda deniz molası ve unuttuğumuz bir sürü güzel yerlerde resim molası ve bir de Manisa Akhisar'da akraba ziyaretinden sonra, kışımızı geçireceğimiz canım evimize doğru yönelttik. 

Serpil Gül

Yazar Hakkında

Serpil Gül

Seyahat etmeyi seven, seyahati gençlerde eğitimin, yaşlılarda görgünün bir parçası sayan, ailece gezmekten zevk alan, gezdiği yerleri de not alıp başkaları da iyisinden kötüsünden bilgilendirmeyi s