Gez Gez Doyamadığımız Roma

Roma, bir yanda tarihi mekanları bir yanda güzelim meydanlarıyla mükemmel bir destinasyon. Sadece Roma’yı hakkıyla gezmek için en az dört güne ihtiyacınız olacağını düşünüyorum. günden fazla vaktiniz olsa da sıkılmazsınız o ayrı. Ben her gittiğim yere tekrar tekrar gidebilirdim, o kadar sevdim ve beğendim. İşte Roma hakkında sizin için derlediğim bilgiler...

UlaşımRoma’da iki adet havalimanı var: Fiumicino (Leonardo da Vinci) Havalimanı ve Ciampino Havalimanı.
Biz Roma seyahatimizde Roma’nın ana uluslararası havalimanı olan Fiumicino’yu kullandık.
Havalimanından şehir merkezine ulaşım için alternatif çok ancak Roma’nın her daim çok turist çeken bir şehir olduğunu unutmamakta fayda var. Nisan ayında bile hatırı sayılır bir kalabalık vardı havalimanında.
Havalimanından merkeze trenle gitmeyi tercih edenler, Leonardo Express ile Termini İstasyonu'na 32 dakikada ulaşabilir.
Çok sık hareket eden bu tren kişi başı 14 Euro, 12 yaş altı ise ücretsiz.Otobüs alternatifi daha uygun olduğu için biz treni tercih etmedik.

Leonardo Havalimanı'ndan merkeze birden fazla otobüs şirketi çalışıyor. Terravision, Coral, TAM gibi firma isimlerini indiğiniz zaman kolaylıkla göreceksiniz.4-6 Euro arasında değişen fiyatlarla 40-45 dakika içinde merkeze ulaşılabiliyor. Ben Terravision’u internetten daha önce görmüştüm, indiğimizde de onu kullanıp gideriz diye düşünmüştüm. Ancak indiğimizde oldukça büyük bir kalabalık vardı ve dolayısıyla hangisini bulursak binmeye karar verdik. Seferler oldukça sık olmasına rağmen biz TAM otobüsü için ancak bir saat sonraya yer bulabildik. Kişi başı beşer Euro karşılığında rahat ve hızlı bir şekilde Termini İstasyonu'na ulaştık. TAM’ın otobüsünde free wi-fi vardı. Bizim gibi oldukça pahalı olan internet paketlerinden almayacaksanız en çok işinize yarayacak bilgilerden biri bu olacak. Wi-Fi önemli :)

Termini İstasyonu, ismini çok sık duyacağınız bir yer olup Roma’nın merkez istasyonudur. İster tren ister otobüs kullanın, havalimanından varacağınız yer de muhtemelen bu istasyon olacak. Bizim istasyona varır varmaz ilk işimiz Roma Pass biletimizi almak oldu. Roma Pass için kişi başı 36 Euro ödedik. Almak da oldukça basit, işlemi yapan gişeyi bulup Roma Pass demeniz bile yeterli olacaktır. Üzerine tarih ve isim yazıp veriyorlar. Biz üç günlük aldık, aldığımız gün dâhil üçüncü günün sonunda kullanımı bitti. Ödemenizi de kredi kartıyla yapabiliyorsunuz.

Not: Bu bileti alırken görevli beni bir güzel azarladı maalesef, gerçi haklıydı da.

Kadın bilgileri bitirmeden lafını kesip soru sormaya kalktım, o da bir güzel azarladı beni. Siz siz olun yapmayın :) Sempatik İtalyanlardan beklenmeyen bir hareket. Roma Pass ile ilgili tüm bilgilere websitesinden ulaşmak mümkün.

Roma Pass almaya gerek var mıydı peki? Bizce vardı çünkü otelimiz Termini İstasyonu'na dört durak uzaklıktaydı ve üç gün Roma’da kalacaktık. Tek seferlik metro bileti fiyatı da 1,5 Euro. Hem kendinizi daha rahat ve özgür hissediyorsunuz. Ulaşım ücreti hesaplamadan neye ne kadar vereceğiz düşünmeden istediğiniz kadar metro, tramvay ve otobüs kullanabiliyorsunuz. İlaveten seçtiğiniz iki müzeye ücretsiz giriş hakkı kazanıyorsunuz.

Velhasıl kelam zamanınız varsa alın deriz, biz karlı bulduk :)

Konaklama
Şehir Roma olunca, elbette konaklama açısından alternatif çok. Her keseye uygun otel, pansiyon, hosteller var. Ben nisan sonu için otel aramaya şubat ayında başladım. Kriterleriniz belli olunca Booking üzerinden istediğiniz gibi bir yer bulmak zor olmuyor aslında. Değerlendirmeler de yardımcı oluyor. Biz de en sonundaLa Casa In Fiore adlı oteli seçtik, rezervasyonumuzu yaptık ve konaklamamız esnasında ödememizi yaptık. Çok da memnun kaldık. Şiddetle tavsiye edilir.

Not: Konsept olarak değişik bir oteldi, benzer otellerin yoğunlukta olduğunu düşünüyorum. Tam bir otel beklentisine girmemeniz gerekiyor. Bir apartman dairesi otele dönüştürülmüş, bizim kaldığımızda iki farklı banyo vardı. Üç kişiye bir banyo, diğer 3 kişiye bir banyo şeklinde kullanılıyor. Ortak alanda da otelin sahibi Isabel her sabah kahvaltı hazırlıyor. Kahvaltı kapsamlı değildi, çay kahvenin yanında kruvasan, reçel, peynir vb. vardı; daha çok paketli gıdalar. Bizim için yeterliydi. En azından öğün atlayıp vakit kaybetmeden gezmeye başlamış olduk. Bu tür bir yer hoşunuza gitmezse ayırdığınız bütçeyi artırarak çok daha iyi yerler bulabileceğinize eminim.)

Evet hepsini ben içtim

Yeme-İçme
Roma, giderken yeme-içme konusunda içinizin çok rahat etmesi gereken bir şehir bence. Pizzası, makarnası, tiramisusu derken kilo almadan döneni tebrik ederim şahsen. Pizzası ve makarnasının ne kadar güzel olduğundan bahsetmek malumun ilanı olur elbet, bütçe açısından da herkesin bütçesine göre yerler bulabileceğinden eminim ben. Zaten neredeyse tüm restorantların önünde fiyatlar yazıyor, bakıp hoşunuza gidene girip pizzaların tadını çıkarabilirsiniz. Ben makarna porsiyonlarını az, dilim pizza mantığını çok hoş buldum. Çeşit çeşit istediğinizin tadına bakabiliyorsunuz.

Yedi günlük İtalya seyahatimiz boyunca benim damağımda özel bir tat bırakan ise kesinlikle sevgili İtalyanların kahvesi oldu. Espresso’nun anavatanında geziyor olmanın muhteşem sonucu. Hiçbir yerde mi kötü olmaz, olmadı valla :) McDonalds’dan aldığım kahve bile kötü değildi öyle söyleyeyim. Hele birde fiyatlar 1 veya 1,5 Euro olunca acımadım lattenin capuccinonun dibine vurdum :)

Fiyat demişken muhtemelen çoğunluk biliyordur ama ben bilmiyordum ve ilk kez İtalya’da denk geldim. Şöyle bir uygulama söz konusu efendim: Neredeyse tüm restoranlarda masada yeme içme ile alıp bench dediğimiz bar kısmında ayakta veya restoran dışında yeme arasında fiyat farkı oluyor. Mesela birçok yerde take-away kahve fiyatları 1 veya 1.5 Euro ama oturduğunuzda bu fiyat 3 Euro olabiliyor. Aynı şey pizza için de geçerli. Bu nedenle sadece çok yorulduğunuzda ya da biraz da keyif yapayım canım dediğinizde kafeye oturursanız kara geçebilirsiniz :)

Son olarak elbette dondurması da çok güzeldi Roma’nın ancak biz sanırım sadece iki kez tadına bakabildik enfes Roma dondurmasının. Bu noktada nisan ayı sonunda tahmin ettiğimizden daha soğuk olan Roma havasına teşekkürü borç biliyoruz. Ama sonuçta denedik ve elbette çok da beğendik.

Gezilecek Yerler

Kolezyum: Nam-ı diğer, Flavianus Amfitiyatro. Roma’nın simgesi olmuş 2000 yaşındaki yapı, zamanında gladyatör dövüşlerinin düzenlendiği bir arena. Gerçekten devasa ve hem dışarıdan hem içerden görmesi ve gezmesi son derece etkileyici. Genelde uzun kuyruklar oluyor. Roma Pass bileti ile sıra atlayabiliyorsunuz. Biz Roma Pass biletimizle ücret ödemeden yaklaşık yarım saat bekleyerek içeri girebildik. Kapanış saatleri döneme göre değişiyor; marttan ağustosa sonuna kadar 08.30 ila 19.15 saatleri arasında açık. 17 yaş altına ücretsiz olan Kolezyum’a giriş ücreti ise 20 Euro. Birçok yerde olduğu gibi Kolezyum biletini de önceden internetten alarak sıra bekleme külfetinden kurtulabilirsiniz.

devasa kolezyum

Foro Romano: Eğer hepsini kapsayan bileti aldıysanız Kolezyum’un ardından aynı biletle Fora Romano bölgesini de gezebilirsiniz. Oldukça geniş bir alanı kapsayan Fora Romano, Roma Dönemi’nden kalma birçok anıt, yapı ve harabeyi içermektedir. Görüp gezmenizi tavsiye ederiz.

fora romano

İspanyol Merdivenleri: Maalesef bizim Roma’yı ziyaret ettiğimiz 2016 Nisan’da tadilat altında olan İspanyol Merdivenleri, Piazza di Spagna’da bulunan tarihi merdivenler. Tadilatsız halini göremediğimiz için fazla bir şey söyleyemeyeceğim ama gidip bakmakta fayda var, belki sizin şansınıza tadilat bitmiş olur ve merdivenlerde bir şeyler yiyip içme zevkinizi tadabilirsiniz :)

Pantheon: Giriş ücreti olmayan ve oldukça iyi korunmuş bir yapı olan Pantheon, ilk olarak Antik Roma’nın tüm tanrıları için inşa edilmiş; Pagan heykelleri barındırırken daha sonra Katolik kilisesi oluvermiştir. Tepesi açık olan Pantehon’da zemine dikkatlice baktığınızda yağmur suyunun akıp gitmesi için açılmış delikleri görebilirsiniz. Yapıldığı zaman düşünülünce etkileyici bir yapı.

panteon

Piazza Navona: Pantheon’a yakın olan Piazza Navona, Roma’nın güzel meydanlarından biri. Benim için bir Piazza Venezia değil ancak yine de dikilitaş ve çeşmeleriyle oldukça etkileyici bir meydan. Biz gittiğimizde sokak sanatçıları vardı. Bizim gibi etraftaki dükkanların birinden dondurma alıp meydanın keyfini çıkarabilirsiniz.

piazza novana

Fontana diTrevi: Muhtemelen Roma ve bu çeşmeyle ilgili beslediğimiz romantik duygudan esinlenerek “Aşk Çeşmesi” diye çevirdiğimiz Roma’nın belki de en ünlü yapısı. Hani şu para atın muhakkak tekrar gidersiniz denen çeşme. Valla benim arkadaş atmıştı, ben gittim. Denenebilir belki :) Yeri çok merkezi, kaç kere etrafından geçtik ben sayamadım misal. Ama çok çok kalabalık oluyor, kendinizi hazırlayın derim.

)

Piazza del Popolo: Nam-ı diğer, Halk Meydanı. Ortasındaki dikilitaş ve yine son derece etkileyici çeşmeleriyle görülmeye değer bir meydan. Hemen oradan Villa Borghese ve Pincio Bahçeleri'ne geçiş yapabilirsiniz.

piazza del popolo

Villa Borghese ve Pincio Bahçeleri: Yukarıda söylediğim gibi bu alan hemen Piazza del Popolo’nun yanında hatta tepesinde. Detaylarını çok bilmediğim, hatta çıkınca hangisi neresi ayırt edemediğim ama gezerken zevk aldığım bir yer daha. Dileyen müze olarak faaliyet gösteren Galleria Borghese’yi gezebilir, dileyen Pincio Bahçeleri olduğunu varsaydığım devasa alanda dolaşıp sokak sanatçılarını dinleyebilir ya da şirin mi şirin bisikletlerden kiralayabilir veya sadece Roma’nın panoramik görüntüsünün keyfini çıkarabilir. Gittiğinize kesinlikle değecektir. 

Piazza Venezia ve Vittorio Emanuele Anıtı:  Roma’nın belki de en merkezi ve en popüler meydanı olan Piazza Venezia ve burada yer alan Vittorio Emanuele Anıtı bence Roma’da kesinlikle görülmesi gereken yerler arasında. 1985-1911 yılları arasında Birleşik İtalya’nın ilk kralı ve Ulusun Babası olarak anılan Vittorio Emanuele için inşa edilen yapı, beyaz mermerleri ve görkemleri heykelleriyle beni etkiledi açıkçası. Yürüyerek gezmeyi seviyorsanız, istemeseniz de önünden onlarca kez geçeceksiniz zaten, tadını çıkarın bu güzel yapının.

Biz, Kutsal Melek Kalesi kenarında

Castel Sant’Angelo: Tevere Nehri kenarındaki bu kale Vatikan taraflarında yer alıyor. Biz pazar günü Vatikan’ı gezme ümidiyle o tarafa geçip ayin engeline takılınca hemen rota değiştirip kendimizi bu kalede bulduk. Kaleye girmeden önce nehir kenarının tadını çıkarıp ardından uzayıp giden giriş sırasını fark edip şaşırıp kaldık hatta. Neyse sıra hızlıca ilerledi ve içeri girebildik. Giriş ücreti 8 Euro, biz Roma Pass ile ücretsiz giriş hakkımızı kullandık. Yukarıda kafesi var, orada oturup San Pietro Bazilikası manzarası eşliğinde kahvelerimizi içtik. Güzel de oldu :)

Trastevere'de

Trastevere: Trastevere aslında adı üzerinde Tevere Nehri'nin karşı yakasına verilen ad. Hemen nehri geçip ulaşabildiğiniz oldukça tatlı bir bölge (bence). Yerel restoranlar, şirin sokaklar derken ben çok sevdim burayı. Zamanınız varsa gidin, bir şeyler yiyip sokaklarında kaybolun. Biz gerçekten kaybolduk, ayaklarımıza kara sular inene kadar yürüdük ama değdi.

Trastevere yolu üzerinde Tiber Nehri

Museo Nationale Romano: Roma Ulusal Müzesi, 4 ayrı birimden oluşuyor denebilir. Bunlar Palazzo Altemps, Terme di Diocleziano, Cripta Balbi ve Palazzo Massimo. Üç günlük 7 Euro gibi bir fiyata bilet alarak bu müzelerin hepsini doya doya gezebilirsiniz.

Vatikan: Bildiğiniz üzere, her ne kadar Roma’nın ortasında yer alsa ve onun bir parçası gibi dursa da Vatikan aslında bir ülke ve dini bir merkez. Birçok açıdan benzersiz olan Vatikan’ı Roma seyahati esnasında gezmeden gitmek olmazdı. Belki hakkını veremedik ama gezdik, gördük. Gezinizin Vatikan kısmı aslında iki bölüme ayrılabilir: Vatikan Müzeleri ve Sistine Şapeli ve San Pietro Meydanı ve Bazilikası.

Vatikan Sistine Şapeli Adem'in Yaradılışı freski

Vatikan Müzeleri: Roma’da peşinizi bırakmayan kuyruklar Vatikan’da da var elbette. Misal biz, nisan ayında “soğuk” bir havada(!) yaklaşık bir saat bekledik. Gruplar veya rezervasyonlu gelenler öncelikliler ve hop diye giriveriyorlar içeri. Siz de biletinizi önceden alabilirsiniz, tavsiye edilir. Biz bir an hiç giremeyeceğiz sandık ama neyse ki çok da uzun beklemedik. Tabi oldukça kalabalıktı, her daim öyle olduğunu düşünüyorum. Hazırlıklı olmakta fayda var. Bir de muhakkak sesli rehber alın ve dinleyerek gezin yoksa o kadar eser ve farklı bölüm arasında kaybolursunuz. Biz müzelerden birine girip gezmeye başladık ve kalabalıkla birlikte sıra sıra müzelerden geçerek Sistene Şapeli'ne vardık. O anlamda kaybolma ihtimaliniz, ben buradan sıkıldım diğerine geçeyim deme şansınız sanırım olmayacak. Tavanındaki fresklerle ünlü Sistine Şapeli buradaki son durağımızdı. Özellikle Michelangelo’nun Mahşer ve Adem’in Yaradılışı freskleriyle bilinen Şapel gerçekten görmeye değer ve oldukça etkileyici. Şapelin içinde fotoğraf çekmek yasak, bizim gibi yakalanırsanız azarlanabilirsiniz aman dikkat!
Müzeler ve Sistine Şapeli'ne giriş bileti 16 Euro, sanırım sesli rehber de 7 Euro idi.

San Pietro Meydanı ve Bazilikası
Bernini tarafından tasarlanmış olan San Pietro veya Aziz Petrus Meydanı, Papa’nın halka seslendiği yer olması ve Roma Katolikleri için hac mekânı sayılması gibi özelliklerinin yanı sıra sütunları ve heykelleriyle de görsel bir şölen sunuyor. Meydana ulaştığınızda karşınızda Vatikan’ın ve belki de Roma’nın simgelerinden biri olan ve hali hazırda Hıristiyanlığın en büyük kilisesi olan San Pietro Bazilikası'nı göreceksiniz.60 bin kişi kapasiteli bu Bazilika, kendi görkeminin yanı sıra Michelangelo’nun sadece 20’li yaşlarında tasarladığı muhteşem heykeli Pieta’yı görmek için bile ziyaret edilebilir.

Not 1: Biz döneli iki ay oldu hâlâ kulağımızda Toto Cotugno'nun I'Italiano şarkısı var :) Meğer Lasciatemi Cantare diyormuş nakarat kısmında, çözmemiz uzun zaman aldı. Roma'da bir yerlerden kulağınıza çalınması da pek muhtemel zaten :) Dinlemediyseniz gitmeden dinleyin deriz.

Not 2:Roma'da sokak sanatçıları da şapka çıkartılacak cinsten, denk geldiğinizde durup dinleyin ve hatta ses kaydın alın :)