Otobüsle İran'a Yolculuk ve İran

Her ne kadar çevremden tepki alsam da otobüs ile İran'a yolculuk yapmayı kafama koymuştum. Daha önce İran'a giden bir arkadaşım otobüs ile 40 - 42 saat süren bir yolculukla İran'a ulaşabileceğimi söylemişti. Kısa bir süre miydi? Elbette değildi. Ama ben yaklaşık 2 gün sürecek bu yol macerasına kendimi çoktan hazırlamıştım.

İlk olarak Tehran Tur'dan 50 dolar karşılığında biletimi satın aldım. Otobüsler VIP olarak geçiyor ama açıkçası VIP ile alakası yok. Otobüste servis bile yok, suyunuzu dahi kendiniz dolaptan alıyorsunuz.

Pazartesi sırtıma çantamı alarak yola koyuldum. Aksaray'dan servis yakınlarda bulunan bir otobüs terminaline götürüyor. Gittiğiniz yer sanki Türkiye'de değilmişsiniz izlenimi veriyor. Fars alfabesi ile yazılmış yazılar plakalar var.

Gecikmeli de olsa yola çıktık. Belki de bu yolculukların en güzel yanı yeni insanlar tanımanız. Çevrenizle iletişim halinde olursanız bu hiçte zor olmaz. Çünkü İran'da fazlasıyla Türk var ve Türkiye'den geldiğinizi öğrenince sıcak kanlı davranıyorlar. Bu yolculukta da yan tarafımda oturan Vahid Abi, Hazar Denizi kıyısında yaşıyormuş Türkçeyi çok iyi konuşuyor ve aralıklarla ülkemize gelip çalışıyormuş. Önümde oturan arkadaşta Türkiye'ye gezmeye gelen bir Azeri.. Adı Ali ve ilerleyen günlerde beni evinde misafir edecek kişi. Anlayacağınız tam yerine düştüm sohbet ve İran hakkında bilgilendirmeler ile yolculuğa devam ettik. Bu sırada Farsça sayıların yazılışını ve okunuşunu öğrenmiş oldum:)

İran sınır kapısına varış

Neredeyse 2 gün muhabbetle geçen yolculuk sonunda 3. günde İran sınır kapısına geldik. Otobüste bol miktarda olan mazotu Ağrı Doğubeyazıt'ta sattık daha doğrusu şoför sattı. Otobüsün yolculardan para kazandığına pek inanmıyorum bir nevi ticaret yapıyor. Mazot satıyor İran'a da kumaş v.b. gibi İran da pahalı olan şeyleri götürüyor. Türk sınır kapısından geçişimiz hızlı oldu fakat sıra gibi bir anlayış hakim olmadığı için insanlar birbirlerini eziyordu desem yeridir.

Sınırı geçerken farklı bir his kaplıyor nedense içinizi. Yürüyerek parmaklıklı koridorda ilerliyorsunuz. Bir anda etraf, sesler, profiller değişiyor. Ramazanda gitmenin etkisi midir bilmiyorum ama içeri girdiğimde Kuran sesi duyuyorum. Yüksek bir sesle televizyondan geliyor.

Kapıda ticaret yapan bir Kürt köylüyle konuştum. Her gün bu kapıda bekleyerek malzeme geçirip pasaportuna işletiyormuş ve 12 yıldır bu işi yapıyormuş ne garip hayatlar var. Fotoğraf çekmek yasakta olsa bu görüntüyü gizli saklı çekmeyi başardım.

Tam İran'a girmek üzereyken çantalarınız kontrol ediliyor. Bende sırt çantamı çıkarttım ve masaya koydum sıra halinde bekliyorduk. Bir elimde de pasaport vardı. Pasaportu görevliye ilettim ve çantamın yukarıdan açılabileceğini dolayısıyla torba gibi olduğunu anlatmaya çalıştım. Pasaportuma baktı ve çantamı hiç aramadan "hoşgelmişsin" dedi.

Başka bir ülkenin sınır kapısında böyle bir şey yaşayabilir miyim bilmiyorum ama yüzümde tebessüm oluştu. Daha geziye başlamadan içim umutla doldu. Ön yargılı olmak bence en kötüsü ve bu gezide ön yargılarınızı kenara itin. İnsan her yerde aynı insan ayrılığı çıkartanlar siyasiler. Bunun en büyük örneğini Yunanistan'da gördüm.

Yaklaşık 3 saat sınırda bekledik. Otobüs kontrolü v.s gibi durumlardan ötürü yollarda uzunca bekleyebiliyorsunuz. Neyseki otobüse binip yola devam ettik. Öyle acıkmıştım ki mola ne zaman verilecek diye sormaya başlamıştım. Çok sürmeden bir lokantanın önünde durduk. Yol boyunca Farsça tabelalardan ziyade Türkçe tabela vardı.

İlk yediğim yemek "çelov kebap". Çelov; yapı olarak pilava benziyor fakat yağ yok üzerinde safran var. Üzerine ufak bir paketle tereyağı koyuyorlar isterseniz karıştırıp yiyorsunuz. Kebab ise bizim Adana urfa gibi..

Yemek üzerine bir de çay içince tam uyku moduna girdim. Sabahın ilk ışıklarıyla Tahran'a varacaktım. Yol yorgunluğu başka birşeye benzemiyor gözlerimi kapatmamla sabahın olması bir oldu diyebilirim.

Tahran Azadi Meydanı

Terminale çok yakın bir meydan burası. Nedense İran da gittiğim her şehirde Azadi Meydanı vardı. Özgürlük bu ülkede sadece meydanlarda kalmış.

Dışarıda yemek yemek yasak ve ramazanda yemek yemenin cezası olduğunu duydum. Bana söylenene göre mezar kazdırıyorlarmış :) Fakat turist olduğunuz için sadece uyarıp nasıl davranmanız gerektiği anlatılıyormuş.


Tahran'da bir gün geçirdikten sonra İsfahan'a geçtim.

Büyülü bir şehir: İsfahan

İranlılar şöyle diyor : "Esfahan nesfe jahan" yani "İsfahan dünyanın yarısıdır". Zamanında dünyanın en kalabalık şehriymiş. Belki de bunun en iyi kanıtı İmam Meydanı. Dünyanın en büyük ikinci meydanı olduğu söyleniyor. Geniş caddeleri ile ferah bir şehir. 

İsfahan'da en çok beğendiğim yerler

Hoşuma giden yerlerin başında İmam Meydanı eski adıyla Nakşi Cihan Meydanı geldi. İnsanlar piknik yapıyor,dinleniyor,etraftaki hediyelik eşya satan dükkanları geziyor, sohbet ediyor neler neler. O kadar çok diyaloğa girdim ki bu meydanda. Türk olduğumu öğrenip konuşmak isteyen mi dersiniz çocuklarıyla tanıştırmak ve onlarla Türkçe konuşmamı isteyen mi neler neler.

Gittiğimde yağmur yağmıştı. Bu da kente daha bir gizemli hava katıyordu. 


Meydanda yapılabilecek en önemli aktivitelerden biri Fayton turlarına katılmak. O kadar çok fayton var ki...

Akşam saatlerinde büyük ümitlerle yolunu tuttuğum 33 gözlü köprü diğer adıyla Si-o Se Pol ne yazık ki hayal kırıklığına uğrattı beni. Nehir baraj politikaları yüzünden kurumuş ve sadece boş bir köprü kalmıştı. Halbuki insanlar akşamları gölün serinliğinde oturup köprüde yürüyüş yaparmış. Şimdi yine yürüyorlar ama nehrin ortasından..


Önceki halini görüp ışık yansımasını hayal eden ben, ne yazık ki sadece ışıkları çekmek zorunda kaldım.

Neyse ki durumu başka bir yer "Sessizlik Kulesi" kurtardı. Zerdüştlük inancında ölüler yüksek tepelere bırakılıp vahşi hayvanlara yem edilirmiş. Gelen vahşi hayvanlar ilk önce sol gözünüzü yerse cehenneme, sağ gözünüzü yerse cennete gidermiş ya da buna benzer bir şey..


Sırf bu manzara için sessizlik kulesine çıkılır. İsfahan ayaklarınızın altında ama tırmanmak için biraz terlemek gerekiyor.


Kim bilir bu kulede kaç ceset vahşi hayvanlara yem oldu. Şu an bu kuleler tamamen turistik amaçla hizmet ediyor. Zerdüştlere sessizlik kuleleri yasaklanmış. Artık onlar da ölülerini bizim gibi toprağa gömüyorlar.

Bunca yorgunluktan sonra serinlemek gerek diye düşünüyorum. İsfahan'da meyve suları ve dondurma satan dükkanlar var. Karpuz, kavun v.b. gibi meyvelerin sularını içebiliyorsunuz. Oldukça soğuk ikram ediliyor. Şunu da söylemeden edemeyeceğim tatları harika eğer yerini bulursanız. İşte bunlardan bir tanesi ..


Safranlı dondurma harikaydı. İran'da taze sıkılmış meyve suyu da çok tüketilenler arasında Karpuz suyu, Elma suyu ne ararsanız var ama benim favorim talibi yani kavun suyu.

Gelelim sokaklara... Yolda yürürken sıklıkla kutsal kitaptan ayetler ve anlamlarının yer aldığı tabelalar görüyorsunuz.


İran'da gözlemlediğim şeylerden biri de çok sayıda araç ve motor olmasıydı. Ne de olsa yakıt sudan ucuz. Cadde boyunca yürümeye devam edince karşınıza Kırk Sütunlu Saray (Chehel Sutun) çıkacak. Gerek avlusuyla gerek içindeki çay bahçesiyle mutlaka görülmesi gereken bir yer.

Sonraki durak Cuma Cami. Cami gerçekten çok büyük. Bayramda gittiğimiz için bomboştu çünkü bayram namazı kılınmış ve cami boşalmıştı..


Bu bölümden içeri girdiğinizde lambalar yanıyor olacak fakat size tavsiyem kapatıp karanlıkta kalmanız. Kubbeden giren ışıkta harika bir ortam oluşuyor..

Sallanan minareyi birçok kez arkadaşlarımdan duymuştum ve ilginç gelmişti.. Yıkılma sebebiyle artık sallanmıyormuş normalde zil çalıyor ve birkaç kişi minareyi sallıyormuş..

Şiraz

İsfahan'a 6 saat mesafede yer alan Şiraz'da en fazla dikkatimi çeken şey her köşede sokak lezzetlerine ulaşabilir olmaktı. İran'ın başka bir yerinde seyyar satıcı ve sokak yemekleri görmedim. Sokaktan yemeyi seven biri olarak bu durumdan hoşnut oldum. Hijyen konusunda sınıfta kalan yerler olduğunu söyleyebilirim ama yerken ve sonrasında bir sıkıntı yaşamadım:)

Haşlanmış baklanın tadı enfesti üzerine karabiber ekiyorlar. Haşlanmış nohut da sıklıkla karşılaştıklarımdan.


Mango ve kabuklu fıstık satılıyor. Mango burada çok uygun ve soğuk bir şekilde tüketince harika oluyor.


İsmini tam hatırlayamadığım bir börek ve bana göre enfes.. Kesinlikle denemelisiniz.


İran'a gidip bilindik marka kolaları içmektense "pipi zam zam" isimli kolayı içmeyi tercih ettim. Tadı bence güzel diğer bir alternatifte limonata..


Böreğin yanında sıklıkla yediğim başka bir yemekte "falafel" bakla ezilip sonrasında kızartılarak yapılıyormuş. Tadı gayet güzeldi ve ekmek arasında servis ediliyor.

Gittiğim ülkelerde ya da şehirlerde sokakları yaşamak kadar halka karışmakta hoşuma gidiyor. Bu ülke İran olunca biraz daha merak uyandırdı bende ve sinemaya girmeye karar verdim. Uygun bir bilet parası ödedikten sonra salona ilerledim.


Perdeler ile kapatılan salonların önünde biraz oturduktan sonra içeri girdim.


Konfor arayışınız pek olmamalı bu salonlarda. Zira koltuklar bizdekiler gibi rahat değil aksine ahşap. Bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Salonlarda çiftler yan yana oturabiliyor ve girişte kimlik gibi bir şey sorduklarını görmedim.

Öğle saatlerinde sinemaya gitmenizi öneririm çünkü hava çok sıcak oluyor. Bu ülkede bir zaman sonra halka ayak uydurmaya başlıyorsunuz. Geç vakit dışarı çıkmalar, çimenlere yatmalar..

Unutmadan kapalı çarşılar da serin oluyor ve gezilesi mekanlar arasında. Alacağınız ürünlere gelince bence kumaş, eşarp v.s olmamalı. Kumaşların büyük bölümü Çin malı ve kafanıza su sürdüğünüzde bile kıyafetinizi boyayabiliyor. Safranı ve diğer şifalı otları ülkemizden uygun alacağınız yerler.


Gündüz dahi ışıklar yanıyor. Ne de olsa enerji bol ve bedava.

Pazar gezmesi bitince Vekil Pazar'ın güney kapısından girip pazar bitiminden sağa dönün ve ilerleyin. Yol daralınca sol tarafınızda avlu gibi bir mekan göreceksiniz. Giriş kısmında hediyelik eşyalar satılıyor. Bu mekanı kesinlikle ziyaret etmelisiniz. Kapıda muhtemelen Ali sizi karşılayacaktır. Çat pat Türkçe biliyor fakat çok cana yakın biri ve size yardımcı olacaktır. Duvarlarda Hafız ın şiirleri, fonda İran'ın ünlü seslerini dinleyebileceğiniz bir mekan. Közde tarçınlı çay ve nargileyi söylemedim bile. İşte oraya ait bazı fotoğraflar..


İşte o mekan ve uzaktan da olsa Ali.. Kendisine selamımı söyleyebilirsiniz. Sizleri güleryüzle karşılayıp elinden geleni yapacaktır.

Şirazda şarap yapılmıyor belki ama meşhur üzümleri var..


İşte közde tarçınlı çay

Hep içerilerde gezmek olmaz biraz da sokakları görelim deyip çıktım yola ama hava burada gerçekten çok sıcak. İnsanlar gölge nereyi bulduysa yatıyor. Burası Şiraz kalesinin gölgesi mesela..

Şiraz'ın en ikonik yapısı şüphesiz ki Şiraz Kalesi.


Kerim Han Kalesi

Şehir merkezinde bulunan bu kale, tamamı tuğladan yapılma ilginç bir mimariye sahiptir. Savunma amacıyla yapılmış olması gereken bu kale, yuvarlak hatlarıyla sanki sadece estetik kaygılar taşıyor gibidir. Kale duvarlarının yüksekliği yaklaşık 14 metredir ve oldukça iyi korunmuş durumdadır. Bu kale, Kerim Han tarafından, saray bahçesinin bir parçası olarak, İsfehan’daki büyük eserlerle rekabet için yaptırılmıştır.

Kalenin girişindeki yazıtta Farsça olarak : “Şiraz'a yeni gelen bir gezgin, uzun süre Kerim Han sarayının endamını övmekten geri duramayacaktır” sözü yazılmıştır.


Halk parklarda çadırda kalıyor.

İrem Bağları, Kaçar Hanedanlarından Muhammed Ghori’nin mimar Üstat Muhammed Hassan’a yaptırdığı saray ve envai çeşit bitkilerle çevrelenmiş bir bahçeden oluşuyor. İran da bu tarz bahçeler fazlasıyla var. Çok cüzzi bir bedel ödeyerek giriyorsunuz. İçeride çayhaneler var.

Buraya gelmişken Hafız'ın mezarını ziyaret etmeliyim diye düşünerek yola koyuldum.


Hafız Kimdir ?

Ondördüncü yüzyılda yaşamış İran'lı şair. Şiraz'da doğmuştur. Farsçanın en büyük şairlerinden biri olduğu kabul edilir. İran tasavvuf şiirinin öncülüğünü yapmıştır. Şiirlerinde gerçeküstü öğeler de bulunur. Hafız-ı Şirazi, fikirlerindeki kuvvet, görüşlerindeki hususiyet ve edasındaki rindlik bakımından bütün şarkın en lirik şairlerinden biri sayılmış ve şöhreti gün geçtikçe doğuya ve batıya yayılmıştır. Kabri İran'ın Şiraz kentinde,şiirlerinde anlattığı gibi bahçelerin içerisindedir.

İranlılara göre kutsal kitaptan sonra her evde bulunması gereken kitap Hafız'ın kitabıymış.


Yolda Hafız'ın şiirlerinin olduğu zarfları kuşlar aracığıyla alabiliyorsunuz. Kuşun sıcaktan hali kalmamıştı o ayrı..

Yezd

İran'ın en eski ve tarihi şehirlerinden biri. Beni en etkileyen kısım Zerdüştçülüğün en önemli merkezi olması. Burada Türkçe konuşan kimselere pek rastlamıyorsunuz. Farslar burada büyük çoğunluğa sahip.

Bu şehirde geleneksel yapılarda otellere sıklıkla rastlıyorsunuz. Önceden bir han ya da konak olan oteller bunlar. Konakladığım Vali Traditional Hotel'in avlu kısmı. İsterseniz burada yemek yiyebiliyorsunuz. Öğlen sıcaklarında kurtarıcım olmuştur :)

Yezd ile ilgili bana en çok söylenen ve kaynaklarda okuduğum ; "sokaklarda kaybolmalısın" idi. Bende öyle yaptım ve güneşin en tepede olduğu saatlerde Yezd sokaklarına girdim bir ara kayboldum fakat hepsine değdi diyebilirim.

Hava çok sıcak olduğu için arada sırada motorsikletli insanları görüyordum. Onun haricinde insan görmek bu saatlerde pek mümkün değil..

Çok ıssız olması insanı ürkütüyor ama merak ve gördüğünüz manzara, yapılar sizi esir alıyor. Ben de bu esaretin ardından yola koyuldum sokak sokak gezdim ta ki sıcaktan yorgun düşene kadar.

Gelelim şehrin merkezine. Merkezde en fazla dikkat çeken yapı aynı zamanda Yezd'in de sembolü olan Emir Çakmak Kompleksi (Camii)


Nakhl Palmiyesi ve Emir Çakmak yanyana

Minareleri 48 metre yüksekliğinde olup İran'ın en yüksek minareye sahip camisi olan Cuma Mescidi de Yezd'te yer alıyor..

Nakhl Palmiye Aracı : İmam Hüseyin'in tabutunu sembolize ediyor. Aşure gününden önce süsleniyor ve aynalarla donatılıyormuş. Bu aynaların İmam Hüseyin'in şehit edilmiş bedeninin aydınlatıldığına inanılıyor. Aşure günü bu araç davullar ve ziller eşliğinde ağıtlarla meydanda dolaştırılıyormuş.

Şimdi rotayı Zerdüşt dininin en önemli tapınağı olan Ateşgede'ye çevirme zamanı. Bu binada bulunan kutsal ateş 470 yılından beri yakılmaktaymış.

Belirli sürelerde görevliler ateşi besliyorlar. Şu zamana kadar gördüğüm en sade tapınaktı desem abartmış olmam.


Tapınağın girişinde bir havuz var ve içerisi neredeyse boş


Faravahar : Zerdüştçülüğün en bilinen ve önemli sembolü. Yaradılıştan önce iyilik adına dünyadaki dengeyi sağladığına,yaradılışla birlikte koruyucu melek olduğuna inanılır. Sembolik olarak iki kanat,kanatların ortasında bir disk(yüzük),diskin üstünde Ahura Mazda'nın tasviri vardır. (alıntıdır)

Yezd, gerek tarih gerekse gezilecek yerler konusunda oldukça bereketli. Sokaklarda insanlar diğer taraflardaki gibi sıcak bakmasalar da yine güzel. Fotoğraf konusunda rahat olamadığınız yerlerden biri.

Tutuculuk konusunda katı kuralları olan bir bölge. İran'da seyahat ederken bölgelere göre davranmakta fayda var diye düşünüyorum. Örneğin: Tebriz de ya da Tahran da rahat dolaşırken diğer bölgelerde sıkıntı çekebilirsiniz.

İzin isteyip fotoğraflarını çektiğim yorgancılar. Bu ülkede gezince hep eski Türk filmleri geliyor aklıma. Sizce de öyle değil mi ?

Zurhane : İran da bizimkiler gibi pehlivanlar var ve belirli mekanlarda gösteri yapıyorlar. Para karşılığında bir nevi şov yapıyorlar sizlere. Kendi ekseninde dönenler akrobatik hareketler yapanlar. .

Tebriz

Tebriz Türkçe olarak rahatlıkla anlaşabileceğiniz bir yer. Tebriz, Azerbaycan sınırında olduğundan Azeriler buraya tedaviye geliyorlar. Bu nedenle konaklayacak yer bulmak da zaman zaman zor olabiliyormuş. Azerbaycan para birimi olan "Manat" burada oldukça değerli.

Tebriz şık ve gelişmiş bir şehir. Bana öyle geldi ki 7/24 hareketli ve çok kalabalık. Misafirhane 00:00 da kapılarını kapattığı için ilk gün pek gezme fırsatı bulamadım. Sadece buraya gelirken otobüste tanıştığım Ali ile buluştuk ve birlikte Şah Gölü'ne gittik. Diğer adı İlgölü. Akşam burada üşüyorsunuz diyebilirim. Çadırlar kuruluyor panayırlar mevcut ve insanlar piknik havasını burada da yaşatıyorlar.

Şah Gölü'nün üst kısmına çıktığınızda lunaparkı ve gölü güzel bir şekilde izleyebiliyorsunuz. Burası ne zaman çıksam rüzgarlıydı. Gölün etrafında hediyelik eşyalar ,yiyecek, içecek, kitaplar v.b. gibi ürünler satılıyor.

Sabah erkenden kalktım ve şehri adım adım gezmeye koyuldum. Gözüme ilk çarpan heykellerdi. Diğer şehirlere nazaran burada heykelleri sıklıkla görüyorsunuz.

Heykellerin bulunduğu caddede fotoğraf çekerken "Tourist Information" tabelasını gördüm. Merdivenlerden çıkarak odaya girdim. Beni çok sıcak karşıladılar ve yardımcı oldular. Türkiye'den geldiğimi öğrenince ayrı bir ilgi gösterdiler. Tebriz hakkında bir kitapçık bastırılmış ve bu kitapçık tamamen Türkiye Türkçesi ile yazılmış. İçinde gidilecek mekanlardan tutun da, gezilecek görülecek yerler bile vardı.

Tebriz de gördüğüm diğer bir detay da, şehitlere verilen değer. Meydanda bulunan bu heykeller Irak savaşında şehit düşen askerlerinmiş.

Bunun gibi heykel ve fotoğrafları sıklıkla görüyorsunuz. Otoyolda giderken yol kenarlarında sırayla gördüğünüz büyük fotoğrafların üzerlerinde nerede şehit oldukları ve tarihleri yazıyor.

Bu da bedava gazete okuma alanı. Anlatılana göre ilk sayfaları ücretsiz okuyabiliyormuşsunuz fakat sayfayı açıp çevirme girişiminizde gazete sizin oluyormuş daha doğrusu parayı ödemek zorunda kalıyormuşsunuz. :)

Tebriz'de oldukça büyük ve çok sayıda kapalı çarşılar var. Kimilerinde kilim, halı satılırken kimilerinde altın takı satılıyor.

Bunca yürüyüşten sonra birşeyler atıştırmak gerek diye düşünüp tercihimizi Tebriz Kebabı'ndan yana kullandık. Kardeşler lokantasına girip siparişimizi verdik.

Et bakımından zengin ve lezzetli bir kebap

Yemek faslı bittikten sonra rotamızı Mescid-i Kabud yerel dille Göy Mescid'e çevirdik. Geçirdiği depremler sebebiyle büyük hasarlar görmüş fakat restorasyon işlemleri sonrasında durumu daha iyi bir hal almış. Bu camiye "İslam'ın Turkuvazı" deniliyormuş. Yabancıysanız camiye girmek ücretli ve bir kısımdan sonra ilerleyemiyorsunuz çünkü faal olarak kullanılıyor. Namaz kılabiliyorsunuz. Avlu kısmında da hediyelik eşyalar satılıyor.

Çiniler çok etkileyiciydi.

Yürümeye devam edince tüm görkemiyle Tebriz Kalesi (Arg-e Tabriz) karşıma çıktı. Kalenin surları idamlar için kullanılıyormuş. Ben gittiğim sırada restorasyon çalışmaları yapılıyor.


Tebriz Kalesi / Arg-e Tabriz

Şehrin kuzeyine doğru rotamı çevirdiğimde; Şairler Mezarlığı'na yaklaştığımı farkettim. Bu mezarlıkta 500 kadar şairin bulunduğu söyleniyor. Bu şairlerin tartışmasız en ünlüsü Şehriyar...

Benden kaynaklı mıdır bilmem ama nereye gittiysem restorasyon vardı. Burada da bir iyileştirme çalışması var fakat ne olursa olsun böyle bir mekanın olması bile merakımı fazlaca arttırdı. İran halkı şiire ve şairlere çok önem veriyor.


Muhammed Hüseyin Şehriyar

Şehriyar'dan bir dörtlük:

Bir uçaydım bu çırpınan yelinen,
Bağlaşaydım dağdan aşan selinen,
Ağlaşaydım uzak düşen elinen,
Bir göreydim ayrılığı kim saldı?
Ölkemizde kim kırıldı, kim kaldı?

Kimdir Şehriyar?

1906 yılında Tebriz'de doğmuş Türk şair. Şiirleriyle dünya çapında ve özellikle Türk Dünyasında büyük üne kavuşmuş. 1988 yılında vefat etmiş. Türbesine girdiğinizde Şehriyar'ın sesinden şiirler dinliyorsunuz. En ünlü şiirinin "Heydar Baba'ya Selam" olduğunu öğrendim ve okumanızı tavsiye ederim.

Konu şairlerden ve sanattan açılmışken... Tebriz'de bir tiyatroya gideyim dedim daha doğrusu Tebrizli arkadaşım Ali beni kırmadı ve bu konuda yardımcı oldu. Merak edenler olur diyerek fotoğraflarını paylaşıyorum.

Tiyatro ne yazık ki sürekli kapatılıyormuş ve ismi değişiyormuş. Kapıdaki arkadaş da çizim yapıyor gerçekten yetenekli birisiydi.


Bahsedilene göre tiyatrolar Türkçe yapılamıyormuş. Tebriz'de Türk bayrağının bile siyasi bir unsur olduğunu öğrendim ve yasakmış garip.

Zaman ilerleyince ve hava kararınca araçla bir caddeye gideceğimiz bilgisini aldım Ali'den. Bu cadde diğerleri gibi değil. Tanışıp arkadaşlık kurmak isteyen kızlar erkekler araçlarıyla gelip birbirleriyle bakışıyor :) sonra hoşlandıklarına telefon numaralarını veriyorlar. Bir nevi sosyal medyayı sıcak bakışmalar ile sağlamışlar. İşte o caddeden bir kesit. Trafik var sanmayın bakışanların kalabalığı :)

Bunca yürüyüşten sonra Şah Gölü'ne gittik ve çimenlerde dinlendik. Ali'nin bahsettiği dürümü yemenin zamanı gelmişti. Sıraya dizilen ufak araçların yanlarına gittiğimde haşlanmış patates,haşlanmış yumurta ve yufka arabalarını gördüm.

Yufkanın içerisine patatesi ve yumurtayı ezerek koyuyorlar. Üzerine nane tuz ve isteğe göre biber atıp sunuyorlar. Yanına da tabiki pipi zam zam kola :) F

Ertesi gün Ali'nin annesi benim için neler hazırlamıştı neler... Bu arada şunu da belirtmeliyim çok misafirperverlerdi. Sofrada yemeği hiç bir zaman ilk olarak kendileri almadı. Ben misafirim diye hep ilk ben aldım. Annesi babası ve tabiki Ali benimle yakından ilgilendi. İyi ki tanımışım dedim ve iyi ki Ali ile karşılaşmışım.

Bu ülkede bölge ayırt etmeden her yemekte pilav olmazsa olmazlardan.

Bu kadar yemeğin üzerine Tebriz'in geniş caddesinde yürümek iyi gelir. Belirli bir saatten sonra burası oldukça kalabalık oluyor. Sağlı sollu mağazalar mevcut. İstanbul'da bulunan İstiklal Caddesi gibi desem yanılmış olmam.

Tebriz'e gelmeden bir söz duymuştum. "Esfahan nesfe jahan eger Tabriz ne bahşe" buna benzer bir söz ya da... Anlamı şu : "İsfahan,cihanın yarısı olurdu ama Tebriz var"

#Makedonyadan yazılar alanında göster
Kapalı