Kar Gibi Beyaz Boudhanath: Katmandu

Büyük bir budist stupası Boudhanath’dayız... Büyük bembeyaz bir kubbe, üstünde masmavi bize bakan gözler. Beyaz kubbenin etrafı göğüs hizasında yer alan maniler ile kuşatılmış. Burayı tavaf ederken manileri saat yönünde çevire çevire gidiyorsunuz. Etraf da bir hayli kalabalık.

Stupa’nın çevresi çember şeklinde bir yerleşim alanı, meydan daire şeklinde yani.

Her yerde bolca bulunan Buda heykellerinin önünde kırmızı boyalar var. İnsanlar Buda heykellerinin önüne kendisine sunulmak üzere pirinç bırakıyorlar genellikle. Bazı yerlerde ise su sunuyorlar.

Budizm ile Hinduizm arasındaki farklardan birini anlatıyor rehberimiz; Hindular Tanrılarına çiçek sunarlarken, Budistler asla çiçek sunmuyorlar. Çünkü budist inançlarına göre yaşayan bir çiçeği dalından kopartmak, doğanın güzelliğini yok etmek anlamına geliyor. Çiçek yerine beyaz örtüler sunuyorlar Tanrılarına.

Beyazın anlamı ise huzur ve saflık. Sarı havayı, kırmızı ise ateşi temsil ediyor. Budha’nın bir lotus çiçeği içinde oturduğuna inandıklarından, lotus çiçeği onlar için çok kutsal.

Bu meydan da tabii ki Hinduizm’deki önemli Tanrılara da yer ayrılmış. Bazı heykellerde bir çift yerine 2 ya da 3 çift eli olduğunu görüyoruz. Bu da heykelin sembolize ettiği kişinin gücü ile alakalıymış. Örneğin Vishnu heykelleri hep 4 elli, bu da Vishnu’nun 2 kişi gücünde olduğunu simgeliyor.

El, hem Budizm’de hem de Hinduizm’de inanışlarına göre çok önemli ve gücü ifade ediyor. Tanrı Vishnu aslında Laksima’nın eşi. “Sadece 2 eli olan Vishnu heykeli yoktur” diyor rehberimiz. 2 eli olan ve Vishnu’ya benzeyen bir heykel görürseniz, o Vishnu değil, Narayan’dır diye ekliyor. İyi de benim kafam iyice karıştı şimdi, kim kimdir diye...

Stupa’ya geri dönersek, kubbenin üstünde kare bir blok var, dört yüzünde de Buda’nın gözleri... Bunun anlamı da Buda’nın her yeri görebildiği.

Binanın tabanından en tepesine kadar her tarafından asılı bayraklar var. Bu bayraklar mantraların yazılı olduğu dua bayrakları. Her yer rengarenk.

Budizm’e göre binanın zemini dünyayı, en tepesi ise cenneti simgeliyor. Asılı olan bayraklar da insanların gönderdikleri dua mektupları. Bu mektuplar aslında çevre dükkanlarda satılıyor. Aldığınız mektubu manastıra gidip kutsattıktan sonra rahipler buraya asıyor.

Her yerde heykeller var. Ama bu heykeller daha ziyade Hinduizm dinine özgü heykeller... Önlerinde kırmızı kök boya, pirinç ve çiçek bulunuyor bol bol. Hatırlarsanız, Nepal’de Budizm’de çiçek sunmak yoktu. İbadet ederlerken heykellerin önündeki kök boyaya sadece yüzük parmaklarını batırıp, sonra alınlarına basıyorlar. Buralara koydukları malzemeleri Tanrıya sundukları için, Tanrının bunları kutsadığını düşünüyorlar.

Etraftaki maniler’i çevirmelerinin sebebi ise tamamen şeytanları uzak tutmak.

Stupa’nın manastıra bakan tarafında da ufak bir Hindu tapınağı, daha doğrusu Hinduizm’e özgü bir heykel görüyoruz. Buradaki heykellerin yanında duran demirlere taktıkları asma kilitlerin nedenini soruyoruz Raja’ya. Eğer bir kişi kapalı bir odada öldüyse, o odanın anılarını korumak için asma kilidi getirip buralara takıyorlarmış.

Daha sonra tapınağı çepeçevre saran dükkanlarda vakit geçiriyoruz. Kıyafetler, müzik dükkanları ve çeşitli hediyelik eşya dükkanları var. Burada satılan ürünleri çoğu Tibet işi. Mağaza sahipleri de Tibetli. Çünkü döneminde Çin’in Tibet’e saldırısı sırasında Tibet’ten kaçan mülteciler Nepal’de bu alana sığınmışlar. Alışverişimizi tamamlayarak kentteki tapınak turumuza devam etmek üzere yeniden yollardayız…

GÖKÇE YILMAZ

Yazar Hakkında

GÖKÇE YILMAZ

 1982 yılında İstanbul’da doğdum. İlk ve orta öğretimini Sinop’ta gördükten sonra, lise eğitimi için İstanbul’a yerleştim.