Kıbrıs'ım Geldi ve Kendimi Lefkoşa'da Buldum

Uzun zamandır "Kıbrıs'ım geldi, Kıbrıs'ım geldi." deyip duruyordum malumunuz... Diye diye de en sonunda Kıbrıs'a geldim :) Tabiiii gelir gelmez ben şok! Hava bildiğiniz esiyor. Normalde Kıbrıs iklimi pek sıcaktır ama geldiğim gün uçaktan inip, otele gideceğim arabaya ilerlerken üşüdüm. Ertesi günde havuzda donunca, Kıbrıs'a sıcağın gelmesi ihtimalinden umudumu kestim. Ta ki Lefkoşa turu yapana kadar...

Normalde serin olan hava gideceğim gün beni yakmaya karar vermiş olucak ki ısıyı bayağı arttırdı. Bir de ben "Hava serin yihuu tam gezme havası" diyordum. Gördüm gezme havasını :) Neyse ben çok isyan eder gibi oldum, fazla isyankar modda görünmeden Lefkoşa gezime geçeyim.

Öncelikle Lefkoşa turum için ulaşm aracı olarak Kombosları kullandım. "Kombos ne?" derseniz; Kombos, şehirlerarası gitmek isterseniz kullanacağınız şık minibüsler. Girne'den Lefkoşa'ya gitmek için 5 TL gibi bir ücret ödüyorsunuz ve koyuluyorsunuz yola.

Lefkoşa'da sizi bırakacakları son durak Girne Kapısı'nın biraz ilerisi oluyor. Bu arada Girne kapısı demişken Girne kapısı hem muhteşem bir tarihi yapı, hem de Lefkoşa'nın turist danışma merkezi.

Benim çoğu seyahatte huyumdur, neresinde ne var hiç araştırmam. Ne de olsa turist danışma merkezleri var derim. Gittiğim yerin anca çok önemli müzeleri olacak ki önceden araştırılıp, listesi çıkarılsın :) Çoğu kez bu huyumdan dolayı patlamışlığım ve macera bile yaşamışlığım var. Napalım can çıkar, huy çıkmaz. Lefkoşa'ya geldiğimde de bu geleneği sürdürdüm tabi. Yer, yurt bilmiyorum. Sonra Girne Kapısı'nı gördüm. "Aaa ne güzel bir yapı acaba içerisinde ne var?" derken bir baktım BİNGO! Turist danışma merkezi buranın içi imiş. İçeri girdiğimde bir harita verdiler ve bu sayede tur rotası çizilmiş oldu! :)

Lefkoşa başkent olmasına rağmen bayağı yıkık dökük bir yer. Bazı ara sokaklardaki evler onarılmış ve bakımlı hale getirilmiş olsa da bazı yerler içler acısı diyebilirim.

Tabi bu kadar değerlendirme şansını farklı bir yer keşfetme umuduyla ara sokaklarda gezip kaybolurken bulabildim. Ara sokaklardan geçe geçe ana caddeye geldim. Ana caddeden sağa doğru yürüdüğümüzde oradaki önemli yapılardan biri olan The British Colonial Law Courts'u görüyoruz.

Ben sadece bir bölümünü çekebilsem de aslında çok güzel ve görülesi bir yapı. Her ne kadar mahkeme olsa da bu kadar güzel yapılmış bir yapıyı da yolunuzun üzerindeyken görmeden geçmek olmaz.

Aynı yoldan dümdüz ilerlediğimiz zaman karşımıza Venedik Sütunu çıkıyor. Sütun Venedikliler tarafından 1550'de dikiliyor. 1915 yılında İngilizler zamanında ise şimdiki yerine yerleştiriliyor.

Tabi aman sütun görsek ne olur görmesek ne olur demeyin! Oradaki önemli tarihi yapılardan birisi kendisi :)

Şimdi ilerliyoruz Lefkoşa'nın can damarı diyeceğimiz bölgeye... Bu ilerlediğimiz yol üzerinde de bir çok güzel kafe mevcut ama daha yolculuğa yeni başladığımız için her hangi bir mola noktasına gerek duymadık şahsen :)

Yolun ilerisine geldiğinizde yol ikiye ayrılıyor ve her iki tarafı da turistik sayılan kısımları. Biz ilk başta soldan gitmeyi tercih ettik.

Soldan çarşının içine girdik. Burada alışveriş yapabileceğiniz mağazalar ve çok güzel kafeler var. Fiyatları da öyle çok abartı değildi. Hatta kafelerden bir tanesi vardı ki gerçekten tasarımına bayıldım.

Şu güzelliğe bakar mısınız? İçerisine girip oturamadım ama hunharca fotoğrafını çektim :) Bu arada çarşının olduğu bölge de yine oranın önemli bir turistik değeri olan Büyük Han var. İç tasarımı gerçekten muhteşem olan bir yer. Genelde alt katı kafe tarzı bir şeyler yenilip içilmesi için kullanılıyor. Üst kısmında ise takı satılıyor. Hatta handan küçük bir görüntü de çektim. https://www.youtube.com/watch?v=Q2kYgyXFo9E izleyebilirsiniz.

Büyük Han'dan çıkıp hızımızı hiç kesmeden devam ediyoruz. Şimdiki rotamız; Bedesten ve Selimiye Camii'nin olduğu bölüm.

Burada çok farklı bir mistik hava var. Biz gittiğimiz sırada içeride semah gösterisi yapılıyordu ve giriş 20 TL idi. Biz girmedik ama o müziğin sesi bile yetti. İnsanı ne kadar etkiliyor anlatamam size. Hatta bu etkiyi sizinde yaşamanız için yine küçük bir video var: https://www.youtube.com/watch?v=0ZoFlREXw90

Yalnız Lefkoşa'da maalesef ki şöyle bir sıkıntı var; bazı müzelerde saatler sınırlı. Yani siz 10:00-15:00 arası müzeye gittiniz gittiniz yoksa müzeyi unutun. Hatta Cumartesi 13:00'te kapanan müze var. Bir de öğlen arasına giriyorlar ve o saatte de müzeler kapalı oluyor. Yani saat 10:00 gelip erkenden keşif yapmanızda fayda var. Bazı müzelerin açık olduğu saatte bile gitseniz orası kapalı olabiliyor. Kıbrıs Türk - İslam eserleri  müzesi öyle idi mesela. Bu bence turizmleri adına da çok büyük bir kayıp!

Sanırsam onlarda ''Bu kadar kafemiz, çarşımız varken müzeyi kim gezer ki?'' diye düşünmüşler ama benim gibi müze gezme anlamında ruh hastası olan bir gezgini unutmuşlar :) Napalım artık. Bu arada Lefkoşa alışveriş anlamında bir cennet. Her yeri çarşı, pazar. Oraya gittiğinizde alışveriş konusunda en ufak bir üzüntünüz olmasın yani.

Çarşıdan biraz ileriye yürüdüğümüzde yine kırık dökük yerler görmemiz muhtemel :) Bazı yerler gerçekten onarılmaktan aciz bir şekilde bırakılmış. Tabi o yollardan yürümemizin bir amacı var; Saçaklı Ev'e ulaşmak.

Saçaklı ev, Osmanlı döneminin mimari özelliğini taşıyor. Fotoğrafta gördüğünüz yer bahçesi.

Bir de Saçaklı Ev'in panaromik bir fotoğrafını çekmek istedim. Biraz yamuk yumuk oldu ama idare edicez artık :)

Ben bazı sokaklar için yıkık dökük deyip duruyordum hatırlarsanız :) Tamam bazı sokaklar felaket ama her sokakta öyle değil. Mesela Saçaklı Ev'den geriye dönüp başka yoldan girdiğim zaman fotoğraftaki gibi güzel yapılara da rastladım. O yüzden Lefkoşa'yı adım adım keşfetmek lazım. İki kırık dökük yerde ''Aaa bura mı Lefkoşa!'' tepkisi vermeyelim. Yok yani benim öyle tepki vermemden dolayı değil yanlış anlaşılma olmasın.

Şimdi de merkeze doğru tekrar ilerleyelim. Komboslardan ilk indiğimde bu müzeyi gördüm ama öğle tatilinde olduğu için kapalı idi. Bende dönüşte uğrarım dedim ve uğradım.

Normalde müze delisi olmanın etkisi olsa da beni bu müzeye asıl çeken şey Kıbrıs Mevleviliği merakım oldu. Çünkü daha öncesinde Kıbrıs Mevleviliği hakkında pek bir bilgim yoktu. Sonra tarihi yapılarını görünce bu kadar Mevlevilik kültürü ile ilgili olmaları beni şaşırttı doğrusu. Tabi bu şaşırmam sonucu araştırmacı ve soruşturmacı blogger'ınız ben, bu konuyu araştırma eğilimine girdim. Kıbrıs Mevleviliği hakkında özet geçmem gerekirse; Mevlevihaneler sosyal ihtiyaçlara cevap veren kurumlar imiş. Lefkoşa Mevlevihanesi 1570'te Osmanlılar'ın şehri almasından sonra kurulmuş, arazi ise Emine Hatun adlı bir şahıs tarafından bağışlanmış.

Mevlevi Müzesi'nden çıktıktan sonra merkezdeki son durağımız Atatürk Anıtı oldu. Anıt Girne kapısının tam arkasında kalıyor. O kadar gitmişken Atamızla bir fotoğraf çekilmeden olmaz.

Şimdi de rotamız; Barbarlık Müzesi. Bu müzeye gitmek için Kuğulu Park'ın önündeki minibüslere binmeniz gerekiyor. Minibüsler kişi başı 2,5 TL. Yalnız benim size tavsiyem; eğer Girne'den geliyorsanız, Lefkoşa tabelalarını gördüğünüzde Kıbrıs Türk Hava Yolları binasının önünde inin, yukarı doğru yürüyüp sağa dönün. Oradan yaklaşık 100 metre yürüdüğünüzde Barbarlık Müzesi'ni göreceksiniz. Merit falan var kombosların durduğu yerde, Merit'in olduğu tarafa değil karşı tarafına yürüyeceksiniz. Bu arada Barbarlık Müzesinin olduğu yerde taksi hariç ulaşım aracı bulmak zor. Taksi de 15 TL tutuyor ama en azından müzeyi görüp ardından Girne Kapısı'nın olduğu bölgeye gelirsiniz. Benim gibi aynı yön için iki vesait yapmazsınız :)

Şimdi geçelim Barbarlık Müzesine... Bazı müzeler vardır ya hani gezerken keyif alırsınız, bazılarında da içiniz cız eder. İşte Barbarlık Müzesi de içinizi cız ettirenlerden.

Müzedeki bir bölümde yazan yazı şuydu; ''Bu müze Rum katliamı sonucu şehit edilen ve göçe zorlanan tüm masum insanlarımızın öyküsünü yansıtmaktadır.'' Gerçekten de müzeyi gezdiğiniz zaman o öyküyü yüreğinizde hissediyorsunuz. O zorlukları yaşayan insanları gördükçe içiniz paramparça oluyor.

Fotoğrafta gördüğünüz küvet; binbaşı Nihat İlhan'ın eşi Mürvet İlhan ve çocukları Murat, Kutsi ve Hakan'ın şehit olduğu küvet. Dışarısında da o sırada şehit edilenlerin üzerinde bulunan eşyalar var. O eşyaların üzerindeki kan lekelerini görünce gerçekten paramparça oluyorsunuz. İnanın bloga koymak için bile çekemedim fotoğraflarını. O kadar kötü oldum.

Bu üzücü son durağımızdan sonra Lefkoşa turumuz sona erdi. Ben genel olarak çok beğendim. Barbarlık Müzesi'ne gidebilmek için unuttuğum bazı yerler oldu. Aşağı da yazacağım. Artık benim yerime de oralara siz gidersiniz.

Sevgilerimlee :)

LEFKOŞA'DAKİ DİĞER TURİSTİK YERLER

The Samanbahçe QuarterThe Armenian Church and Monastery
Haydarpaşa Camii
The National Struggle MüzesiEtnografya Müzesi