Çanakkale Gezilecek Yerler

 Çanakkale yerleşimi çok geniş bir alana yayılmış durumda değildir. Bu yüzden çok büyük bir şehir olmayan Çanakkale’yi gezmek, belli başlı yerleri görmek birkaç gün içinde gerçekleştirilebilecek bir plandır. Şehir, Türk ve dünya tarihi bakımından birçok toplumda bir iz bıraktığından, insanların ilgisini çekmeye devam etmektedir. Örneğin Troya Antik Kenti, hikâyesi ile insanlık tarihine dair önemli noktalara dikkat çekmektedir. Kazdağları Millî Parkı barındırdığı doğal yaşamıyla, dünya üzerinde canlı yaşamına dair önemli noktalardan biri olma özelliği taşımaktadır. Babakale, Assos, Şehitlikler ve daha birçok yer hakkında yazımız eşliğinde bilgi edinebileceksiniz. Anıtlar ve müzeler hakkında aydınlatıcı bilgiler edinerek şehri daha yakından tanıma fırsatı bulacaksınız.

Kale-i Sultaniye: Burası Çanakkale Boğazı’nın kenarında bulunan ve diğer adıyla Çimenlik Kalesi olan bir kaledir. Kale, Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’un fethinden sonra 1462 senesinde inşa edilmiştir. Ayrıca Piri Reis’in Kitab-i Bahriye adlı eserini bu kalede noktaladığı bilinmektedir. Kare planlı bir iç kale ve dış kale olarak iki bölümden meydana gelmektedir. İç kalenin giriş kısmında bulunan antik mermer koltuğa Fatih Sultan Mehmet’in oturarak askerlere seslendiği rivayet edilir.

Çanakkale Deniz Müzesi: Türkiye’nin en büyük deniz müzesi unvanına sahip olan mekan, denizcilik tarihine ait geçmişten günümüze intikal eden nesneleri ve belgeleri üzerinde deniz tarihimizi aydınlatacak bilimsel araştırmaları ziyaretçilerine sunuyor.  Müzede tarihi kayıklar, metal, ahşap ve taş eserlerin yanı sıra plastik, tekstil ve kağıt eserlerini görebilirsiniz. Giriş ücreti yetişkinler için 10 Türk Lirası, öğrenciler için ise ücretsiz.

Çanakkale Saat Kulesi: Bu saat kulesi, Çanakkale merkezde gezilecek yerler arasında bulunan yerlerden bir diğeri. Kule, Vitalis Gaptiorele’nin ücretini karşılaması sonucu Sancakbeyi Cemil Paşa’nın 1896’da yaptırdığı eser 5 katlı ve toplamda 20 metre yüksekliğindedir. Şehrin simgelerinden biri haline gelen saat kulesini de görmeyi ihmal etmeyin. 

Adını andığımız bu yerlerle ilgili detaylı bilgiler aşağıda mevcuttur.

Gelibolu Yarımadası Tarihî Millî Parkı

Millî Park, Gelibolu Yarımadası’nın güney ucunda bulunmaktadır. 33,000 hektarlık alana yayılmış olan Park, Çanakkale Boğazı’nın Avrupa Yakası’nda yer almaktadır. 1973 yılında kurulan Park, Birleşmiş Milletler tarafından da tanınmış bir koruma alanıdır. Tarihi geçmişi ve tabii varlıkları ile dikkat çekmiş olan bölge, Şehitler Abidesi ile birlikte “Millî Park” ilan edilmiştir. Park içinde, 250 binden fazla Avustralya, Yeni Zelanda, İngiliz ve Fransız askerinin ve 60 bini aşan Türk askerinin savaş mezarı ve anıtları yer almaktadır. “Tarihi sit alanı” ve “kültürel varlık” statüsüyle tescillenen muharebe alanları, mezarlar ve anıtların yanı sıra gemiler, toplar, siperler, kaleler ve burçlar da görülebilmektedir. Park’ın içinde aynı zamanda M.Ö. 4000 yılına tarihlenen “arkeolojik sit alanı ve anıtı” da mevcuttur. Çanakkale Şehitler Anıtı belirttiğimiz gibi Gelibolu Yarımadası'nda bulunmaktadır ve tarihi dokusuyla büyük ilgi görmektedir. 

64679namazgahjpg.jpg

Hem manevi hem de tarihi açıdan önemli bir yere sahip olan Çanakkale Şehitlik Anıtı Gelibolu Yarımadası’nda, Çanakkale Boğazı’nın ucunda, Morto Koyu önündeki Hisarlık Tepe üzerinde bulunuyor. 1915 yılında I. Dünya Savaşı sırasında gerçekleşen Çanakkale Savaşı’nda hayatını kaybeden Türk askerlerin hatırasına saygı olarak yaptırılan anıt, ihtişamlı dört ayak ve bir kubbeden oluşuyor. Yüksekliği 41.7 metre olan anıtın tasarımı ise Feridun Kip, İsmail Utkular ve Doğan Erginbaş’a ait. Temeli 19 Nisan 1954 tarihinde atılan yapı, 21 Ağustos 1960 tarihinde ziyarete açıldı.

Devamını Oku

Babakale


 

Babakale, Asya kıtasının batıdaki en uç noktasıdır. Adını orada bulunan kaleden alan Babakale’nin Antik Çağ’da adı Lekton veya Lektos olarak geçmektedir. Ege Denizi ve Marmara Denizi’nin ayrıldığı nokta olan Babakale’den Homeros’un İlyada Destanı’nda, Amasyalı Strabos’un coğrafya kitabı Geographika’da bahsedilmektedir. Babakale’nin Osmanlı İmparatorluğu tarihindeki rolü 18. yüzyıla rastlar. 1725 yılında bir sefer sırasında fırtınaya yakalanan III. Ahmet, buradaki doğal limana sığınmıştır. Bölge halkının korsanlardan bıkması sonucu şikâyette bulunurlar. III. Ahmet ise vezirini bu işle ilgilenmek üzere görevlendirir. Çıkarılan fermanla yurdun dört bir yanından mahkûmlar kale inşası için çağırılır. Bababurnu’nda çalışmaları sonucu azat edilecekleri vaat edilen mahkûmlar canla başla çalışır. Patrona Halil İsyanı’nın patlak vermesiyle inşaat yarım kalır ve tamamlanması çok ileri bir tarihe ertelenir. O dönemde kale sınırları içinde 40 adet camii ve ev gibi mimari yapıların bulunduğu bilinmektedir.

Troya Antik Kenti


 

5 Haziran 1988 tarihinde UNESCO Dünya Mirası Listesi’ne kültürel kategoride alınan Troya Antik Kenti, dünya çapında ün salmış en ünlü antik kentler arasındadır. Çanakkale’de Kaz Dağı eteklerinde, günümüzde Tevfikiye Köyü’nün batısında bulunan kent, Homeros’un yazdığı tahmin edilen İlyada Destanı’nda bahsedilen Truva Savaşı’nın meydana geldiği yerdir. Antik Kent, Hisarlık Tepesi’nde bulunmaktadır. 1870’lerde amatör bir arkeolog tarafından keşfedilen ve ortaya çıkarılan eserler Türkiye, Rusya ve Almanya’da bulunmaktadır. Başlarda Efes ve Milet antik kentleri gibi denize yakın konumda bulunan Troya Antik Kenti, Karamenderes Nehri’nin taşıdığı alüvyonlar sebebiyle deniz kıyısından uzaklaşmıştır. 9 katmana sahip Antik Kent, 3000 yıllık bir tarihin izlerinin takip edilebileceği oldukça önemli tarihi bir madendir.

Kazdağları (İda)


 

Kazdağları, dünya üzerinde muazzam öneme sahip bir ormanlık alandır. Alpler’den sonra dünya üzerinde en fazla oksijen üreten bölge olan Kazdağları’nın mitolojideki adı İda’dır. Dağların konumundan dolayı eşsiz bir bitki örtüsü bölgede varlık göstermektedir. Bunun sonucunda yüksek oranda oksijen üretimi sağlanmaktadır. Ege Denizi kıyılarına kadar inen, geniş bir alanı kaplayan dağlık bölge, kara ve deniz iklimini birlikte yaşamaktadır. Kazdağları doğal ve kültürel unsurların var olduğu bir bölgedir. Adatepe, Yunan kültüründe, insanların tanrıya kurban sundukları bir sunak olan Zeus Sunağı’na ev sahipliği yapmaktadır. Türkmen kültürünün kıyafetinden çadırına ve ev aletlerine kadar ayrıntılı bir şekilde incelenebileceği Tahtakuşlar Etnografya Müzesi ise UNESCO’dan özel ödül almıştır. Müze, emekli öğretmen Alibey Kudar tarafından kurulmuştur. 

Assos


 

Assos, Ayvacık ilçesinin Behramkale Köyü’ne bağlı bir antik kenttir. İnsanlık tarihi açıdan şüphe götürmeyecek şekilde önemi bulunan Assos, Midilli Adası’nın karşısına denk düşmektedir. Lidya, Pers, Pergamon ve Roma uygarlıklarının ellerinde şekillenmiş coğrafya, 1880 ile 1883 yılları arasında Amerikalı genç mimar Francis H. Bacon tarafından keşfedilmiştir. Volkanik bir tepenin zirvesi ve yamaçlarına kurulmuş olan yerleşim, bölgede bulunan tek liman olmasıyla zenginleşmiştir. Aristo’nun burada 3 yıl yaşamasından dolayı da bölgenin felsefe tarihinde de tanınırlığı epey yüksektir. Assos, Kazdağları’nın oksijeni ile baş döndürmektedir. Ayrıca bölgede çıkarılan taşlar Athena Tapınağı’nda kullanılmıştır ve günümüzde de kullanılmaktadır. Dar sokakları, taş mimarisi, muhteşem güzellikteki denizi ile Assos eşsiz bir tatil deneyimi yaşama imkânı sunmaktadır. 

Bozcaada

Türkiye’nin üçüncü, Ege Denizi’nin ise ikinci en büyük adası olan Bozcaada, anakaraya 6 kilometre mesafede yer almaktadır. Çanakkale Boğazı’nın girişinde yer alan ada, konumu vesilesiyle tarihte önemli bir yer edinmiştir. Troya Savaşı esnasında Yunanlılar tarafından üs olarak kullanılan bir limana sahip olan Bozcaada, Pers, Roma ve Bizans hâkimiyeti altına girmiştir. Aydınoğlu Umur Bey, İzmir’i fethettikten sonra 1328’de Bizans hâkimiyetindeki Bozcaada’yı yağmalamıştır. Adadaki Türk etkisi bu tarihten itibaren var olmuştur. Tarihsel bakımdan öneminin yanı sıra Bozcaada güzel kumlu plajları, berrak deniz suyu, bağcılığı ve şarap üretimi ile oldukça keyifli vakit geçirilebilecek şirin bir adadır. Altın sarı kumuyla Ayazma Plajı ziyaretçilerin uğrak noktalarından biridir.
 

Adım Adım Bozcaada

Devamını Oku

Gökçeada


 

Gökçeada, yüz ölçümü bakımından Türkiye’nin sahip olduğu en büyük ada olma özelliği taşımaktadır. Saros Körfezi’nin girişinde yer alan ada, 91 kilometrelik kıyı şeridine sahiptir. İnciburnu adı verilen adanın batısı, Türkiye topraklarının en uçtaki batı noktasıdır. Ada, Türkiye’deki sakin (Cittaslow) kentlerden birisidir. Bozulmamış doğası, zengin aktivite seçenekleri ve huzurlu atmosferi Gökçeada’yı çekici kılan özellikleri arasındadır. Bol bol yüzmek, rüzgâr ve uçurtma sörfü yapmak adada vakit geçirmenin güzel yollarından birkaçıdır. Türkiye’nin ilk ve tek su altı milli parkı da Gökçeada’da bulunmaktadır. Telgraf Koyu, fazla kalabalık olmayan kumsalıyla dinlenmek, güneşlenmek ve yüzmek için tercih edilebilecek noktalardan biridir.  Laz Koyu ise adada görülebilecek en güzel koylardan bir diğeridir.

Biga

Biga’nın hakkında yeteri kadar arkeolojik kazı ve inceleme yapılmadığı için adı ve kuruluşu hakkında fazla bilgi mevcut değildir. İlçenin konumu, Asya ve Avrupa topraklarının birbirine geçiş yolu üzerinde yer aldığından, tarihsel süreç boyunca birçok uygarlığa yaşam alanı olmuştur. Bu yüzden Biga, bünyesinde farklı uygarlıklara ait izler taşımaktadır.

Kentin Bizans döneminde Pegai olarak adlandırıldığı ve Biga’nın Latince “iki atla çekilen iki tekerlekli araba” anlamına geldiği bilinmektedir. Pegai veya Pegae adının, eski Yunan mitolojisinde Herkül’ün atının adı olan Pegasus’tan geldiği de düşünülmektedir. Bu yörenin bin yıllardır ormanlık olması ve denize yakın bir konumda bulunması, Herkül’ün bölgede sıkça bulunduğu inancını güçlendirmektedir.

Bazı kaynaklar, Biga’nın kuruluşunu MÖ 2000-1900 yıllarına dayandırmaktadır. Buna göre Biga, Truva’nın ilk krallarındanAncomenen tarafından bir koloni olarak kurulmuştur. Biga’nın iskelesi olan Karabiga ise tarihi bir limandır. Priapos adlı antik kentin buradaki kalıntılarını, günümüz insanlığı halen gezebilmektedir. Burası, Makedonya Kralı Aleksandros, diğer adı ile Büyük İskender’in, Perslerle ilk karşılaşmasına yani Granikos Meydan Savaşı’na sahne olmuştur. Bu olay MÖ 334 yılında gerçekleşmiştir.

Devamını Oku

Küçükkuyu

Mitolojik karakterlerin mekânı Kaz Dağı’nın eteklerine yer alan Küçükkuyu, en başta tertemiz havası ile birçok ziyaretçiyi kendine çekmektedir. Afrodit ile Hermes’in aşk yaşadığı, mitolojik tanrıların balaylarını geçirdiği,  Paris’in Helena’ya aşkını söylediği İda (Kaz) Dağı, bol oksijeni ile Küçükkuyu’nun havasının tertemiz olmasına vesile olmaktadır. Ayrıca zeytin ağaçları bakımından da zengin olan Küçükkuyu, dünyada en leziz, düşük asitli ve kendine özgü hoş kokusu ile sağlık veren zeytinyağı üretimiyle de ön plana çıkmaktadır. Beldenin taş mimarisi, tertemiz deniz suyu, tarihi değerleri ve şirin balıkçı limanı Küçükkuyu’nun karakterini meydana getiren diğer öğelerdir.

Edremit Körfezi’nin ve aslında dünyanın da gizli kalmış cennet köşelerinden biri olan Küçükkuyu, yaz aylarında irili ufaklı birçok yatı limanına çekmektedir. Ayrıca beldeye bağlı bulunan iki köyün Rum ve Türk kültürünü yansıtan dokusu yerli ve yabancı turistlerin dikkatini çekmektedir. Bu köylerdeki orijinal taş mimari doku, korunmuş doğal çevre ve dağ yaşamı muhteşem huzurlu bir atmosfer meydana getirmektedir. Kültür Bakanlığı tarafından koruma altına alınmış olan bu köyler, özgün bir atmosfere sahiptir.

Devamını Oku