Pınar Kuster: “Kapının arkasında her an hazır bir bavulum var”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
Hmmm, kendinden bahsetmek kısmı en zor kısım sanırım. Uluslararası İlişkiler okudum, kurumsal kariyer yaptım, fena da gitmiyordu hani, havalı kartvizitler falan, sonra bir anda aşık oldum, gözüm döndü, neye uğradığımı şaşırdım, benimle gelir misin dedi, daha cümlesi bitmeden kafamda bavul yapıyordum, nereye gidersen gelirim dedim, işi ve düzeni geride bırakıp yola çıktım, 11 yıldır yoldayım.

Gezmek size ne ifade ediyor? Seyahatlerin hayatınızdaki yeri nedir?
Gezmek için yaşıyorum ben, ciddiyim. Kapının arkasında her an hazır bir bavulum var, iyi bir fırsat çıktı mı (son dakika bir tren bileti, indirimli bir uçak bileti…) hop kim tutar beni.

Pınar Kuster: “Kapının arkasında her an hazır bir bavulum var”

Şimdiye kadar kaç ülke gezdiniz?
Bunu cevaplayabilmek için tripadvisor’daki haritaya bakmam gerekti, 33 ülkede 156 şehir gezmişim.
 
Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
Afrika’nın yeri ayrı… Gözümü kapattığımda hala Afrika’nın kokusunu duyuyorum. Yanmış odun, toprak, rutubet, deniz tuzu, tropik meyve, çürüyen yaprak karışımı bir koku…
Hawaii’de okyanusa bakan bir ev kiralamıştık. Yattığım yerden balinaları izleyebiliyordum. Pasifik Okyanusu’na bakan o evi ve güneş batışlarını unutmama imkân yok. Kaldığım en güzel yerdi sanırım.

Pınar Kuster: “Kapının arkasında her an hazır bir bavulum var”

Gezdiğiniz ülkeler arasında tekrar gitmek istediğiniz bir ülke var mı?
Sürekli döndüğüm bir ülke Portekiz… Bütün ülkede melankolik ve biraz hüzünlü bir güzellik var. Portekiz benim ruhuma çok iyi geliyor.
 
Bize biraz seyahat etme mantığınızı anlatır mısınız? Genelde tek mi yoksa grupla mı seyahat edersiniz?
İki kişilik… Grupla seyahatten hiç hoşlanmıyorum. Bizim iki kişilik keşif grubumuzda bizden başka kimseye yer yok galiba. Arkadaşlarımız alınmaz, onlar bizi biliyor. Aşkla seyahat etmek böyle bir şey…
 
Rotanızı nasıl belirliyorsunuz?
Bütün yollar en sonunda denize çıkıyor. Kış da olsa seyahati deniz kokusu almadan bitirmeme imkân yok. Onun için genelde içerlerden kıyılara iniyoruz.

Seyahat öncesi nasıl bir hazırlık yapıyorsunuz?
Mutlaka gideceğimiz yer hakkında okurum, konuşmadığımız bir dilse birkaç mühim cümle öğrenirim, müziklerini dinlerim, yemeklerini araştırırım. Hazırlık aşaması da seyahat kadar mutluluk veren bir aşama, o aşamanın da sonuna kadar tadını çıkarmak lazım.

En son nereye gittiniz?
Geçen hafta Yunanistan’ın Hydra Adası’ndaydım. Pire limanından hızlı feribotla 1,5 saat uzaklıkta. Deli oldum, şahane bir yer. Üstelik henüz sezon açılmadığından çok kalabalık da değildi. Mutlaka tavsiye ederim.

Sırada neresi var?
Önümüzdeki hafta Ukrayna’nın Lviv kenti var. Ama bu planlı seyahat, önümüzdeki haftaya kadar çok şey değişebilir, planlanmamış bir Normandiya kaçamağı çıkabilir her an.

Gezi deneyimlerinizi paylaştığınız blog ya da web siteniz var mı?
extrabagaj.blogspot.com’da sadece gezi deneyimlerimi değil, farklı ülkelerde yaşama deneyimlerimi de paylaşıyorum. Posta Gazetesi’nde ve bir de themagger.com’da da gezi yazıları yazıyorum.

Pınar Kuster: “Kapının arkasında her an hazır bir bavulum var”

Paris’e yerleşme fikriniz nasıl oluştu ve gelişti? Ne zamandan beri Paris’te yaşıyorsunuz?
Fransa ilk 6 yılda yerleştiğimiz 6. ülkeydi. 5 yıldan fazladır da Paris’te yaşıyoruz. Afrika’da 3 ülke değiştirdikten sonra maceraya ve göçebe düzene biraz ara verip biraz daha düzenli bir şehirde birkaç yıl yaşamanın iyi bir şey olacağını düşündük. İyi ki de öyle yapmışız… Paris eninde sonunda mutlaka dönüp dolaşıp geleceğimiz şehir oldu. Göçebeliğe bu yaz tekrar başlıyoruz.

Pınar Kuster: “Kapının arkasında her an hazır bir bavulum var”

Paris’teki yaşamla ilgili deneyimlerinizi anlatır mısınız?
Turistlerin yaşadığı Paris ile “parisienlerin” yaşadığı Paris çok farklı. Şehrin 12. bölgesinde, turist kalabalıklarından uzak yaşıyoruz. Evin hemen arkasındaki pazardan alışveriş yapıp, evin yanındaki pastaneden ekmeğimizi alıp, komşu kafenin sahibiyle selamlaşıp bir kahve molası verip, Fransız politikacılar hakkında şikâyet ederken hemen önümüzdeki parkta oynayan çocukların sesleri ile parkın köşesinde çalan müzisyenlerin şarkılarını dinliyoruz. İstanbul’daki gibi arabaların içine, AVM’lerin dört duvarının arasına kapalı kalmıyor “parisienler”. Paris, sokakta yaşayan bir şehir… Biz de öyle yapıyoruz.

Seyahatleriniz sırasında sizin gibi gezginlerle tanışıyor musunuz? Hiç enteresan anınız var mı?
Daha geçenlerde 70 yaşlarında ve yeni evlenmiş Amerikalı bir çiftle tanıştık. Balaylarını geçirmek için geldikleri Paris’i çok sevip buraya yerleşmeye karar vermişler. Kadın resim yapıyor, adam kitap yazıyor ve beraber Fransızca öğrenmeye çalışıyorlar. 70’li yaşlardalar ve böyle büyük bir adımı cesaretle atabiliyorlar, düşünebiliyor musunuz?
 
Ülkelerin yeme-içme alışkanlıkları çok farklı olabiliyor. Siz gezilerinizde bu durumu nasıl belirliyorsunuz, yemek yemek için nasıl yerler tercih ediyorsunuz?
Her şeyin yerlisini yemek lazım… Türkiye mutfağı olmadan yaşayamam deseydim zaten uzakta mutlu olamazdım. Gana’da Ganalılar gibi çok çok çok acılı biber çorbası, Fildişi Sahili’nde kelewele (kızarmış plantain), Senegal’de tavuk yassa, Fransa’da steak tartare yemedikten sonra ne anladım ben gezmekten! Eğer mümkünse ülkenin yerlilerinden birinin evinde yiyebilmek ideali tabii. Yemeklerin en güzelleri hep evlerde pişiyor.

Pınar Kuster: “Kapının arkasında her an hazır bir bavulum var”

Kalacak yer olarak tercihiniz genelde nedir? Otel, hostel, kamp vs.
İşte burada biraz seçiciyim. Öğrencilik yıllarındaki her yerde kalırım yaklaşımını kaybedeli epey oldu. Otel konusunda da takıntılarım var biraz; mümkünse halı, battaniye ve duş perdesi olmasın (bunu, deli deme riskinizi göze alarak itiraf ediyorum). Küçük oteller en sevdiklerim… Ama İsviçre’de bir dağ başında, tanımadığım 30 kişiyle aynı chalet’de, altı ahır olan bir odada uyku tulumu içinde uyuduğum da oldu veya Fildişi Sahili’nde iç savaştan kurtarılmayı beklerken askeri bir kışlada, diğer ailelerin de olduğu bir koğuşta sert asker battaniyesi altında… Tercih eder miyim, etmem ama mecbur kalınca…

Bugüne kadar gittikleriniz arasında sizi hayal kırıklığına uğratan bir yer oldu mu?
Venedik’in fazla turistik, yapmacık halini çok sevememiştim. Ama Venedik’ten bahsediyoruz, bir yandan da turistik olduğunu bilerek gidiyoruz, bu yüzden sanırım şikâyet etmemeliyim.

Eğer imkânınız olsa 1 sene izin ve limitsiz para verseler, haydi gez deseler, neler yapar nerelere giderdiniz?
Düşüncesi bile hayallere dalmama yetti. Dünyada görecek o kadar çok yer ve o kadar kısıtlı zaman var ki 1 yıl yetmez biliyorum ama dünya turu atmayı çok isterdim.
  
Gezmeye yeni başlayanlara tavsiyeleriniz nelerdir? Nereden başlamalı, nelere dikkat etmeliler?
Sanırım güvenlik ve sağlık konusunda risk almadan mümkün olduğunca o şehirde yaşayanlar nasıl yaşıyor diye araştırıp öyle keşfetmeye çalışmak, verebileceğim en doğru tavsiyelerden biri olacaktır. Turist kalabalıklarının arasında kaybolunca, şehirlerin gerçek ruhlarını kaçırabiliyoruz bazen. Şehirlerin gerçek hallerini içlerinde yaşayanların arasında görmeyi seviyorum ben.