Tarih Kitaplarından Tanıdığımız İsimler: Montreux ve Lozan

İsviçre gezimiz tüm hızıyla devam ediyor. Bern'den sonra bir saatlik süren yolculuktan sonra Montreux'ye (Montrö) vardık.

Montreux

Cenevre Gölü'nün kuzey kıyısının doğrusunda, Vaud Rivierası’nın merkezinde yer alan Montreux, 20. yüzyılın başlarından beri, mikro-kliması sayesinde gelişen turizmiyle oldukça tanınan bir şehirdir.

Bizim tarihimiz açısından da oldukça önemli bir yere sahiptir Montreux. Okullarda sosyal bilgiler ve tarih derslerinde sık sık duyduğumuz Montrö Boğazlar Sözleşmesi, (Türk Boğazlarından geçiş rejimini ve boğazlar bölgesinin güvenlik işlerini düzenleyen sözleşmedir. 1923'te Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine geçmiştir) burda bir otelde imzalanmıştır.

Direk 3 kilometre ilerdeki Château de Chillon'a (Şilon Şatosu) geçerek gezimize başlıyoruz. Şato hakkında biraz bilgi vereyim. Château de Chillon, Veytaux sınırları içerisinde, Cenevre Gölü'nün doğu kıyısında yer alıyor. Montreux'ye 3 kilometre mesafede yer alıyor ve giriş ücretli. Aynı zamanda kale içinde bulunan dört büyük salon, üç avlu ve yatak odasından yalnızca bir kısmı ziyarete açıktır.

Şatoyu görmenizi kesinlikle tavsiye ederim. Buradaki gezimizi tamamladıktan sonra Montreux'ye gidip Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalandığı Montreux Palace Otel’i ziyaret edelim dedik. Otelin panjurları turuncu renkli ve bu görüntüsüyle şehirde kendini hemen belli ediyor.

Lozan

Burayı da gördükten sonra 20 dakikalık bir yolculuktan sonra Lausanne’a (Lozan) vardık. Yolda her yer üzüm bağları ve taraçalar halinde yapılmış. Muhteşem bir görüntüsü vardı.

Aracımızı Notre-Dame La Cathedrale Lausanne’a (Lozan Katedrali) yakın bir yere park edip katedrali üstün körü gezdik.

Katedral şehre ve göle tepeden bakan bir konumda bulunuyor. Şehrin ve gölün manzarası buradan izlenebiliyor hatta katedralin çatı kısmına çıkıp daha da yukardan manzara izlenebiliyor ancak biz çok acıktığımız için zaman kaybetmek istemediğimizden kuleye çıkmaktan vaz geçtik ve katedralin hemen altındaki Doğal Tarih Müzesi’nin yanından şehre doğru indik. Tam da festival için kurulan bir sokağa indik. Her yer tıklım tıklım insan doluydu ve insanlar ellerinde domuz sosisleri ve biralar ile eğleniyorlardı. Biz yine de bilinen bir fast food restoranı arayıp bulmanın derdindeydik. Neyse ki telefondaki haritadan bulmamız kolay oldu. Karnımızı doyurduktan sonra Lozan Antlaşması’nın yapıldığı oteli görelim dedik. Otelin ikinci katının kafe olarak kullanıldığını öğrendik.

Lozan sokaklarında gelişi güzel gezindik. Postane binasının olduğu yerden tekrar yukarı doğru Şato istikametine yöneldik. Yukarı yorucu bir tırmanıştan sonra katedralin altından Palais De Rumine’in üstüne vardık. Bu müzenin önünde Place de la Riponne adlı geniş bir meydan vardı. Burada da festival için kurulmuş stantlar vardı. Üşenmeden tekrar aşağıya indik ve meydandaki stantları gezdik.

Daha sonra ücretsiz olan müzeye girdik. Bu duruma bir hayli şaşırdım. Çok fazla zamanımız olmadığı için müzenin bir kaç bölümünü hızlı bir şekilde gezdik. Bol vakitli bir zamanda sindire sindire gezilebilecek ve içinde bir gününüzü harcayabileceğiniz bir müze.

Müzeden çıktıktan sonra aracın olduğu yere tırmanmaya başladık. Saint Maire Şatosu’nu da görelim dedik. Haritada aracı park ettiğimiz yere yakın gözüküyordu ancak bakımda olduğu için etrafı kapatılmış. Biz de bir kaç kez önünden geçmişiz onu bulmak için, bir hayli yukarıya tırmanmışız. Bulamayacağımızı düşününce dönmeye karar verdik ve tam aracımızın olduğu yere vardık ki bakımda olan binayı fark ettik. Kısmet değilmiş diyerek Lausanne’ın alt kısmı olan gölün kenarındaki bölümüne yani Ouchy’e (Uşi)  geçmek için aracımıza bindik.

Bir kaç dakika sonra kapalı bir otoparka aracımızı park edip geziye başladık. Sahilde yine tıklım tıklım bir kalabalık vardı. Festival etkinlikleri son hız devam ediyordu. Yine tarihimizde sık sık duyduğumuz Uşi Antlaşması’nın yapıldığı yeri görelim diyerek biraz ilerdeki Château Ouchy’nin (Uşi Şatosu) önünden geçerek antlaşmanın yapıldığı otellerin olduğu yeri gezdik.

Buraları da gezdikten sonra Cenevre yolu üzerindeki otellere doğru yola koyulduk. Otel fiyatlarının internette araştırdığımızdan yüksek olmasından dolayı bir saatlik yol daha gittik. Sabah erkenden Cenevre’yi gezmek daha avantajlı olur düşüncesiyle geceyi burada geçirdik. Bir sonraki yazımızda Cenevre’de görüşmek üzere.