Kırgızistan'da Doğal Yaşam ve Tarih

Kırgızistan'a ikinci gidişim. Diyelim; başka bir ülkede yaşam kurmuş ve seneler sonra memleketinize dönmüşsünüz, hani içinizi bir huzur, bir mutluluk kaplar ya, işte Kırgızistan'a ayak bastığınızda bu huzuru hissediyorsunuz. İnsanların misafirperverliğinden mi, yoksa ata topraklarına basmanın verdiği huzurdan mıdır bilinmez ancak, buraya gelirken insanın içini büyük bir heyecan ve neşe, ayrılırken de derin bir hüzün kaplıyor.

Öncelikle Kırgız kardeşlerimiz kimmiş, kimlermiş diye bir bakalım. 840 yılında Uygur Devleti'ni yıkarak kendi devletlerini kuran Kırgızlar, topraklarında Göktürk Kağanlığı, Kırgız Kağanlığı, Karahanlı Devleti, Moğol İmparatorluğu, Çarlık Rusyası ve Sovyet dönemlerini yaşamışlar.

Kırgızlar 12. yüzyılda, Karahanlılar egemenliğinde müslüman olmuşlar. 1881 yılında Rus İmparatorluğu egemenliği altına giren Kırgızlar 1991’de Sovyetler Birliği’nden ayrılarak bağımsızlığını ilan etmişler. Ülkenin nüfusu 5,5 milyon. Etnik gruplar; Kırgızlar %64.9, Özbekler 13.8 ve Ruslar 12.5. Müslüman oranı %76. Ülkede %18 Hristiyan, %2 Budist, %4 Ateist bulunuyor. Müslümanların çoğunlukta olmalarına rağmen baş örtülü kadın oranı %1 bile değil. Nedenini sorduğumda "Biz Arap değiliz, bizim kültürümüzde kadını kapatmak yok," diyorlar.

Tanrı yani Tengri Dağları ülkenin %65'ini kaplıyor. Kırgız yazar Cengiz Aytmatov'un romanlarında "mehtabın, yeryüzünde en güzel şekilde seyredildiği yer" olarak nitelediği "Issık Gölü" bu dağların eteklerindedir. Dünyanın en büyük krater gölü olmasının yanı sıra Peru ve Bolivya arasında kalan Titikaka'dan sonra dünyanın en büyük dağ gölüdür. Denizden 1.609 metre yüksekliğinde, 668 metre derinlikte ve alanı 6.236 kilometre karedir. Issık Gölü adını, kaplıcaları ve göl tabanındaki sıcak (ısıtılmış) su kaynaklarından alıyor.

Bu gezimizde üç gün şehirden uzak yurt adı verilen çadırlarda kalıyoruz. Bu yurtlarda elektrik yok, su yok, duş, tuvalet yok ve tabi ki internet de yok. Birkaç kişi yer yatağında beraber yatıyoruz. İhtiyaçlar çayır-çimende gideriliyor. İlk gün buradaki yaşam şartları bizi gerçekten çok zorluyor. Ancak diğer günlerde alıştık; bu ilkel yaşamı sevdik bile. Hatta son gün bizi 5 yıldızlı otele götürdükleri zaman tuvaleti, yatağı yadırgayıp ihtiyaçlarımızı alışık olduğumuz üzere dışarıda, bahçede giderme özlemi içerisine bile girdik. :)

Kırgızlar, Ruslardan bağımsızlıklarını kazandıklarında biz Türklere çok güvenmişler. Ancak ilk gelen Türklerin içindeki Kırgız devleti ile iş yapan kötü niyetliler avansları alıp kaçmışlar. İki ülke arasında seneler süren bir kırgınlık, güven bunalımı olmuş. Bunun giderilmesi yıllar almış. Şimdiyse ilişkilerimiz iyileşmiş. Ve hala, biz Türklere çok ekmek var burada.

Kırgızlar, 20. yüzyıla kadar Arap, 1928'den sonra Latin, 1948'den itibaren Kiril alfabesini kullanmışlardır. Kırgızca, Türk lehçelerinden Kıpçak Grubu'na ait bir lehçedir. Kırgızlar kendi aralarında konuşurlarsa bir şey anlamayabilirsiniz. Ancak gözünüzün içine bakarak ve yavaş konuşurlarsa anlaşabilir oluyorlar. Gramerlerimiz aynı. Kelimelerde ve telaffuzda farklılıklar var. Bizim dilimiz çok sayıda Arapça ve Fransızca kelime barındırırken Kırgızca çok sayıda Rusça kelime barındırıyor. Oysa 400 milyona yakın Türk'ün ortak kullanabileceği "öz Türkçe" kısa bir dil çalıştayı ile başarılı olabilir. Meşhur Kırgız halk edebiyatından Manas Destanı'nı okuyanlar, Kırgız dili ile aramızda çok büyük fark olmadığını anlarlar. (Yazının sonunda küçük bir örnek bulacaksınız)

Ortak dil uygulamadığımız takdirde bugüne kadar Azeri dostlarımızla yaşadığımız komik diyaloglar, Türki Cumhuriyetler'de de sıkça rastlanmaya devam edecektir. Örneğin; Kazakistan'da otel odanıza yanlışlıkla giren kadın temizlik görevlisinin "lütfen geçirip goyunuz" cümlesini eyleme geçirmeye kalkarsanız tutuklanabilirsiniz. Oysa bu sadece "özür dilerim" demektir. Veya otelinize birlikte geldiğiniz Kırgız iş arkadaşınızın, siz henüz oda anahtarınızı ararken size "aç kıçı" önerisiyle ona çift dalabilirsiniz. Oysa bu kelime “anahtar”  anlamına gelmekte.

Ayran bizimse,  kısrak sütünün ekşitilmesiyle elde edilen “kımız” ve deve sütünün ekşitilmesiyle yapılan “şubat” da Kırgızların milli içecekleri. Bu içeceklerin alkol oranları bekletildiği her gün biraz daha yükselir. Mide alışık değil ise, ilk içilen kımız o günü kapalı kapılar ardında geçirtir, bizden söylemesi. "Biş parmaq" Kırgızların en meşhur yemeği olup, en iyi beş parmak at etinden yapılır ve çok önemli misafirlere ikram edilir. Bu yemek adını beş parmakla yenmesinden alır. Kesme denilen ince kesilmiş hamurun üzerine, çok küçük doğranmış et ve soğandan oluşan sosun ilave edilmesiyle yapılır. Bunun dışında Kırgız pilavı (pılof), şiş (şaşlık) en çok tüketilen yemekleridir. Burada her fırının ekmeğinde, yapan fırının mühürü vardır. Kırgızlar evlerine ilk kez gelen misafire ekmek ve tuz ikram ederler. Kırgız geleneklerine göre sunulan ekmekten en az bir parça yemeniz gerekiyor. Aksi takdirde misafirin, ev sahibine karşı düşmanca duygular beslediği kabul ediliyor. Çorbalar kaşıksız doğrudan kaseden içiliyor. Yemeklerde "Aksakal" kuralı var. Bu diğer doğu bloğu ülkelerindeki "Tamada" kültürüne çok benziyor. En yaşlı, en saygın kişi masanın ortasına oturtulur ve ondan bir yemek konuşması yapması beklenir. Yine Kırgızlar evlerine gelen misafirlerine sundukları yemeklerden artanları yani yiyemediklerini paket olarak misafirlerine veriyorlar. Bu paketi almamak ev sahibine karşı hakaret sayılıyor. kalpak kültürü de önemli burada. Kalpaklar renk ve şekillerine göre sosyal statüyü ve saygınlığı temsil ediyorlar.

Ülke 2005 ve 2010'da iki darbe görmüştür. 2005'de dönemin Devlet Başkanı Askar Akayev'i yolsuzluk yaptığı gerekçesiyle deviren halk, Akayev'in yerine gelen Kurmanbek Bakiyev'e karşı 2010 yılında aynı suçlamayla ayaklanarak Bakiyev’i de koltuğundan etti. Ülke an itibarı ile parlamenter sisteme sahiptir.
Eğitim ve sağlığın ücretsiz olduğu Kırgızistan’da okuma yazma oranı %93. Aynı zamanda, 16 Türk okulu ve 2 Türk üniversitesi bulunmakta. Ancak sadece Türk okullarında kız-erkek ayırımı var. Kırgızistan'ın en iyi üniversitesi; Türkiye Manas Üniversitesi'dir. Manas Destanı’nın 1000. Yıldönümü olan 1995'te iki kardeş ülkenin arzusu ile başkent Bişkek'te kurulmuştur.

Adettendir, göstermelik de olsa Kırgızistan'da mutlaka "kız kaçırılarak" evleniliyor. Bunun dışında diğer tüm ritüeller tanıdık. Bir önemli benzerlik daha: Kırgızların kırsaldaki trafik levhaları kurşunlar nedeniyle delik deşiktir.

Ekonomik olarak baktığımızdaysa, Kırgızistan’ın Türk dünyasındaki belki de en fakir ülke olduğunu söyleyebiliriz. Dağlık bölgelerde yarış atları yetiştiriliyor, tavşan besleniyor, arıcılık yapılıyor. Ülkede, makine, otomotiv, gıda, çimento, cam ve konserve fabrikaları mevcut.

Turistik yerlere gelince, Bişkek, Oş (Osh), Burana Kulesi, Narin şehirlerinde, UNESCO Dünya Kültür Mirası adayı Burana Kulesi'nin, Balbal Anıt Mezarları'nın ve Taşrabat Kervansarayı’nın mutlaka görülmesi gerektiğini söyleyebiliriz.

Manas Destanı’ndan bir örnek:

AD TOYU
Yakup Han, karısı Çıyrıçı’dan
şimdi bir oğlan doğurttu.
Oğlunun yüzüne baktı,
beyaz eti pamuk gibi,
kemikleri bakır gibi.
Bir ak kısrak kestirdi,
Yakup Han, doğan oğlunun adını
dört ulu peygambere
“Manas” koydurdu.
Dört peygamber onu kucakladı,
peygamber çocuğu sınadı.
Yarkent’ten gelen yedi elçi
yemeği övüp yeyip gitti,
“Manas obur olacak!” deyip gitti.
Çin’den gelen kırk elçi
yemeklerden bol yeyip gitti,
“Manas Çinlileri kıracak!” deyip gitti.
Nogay’dan gelen on elçi
turup eti yeyip gitti,
“Manas korkunç olacak!” deyip gitti… 

CEM POLATOĞLU

Yazar Hakkında

CEM POLATOĞLU

1978’den beri Sektörde (Otel, Çarşı, Yurtdışı Acente, Profesyonel Turist Rehberi, Acente Sahibi) İ.T.Ü. Gemi inşaatı mezunu, Amerika’da North Caroline S.U. Master, Avusturya/ Viyana’da W.T.Ü.