Madeira Adası: Funchal

Cruise gemisi ile gezimize devam ediyoruz. Bugün Madeira Adası’na gideceğiz. Gemimiz sabah saat 08.00 gibi Madeira Adası’nın başkenti Funchal’a yanaştı. Saat yaklaşık 09.00 gibi günlük turumuza başladık. Burası hakkında kısa bilgiler verelim.

Atlas Okyanusu’nda bulunan ada Portekiz’e bağlı. 737 kilometrekarelik volkanik adanın sıcaklığı yıl boyunca 20 dereceler civarında. Adada her yerde güzel çiçekler göreceksiniz.

Endemik mor çiçekler Madeira’nın gururu. Aynı zamanda mor jakarandalar da adada bol miktarda göreceğiniz ağaçlardan. Adanın toprakları çok verimli ve yılda 3 kez patates veriyor. Yediğinizde siz de anlayacaksınız, patatesleri gerçekten çok lezzetli. Ayrıca futbolseverlere de bir küçük bilgi, Madeira Adası Christian Ronaldo’nun doğduğu yer. Kendisinin burada bir de heykeli varmış ancak biz maalesef göremedik. Siz bu heykeli görmek isterseniz limana yakın bir noktada bulunuyor.

Gelelim gezimize. İlk önce yaklaşık yarım saatlik bir yolculukla 660 metre yükseklikteki Monte Kilisesi’ne geliyoruz.

Kilise, Monte Tepesi üzerinde bulunuyor, 16. yüzyılda yapılmış ve 18. yüzyılda restore edilmiş. Bu tepe üzerinden Funchal manzarası gerçekten müthiş görünüyor.

Kilisenin önünde buraya sürgüne gönderilen Macar kralının yaşadığı yer bulunuyor, ayrıca kilisenin içinde sol tarafta 1992 yılında ölen bu Macar kralının mezarı da bulunuyor. Macar kralı, 1. Dünya Savaşı’nın bitmesi uğruna verdiği çabadan dolayı aziz ilan edilmiş. İçindeki altın tonları da gerçekten çok güzel bu kilisenin, sizce de çok ihtişamlı gözükmüyor mu?

Kilise’den basamaklarla aşağıya doğru inerken Funchal, doğal bir amfitiyatro gibi geldi bana. Bu iniş yolunda şehrin panoramik görüntüsüne tekrardan hayran oluyoruz. Bu arada buradan aşağıdaki şehre inmek için 2 yol olduğunu öğreniyoruz. Birincisi teleferik, ikincisi ise adaya özgü örme sepetler.

Bu sepetler kızak haline getirilmiş, çift kişilik ücreti ise 25 euro ve sepetlere toboggan adı veriliyor. Tobogganlar 19. yüzyıldan beri kullanılıyor. Önceleri taşıma amaçlı kullanılıyorlarmış ancak şu anda turizm amaçlı kullanılıyorlar. İki kişi oturulabilen bu sepetlerde özel kıyafetli 2 kişi de sepetin iki yanında kızağa hız vererek 2 kilometre boyunca sizi kontrollü bir şekilde aşağı indiriyor.

Biz aşağıya teleferikle indik ve iyi ki de bu seçeneği tercih etmişiz dedik çünkü manzara gerçekten müthişti.

Teleferikten indikten sonra eski şehrin dar sokaklarında dolaşıyoruz. Bu sokaklardaki, özellikle de Santa Maria Sokağı’ndaki bazı duvarlar ve de kapılar tam fotoğraflık.

Buradaki belediye başkanı sanatçıları ve sanata ilgi duyanları “bu kapılar sizin olsun” diyerek kapıları süslemeye yönlendirmiş, böylece de müthiş kapılar üretilmiş.

Çok da iyi yapmış. Bu güzel sokağı fotoğrafladıktan sonra balık, çiçek ve meyve pazarı olan Mercado dos Lavradores’e gidiyoruz, yani Türkçesi Çiftçilerin Pazarı.

Mercado dos Lavradores’de bu bölgede çıkan uzun boylu, siyah derili, Türkiye’de bildiğimiz barakudaya benzeyen balıklar, yılan balığı, peixe espada (Türkçede kılkuyruk diye geçiyor) ve daha birçok çeşit balık gördük.

Madeira Adası'nın en favori yemeği, bu balıkların muz ile pişirilmesinden elde edilen bir yemek, “muzlu black scabbardbalığı filetosu”. Black scabbard fish diye bahsedilen balığın tam Türkçe karşılığı yok, dünyada sadece birkaç yerde bulunabilen bir balık. Denizin 1.000 metre kadar derinlerinde bulunabiliyor. Görüntüsü çirkin olsa da balık yemeyi sevenlerin tadını çok seveceklerine eminim. Balık filetosu sarımsak, limon suyu, karabiber ve tuz ile marine ediliyor, daha sonra filetolar ve muz yumurta ile una bulanıyor. Yağda kızartıldıktan sonra üzerine taze fesleğen konularak servis ediliyor. Bence balık seviyorsanız kesin denemelisiniz.

Çiftçilerin Pazarı’ndan sonra Çiçek Pazarı ve Meyve Pazarı’nı da gezdik. İkisi de çok kesinlikle çok güzel ve değişikti. Türkiye’de çok da alışık olmadığımız tropik meyvelerle karşılaştık ve bol bol fotoğraflarını çektik. Pazar ziyaretlerimiz bittikten sonra da Funchal şehir turumuza başladık.

Kilise’nin önünde bulunan cadde çok hareketli, birçok şık mağazaya ve kafelere de ev sahipliği yapıyor. Cadde boyunca yerlerde çiçekten halılar var.

Jakarandalar açmış caddenin her yerinde ve onların arasından yürümek gerçekten çok keyifli. Biz burada Ritz Cafe’de oturup Portekiz’in meşhur tatlısı pasta de nada yiyerek yanında Madeira Adası’na has bir likör olan maracuja’larımızı yudumladık.

İnternete girip sevdiklerimizde haberleştikten sonra da 1.095 metre yükseklikteki Eira Do Serrado’ya çıkmaya karar verdik. Burası, kuşbakışı etrafı seyredebileceğiniz, görkemli dağlara hayran kalabileceğiniz bir nokta. Buradan Rahibeler Vadisi’ni kuşbakışı seyredip fotoğraflayacaktık ancak çok sis bastırdığından maalesef buradaki manzarayı göremedik. Dönüşte de Cabo de Girao’ya gitmeye karar verdik.

Cabo de Girao, Avrupa’nın birinci, dünyanın ikinci en derin uçurumu. Buradaki cam terastan aşağıdaki uçuruma bakarak müthiş bir deneyim yaşıyoruz. İnsan tabii bir camın üzerinde dünyanın en derin uçurumlarının birinin üstünde dururken biraz korkuyor ama kesinlikle bunu denemeye değer.

Burada fotoğraf çekimlerimizi tamamladıktan sonra da teraslarda ekili muz bahçeleri arasından kıvrıla kıvrıla bir balıkçı kasabası olan Camara dos Lobos’a geliyoruz.

Camara dos Lobos, çok küçük ve çok şirin bir balıkçı kasabası. Nüfusu 30.000 olan kasaba, rehberimizin verdiği bilgiye göre Portekiz’deki en genç nüfusa sahip olan yermiş. Bu balıkçı kasabası aynı zamanda foklara da ev sahipliği yapıyormuş. Burada ayrıca birçok hediyelik eşya dükkânları bulunuyor. Çantalar, tişörtler, şapkalar ve daha birçok ürünü bu kasabadan alabilirsiniz.

Bu adada henüz gezemediğimiz yerler var ancak gemimize dönmemiz gerekiyor. Benim size önerim en az 3-4 gün bu adada kalmanız yönünde olacak. Gezilecek, görülecek yerlerin yanında bu ada insana huzur veriyor ve lezzetli yemeklerini, çiçekli sokaklarını ve manzaralarını insanın bırakası gelmiyor. Çok sevdiğimiz bu adadan ayrılıyor ve gemimize dönerek Malaga’ya doğru yola çıkıyoruz. Burada Mijas köyüne gideceğiz.

 

NURHAN YILMAZ

Yazar Hakkında

NURHAN YILMAZ

1951 İstanbul doğumluyum. Yıl içinde dönüşümlü olarak Sinop, Bodrum ve İstanbul’da yaşamaktayım.Küçük yaşlarda babamın mesleği gereği, Türkiye’nin pek çok farklı şehirlerinde yaşadım.