Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Bize biraz kendinizden bahseder misiniz?
1970 yılında Ankara’da doğdum. 1985 yılında Atatürk Anadolu Lisesi’nden, 1988 yılında Ankara Fen Lisesi’nden, 1992 yılında ODTÜ Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun oldum. Kısa bir süre Aselsan’da çalıştım, 1993 yılından bu yana Hazine Müsteşarlığı’nda ve Ekonomi Bakanlığı’nda görev yapıyorum. 2002 Kasım ayında Tokyo Büyükelçiliği Ekonomi Müşavirliğine tayin edildim ve 4 yıla yakın bir süre Tokyo'da yaşadım. Bazen iş gereği, bazen de hobi amaçlı Japonya’nın büyük bölümünü dolaştım ve Japonya gözlemlerimi kısa notlar alarak derledim. Türkiye’ye döndükten sonra bu derlemelerden oluşan ilk kitabım “Japon Yapmış” 2010, ikinci kitabım “Japon Ne Yapmış” 2011, gezi ağırlıklı üçüncü kitabım “Japon Yapmış Türk Gezmiş” ise 2013 yılında yayımlandı. 2011 yılında Türkiye Gezginler Kulübü’nün düzenlediği “Evliya Çelebi Gezi Yazısı Yarışması”nda, Japonya’nın Kyoto kentini anlattığım yazımla ikincilik ödülü kazandım. Eşim Aysun ile 1994 yılından bu yana evliyim, Çağla (13) ve Mete (10) adlarında iki çocuğum var. 

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Gezmek size ne ifade ediyor? Seyahatlerin hayatınızdaki yeri nedir?
Gezginlik virüsü çok küçük yaşlarımda ailemden bulaştı. Yaz tatillerimiz dışında da fırsat buldukça yurt içi seyahatlere çıkardık, özellikle İstanbul’da gezerdik. Çok küçük yaştan İstanbul’un müzelerini, saraylarını, camilerini görmüş, sokaklarında saatlerce yürümüştüm. İlk büyük yurt dışı gezim üniversitenin son sınıfında, Mimarlık Fakültesi’nin düzenlediği Avrupa gezisi olmuştu. Yaklaşık 25 gün içinde otobüsle 7 ülkeyi gezmiştik; gecelerin yarısını otobüste uyuyarak, yarısını da hostellerde geçirmiştik. Çok farklı bir tadı olan bu turdan sonra içimdeki gezgin virüsü tedavi edilemez derecede benliğimi ele geçirdi ve seyahat etmek hayatımın vazgeçilmez bir parçası oldu. Kamuda işe başladıktan sonra da iş nedeniyle çok sayıda yurt içi ve yurt dışı gezilere gittim. İş gezisi olsa bile mutlaka gittiğim yerleri gezecek, gözlemleyecek fırsatlar yarattım kendime. Bazı arkadaşlarım boş vakitlerini kaldığımız otellerin havuzunda veya spor salonunda değerlendirirken, ben her fırsatta fotoğraf makinemle sokaklara attım kendimi. Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü. 

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Bize biraz seyahat etme mantığınızı anlatır mısınız? Genelde tek mi yoksa grupla mı seyahat edersiniz?
Duruma göre değişiyor, özel seyahatlerimi genellikle ailemle yapıyorum, çocuklarıma da gezginlik virüsünü aşılamaya çalışıyorum. Onun haricinde, grupla seyahatleri tercih etmiyorum, çünkü benim gezme tempoma ve tercihlerime uyabilen fazla arkadaşım olmuyor. Sokaklarda günlük hayatı gözlemlemeyi çok seviyorum, saatlerce dinlenmeden yürüyebilirim, sokaklarda çekinmeden kaybolabilirim. Fotoğraf çekmeyi de çok sevdiğim için, bazen belli bir yerin daha güzel açı ve kompozisyon ile resmini çekmek için üşenmeden yolumu değiştiriyorum, caddenin karşısına geçiyorum, bir yere tırmanıyorum. Yemek yemek için mutlaka gittiğim yörenin mutfağını denemeye çalışıyorum, sokakta insanlarla tanışıp sohbet etmek istiyorum, tabii benim bu tercihlerim çoğu kişiye uymayabiliyor; bazı arkadaşlarım yarım saat yürüyüp 1,5 saat kahve molası vermeyi, ya da gittikleri yerde bilindik uluslararası mutfaklardan şaşmamayı tercih edebiliyor. Onların tercihine saygı duysam da genelde anlaşamayıp kendi yolumuza gidiyoruz.

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Rotanızı nasıl belirliyorsunuz?
Seyahat etmek benim için öncelikle tanımaktır. Tanımayı da birbirini tamamlayan iki yolla yaparım; çok gezerek ve çok okuyarak! Eğer fırsat bulursam, gittiğim yer hakkında önceden okuyarak dersime çalışırım. Özellikle tarihini mutlaka okumak isterim. Kültürü, mutfağı, görülecek yerlerini öğrenirim. Sanat ve kültür birikiminin en iyi gözlemlenebileceği müzelerini araştırırım. Önceden okuyarak gezimin "önceden tasarlanmış" bileşenini planlarım. Bu şekilde çalışmak ve gezi planı yapmak, gittiğim yerdeki kısıtlı vaktimi en iyi şekilde değerlendirmemi sağlar. Çünkü şimdiye kadar haftalar süren, zamanı istediğimce kullanabileceğim aylak gezilere çıkamadım. Ama gezimin ikinci bir bileşeni de mutlaka olur; kendimi plansızca sokakların akışına bıraktığım, anlık karar verdiğim, daha çok insanları ve gündelik hayatı gözlemlediğim, gezerken pek haritaya bakmadığım saatler. Daha önce milyonlarca kişinin benzer rotalarda dolaştığı “falanca şehri” gezisini bana özel yapan, ayırt edici nüansları katan işte bu bileşendir. Değişik insanlarla tanışmak, turist rehberlerinin tavsiyeleri dışında yerler keşfetmek mümkün olur. Ancak rota seçimiyle ilgili şöyle bir endişem var; insana "turist" ve "yabancı" olduğunun hissettirildiği, yerel halkın sürekli bir şey satmak, kazıklamak için size yanaştığı, günün her dakikasında kıran kırana pazarlık yapmak zorunda kalacağınız, güvenlikten büyük endişe duyacağınız yerler çok hoşuma gitmiyor. Çok değişik kültürleri olsa da, böyle ülkeleri kişisel tercihlerimde ikinci plana bırakabiliyorum.

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Şimdiye kadar kaç ülke gezdiniz?
Sanırım 40 civarında ülke olmalı... Tabii bunların arasında 4 yıla yakın yaşadığım Japonya da var, 1 veya 2 gün bulunduğum bazı Avrupa ülkeleri de.
 
Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Bugüne kadar gittiğiniz yerler arasında sizi en çok neresi etkiledi?
Tabii ki 4 yıla yakın yaşadığım Japonya'nın bende çok farklı bir yeri var. Neredeyse ikinci vatanım gibi olduğu için torpil geçtiğimi düşünebilirsiniz, ama sanırım öyle olmasaydı da listemin en başında olacaktı. Japonya, diğer Asya ülkelerinden, kültürlerinden de büyük farkları olan, çok özel bir ülke. Onun haricinde, Orta ve Kuzey Avrupa ülkelerinin de doğasını, dinginliğini, uygarlığını çok severim.
 
Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Bugüne kadar gittikleriniz arasında sizi hayal kırıklığına uğratan bir yer oldu mu?
Beni hayal kırıklığına uğratan hiçbir yer olmadı. Dediğim gibi, seyahat benim için öncelikle tanımak, değişik kültürlerden, yaşam biçimlerinden zevk almaktır. Dünya üzerinde gidilebilecek her yerin bir hikâyesi, görmeye değer unsurları olduğunu düşünüyorum. İnsan ön yargı ve beklentilerinden sıyrıldığı sürece gezilerinden daha fazla keyif alabilir; örneğin, Brüksel ve Cenevre için bana son derece sıkıcı, bir günden fazla dayanılmaz diyen arkadaşlarımın aksine, bu iki şehirde de çok keyifli zaman geçirdim. 

En son nereye gittiniz?
En son İran'da Tahran ve Tebriz'i ziyaret ettim. İran, çok köklü bir tarihi, olağanüstü bir kültür mozaiği olan bir ülke. Benim için yine çok etkileyici bir seyahat oldu, yakın zamanda gözlemlerimi sitenizde paylaşmak isterim. 

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Sırada neresi var?
Sırada değişik bir Uzakdoğu ülkesi olan Tayvan var. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Çin Halk Cumhuriyeti ile yollarını ayırmış, milliyetçi Çin olarak da bilinen, ancak birçok ülke tarafından resmen tanınmayan ilginç bir ülke. Köklü Çin kültürünün yaşatıldığı, gelişmişlik düzeyi oldukça yüksek Tayvan'ı görecek olmak şimdiden beni heyecanlandırıyor. 

Gezi deneyimlerinizi paylaştığınız blog ya da web siteniz var mı?
Evet, bu tanıtım fırsatını bana verdiğiniz için teşekkürler. Onur'un Seyir Defteri başlıklı blog sayfam, www.onurataoglu.blogspot.com adresinde hizmetinizde. Gezi yazılarımı ve fotoğraflarımı paylaştığım siteme tüm gezimanya takipçilerini beklerim. Gezi dışında, tarih, sinema ve müzik gibi konularda da yazılarım burada yer alıyor. 

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Ülkelerin yeme-içme alışkanlıkları çok farklı olabiliyor. Siz gezilerinizde bu durumu nasıl belirliyorsunuz, yemek yemek için nasıl yerler tercih ediyorsunuz?
Yeme-içme alışkanlıkları çok farklı olabiliyor, ama daha önce de dediğim gibi ilk tercihim gittiğim ülkenin yerel mutfağı. Yemek konusunda çok nazlı değilim, onu yiyemem, bunu içemem gibi kısıtlarım pek yoktur. Ama yine de, özellikle Uzakdoğu ile özdeşleşen börtü böcek, yılan çıyan gibi uç örnekleri pek tercih etmem... Zorunlu olmadıkça hamburger-pizza zincirlerinin güvenli limanına sığınmaktan kaçınıyorum.

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Kalacak yer olarak tercihiniz genelde nedir? Otel, hostel, kamp vs.
Kalacak yer olarak genelde otelleri tercih ediyorum. Eğer bir şehir seyahatine gidiyorsam, önceliğim şehir merkezinde kalmak. Genelde şehir merkezleri biraz daha eski, küçük otelleri barındırıyor; nispeten yeni, konforlu, hesaplı oteller şehrin dışlarına doğru yayılıyor. Ama ben titiz bir araştırma ile merkezi bir yerde, fazla lüksü olmayan, temiz, mütevazı otelleri tercih ediyorum.

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Eğer imkânınız olsa 1 sene izin ve limitsiz para verseler, haydi gez deseler, neler yapar nerelere giderdiniz?
Bu insanın hayallerinin alamayacağı bir imkân, ama memnuniyetle kabul ederdim tabii... İlk tercihim, şimdiye kadar görme imkânım olmadığı için Güney Amerika olabilirdi. Zamanımı "dünyanın her yerini göreyim" diye birçok ülkeye bölmek yerine, belli bir bölgeyi derinlemesine tanıyarak gezmek, hatta yarı yerleşik gibi yaşamak isterdim. Örneğin, bir yılı Arjantin-Şili-Brezilya arasında paylaştırabilirdim. Limitsiz para gerçekten önemli değil, çünkü lüks içinde yaşamak, özel helikopterle gezmek, ultra lüks yerlerde konaklamak gibi bir tercihim olmayacak; ortalama halkla iç içe, yerel ve mütevazı yerlerde konaklayabileceğim, yiyip içebileceğim bir bütçe yeterli olur. Potansiyel sponsorlara önemle duyurulur!  

Onur Ataoğlu: “Seyahat etmek benim için hem dünyanın farklılıklarını tanıma hem de kendi benliğime bir ayna tutma işlevi gördü”

Gezmeye yeni başlayanlara tavsiyeleriniz nelerdir? Nereden başlamalı, nelere dikkat etmeliler?
Gezmek gerçekten de bir tecrübe işi; alacağınız keyif, edindiğiniz deneyimlerle paralel artacak. O yüzden gezmeye yeni başlayanlara nispeten yakınımızdaki ülkelerden, fazla masraf çıkarmayacak, ileride tekrar kolaylıkla gidebileceğiniz yerlerden başlamalarını tavsiye ederim. İnsan gezdikçe tarzı, tercihleri oturuyor; bu yüzden ilk gezinizi uzak, egzotik bir diyarda, büyük bir bütçe ile yaparsanız, ileride hayıflanabilir, "keşke bugünkü aklım ile gidebilseydim" diye düşünebilirsiniz. O yüzden gezmeye (tabii yurt içini saymazsak) komşu ülkelerden, özellikle Balkanlar, Orta Avrupa, Akdeniz ülkeleri gibi coğrafyalardan başlamalarını tavsiye ederim. Tabii ki gidecekleri ülkeler hakkında önceden çalışmak, gezimanya gibi sitelerdeki gezgin notlarından faydalanmak çok yardımcı oluyor. Son bir tavsiyem de naçizane blog sayfama bakıp o ülke üzerine (varsa) notlarımı incelemeleri : )