Yaşı 40’larda olanlar da iyi bilirler ki eski dünya siyasi haritalarında Batı Afrika’da Dahomey adında bir ülke vardı. İşte bu Dahomey; bugünkü Benin’de üç kardeş tarafından kurulan ve hüküm süren üç krallıktan biri idi.
Dahomey, 1625 yılından beri Batı Afrika’da egemenliğini ilan etmiş ve giderek büyümüş ve krallığa dönüşmüştü.
1885 yılında Sao Joao Baptista de’Ajuda'da, Portekiz ile yapılan anlaşma gereği, Ocak 1886 itibariyle ülke topraklarında bulunan tüm sahil bölgesinin kontrolü bu ülkeye devredilmiş ancak bu durum bile 1892 yılında Fransa tarafından özellikle Afrika kökenli askerlerin yaptığı saldırıların engellenmesine olanak vermemiştir. 1894 yılında ise tamamen Fransa'nın hâkimiyeti altına girmiştir. Bu sürecin sonunda Fransa bölgeyi Fransız Batı Afrika’sı sömürge sisteminin bir parçası haline getirerek krallığın mevcudiyetine son vermiştir.
“Batı Afrika'nın Koridor Ülkeleri” olarak adlandırılan ülkelerinden biri olan Benin, 1899’da Fransızların egemenliğine geçtiğinde bile Dahomey Krallığı yüzyıllardır bu topraklardaki hâkim havasını sürdürmekteydi. % 24’lük bir Müslüman nüfusa sahip olmasına rağmen Benin, İslam Birliği üye ülkelerinden biridir. Kanımca burada Suudi Arabistan’ın ülke ekonomisine yönelik büyük katkısını göz ardı etmemek gerekir. Benin’de kullanılan yerel dil “Fon” dilidir.
Fransa’nın egemenliğinden 1 Ağustos 1960 yılında kurtularak bağımsız bir devlet olan Benin, demokrasiye bağlılığı ile Afrika’ya örnek olmuş bir ülkedir. Dünyanın birçok ülkesiyle karşılaştırıldığında güvenli bir ülkedir. İnsanlık tarihinde özellikle Batı Dünyası’nın bir utanç kaynağı olan köle ticaretinin yoğun uygulanması nedeni ile bu coğrafya “Köle Sahili” olarak anılmıştır. Güneyinde palmiyeli plajları, kuzeyinde ise filleri, aslanları ve timsahları ile millî parkları yer alan Benin’e yolculuk, bir gezgin için asla yanıltıcı değildir.
Benin, Vudu dininin de doğum yeridir. Vudu, günlük yaşamın önemli bir parçasıdır. Örneğin günümüzde de ilginç fetiş pazarlarında hemen hemen her hayvanın derisini ve farklı organlarını bulabilirsiniz.
1975 yılında ülkenin lideri olan Karekou Mattheur, ülkenin eski ismi olan ve sadece üç krallıktan birinin adını taşımakta olan Dahomey’i değiştirerek ülkenin adını “Benin” olarak değiştirmiştir.
Ekvatoral iklime sahip Benin’in tüm yüksek orandaki yağışlara rağmen kurak kalması ülkenin baraja sahip olmaması ve kanımca akan nehirlere bakıyor olmalarından kaynaklanmaktadır. Uzun bir süre köleliğin başkenti olarak kalmış olan ülkede ekonomi, daha ziyade tarımsal ürünlerin ihracatına yönelik bir görünüm sergilemektedir.
Tüm Batı Afrika ülkelerinde olduğu gibi Benin’de de ticaret etkin bir azınlık olan Lübnanlı tacirlerin elindedir. Balıkçılık ve kerestecilik gibi alanlar ise gelişme içindedir. 1980’li yılların sonlarındaki sondajlama çalışmaları sonucu yabancıların tasarrufundaki petrol yataklarından elde edilen petrol, günümüzde ihraç edilmektedir.
Tüm Batı Afrika’nın en büyük köle pazarı Benin’de kurulmuştur. Batısındaki komşusu ve yine Fransız etkisindeki Togo ile birlikte fetişizm ve Vudu inançlarının bugün en yaygın görüldüğü yerlerden biridir.
Benin’de gerçekten de görülmeyi hak edecek olan Ganvie yüzen köyü rengârenk evleri ile sulak ve sazlık bir alana kurulmuş çok ilginç bir yerleşim yeri. Marketi, kasabı, manavı her şeyi ama her şeyi yüzen vasıtalar üzerinde kurulu olan Ganvie’de evler de çok uzun tahta ayaklar üzerinde suya sabitlenmiş kolonlar üzerine oturtulmuştur. Okul ve hastanesinin mimarisi de aynen bu şekildedir.
Ganvie Köyü’nü, Fon ve Dahomey Krallıklarının askerlerinin öfkesinden korkan köy halkı tarafından korunma amacıyla XI. yüzyılda kurulmuş. O dönemde askerler dini nedenlerle suya girmekten kaçınırlarmış. Bu amaçla korunmayı amaçlayan Ganvie köylüleri o dönemden bugüne kadar yaşamlarını su üzerinde yaşayarak sürdürmektedirler. 10 binin üzerinde bir nüfusa da sahip olan köyü bir manada Afrika’nın Venedik’i olarak da adlandırabiliriz. Ulaşım sadece ilkel nitelikteki sal, kayık ve sandallarla sağlanmakta ve bu ulaşım araçları da köyün aynı zamanda alışveriş merkezleridir.
Ülkenin başkenti, Nijerya sınırındaki Porto Novo olmasına rağmen, büyükelçilikler ve yönetim merkezi tamamen Fransız etkisinde kalmış olan Cotonou’dadır. Bu şehir, İstanbul’u aratmayacak trafiği ve klasik Afrika düzensizliğini sergiliyor. Şehirde ulaşımın büyük kısmı her ne kadar motosikletlerle sağlansa da bakımsız ve hurda araçların çıkardığı aşırı gürültü ve kalitesiz yakıtlar nedeni ile tüm şehir nerede ise egzoz dumanı kokuyor. Ne kadar anlatırsak anlatalım yaşamadıkça tam hissedilemeyeceğini inandığım kaosu ile tipik bir Afrika kenti başkent Cotonou! Şehrin büyük kısmına hala elektrik verilemediğinden özellikle geceleri ne halde olduğunu varın siz düşünün!
Şehrin merkezindeki Dantokpa Pazarı ile el sanatları merkezi, tüm rehber kitaplar tarafından “gezilmesi gereken yerler” olarak tavsiye ediliyor. Yine deniz kıyısındaki Jonquet sahilinde çok sayıda bar, gece kulübü ve restoranlar bulunmaktadır. Özellikle şehirdeki bar ve restoranlarda buz kullanılmamasını önemle tavsiye ederim. Genellikle Fransızların işlettiği mekânların tercih edilmesini öneriyorum.
Benin’in başı, doğusundaki komşusu Nijerya’da yaşanan ekonomik kriz ve buhrandan kaynaklı istikrarsızlık ve iç savaş nedeniyle bir hayli dertte. Nijerya’dan kaçan binlerce mültecinin Benin’e yerleşmesi, bu başkentin çözülmeyen sorunlarını daha da arttırmakta!
Tarımsal işlerle ilgili palmiye yağı, kakao, kahve gibi ürünlerin ticaretinde Lübnanlıların ön planda olduğu muhakkak ise de ülkenin genelinde büyük bir atılım gösteren inşaat sektörüne ise Çinliler hâkim durumda.
Başkent Cotonou’ya bir saatlik mesafedeki Ouidah ise Atlantik Kıyıları’nda bir yerleşim bölgesi ve köle ticaretinin başlangıç noktalarından birisi. Gana’daki Cape Coast gibi burası da Amerika kıtasına gönderilen kölelerin ticaretinin yapıldığı ve son banyolarını yaptırarak limana götürüldükleri bir önemli nokta.
Ouidah’ta kölelerin yolu, Batı Afrika’da hâkim olan Vudu ve Fetiş dinlerin de etkisiyle birçok yerel figürle donatılmış durumda. Köle olarak ticareti yapılan milyonlarca Afrikalı, kilometrelerce mesafeyi buradaki yoldan ayaklarına bağlanmış prangalarla yürütülmüş ve Karayipler’e, Brezilya’ya buradan gönderilmiş. İşte tamda burada başlıyor “Dönüşü Olmayan Yol!” UNESCO buradan gönderilen kölelerin anısına bir de anıt diktirmiş.
Vuduların kutsal ormanında bereket tanrısı “Leda”, bugün bir simge olan ve üzerine çiviler çakılı “Çakatu”, fırtına, şimşek, yağmur ve adalet tanrısı “Çangü”, hala kralın ruhunu taşıdığına inanılan kutsal ağaç “Irona”, tek ayağı ile kötü ruhları kovan “Kumanda Tanrı”, “her gördüğünü öldürme” deyip avcının tüfeğine sarılan “Yılan Tanrısı” ve daha niceleri gezginler için enfes fotoğraf manzaraları sunmaktadır.
Türkiye’den Benin’e Air France’ın Pazartesi, Çarşamba, Cuma ve Pazar günleri tek aktarmalı, Paris-Cotonou uçuşları mevcuttur. Ayrıca, Paris-Lagos-Cotonou şeklinde iki aktarmalı uçuşlar da var. İstanbul-Paris üç saat, Paris-Cotonou ise altı saat sürüyor.
Türk Havayolları ile ise doğrudan Accra’ya (Gana) uçularak, Togo üzerinden, 8 saatlik karayolu ile Cotonou’ya ulaşmak da mümkün. Yol kıyı boyunca gitmekte ve büyük bölümünde gayet düzgündür. Sınırları da aşmak çok zaman almamaktadır. Zaten Afrikalılar sınırlardan rahatça geçmektedir. Gana vizesi İstanbul’dan alınabilir. Togo ise kapıda vize vermektedir. Böylelikle hem Accra’yı hem de Togo’nun başkenti sevimli Lome’yi de ziyaret etmiş olursunuz.
Av. Suat ŞİMŞEK