Akdeniz Bölgesi’nde yer alan Antalya ilinin Manavgat ilçesine bağlı olan Side, ülkemizin hem tarihî hem de doğal güzelliklerinin iç içe geçtiği çok özel bir yerleşkesidir. Anadolu dilinde “nar” demek olan Side’nin tarihine Hititlere dek uzandığı çeşitli yazıtlardan elde edilen bilgilere dayanmaktadır. Bunun yanı sıra Side’nin MÖ 7. yüzyılda kurulduğu tahmin edilmektedir. Bu fikir kaynağını Yunanlıların bu tarihte Side topraklarına ayak basmış olmaları düşüncesine dayanmaktadır. Yine eldeki kaynaklarda MÖ 3. yüzyılda buranın kendine özgü bir dili olduğunu göstermektedir. Bugün hala çözülememiş olan bu dilin Hint-Avrupa dil ailesinden olduğu bilinmektedir.
Geçmişte Lidyalılar ve Persler gibi medeniyetlerin egemenliğinde olan Side bölgesi sonradan İskender’in eline geçmiş olup İskender’in ölümüyle Antigonus’un denetimine girmiştir. Ardından Suriye Krallığı’nın eline geçen Side kenti MÖ 2. yüzyılda Ptolemaioslar’ın güçlü savaş ve ticaret filoları sayesinde en parlak dönemini yaşamıştır. Bu süre zarfında imar edilip bir bilim ve kültür merkezi haline getirilmiştir. Bergama Krallığı’na devrolduktan sonra ise en zengin dönemini geçirmiştir. Roma egemenliğinde bulunan kent, 2. ve 3. yüzyıllarda bölgenin ticaret merkezi olmuştur. 2. yüzyıl boyunca bir bilim ve kültür merkezi olan Side, Suriye krallarından VII. Antiokhos’un tahta geçmeden önce eğitim gördüğü yerdir aynı zamanda. Antikhos’un kral olup Sidetes adını aldığı zamana dek başta Athena ve Apollon olmak üzere Afrodit, Ares, Asklepios, Hegeia, Kharitler, Demeter, Dionisos, Hermes gibi birçok Antik Yunan tanrısına inanıp tapan Sideliler 4. yüzyıl ile beraber Hristiyanlaşmaya başlamışlardır.
Side, 5. yüzyılda Pamfilya Metropolisi yani Piskoposluk Merkezi olunca, 5. ve 6. yüzyılda en parlak devrini yaşamıştır. Fakat bu gelişme süreci 7. 9. yüzyıllar arasında Arap akınları ile son bulmuştur. Bölgede yapılan kazılar sırasında büyük bir yangın ve çok sayıda deprem izlerine rastlanmıştır. Buna Arap istilası ve doğal afetler de eklenince kentin terk edilmiştir. 15. yüzyılda kesin olarak Türk topraklarına katılmış olsa da Side’de ne Osmanlı’ya ne de Selçuklu kültürüne ait izlere rastlanmasının en önemli sebebi Osmanlı ve Selçuklu soyundan gelenlerin yaşam alanı olarak burayı seçmemelerinden kaynaklanmaktadır.
1895-97 yılında Yunan isyanı sebebiyle kaçan Giritli Müslümanlar, yarımadanın uç kısmına bir köy kurmuşlardır ve Girit Adası’ndan gelen göçmenler buraya yerleşmişlerdir. Bugünkü Side’nin çekirdeğini oluşturan küçük köy zamanla tüm yarımadayı kaplamıştır. Gerek antik yapılarıyla gerekse kendine özgü mimarisiyle dikkat çeken Side zengin bir tarihe sahiptir. Kültürel mirastan beslenmekte olup bunun derin izlerini hala taşıyan özel bir kenttir.
Side’ye Nasıl Gidilir?
Manavgat ilçesine bağlı Side’ye en hızlı ulaşım Antalya’ya uçakla geldikten sonra havalimanı ile Side arasında seferler gerçekleştiren otobüslerdir. Yaklaşık bir buçuk saat sürecek bu yolculuğu daha da kısa süreye indirmek isterseniz havalimanından araç kiralayabilirsiniz. Eğer otobüs ile ulaşımı tercih edecekseniz yine Antalya’ya gelen şehirlerarası otobüsleri kullanabilirsiniz. İstanbul ile Antalya arası yaklaşık 12 saat, Ankara ve İzmir ile Side arası ise yaklaşık on saatlik bir yolculuğa eşdeğerdir. Antalya Şehirlerarası Terminali’ne vardıktan sonra ise Manavgat ve Side yönüne hareket eden minibüsler ile yolculuğunuzu sürdürebilirsiniz. Terminalde bulunan bürolardan araba kiralamak da yine diğer alternatifiniz olacaktır.
Side’de Görülmesi Gereken Yerler
Apollo Tapınağı: Devasa beyaz sütunları ile Side denince akla ilk gelen görüntü şüphesiz Apollo Tapınağı. Antik Yunan’ın güneş ve sanat tanrısına ithafen MS 150 yılında yapıldığı tahmin edilen bu tapınak dönemin inancına göre denizcilerin ve limanların koruyucusuydu. Side’deki tüm tarihî kalıntılar arasında özel bir yere sahip olan tapınağı özellikle gün batımı saatlerinde görmeniz tavsiye edilir, çünkü bu zaman aralığında tapınağa vuran ışık büyüleyici manzaralara da ev sahipliği yapmaktadır.
Side Müzesi: Side Antik Kenti kazıları sırasında elde edilen bulguların sergilendiği bu etkileyici müze oldukça kıymetli koleksiyonu ile dikkat çekmektedir. Helenistik Dönem, Roma ve Bizans Dönemlerinin yanı sıra Frigyalılar ile Lidyalılar’a ait eserlerin de yer aldığı müze, şehir merkezine yürüme mesafesi uzaklıktadır.
Aspendos Köprüsü: MS 4. yüzyılda inşa edilen bu köprü Side’nin en kıymetli hazinelerinden birisidir. Roma İmparatorluğu zamanında inşa edilen ve Köprüçay Nehri üzerine kurulu bu köprü arkasına aldığı Toros Dağları manzarasıyla büyüleyicidir.
Nymphaeum: Bir tür açık hava müzesi olan Nymphaeum tarihî şehir kalıntılarından oluşan bir başyapıt gibidir. Çeşitli mitolojik sahnelerin canlandırıldığı ön cephesi, Anıtsal Çeşmesi ve yarım kubbeli tepesi ile MS 2. yüzyıldan kalma bu yapı günümüze kadar gelen yüklü bir mirasın en büyük sembollerindendir.
Plajlar: Mavi Bayraklı ve incecik kumlu 64 kilometre uzunluktaki plajları ile de ziyaretçi akınına uğrayan Side, bilhassa su sporlarına düşkün tatilciler için idealdir. Scuba dalış turları, parasailing, sörf gibi pek çok alternatifin olduğu bu tertemiz plajlar ayrıca muazzam manzaralara da ev sahipliği yapmaktadır.
Manavgat Şelalesi: Manavgat ilçesinin 3 kilometre kuzeyinde uzanan bu şelale görülmeye değer manzaralara da ev sahipliği yapar. Irmak sularının 4 metre uzunluğunda bir alandan döküldüğü şelale gürül gürül akan suyuyla da muhteşemdir. Rafting gibi sporların yapılabildiği Manavgat Şelalesi nefes kesen doğasıyla da benzersizdir. Etrafında çeşitli piknik alanlarının da bulunduğu bu adreste yer alan restoranlarda her daim taze ve leziz balıklar servis edildiğini hatırlatalım.