4 tam gün sürecek olan Rigagezimize Ağustos ayının ortalarında gittik, İstanbul’un sıcak havasından sonra havaalanında hafiften serin bir hava karşıladı bizi. THY’nin doğrudan uçuşları ile yaklaşık 3 saatte ulaşılıyor. Havaalanından şehre gelip otelimize yerleştikten sonra hemen şehir turuna başladık.
Riga, Daugava Nehri’nin kenarına kurulmuş; içerisinden de etrafı çok bakımlı ve her tarafı park görünümünde olan Pilsates Kanalı geçiyor. Bu kanalın çevresinde banklar ve çevreyi çok bozmayacak sosyal alanlar oluşturulmuş, ayrıca bu kanalın başlangıç noktası olduğu Daugava Nehir turları yapan küçük tekneler var. Nehir denilince küçük bir yer düşünülmesin, kocaman yolcu ve ticari gemilerin gelip gittiği Baltık Denizi’ne dökülen bir akarsu.
Riga’nın eski şehir merkezinde çok miktarda tarihi binalar var ve hepsi de bakımlı. Eski şehri yürüyerek gezmek yarım gün alıyor, ayrıca iki saat kadar süren city tour bus’lar ile de ek bir tur alınırsa şehir hakkında oldukça fikir edinilebilir. Old City de yeteri kadar restoran ve oteller var, insanlar çok medeni ve saygılı ama biraz soğuk gibiler. Kullandıkları para birimi Lat, Euro’dan bile değerli, ülkemiz ile fiyat karşılaştırması derseniz fiyatlar % 40 kadar daha pahalı.
Şehir adeta dev bir park gibi, tarihi yerleri de görülmeye çok değer, özetleyecek olursam; Letonya Özgürlük Anıtı, Pilsates Kanalı çevresi, Üç Biraderler Evleri, Riga Dome Katedrali, Riga Livu Square ve Cat House, Riga Kara Kafalılar Binası ve daha bir sürü tarihi bina ve kiliseler gerçekten muhteşem.
Riga ve yakın çevresine iki tam gün ayırdık, ilkin Riga’ya 25 km. uzaklıkta bulunan Jurmala’ya gittik. Letonya’nın Baltık Denizi kıyısında bulunan Jurmala tatil beldesi, bembeyaz kumsallarıyla ve yemyeşil ormanların içerisinde yer alan çok güzel bir yer. Sadece Letonyalıların değil, Rusların da çok tercih ettikleri bir sayfiye yeriymiş, hatta Rus Cumhuriyetleri müzik yarışmaları bile burada yapılıyormuş. Jurmala çok temiz ve bakımlı; oteller, restoranlar, sayfiye evleri ve bembeyaz kumları ile harika bir tatil beldesi. Büyük plaj girişinde Almanya kökenli bir Türk’ün açmış olduğu döner restoran da dikkatimizi çekti, döner kebabı artık neredeyse tüm dünyada görebilmek mümkün.
İkinci durağımız Sigulda şehri, başkent Riga’ya yaklaşık 50 km uzaklıkta, yemyeşil yollar ve ormanları geçtikten sonra ulaşılıyor. Oldukça küçük bir şehir, nüfusu yaklaşık 17 bin. Gauja Milli Park bölgesinde bulunan Sigulda’da; Sigulda Kalesi, Gauja Milli Parkı, Gutman Mağarası, Turaida Kalesi ve müzesi ziyaret edilmesi gereken yerler. Teleferik ile milli park üzerinde seyir de yapılması gereken aktiviteler içerisinde sayılabilir.
Gezimizin bir başka durağı da Riga’ya yaklaşık 150 km uzaklıkta bulunan Kuldiga kasabasıydı. Kasaba 1240’lı yıllarda kurulmuş, zaman zaman işgallere uğrasalar da tarihi dokuyu korumuşlar. Dar sokaklar, eski tarihi binalar, ahşap evler, kiliseler ve sinagoglarıyla şirin bir Orta Avrupa kasabası. Nüfusu yaklaşık 14 bin kişiymiş. Sessiz, sakin bir kasaba, içerisinden Venta Nehri geçiyor; çok güzel bir şelale oluşturmuş, Avrupa’nın en geniş şelalesiymiş, üzerine de büyük bir köprü yapmışlar. Turistler ve yerli halk için güzel bir gezi bölgesi. Venta Nehri üzerindeki köprüye “Tuğla Köprü” diyorlar, 500 metre uzunluğunda ve 26 metre genişliğindeki köprü zaman zaman restore edilmiş.
Riga merkez olmak üzere, 2 boyunca günübirlik yaptığımız bu turlarda yol kenarlarında da oyuncak müzesi, kaleler, şatolar gibi birçok farklı zenginlikleri de görmek imkânımız oldu.