Mumbai veya eski ismiyle Bombay, beni bu şehre ne çekti bilemiyorum, belki zaman içerisinde hakkında bir şeyler okudum, belki de ismi gizemli geldi bana bilemiyorum ama birkaç yıldır kafamda bir Mumbai seyahati planlamıştım. Gezilerim öncesi aylar öncesinden hazırlıklar yaparım, gideceğim yerler ile ilgili tarih kitapları, gezi kitapları, biyografik romanlar okur, bloglar inceler ve YouTube'dan da görsel olarak bir araştırma yaparım.
Bu bağlamda şehri dünyaya daha da fazla tanıtan iki de faktör olduğunu da bu arada belirteyim. Birincisi 2008 yılında çekilen ve bu şehirde geçen meşhur Slumdog Millionaire filmi, bir diğeri de Avusturalyalı maceraperest Gregory David Roberts’ın Mumbai de geçen hayatını romanlaştırdığı Shantaram isimli eseri olduğunu söylemeliyim.
Şehrin tarihine göz atacak olursak, 14.yüzyılda Müslümanların işgaline uğramış, 1534 yılında Portekizlilere bırakılmış,1661 yılında ise İngilizlerin idaresine geçmiş ve Hindistan’ın bağımsızlığına kavuştuğu 1947 yılına kadar da şehri İngilizler yönetmiş. Şehrin Portekizcede Güzel Körfez anlamına gelen Bombay ismi 1995 yılında Tanrıça Mumba’dan esinlenerek Mumbai olarak değiştirilmiş ancak hala yer yer Bombay olarak da kullanıldığını söylemeliyim.
Şehrin nüfusu 20 milyon civarı, çok kozmopolit bir yapısı var, doğal olarak Hintli, Tamil, Sih gibi yerel etnik grupların yanında ticari hayatta çok fazla etkin olan Farisi kökenli bir nüfus da yaşamaktadır. Ayrıca şehir merkezinde çok fazla Müslümanın yaşamasını da açıkçası beklemiyordum, okuduğum yerel kaynaklar yüzde 22 oranında olduklarını söyleseler de gezdiğim, gördüğüm kadarıyla daha fazla bir oranda olduğunu düşüyorum. Bazen kendimi Beyrut'ta filan bile sandığım oldu.
Gezi kitaplarının ve blogların bir kısmında Mumbai’nin çok pis olduğu, insan dışkısı kokusunun havaalanında uçaktan iner inmez hissedildiği, sokaklardan insan fışkırdığı, yollarda inekler, filler, domuzlar ve maymunların olduğu gibi yazılar okudum, tabii biraz rahatsız oldum acaba gitmese miydim diye hatta bazı arkadaşlarım çeşitli koruyucu aşılar olmamı bile önerdiler. Ama hemen baştan söyleyeyim bunların hiç birisi doğru değildi, şehir efsanelerinden ibaret söylentiler olduğunu gördüm, yaşadım.
Gideceklere kolaylık olması açısından uçuş, havaalanı ve şehre gidiş ile ilgili de kısaca bilgiler vereyim, İstanbul’dan birkaç havayolu şirketi ile gidebilirsiniz ben millerimi kullanarak düşük bir maliyete gelen uçuş tercih ettim. Mumbai’ye 6.20 saatlik bir uçuştan sonra bir mart ayı sabahı 4.40 civarı vardık. Havaalanı temiz ve moderndi, yerler halıydı, duvarlarda da tablo vs. aksesuarlar vardı.
Yine bazı kitap ve bloglarda okumuştum taksiciler üzerinize üşüşüyorlar filan diye, öyle bir şey de yoktu, gümrük çıkışından sonra bir bankanın küçük bir standı var, orada 20 usd civarı bir parayı Hindistan Rupe sine çevirmenizi öneririm, giriş için bu kadarlık bir tutar yeterli çünkü değişim komisyon oranı oldukça yüksek ( Şehirde ise döviz değişimini bankalar ve orta ve büyük ölçekli işyerlerinde yapabilirsiniz ). Sonra hemen orada göreceksiniz, parayı çevirirken görevliye de sorabilirsiniz, şehre gitmek istiyorum taksi firmaları stantları nerede diye.
Birkaç tane taksi firması var, ben Colaba bölgesine gidecektim, bir tanesi tarifeyi gösterdi 1.200 Rupe idi, oysa ki önceden araştırmıştım 700/800 Rupe olması gerekiyordu, nitekim yanındaki stand da bulunan diğer firma elemanı 100 Rupi kendilerine 600 Rupe de taksiye olmak üzere 700 Rupeye otelime kadar gidebileceğimi söyledi ve bir fiş düzenledi, çıkışta kırmızı renkli taksilerin bulunduğu büyük bir durak olduğunu ve verdiği fiş ile bu taksilerine binebileceğimi söyledi ( 1 usd= 68 inr). Havaalanı ile Colaba arası yaklaşık yarım saat sürüyor, hemen aracımıza bindik, hava henüz aydınlanmamıştı, yollar da oldukça tenhaydı, sonra şehir merkezine yaklaşınca biraz canlanma görülmeye başladı, ayrıca yol kenarlarında sokaklarda yatanları görmek de garibime gitti, ama her ne kadar daha önce bazı yerlerde okuduğum gibi çok büyük oranda bir nüfus sokaklarda yaşamıyor. Tamam ara sokaklarda ortalarda yatanlar, yaşayanlar var ama çok da rahatsız edici değildi.
Şehrin turistlere en çok hitap eden bölgesi Colaba, benim kalacağım otel de buradaydı, otele yerleştikten sonra ilk işimiz hemen yakınlarda olan Hindistan kapısına gitmek oldu, sabah çok erken olduğu için sokaklarda tek tük de olsa yatanlar vardı, bunların yanından geçerek bu muhteşem yapının siluetini görmek birkaç dakikamızı almıştı. Gün henüz ağarmaya başlamıştı ve etrafta çevresinde sabah yürüyüşü yapan insanlar vardı. Ayrıca yine bu yapının hemen yanında bulunan Taj Otel'de eşsiz bir güzellik ile Arap Denizi'ne karşı duruyordu. Bu iki önemli yapı hakkında kısaca bilgi vermeliyim:
Hindistan Kapısı (Gateway of India): Mumbai’ye denizden gelindiğinde Arap Denizi kenarında 26 metre yüksekliğinde dev bir yapı, George Witted tarafından tasarlanmış ve İngiliz kralı George ve Kraliçe Mary’in 1911 yılında Hindistan’ı ziyaretleri anısına yaptırılmış 1924 yılında da açılışı yapılmış. İngilizler’in ülkeden çıkışları da 1948 yılında bu kapıdan gerçekleşmiş.
Bu alana Apollo Bunder Meydanı deniliyor, bu yapının hemen yanında bulunan Taj Hotel dünyaca meşhur bir otel, Hindistan’ın Farsi kökenli zengin işadamı aile olan Tata’lar tarafından yaptırılmış. Yaptırılma nedeni de İngilizlerin buraya yakın bir otel olan o dönemin en iyi oteli Watson’a sadece beyazların girebilmesine müsaade ettiği için kızıp yaptırdığı söyleniyor.
İlk günümü Apollo Bunder ve Colaba'da geçirdim. Burası şehrin old city bölgesi, Shantaram romanında çok fazla yer alıyor, Colaba'da İngilizlerden kalma yapıların aynen korunduğunu görebilirsiniz, genellikle turistlere yönelik hediyelik eşya, oteller ve restoranlar bu bölgede oldukça yoğun olarak konumlanmış.
Colaba Causeway olarak adlandırılan cadde üzerinde bulunan Cafe Leopold’u mutlaka ziyaret etmenizi öneririm, 1871 yılında açılmış, iki katlı bir kafe-restoran genellikle yabancı turistlerin uğrak noktası, farklı bir atmosfer olduğunu hissedeceksiniz.
İkinci gün otelden çıkar çıkmaz yaşlı bir taksici yanaştı, elinde basit bir kağıtta farklı yerlere fiyatların da yazdığı günlük tur programları vardı, turlar yaklaşık dört saat civarıydı ve hemen pazarlığa başlamadan yarı fiyatına düştü. Biraz da ben tabii pazarlık yaptım ve günlük sekiz saat sürecek bir programı 25 USD'ye anlaştık, taksici oldukça kanaatkar Tamil asıllı Roman Katolik ismi Lawrens’ti. İlk gün hizmetten memnun olunca sonraki iki günü ve son gün otel havaalanı transferini de Lawrens ile yaptık.
Taksiler genel olarak küçük Türkiye'de olmayan Hyundai’nin farklı bir serisinden, günün hiçbir saatinde yine çok abartıldığı gibi çıldırtan bir trafik sıkışıklığı da yaşamadık, bu küçük taksilerin trafiği rahatladığını düşünüyorum ama tüm sürücülerin her an çok fazla klaksona bastıklarını da söylemeden geçemeyeceğim.
Mumbai'de toplam beş gün kaldım, bu süre içerisinde gerek şehir içi gerekse de şehir dışı oldukça fazla ve farklı yerler ziyaret ettim.
Balıkçılar Limanı
Turumuzun ilk durağı Balıkçılar Limanı'ydı, kadınlı erkekli bir sürü insanın kimisi teknelerle gelen deniz ürünlerini ayıklıyor, kimisi de tekne ve ağların bakım ve onarımını yapıyordu. Burada yarım saat kadar dolaşıp fotoğraf çektikten sonra aracımız ile yola devam ediyoruz.
Chhatrapati Shivaji Terminus eski adıyla Victoria Terminus tren istasyonu: Bu tarihi binanın içi büyük tren garı dışı ise Gotik Mimari stilde yapılmış eşsiz bir tarihi eser, ülkenin ilk demiryolu istasyonu olan terminal 1878-1888 yılları arasında J.W.Stewens tarafından dizayn edilmiş. 1994 yılında Chhatrapati Shivaji olarak ismi değiştirilen terminal binası 2004 yılında da Unesco Dünya Mirası Listesi'ne alınmış.
Hacı Ali Dergahı: Daha önceden de bahsettiğim gibi Mumbai de oldukça fazla Müslüman nüfus var, insan kendini neredeyse Müslüman bir ülkede sanıyor, buradaki Müslümanların ve yabancı turistlerin çok ilgi duyduğu ve ziyaret ettiği yerlerden birisi de Hacı Ali Dergahı.
Hikayesi de kısaca şöyle, kıyıdan açıkta bir küçük bir ada var, bu adacık üzerinde türbe, cami ve medresenin olduğu kompleks mevcut, bu ibadethane Mekke'ye Hacca giderken ölen Hacı Ali isimli bir Müslüman tüccarın anısına 1431 yılında yapılmış.
Adacık karadan 500 m kadar uzakta bulunuyor, gün içerisinde denizde oluşan gel git nedeniyle kara ile bağlantısı kesilebiliyor, bu nedenle ulaşım için betondan bir yol yapılmış, yol boyunca da İslami hediyelik eşyalar satan küçük tezgahlar mevcut, Hindistan Müslümanlarının simge olarak oluşturduğu bu mabet görülmeye değerdir.
Dharavi gecekondu mahallesi
Dünyanın en büyük gecekondu mahallelerinden birisi olarak belirtiliyor, hatta Mumbai nüfusunun da yüzde 55'inin bu gecekondu bölgesinde yaşadığı söyleniyor.
Meşhur Slumdog Milyoner filminin çekildiği büyük ölçüde tünel türü (ev diyemiyorum) yaşam yerlerinin olduğu Asya'nın en büyük gecekondu mahallesi olan Dharavi de kendi içerisinde bir düzen var, kanalizasyon, elektrik, su benzeri alt yapıları mevcut, temizlik normal seviyede, turistlere de çok kibar davrandıklarını söyleyebilirim, ayrıca mahallede çok fazla sayıda Müslümanın yaşadığını da gördüm.
Neriman Point ve Marina Drive
Bu bölgeyi Mumbai’nin Manhattan’ı olarak adlandırıyorlar, iş merkezleri ve büyük gökdelenler var, sahilde yürüyüş yapıp fotoğraf çekebilirsiniz. Sahilden yolundan kuzeye doğru devam ederseniz de Marina Drive ve Chowpatty Plajını görebilirsiniz.
Malabar Tepesi ve Kamla Nehru Parkı
Mumbai de parklarve bahçeler de var, panaromik deniz manzaralı Malabar Tepesi'nde bulunan Kamla Nehru Park'ta çocuklar için yapılan Yaşlı Kadının Ayakkabısı (Old Women's Shoe) isimli yapıt oldukça ziyaretçi çekiyor.
Mani Bhavan ( Mahatma Gandhi’nin Evi)
Hindistan'ın bağımsızlık mücadelesinde en önemli isim olan Siyasi ve Ruhani Liderleri Mahatma Gandhi'nin 1917-1934 yılları arasında Mumbai de yaşarken oturduğu ev şimdi müzeye dönüştürülmüş( Doğumu 1869,ölümü 1948).
Dhobi Ghat, Çamaşır Yıkama Alanı
Dünyanın en büyük açık hava çamaşır yıkama, kurutma ve ütüleme alanı. Burası yerel halkın, kimi hastane ve otellerin çamaşırlarının el emeğiyle yıkanıp, kurutulduğu ve ütülendiği yer, turistler tarafından da oldukça popüler görülen ve ziyaret edilen bir güzergah.
Crawford Market
Muhammed Ali Caddesi üzerinde bulunuyor, 1867 yılında dönemin İngiliz Valisi Arthur Crawford tarafından yaptırılmış, 60.200 metre karelik bir kapalı alana sahip, Büyük tarihi binanın içerisinde taze sebze, meyve, baharat, evcil hayvan ticareti bölümleri mevcut.
Binanın karşısındaki sokaklar ise İstanbul'un Mahmutpaşa'sına çok benziyor, her türlü tekstil ürünleri ağırlıklı olmak üzere birçok farklı ürünü bulmak mümkün ve tezgahlar sokaklara kadar taşmış vaziyette, çarşı akşam saat 20.00'lere kadar açıktır, Mumbai’ye yolu düşenlere ziyaret etmesini öneririm.
Elekronik Alışverişi
Meraklısı için uygun fiyatlı mobil telefon ve başka elektronik ürünleri Lamington Road denilen caddede çok fazla dükkanda bulabilirsiniz.
Bandra Worli Sea Link veya Rajiv Gandhi Deniz Yolu
Mumbai’nin iş merkezleri ile kuzey ve kuzey batı bölgelerinin trafiğini rahatlatmak için denizin üzerine yapılmış bir köprü, toplam uzunluğu 4.7 km dört şerit gidiş, dört şerit de dönüş yolları var. Denizin üzerinden dakikalarca gidiyorsunuz, oldukça heyecan vericiydi.
Bollywood
Hindistan film endüstrisinin merkezi olan Bolywood Mumbai şehir merkezine yaklaşık 40 dakika kadar uzaklıkta, ziyaret etmek için gittik ancak o gün tesadüfen bir terör örgütünün Hindistan da yapmış olduğu bir saldırı nedeniyle yabancılara girişi yasaklamışlardı, giriş bölgesi güvenlik gücü doluydu, ne kadar ısrar etsek de stüdyoların ve film çekim alanlarının olduğu Bolywood turuna katılamadık.
Matheran
Mumbai'ye yaklaşık 90 km mesafede deniz seviyesinden yaklaşık 800 metre yükseklikte tepelik ve kısmi olarak orman olan bir bölge, bizim İzmir ile Manisa arasında bulunan Spil Dağı bölgesine çok benziyor,
Yol oldukça dik ve virajlıydı ancak yeteri kadar geniş ve güvenliydi, yukarı doğru çıktıkça maymunları görmeye başlıyorsunuz,Tepenin üst tarafında fazla kapsamlı olmayan bir otel ve cafeterya bulunmakta, dağın en önemli özelliği küçük bir tren ile dağın etrafında tur yapılabiliyor, fakat seferler her zaman olmuyormuş, yine tepenin üzerinde at ile veya insanların çektiği çek çekli turlar da yapılabiliyor ama bölge oldukça kayalık olduğu için insana da hayvana da büyük eziyet söz konusu, bu turu yapmak oldukça vicdansızlık geldi bize, fakat çek çekli turu yaptıracak kişilerle yürüyerek bu dağlık alanda ağaçların arasında farklı bir deneyim yaşadık, ancak Matheran’ın uzunca ve zorlu bir yolu aşıp gitmeye çok değecek bir yer olduğunu düşünmüyorum.
Mumbai de güvenlik anlamında oldukça hassas davranıldığını gözlemlemek mümkün, Hindistan Kapısının olduğu meydanın giriş bölümüne polisler bir kontrol noktası oluşturmuşlar ve sıkı bir arama yapılıyor, yine Leopold Cafe’nin girişinde de müşteriler aramadan geçerek içeri girebiliyorlar, yine Taj Hotel’e ve arka tarafında bulunan Sturbucks Cafe’ye de girerken arama söz konusu, bunun nedeni de 2008 yılında Taj Hotel ve Leopold Cafe teröristlerin saldırısına uğramış ve onlarca masum insan öldürülmüştü. Bu saldırının üzerinden yıllar geçmesine rağmen Hintlilerin güvenlik önlemlerini hala sıkı tutmaları oldukça dikkati çekiyor ve günlük hayatta hissediliyor.
Mumbai seyahatimi kızımla birlikte yaptım, yabancılara karşı çok ilgili ve sıcaktılar, Gateway'de (Hindistan Kapısı) sürekli yanımıza gelip fotoğraf çektirdiler,
Şoförümüz Lawrens son gün gece yarısından hemen sonra o küçük arabasıyla otelimize geldi ve üzerine yüklediği kocaman valizimizle zıplıya zıplıya havalimanına ulaştık.
Çekim gücü olan kültürler harmonisi harika şehre elveda diyorum, şüphesiz ki şehir bu çekim gücünü, korunmuş, sahip çıkılmış tarihi eserleri ve doğasından alıyor, seyahat sonrası youtube dan Colaba 1920 veya 1950 videolarına baktım, eski şehir neredeyse hiç değişmemiş, beni Mumbai’ye de belki de bu tarihi, antik değerler çekmişti.