Günlerden bir gün iş dolayısıyla Sivas’a gitmek zorunda kaldım ve dedim ki "Sivas'ta ne var?" Hiç gitmediğim ya da oralar hakkında pek bir bilgiye sahip olmadığım için Sivas’a karşı önyargılarım vardı. Bakmayın instagram hesabımda gezdiğim farklı ülkelerin fotoğraflarını paylaştığıma; ben aslında tam bir memleket aşığıyım. Türkiye’de gezmediğim sayılı yerler kaldı. Sivas da bunlardan biriydi. Yazmaya geç başladım o ayrı... Otobüs yolculuğu yaptık malum. Yozgat'tan itibaren düz bir arazi ve sarının kahverengiyle harmanlandığı bir manzara bizi karşıladı. Beklentim o zamana kadar hep sıfırdı. Ta ki Sivas'ı görene kadar. İlk gün yorgunluğunu üzerimizden attıktan sonra başladık 3 gün sürecek serüvenimize.
İlk durağımız Cumhuriyet Üniversitesi'nin hemen yukarısında bulunan “Kardeşler Tepesi”. Bu coğrafyada anlatılan efsaneler beni hep heyecanlandırmıştır. Nitekim bu tepenin de bir hikayesi var:
"Bu coğrafyada çiftçilik yapan iki kardeş eşkiyaların şerrinden korunmak için birbirlerinden ayrılmak zorunda kalırlar ve birbirlerine söz verirler: ‘Bir daha buluşursak taş olalım.’ Aradan yıllar yıllar sonra kendilerini kurtarıp birbirlerinden habersiz bir hayat kurar yaşamaya devam ederler. Günün birinde Kızılırmak kenarında karşılaşırlar birbirlerine verdikleri sözü unutup ve ikisi de oracıkta taş olurlar."
Yakın zamana kadar burada bulunan tepeler insan şeklinde imiş fakat gel zaman git zaman doğa olayları ve hava muhalefetlerinden mütevellit tepelerin insana benzer yanı kalmamış. O zamandan beri buranın adı ‘Gardaşlar Tepesi’ olarak adlandırılır olmuş.
Buruciye Medresesi, 1271 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı 3. Gıyaseddin Keyhüsrev zamanında yaptırılan Buruciye Medresesi yahut diğer adıyla Hacı Mes’ud Medresesi'ni geziyoruz. Uzun yıllar devrin pozitif ilimlerinin okutulduğu bina halen ilk günkü ihtişamını korumakta. İçeriye girerken müthiş bir taş oymacılığı gözümüze çarpıyor. Selçuklu dönemine ait bu eserde Yıldız, Rumi ve geometrik motifler bir dantel gibi işlenmiş adeta. İçeri girdiğimizde medreseyi yaptıran Muzaffer Burucerdi ve iki çocuğunun türbesi hemen solumuzda kalıyor dua etmeden geçmiyoruz. Buruciye ismini Muzaffer Burucerdi’den aldığını da söylemeden geçmeyelim.
Avluda beni şaşırtan, hasırdan masa ve sandalyelerin olması ve burdaki yaşlı amca ve teyzelerin oturup bu tarihi yapıda soluklanmaları oldu. Kıskanmadım değil doğrusu. Ayrıca avluda bir bölüm bulunuyor ki yapının içi oyularak odalar oluşturulmuş ve bu odalarda kadın erkek ayrı dinlenme odaları fetva odaları bulunuyor. Kafanıza takılan dini bir soru olursa burada cevabını bulabilirsiniz.
Şifaiye Medresesi 1217 yılında Anadolu Selçuklu Sultanı 1. İzzeddin Keykavus zamanında yaptırılan Şifaiye Medresesi darüşşifa olarak yapılmış fakat Osmanlı döneminde ise medrese olarak kullanılmış. “dârü’s-sıhha” olarak adlandırılan yapı dünyanın günümüze kadar gelebilen en eski hastanelerinden biri olma özelliğini korumakta. Araştırmalarım neticesinde ulaştığım bu bilgiler ışığında gezmeye devam ediyorum.
Medresenin avlusuna girerken bir çok hediyelik eşya satan yerlere rastlıyoruz. Özellikle Sivas kangal figürlerini her yerde görebilirsiniz. Tabii almadan geçmiyoruz. Avluya girdiğimde ortada bir süs havuzu ve bir bir işlenmiş taş figürler bu şahesere hayran olmamak elde değil. Ardından Şifaiye Medresesi'nin hemen karşısında bulunan Çifte Minareli Medrese'yi geziyoruz. Burası da yine 1271 yılında Anadolu Selçuklular zamanında yaptırılmış ama günümüze kadar medrese olarak gelememiş bir şaheser. Kaynaklarda "Selçuklular dokudu Osmanlılar korudu” yazıyor. Ne acı ki “biz günümüz insanları da kafeye çevirdi” diye arkasına eklemek istiyorum. Çifte Minareli Medresenin medresesi yıkılmış, sadece doğu yönündeki iki minarenin bulunduğu asıl cephes ayakta kalmıştır.
O kadar ülke gezdim, farklı kültürler tanıdım ve içlerinde tarihine sahip çıkmayan bir bizi görüyorum. Farkındalık yaratmak istiyorum gelecek nesillerin tarihine, kültürüne, ananelerine sahip çıkmasını istiyorum. Çünkü bizim kültür kadar çeşitli, tarihimiz kadar geniş başka bir millet daha yok.
Gelelim Sivas’ın meşhur köftesine. Sivas’ın kalabalık bir caddesi var bu cadde üzerinde bulunan Meşhur Kirli Ahmet Köftecisi'ne giriyoruz. Ustayla biraz sohbet ediyorum. Abi diyorum bu köfteyi meşhur eden şey ne? Benim diyor :) inanıyorum çünkü bu kadar lezzetli bir köfteyi en son nerde ne zaman yedim hatırlamıyorum. Porsiyonu 16 lira yanında mezesi ve cacığı da geliyor. Zaten bir porsiyon köfte doymanıza yetiyor.
Sivas’ın 2 saat uzağında bulunan Gürün ilçesine gidiyoruz. Yerel bir rehber’in “sizin ülke dediğiniz yere biz mahalle diyoruz” cümlesi gülümsetiyor. Sivas gerçekten büyük bir yer ilçeleri de bir o kadar uzak. Sivas’ta Gökpınar diye bir yerin varlığından habersiz, 2 saat kurak yerleri aşıyoruz. Nereye gidiyoruz diyorum bu kadar saat ne var acaba merak ediyorum. Gökpınar’a varıyoruz. Aman Allahım gözlerime inanamıyorum bu gerçek mi!?Cennete mi düştük nedir?
Soruyorum rehbere bu gölün rengi neden bu kadar berrak. Göğün renginden diyor; adından anlaşıldığı gibi ‘Gökpınar’. Sivas’ta Sıcağın yakıp kavurduğu bu havada böyle bir göl beklemiyordum açıkçası. Yer altı kaynak sularından oluşan bu göl de bir çok balık da yaşamakta. Göle dikkatli baktığımda yer yer kabarcıklar çıktığını görüyorum yeraltından sızan sular olduğunu söylüyorlar. Daha fazla anlatmıyorum, resimler bunun kanıtı :) Daha fazla resim için blogumu ziyaret edebilirsiniz.
Saatlerimizi geçirdiğimiz Sivas Gökpınar’dan Şuğul Vadisi'ne geçiyoruz. Kocaman kayalıkların arasından korkulukların bulunduğu bir yürüyüş parkurundan geçiyoruz. Vadi alabildiğine uzun ve yüksek kayalıklardan oluşuyor. Vadinin aşağısı nehir ve ufak bir gölden oluşuyor. Girişte bu sularda beslenen Alabalıklar görüyoruz. Su o kadar soğuk ki içinde bir dakikadan fazla bir süre yüzemiyorsunuz. Burayı gördüğümde bana ilk başta Kapadokya'yı anımsattı. Fakat her yerin farklı kendine has bir güzelliği olduğu aşikar.
Sivas’tan bu kadar bahsettik ben bile bu kadar şey yazacağımı beklemezken daha anlatmadığım ve gidip görmeniz gereken yerlerde yok değil. Abdulvahabi Gazi Camii, Sivas Şehitler Müzesi, Sivas Arkeoloji Müzesi, Sivas Kalesi, Sivas Ulu Camii, Sivas Konakları, Sivas Kongresi, İnkılap Müzesi...
Bana bıraksanız Sivas’ı sayfalarca anlatabilirim, eee bir tarih anlatıyoruz burada yaz yaz biter mi?