On İki Adalar Zincirinin İçindeki En Küçük Ada

Yabancı Damat dizisinde Nazlı’nın Simi’den Antep’e dönerken Niko ile vedalaştıkları sahne, dizinin bitiminde çalan o efsane müziği hafızamda iz bırakmıştı. 

Bodrum Kumbahçe’den 2 Haziran 2019 tarihinde Simi Adası seferlerine başlayan limandan, 7 Temmuz Pazar günü katamaranla hareket ettik. Hava mis… Katamaranın batmayan yapısı ve hızlı gitmesi tercih sebebim oldu. Ayrıca dibi kurşun olduğu için asla batmazmış. Seyir halindeyken motor sesi yoktu. Denizin durgunluğunun tadını çıkarmak bize düştü. Yeryüzü ve gökyüzünün maviliğinde ilerlerken, yaklaşık 2 saat sonra karşımızda rengarenk bir ada belirdi. On İki Adalar zincirinin içinde en küçüğü Simi Adası. Küçük tarihi bir ada ve ben.  


Dik kayalara sırtını dayamış, iki katlı neo-klasik, Anıtlar Kurulu’nun belirlediği pastel renkli evler size “Merhaba” diyor. Mimari açıdan güzel olmakla beraber son derece kurak, kayalık bir ada görünümünde. ''Merdivenli Ada'',''Masalsı Ada'' da diyebilirsiniz. Mavi beyaz renklerin hakim olduğu büyüleyici adalardan farklı. Cadde ve sokaklardan yüksekteki evlere merdivenlerle ulaşılıyor. Merdivenler rengarenk, pırıl pırıl...

Ege Denizi ile Akdeniz’in buluştuğu yerde bize bu kadar yakın olup da vizesiz gidemediğimiz On iki Adalar zincirinden birisi. (Ben yeşil pasaportum olduğu için vizesiz geçiş yaptım.) Sadece Türklerin değil, yabancıların da akın ettiği bir ada. Biz Bodrum’dan hareket etsek de Muğla’nın Datça ilçesinin tam karşısında bulunan bir ada burası. Datça’ya 8 km, Bozburun’a 6.5 km. 

Simi Adası, adını eski zamanların sosyetesi olarak bilinen Yunan mitolojisinde deniz tanrısı Poseidon’un eşi Nymph Syme’den almış. Adanın eski isimlerinden bazıları Aigli, Metapontis ve Kariki’dir. 400 yıl Osmanlı Devleti tarafından yönetilmiş bu adada, Osmanlı döneminde Sümbek denilen tekneler üretildiği için adı Sömbeki’dir. Nüfusu, o dönemde 20.000 üzerinde iken süngercilik ve deniz ticaretinin azalmasıyla nüfus oranı da azalmış. Bugünkü nüfusu yaklaşık 3.000 kişilerde. 1905 yılında Simi ile İzmir kardeş şehir olarak ilan edilmiş. 

Şehir merkezi, iki koyun birleştiği yerde. Limanı şehirle iç içe. Merkezde 1884 yılında yapılmış saat kulesi bulunmakta. Saat kulesinin arkasında polis noktasında giriş işlemlerini yaptıktan sonra, Simi Adası’na kendimizi bıraktık. Kontrol noktasından sol tarafa döndüğünüz zaman çarşı başlıyor. Küçük ama çok sevimli bir çarşısı var. Meydanda köprünün yanında, Türk kahvemizin aynısı olan bir kahve türü olan Greek Coffee’yi içmek için mola verdik. Kahve, mekanın güler yüzlü çalışanları ile daha bir keyifliydi. Çarşıya açılan her sokak daracık ve kartpostal gibi. İnceden Rum ezgileri bize eşlik ediyordu. Adada zamanı geriye sararak sokaklarda dolaştık.


Pedi Kasabası, tam bir dinlenme yeri. Simi’ye sadece ve sadece 5 kilometre mesafede. Denize girmek için en güzel plajlar burada yer alıyor. Bu sevimli kasabaya yarım saatte Simi Adası merkezden kalkan otobüslerle veya taksi ile ulaşıyorsunuz. Tercih sizin... Biz araç kiraladık. Pedi kasabasındaki restoranlar merkeze göre biraz daha pahalı. Pedi’den dönerken Chorio’ya mutlaka uğrayın, enfes manzarayı izleyin. (375 basamaklı merdivenlerden (Good Steps) yukarı Chorio mahallesine arzu ederseniz yürüyerek de çıkabilirsiniz.

Rehberimiz; merkez Simi’nin batısındaki antik akropol üzerindeki en yüksek tepeye 15. yüzyılda inşa edilmiş, 2. Dünya Savaşı’na kadar iyi korunmuş ve savaş sırasında mühimmat deposu olarak kullanılmış olan St. John Şövalyeleri Kalesi’nin, bir patlama sonrasında içindeki Meryem Ana Kilisesi’yle birlikte tahrip olduğunu anlattı. 

Kalede, Miken döneminden kalma duvarlar ve seramikler bulunuyor. İkinci kez gittiğimizde kalenin içindeki kiliseyi ziyaret etmek için kiraladığımız aracı Chorio'daki ilköğretim okulunun yanına park ettik. Bu Ioannidio Okulu! Kalan yol merdivenle devam ediliyor. Daha önce gezdiğim için tekrar çıkmak istemedim. Arkadaşlarım çıktı, bir arkadaşım ise geri döndü. Merdivenler gözünde büyüdü...

Daracık, sarı, mavi boyalı ve taş evleri olan küçücük bir sokakta bekledim. Sokakta sessizlik vardı. Sessizliğin içinde kendi kendime, “Kalimera, diyecek kimse de yok.” dedim. İşte o anda bir kapı açıldı. İçerden Maria Teyze çıktı. “Kalimera” dedi ve elimi tuttu. Maria, daha önceden tanıdığım birisi gibiydi. Anne gibi, kardeş gibi sıcacık ve samimi...

O anda cinsiyet, ırk, dil, renk, statü gibi kavramlar yoktu. Sadece sevgi dili, insanlık dili vardı. Elimden tuttu ve beni içeri aldı. Kırk yıl hatırı olan şekersiz bir kahve yaptı. Kahve ikramının ardından “Su, kola, limon...’’ diye sıraladı. Nasıl ve ne ikram edeceğini şaşırdı. Gönlü o kadar bol, yüreği o kadar güzeldi ki anlatamam... Dönme vakti gelince Maria yine mutfakta yaptığı ekmek, galeta ve üzeri susamlı çöreği çantama koydu. “Bodrum’a götür.” dedi. Sarıldık sevgi ile. Mutluluk gözyaşları döküldü ikimizin yüreğinden. Duygu patlaması yaşadık. 


Ayrıldık ama ruhen ayrılmadık. Aramızda sadece 2 saatlik mavi su mesafesi var. Artık onların Bodrum ve İstanbul’da bir ailesi, benim ise Simi Adası’nda bir ailem vardı. Özlemle sosyal medya ve whatsapp üzerinden görüşüyoruz. Yunanca bilmiyorum ama Google translate ile çeviri yaparak iletişim kurabiliyoruz. Maria’nın ikamet ettiği Panagia Keharitomeni (Madonna) mahallesine, su ve rüzgarın melekleri ile sevgilerimi gönderiyorum...

Eğer Chirio Tepesi’ne ilk kez çıktıysanız acele etmeyin, inmeyin. İnsan, zamanın içinden mi geçiyor? Zaman, insanın içinden mi geçiyor? Bu sorunun yanıtını düşünerek gezegenin güzelliğine tanık olun ve Simi Adası’nı kuşbakışı izleyin.

Agia Marina: Pedi Plajı’ndan tekne ile ulaşabilirsiniz. Turkuaz renkli denizi muhteşem, havası tertemiz. 

Panormiti Koyu: Simi’nin en dikkat çeken yerlerinden biri bu koy. Rodos’tan gelen tekneler genellikle burada mola veriyormuş. Panormiti’de, hac yeri saydıklarıMoni Taksiharki Ortodoks Kilisesibulunuyor. Kilise denizlerin koruyucu meleği Mikhail’e yaptırılmış. Kilise içindeki baş melek Aziz Mikhaile’nin ikonuna yüz süren Hristiyanlar hacı oluyor. 

Biz de bir pazar günü, Moni Taksiharki Ortodoks Kilisesi’ne gittik. Dışarıdan ayin sesi geliyordu. Şortlu olduğumuz için kilise girişindeki kutuda bulunan uzun eteklerden giyip, içeri öyle girdik. Bir bebek vaftiz ediliyordu. Vaftiz kişinin yeni bir yaşama kavuştuğunu anlatıyor. Çok özel hazırlıklar yapılmış. Tören, bebeğe işkence gibiydi. Durmadan ağlıyordu minik bebek. İki kız kardeşi ve erkek kardeşi bebeğin etrafında dualarla dönüyorlardı. Anne ve baba çok sakindi. Anne aynı zamanda 5. çocuğuna hamileydi. Çocuğun kutsanması ve temiz hale getirilmesine tanık oldum. 


Adada denize girmek isterseniz kumsal aramayın. Kumsal yok denecek kadar az. 5 Euro karşılığı mini trene binip yarım saatlik ada turu da yapabilirsiniz. Sahil boyunca sıra sıra dizilmiş butiklerde şık kıyafetler ve turistik eşyalar dikkat çekiyor. Çanta, sandalet, sünger, ada evlerinin biblosu, rengarenk takılar, tene serinlik veren ve daha ilk temasta yüzünü buruşturan keten elbiseler bulunuyor.  


Yunan mezelerinin, salata çeşitlerinin ve deniz ürünlerinin en güzellerine rastladım. Çok acıkmıştık. Türkçe bilen bir restoran sahibi güler yüzüyle karşıladı bizi. Pazarlığı kendileri yapıyor. Menü liste fiyatının altına inerek  “Buyurunuz, size bu fiyattan yapabiliriz.” dedi. Arkadaşımla birbirimize baktık, gülümsedik ve cadde üzerinde sahile bakan öndeki masayı tercih ettik. O anda “rap, rap rap…’’ ayak sesleri yaklaştı ve önümüzden bir tabur asker geçti. Askerler silahsız olarak yürüyüş yapıyorlardı.   Merak ettim.  “Askerler, neden yürüyüş yapıyor?” dedim.  Mekan sahibi gülerek “Türklerden korkuyoruz.” dedi ve bir kahkaha attı. Haftada bir gün askerler adada geçit töreni yapıyorlarmış.

Biz tekrar menüye döndük. Kalamar, büyük karides, küçük karides (balıkçılar tarafından hayata doyamadan denizden çıkarılmış, minik, boyu en fazla 3-4 cm olan, yavru ”çimçim”dedikleri karides), ahtapot, midye tabağı ve salata muhteşem bir birliktelik oluşturmuşlar. Simi karidesi tavada az miktarda zeytinyağı ile kızartılıyor. Kırmızı, turuncu-pembe arası bir renk ile tabağınızda yerini almış. Adaya özgü Simi Karidesi muhteşem bir lezzete sahip. Çıtır çıtır yiyebilirsiniz. Her gittiğimizde ada manzaralı, güler yüzle hizmet veren mekanda dinlenmek ve yemek bize keyif veriyor.

Bu şirin adada harika bir fotoğraf albümü oluşturmaya ne dersiniz? Sadece doğal güzellikleri ve tarihi değerleri ile değil insanların güler yüzlülüğüyle huzur buluyorsunuz. Yunan müzikleri ile evrenin sunduğu güzelliklerin tadını çıkarmaya baktık. Yüzyıllar öncesine uzanan tüm bu güzelliklere yakından dokunmanın mutluluğunu yaşadım. Simi tatilinden döndüğümde hatırlamak isteyeceğim anılar için bol bol fotoğraf çektim.

Kayalık ve dağlık bir ada olan Simi’de sarp, yamaçlı yerleri seven bağlandıkları ipi bile yiyen, sakallı keçiler her yerde. Yüzyıllar boyunca sünger ticareti ve gemi üretimi ile geçimini sağlayan ada, son yıllarda çokça konuşulduğu gibi tarihi ve kültürel mirasını koruyarak, güler yüzlülüğü de katarak kendine özgü turizm ile canlılık kazanmış. Turizm, yerel halkın yaşam kalitesini yükselten bir zenginliğe dönüşmüş.  

Dağların üzerine kurulan rengarenk boyalı eski binalar gerçekten hayranlık uyandırıcı. Muhteşem bir havası var. Çiçek gibi her yer. Süngeri ile ünlü bu ada renkli cepheleriyle muhteşem naiflikte panorama oluşturmuş. Günübirlik gezmenin yeterli olduğu şirin mi şirin bir ada. Minik sokakları, pastel tonlardaki evleri, limanı, kendine has bir şıklığı var. Adanın arka yüzünde, tüm heybetiyle göz kamaştıran Rodos Adası’nı görebilirsiniz.

Buyurun sıra sizde… Oteller ve şık pansiyonların yanı sıra aylık 300 €’ya ev kiralayabilirsiniz.