Lüksemburg Gezilecek Yerler


 

Lüksemburg dünyanın en düzenli ve bakımlı kentlerinden birini yansıtır. Kent yüksek ve alçak olarak iki bölüme ayrılmıştır. Ville Haute denilen bölüm eski kenti, Ville Basse ise nehir kıyısını kapsar. Kenti eski şehirden keşfetmeye başlayabilirsiniz. Gezi sırasında mola vereceğiniz birçok park, bahçe ve restoran da sizi bekliyor olacak.

Adolphe Köprüsü

Lüksemburg’da Petrus Nehri üzerinden güvenli geçiş sağlamak için 1900-1903 yılları arasında inşa edilen ve kemerli bir yapıya sahip olan Adolphe Köprüsü, tren garı ile kent merkezini birbirine bağlamaktadır. Ville Haute’deki Boulevard Royal ile Gare’deki Avenue de la Liberté arasında bir geçiş köprüsüdür.
153 metre uzunluğunda ve 17.2 metre genişliğinde olan köprüde araçlar ve otobüs için toplam dört şeritli yol vardır. Ayrıca yayalar için de iki adet yürüyüş yoluna sahiptir. 

Gayriresmi olarak ulusal bir sembol haline gelen Adolphe Köprüsü, Lüksemburg’un bağımsızlığını temsil ettiğine inanılır. Köprü, hem bu sebepten hem de güzel bir görüntüye ve manzaraya sahip olduğundan yıllardır turistlerin ilgisini çekmektedir.

Fransız Paul Sejourne ve Lüksemburglu Albert Rodange tarafından 1900-1903 yılları arasında inşa edilen köprünün tasarımı o kadar güzeldir ki, Amerika Filedelfiya’daki Walnut Lane Köprüsü’nde yeniden uygulanmıştır. 

Bu güzel turistik köprü adını, 1890-1905 yılları arasında Lüksemburg’da hüküm süren Büyük Dük Adolphe’den almaktadır. Köprünün yapım yılı her ne kadar 100 yılı aşmış olsa da şehirde kullanıma açılan son köprü olması nedeni ile yerel halk tarafından halen “Yeni Köprü” olarak da adlandırılmaktadır.

Bock Casemates

Lüksemburg’un turistler tarafından en çok ziyaret edilen yerlerinden biridir Bock Casemates. Türkçe’de Bock Tahkimatı olarak da adlandırılabilecek olan yapıda pek çok yeraltı tüneli ve mağara yer alıyor. 

Buranın en eski tarihi aslında 963 yılına uzanıyor. Kayalık bir alan olan tepenin iyi bir savunma noktası olduğunu düşünen Kont Siegfried, kalesini buraya inşa ediyor. Çevresinde ise, şimdinin Lüksemburg şehri olan, şehir gelişmeye başlıyor. 

UNESCO Dünya Mirası sayılan yapının tünelleri ise ilk kez 1644 yılında İspanyol egemenliği döneminde yapılmıştır. 23 kilometre uzunluğa sahip olan tüneller 40 yıl sonra, Fransız askeri mühendis ve kale mimarı Vauban ile 18. yüzyılda Avusturyalılar tarafından genişletilmiştir. Yeraltında bulunan ve çok güvenlikli olan bu geçitler farklı katlarda inşa edilmiştir.

Kalenin 1867 yılında yıkılmasının ardından 17 kilometrelik kısmı korunabilmiştir. Bu bölümler 1933 yılında halkın ziyaretine açılmıştır. 1994 yılında ise UNESCO burayı Dünya Mirası Listesi’ne kabul etmiştir.

Sağladığı güvenlikle şehrin kurulma sürecini hızlandıran tepenin altında bulunan galerileri ve tünelleri gezdikten sonra üst kısmına çıkıp, Petrus Vadisi’nin eşsiz manzarasını da seyredebilirsiniz.

Büyük Dük Sarayı

1572-1795 yılları arasında belediye binası olarak inşa edilen Büyük Dük Sarayı (Palais grand-ducal), 1817’den sonra Lüksemburg Hükümeti tarafından kullanılmaya başlandı. Sarayı bu anlamda kullanan ilk kişi Prens Henry oldu. 

Büyük Dük III. William ve eşi Büyük Düşes Emma’nın ziyareti öncesinde, 1883 yılında, saray önemli bir yenilenmeden geçirildi. Büyük Dük Adolphe döneminde ise yapıya yeni alanlar eklendi. Belçikalı Mimar Gedeon Bordiau ve Lüksemburglu Mimar Charles Arendt tarafından aile odaları ve misafir odaları bu dönemde eklendi. 

Büyük Dük ve Düşes’in ikamet ettikleri yapı 2. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından işgal edilerek, tavernaya dönüştürüldü. Ve ne yazık ki bu dönemde sarayın mobilyaları, sanat koleksiyonu ve mücevherleri zarar gördü. Sarayın kapısına gamalı haçlı bayrak çekildi. 1945 yılında Büyük Düşes Charlotte’un sürgünden dönmesinin ardından saray yeniden Büyük Dük Sarayı oldu. Charlotte döneminde, 1960’lı yıllarda saray dekorasyonu yeniden yapıldı. 1991-1996 yılları arasında ise tamamen yenilendi. Bundan sonra ise günceli, modern zevkleri ve konforu yakalamak adına saray dekorasyonu dönemsel olarak değiştirilmeye başladı.

İkametgâh olması ve devlet işlerinin yürütülmesi dışında, resmi davetlerin de gerçekleştirildiği saray yılın belirli dönemlerinde rehberli turlar ile gezilebiliyor.

Banka Müzesi

1995 yılında Devlet ve Tasarruf Bankası Genel Müdürlüğü’nün içerisinde açılan ve 2015 yılında önemli bir yenilenme yapılan Banka Müzesi, ülkenin 140 yıllık bankacılık geleneği hakkında çok detaylı bilgiler öğrenmenizi sağlıyor.

Orijinal adı Musée de la Banque olan ve 650 metrekarelik bir alanda yer alan müzede para, yatırım, mimari, kütüphane, ticaret odası ve elektronik bankacılık gibi bölümler bulunuyor. İnteraktif alanlar ve dokunmatik ekranlarla kullanılabilen bilgisayarlarda bankacılığın gelişimi hakkında merak edilenler detaylı bir şekilde anlatılıyor. 

Place de Metz’de yer alan Banka Müzesi, sadece hafta içi günlerde ziyaret edilebiliyor. Giriş ise ücretsiz.

Grandük Jean Modern Sanatlar Müzesi (Mudam)

Şehrin Clausen bölgesinde yer alan Grandük Jean Modern Sanatlar Müzesi, kısa ismi ile “Mudam” olarak anılmaktadır. Koleksiyonundan önce mimarisi ile dikkat çeken müzenin mimari tasarımı, Paris’teki Louvre Piramidi’ni de tasarlayan Ming Pei’nin imzasını taşımaktadır. 

1989 yılı itibari ile hazırlık çalışmaları başlanan müzenin açılması 1 Temmuz 2006 tarihini bulmuştur. Resmi açılışı, müzeye adını da veren Büyük Dük Jean tarafından yapılmıştır. Müzenin yapılması için 100 milyon dolardan fazla para harcanmıştır. Ancak henüz açıldığı yıl 115 bin kişinin ziyaret etmesi, bu giderlerin hakkını vermiştir. Bu rakam, Lüksemburg müzeleri arasında rekor sayılmaktadır.

Lüksemburg’da müze sergileri için toplanabilecek bir koleksiyon bulunmadığından ve müzenin bütçesi modernist bir koleksiyon oluşturmaya yetmediğinden müze, çağdaş sanata odaklanmıştır. Bu sayede müzenin daimi koleksiyonunda Andy Warhol, Bruce Nauman, Julian Schnabel, Thomas Struth ve Daniel Buren gibi yaklaşık 100 sanatçının eserleri yer almaktadır.

Üç farklı katta görülebilen müze koleksiyonunda hem sanatçıların hem de tasarımcıların eserleri yer almaktadır. Bu isimler şöyledir: Alvar Aalto, Marina Abramović, Bernd and Hilla Becher, Pierre Bismuth, Sophie Calle, Hussein Chalayan, Claude Closky, James Coleman, Tony Cragg, Richard Deacon, Mark Dean, Stan Douglas, Jan Fabre, Ian Hamilton Finlay, Roland Fischer, Günther Förg, Gilbert & George, Nan Goldin, Andreas Gursky, Thomas Hirschhorn, Fabrice Hybert, William Kentridge, Mark Lewis, Richard Long, Michel Majerus, Christian Marclay, Martin Margiela, Steve McQueen, Bruce Nauman, Shirin Neshat, Albert Oehlen, Blinky Palermo, Philippe Parreno, Grayson Perry, Fiona Rae, Pipilotti Rist, Thomas Ruff, Charles Sandison, Thomas Scheibitz, Julian Schnabel, Cindy Sherman, Thomas Struth, Wolfgang Tillmans, Cy Twombly ve Kara Walker.

Lüksemburg Notre-Dame Katedrali

20. yüzyılın ilk yarısında genişletilerek günümüzdeki görünümüne kavuşan gotik tarzdaki Notre-Dame Katedrali (Cathédrale Notre-Dame), 1613-1621 yılları arasında Belçika’dan gelen din adamları tarafından inşa ettirilmiştir. 3 kulesi ve tasarımına eklenen Rönesans tarzı mimari ayrıntılarla görünümü zenginleştirilen dini yapı alanında ülkenin en büyüğü konumundadır. Yönetimde söz sahibi olmuş tarihi şahsiyetlerin mezarlarının bulunduğu katedralin en dikkat çekici noktası, heykeltıraş Lucien Wercollier tarafından yapılan “Politik Mahkümlar” anıtıdır.

Aslen 163-1621 yılları arasında inşa edilen katedral, 20. yüzyılın başında, 1935-1938 yılları arasında yapısal olarak genişletildi. Bu çalışmalar, Lüksemburglu Mimar Hubert Schumacher yönetiminde gerçekleştirildi.
 
Katedralde 3 adet kule mevcut. Batı kısımdaki kule, Cizvit döneminde yapılmıştı ve bu kulede çanlar yer alıyor. Doğu ve merkez kulesi ise transeptin üzerinde yer alıyor. Bu iki kule, katedrale 1935-1938 yılları arasındaki genişletme döneminde eklendi. Katedralin çatısı ise çelik çerçeveden yapılmıştır.
 
Katedralin önemli olmasının bir diğer sebebi de, bünyesinde yer alan mezarlardır. Büyük Dükler’in mezarları burada bulunmaktadır: John (1296–1346), Marie-Adélaïde (1894–1924), Marie Anne (1861–1942), Charlotte (1896–1985), Joséphine Charlotte (1927–2005).

Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi

Lüksemburg Ulusal Tarih ve Sanat Müzesi (Musée national d'histoire et d'art), Lüksemburg Dukalığı Tarihi Anıtları Koruma Kurumu tarafından 1854 yılında kurulmuştur. Kısaca MNHA olarak da adlandırılmaktadır. Müze, Villa Haute bölgesinde Fishmarket Caddesi üzerinde yer almaktadır.

Adından da anlaşılacağı gibi, Lüksemburg’un tarihine tüm detayları ile ışık tutan bir yapıya sahiptir. 1839'da 1. Londra Antlaşması gereğince bağımsız olan Lüksemburg'un tarihini anlatmak Lüksemburg halkı için önemli bir konu haline geldi. 1845 yılında tarihçi ve arkeologlar, Lüksemburg Dükalığı Tarihi Anıtları Koruma Kurumu (Société pour la recherche et la conservation des monuments historiques dans le Grand-Duché de Luxembourg), daha sıkça kullanılan adı ile Arkeoloji Kurumu'nu kurdular. Bu kurum, Lüksemburg'daki tarihi varlıkların korunması görevini üzerine aldı. 1868 yılında Kraliyet tarafından arkeolojik varlıkları koruduğu gerekçesi ile övgü de almıştır.

Beş katlı müzede Roma ve Orta Çağ dönemine ait eşyaların yanı sıra 18 ve 20. yüzyıl arasında Lüksemburglu sanatçılar tarafından yaratılan heykeller ve tablolar sergileniyor. Ayrıca yerli ve yabancı sanatçıların çağdaş sanat çalışmalarını da görebilirsiniz.

Müzeyi geziniz sırasında dilerseniz 1 saat süren rehberli turlara da katılabilirsiniz.

Vianden Kalesi

Lüksemburg’un kuzeyinde, Almanya sınırı ile Lüksemburg arasında, şehre yaklaşık 1 saat uzaklıktaki Orta Çağ kasabası Vianden’in en tepesinde görülen devasa bir kaledir Vianden Kalesi.

Batı Ren bölgesinin en büyük kalelerinden biri olan yapı, 11-14. yüzyıllar arasında inşa edilmiştir. Aslen Romanesk stile sahip olan kaleye zaman içerisinde Gotik özelliklere sahip alanlar da eklenmiştir. Kasabanın 310 metre yükseğinde kayalık bir alanda yer alan kalenin, dış yapıları ile birlikte toplam uzunluğu 90 metredir. Kaleyi gezmek dışında güzel olan kısım, kaleye doğru çıkarken içinden geçilen kasabanın güzel ve Orta Çağ’dan kalma sokaklarıdır.
 
Kalenin içerisinde yer alan küçük müzede 11. yüzyıldan kalan goblenler, zırhlar ve süslü mobilyalar görülmeye değer. Ünlü Fransız yazar Victor Hugo, burada bir süre sürgünde kaldı. Ve bölgede, kendisinin sürgündeyken yaşadığı ev, günümüzde “Victor Hugo House” olarak düzenlenmiştir. 1935’ten bu yana müze olarak kullanılmaktadır. Bu müzede ünlü yazarın kişisel belgeleri, özgün eserleri ve mobilyaları sergilenmektedir. Ayrıca, Rodin tarafından yapılan bir büstü de sergilenen eserler arasında yer almaktadır.

Rehberli turların da yapıldığı Vianden Kalesi, tüm yıl boyunca her gün gezilebilmektedir. Burada ayrıca, tarihi yaşatmak adına çeşitli festivaller de yapılmaktadır.