Büyükada’da Gezilecek Yerler

Büyükada; tarihi yapıları, ibadethaneleri, en ünlü koylarıyla gerek İstanbulluların gerekse İstanbul’a gelen turistlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir adrestir. Hem kültürel hem tarihi anlamda misafirlerini memnun eden ada, deniz keyfi için de tercih edilebilir. Büyükada’ya genelde günübirlik geziler düzenlense de adanın atmosferini tam anlamıyla deneyimlemek için en azından bir gün kalmak şart. İşte bu seyahatiniz sırasında görmeniz gereken en önemli adresleri ve detaylı bilgiyi yazımızda bulabileceksiniz.

Büyükada Gezilecek Yerler:

Büyükada’nın mutlaka gezmeniz gereken en önemli adreslerini sizin için derledik. Aya Yorgi Kilisesi, Rum Yetimhanesi, Troçki’nin Evi, Reşat Nuri Güntekin’in Evi, Adalar Müzesi, Hamidiye Camii, Prenses Koyu, birbirinden ihtişamlı ve göz alıcı tarihi köşkler, Dilburnu Piknik Alanı ve Adakule’yi Büyükada’daki en önemli turistik noktaları merak edenler için anlattık. Adını andığımız bu yerlerle ilgili detaylı bilgiler aşağıda mevcuttur.

Aya Yorgi Kilisesi

Büyükada’nın en meşhur yapısı 1751 yılında inşa edilen Aya Yorgi Kilisesi’dir. Deniz seviyesinden 204 metre yüksekteki kiliseye iskeleden bir saatlik bir yürüyüş ardından ulaşmak mümkündür. Tepeye varınca Eski Kilise olarak bilinen iki katlı küçük bir yapı görünür. Çan kulesinin arkasındaki kesme taştan yapılan bina ise 1905’te yapılan yeni Aya Yorgi Kilisesi’dir. Kilise, Efes’teki Meryem Ana’nın Evi ile beraber Hristiyanların Türkiye’deki iki hac noktasından biridir. Bu nedenle Hristiyanlıkta kutsal kabul edilen 23 Nisan ve 24 Eylül tarihlerinde bölgede turist sayısı artar. Göreceğiniz manzara ve kilisenin içindeki ruhani ortam ve hemen yanındaki restoranın yemekleri yokuşu çıktığınıza değecek.

Adalar Müzesi

page5-1006-full.jpg

2010 yılında Adalar Vakfı ve Adalar Belediyesi’nin desteğiyle açılan müze, Büyükada’nın güneyindeki Aya Nikola bölgesinde bulunuyor. Eski bir helikopter hangarının ev sahipliği yaptığı müzede Prens Adaları’nın sürgünlerle dolu tarihine dair pek çok eseri görmek mümkün. Fotoğraflar, belgeseller, Osmanlı zamanından kalma arşiv belgeleri, kayıtlar ve Adalıların bağışladığı bir koleksiyon da Adalar Müzesi’nde görülebilir. Adalar Müzesi’ni pazartesi hariç her gün yaz mevsiminde 09.00 – 18.00 ve kış mevsiminde 10.00 – 17.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Her çarşamba müzeye giriş ücretsizdir; bunun dışında kalan günlerde giriş ücreti 5 TL, öğrencilere ve grup halinde ziyaretlere 3’er TL’dir.

Prenses Koyu

prenseskoyu.com_4340.jpg

Prenses Koyu, Büyükada’nın gizli köşelerindeki koylarından biridir. Adanın batısında bulunan Prenses Koyu’na en kolay ulaşım yöntemi vapur iskelesinin yanında bulunan motorlara binmektir. Özel işletmeye ait motorların kendilerine göre tarifeleri ve saatleri vardır ve bu bilgilere Büyükada’ya gitmeden internetten bakmalısınız. Çünkü günün belli saatlerinde gidiş-dönüş seferleri düzenlenir. Prenses Koyu’nda şezlong ve şemsiye kullanma imkanı olduğu gibi hamburgerden tosta birçok yiyecek seçeneği de bulunmaktadır. Koydaki kafeteryadan ayrıca dilediğiniz an dilediğiniz içeceği bulabilirsiniz. Prenses Koyu’na yakın pansiyonlar mevcuttur ve dilerseniz burada konaklayabilirsiniz. Koya giden motorlara biniş ücretsizdir. Fakat plaja giriş hafta içi 30 TL iken hafta sonu 35 TL’dir.

Hamidiye Camii

 

1895 yılında Abdülhamit’in emriyle yapılan bina, aslen bir okul olarak tasarlanmıştır. Ancak bir süre sonra, adadaki Müslüman nüfusun artması üzerine okulun camiye çevrilmesine karar verilmiştir. Dönemin mimari tarzına uygun olarak inşa edilen caminin süslemelerinde duvarlar ve pencere içlerinde mavi ve sarı kalem işlemeleri vardır ve namaz kılınan bölüm çini ağırlıklı tasarlanmıştır. Sırf bu işlemeleri görmek ve fotoğraflamak için bile Hamidiye Camii’ne gitmenizi öneririz. 122 yıllık cami halk arasında “Selvili Cami” diye bilinir. Küfeki taşlı, tek minareli eklektik bir yapısı olan Hamidiye Camii’nin iki taraflı mermer merdivenlerle çıkılan ve mermer bir sahanla biten güzel bir girişi vardır. Sahan, bir camlı mekan içine alınmıştır. Mavi çinileri andıran güzel işlemelere sahiptir.

Reşat Nuri Güntekin’in Evi

1475570673.jpg

Ünlü Türk edebiyatçısı Reşat Nuri Güntekin’in bir dönem ailesiyle beraber yaşadığı bu evi mutlaka görmenizi tavsiye ederiz. Adanın bakımsız bırakılmayan ve korunan nadir köşklerinden biri olan bu ev pembe panjurları ve beyaz cephesiyle göze hitap ediyor. Deniz manzaralı olduğu için ev “Yalı Köşk” diye anılmaktadır. Müze haline getirilmese de ve içine girmek yasak olsa da bu 3 katlı yalı köşkü görmek özellikle Reşat Nuri’nin romanlarını okuyanların çok hoşuna gidecektir. Büyükada’nın Maden Mahallesi’ndeki Yılmaz Türk Caddesi üzerinde bulunan köşkü Reşat Nuri Güntekin’in 1937 yılında satın aldığı biliniyor. Ünlü edebiyatçının kızı Ela Güntekin Hanımefendi halen bu köşkün ikinci katında yaşamaktadır.

Troçki’nin Evi

s-2d9871025c44603509112abc00c70bd597d26364.jpg

Ermeni bir tüccarın 1850’li yıllarda kızları için inşa ettirdiği bu köşkün asıl adı Sivastopol Köşkü. Ancak, halk arasında Troçki Evi olarak biliniyor. Nitekim Marksist aktivist ve siyasetçi Lev Troçki, Stalin tarafından Rusya’dan sürülmesinin ardından 1929-1933 yılları arasında bu evde kalmış, otobiyografisini ve ‘Rus Devrim Tarihi’ kitabını burada yazmıştır. Adadan ayrılan Troçki önce Fransa’ya, oradan da sınır dışı edilmesi sonucu Meksika’ya sığınmış ve orada öldürülmüştür. Sivastopol Köşkü, en son 2014 yılında İstanbul Bienali dahilinde sanatçı Adrián Villar Rojas’ın büyük boyutlu hayvan figürlerine ev sahipliği yapmıştır. Troçki’nin Evi diye bilinen Sivastopol Köşkü şu an harabe halinde olduğu için içine girmenizi önermeyiz. Ancak bu haliyle bile çok hoş manzara fotoğrafları çekilebilmektedir.

Tarihi Köşkler

1

Büyükada, Marmara Denizi’ndeki diğer adalara kıyasla çok daha fazla köşke ev sahipliği yapıyor. Dönemin önde gelen isimlerinin 1800’lerin sonunda başlattığı köşk yaptırma furyası, adanın köşkleriyle anılmasına vesile olmuştur. Antik Yunan dönemindeki tapınaklardan ve İtalya sokaklarının dokusundan esinlenen mimarinin de bu şöhrette etkisi büyüktür. Sabuncakis Köşkü, Agopyan Köşkü, Fabiato Köşkü, Mizzi Köşkü ve şu anda Hükümet Konağı olarak kullanılan Hacopoulos Köşkü adada halen ziyaret edilebilir görkemli yapılardan birkaçı. Bu köşkler her şeyden önce eşsiz mimarisiyle ilginizi çekecek. Sizin de Büyükada’ya gelmişken bu köşkleri ziyaret etmenizi ve fotoğraflamanızı öneririz. Bu köşkleri ziyaret ettiğinizde kendinizi adeta zaman tüneline girmiş gibi hissedecek, yaşanmış hikayeleri hayal ederken bulacaksınız.

Adakule

4.JPG

Adakule, Büyükada’nın yangın kulesidir. Aya Yorgi Kilisesi’ne çıkan yolun sonunda sağa doğru kıvrılan patikayı takip edince buraya ulaşabilirsiniz ve yol boyunca büyüleyici bir manzaradan gözlerinizi alamazsınız. Orman Genel Müdürlüğü’ne ait beş katlı yangın kulesi her yıl, Nisan ayından itibaren çalışmaya başlar. Kuledeki termal kameralar sayesinde herhangi bir yangın riski görüldüğünde itfaiye ve orman ekipleri derhal devreye girmektedir. Kulenin bulunduğu tepenin yerli ve yabancı turistler tarafından ziyaret edilmesinin en büyük sebebi elbette Rum Yetimhanesi’ni ve Heybeliada’yı gören manzarasıdır. Son zamanlarda Adakule’nin yenileneceği haberleri çıksa da çalışmalara henüz başlanmamıştır. Yangın kulesi ıssız bir patikada olduğu için gündüz saatlerinde ziyaret etmenizi tavsiye ederiz.

Dilburnu

buyukada-eskibag-teras_780x438-1ffw74aeal.jpg

Hafta sonu güneşli bir havada Büyükada’ya giderseniz uğrayacağınız yerlerden biri hiç şüphesiz Dilburnu Piknik Alanı olacaktır. Hem büyüklerin hem küçüklerin huzur içinde piknik yapıp hoş vakit geçirdiği bu piknik alanı adadaki en bilindik yerlerden biridir. Özel işletmenin temin ettiği masalardan ve mangallardan yararlanarak muhteşem deniz manzarası eşliğinde pikniğinizi yapabilirsiniz. Piknik sonunda Dilburnu’na çok yakında olan Yörükali Koyu’ndan denize girebilirsiniz. Bu koy Büyükada’nın en güzel koylarından biridir. Dilburnu’nun ne kadar değerli bir alan olduğunu bilen her misafir mangal ateşini iyice söndürmeden ve çöplerini toplamadan alanı terk etmemektedir. Dilburnu’nda küçükten büyüğe herkes çok iyi vakit geçirir.

Rum Yetimhanesi

1

1800’lerin sonunda Fransızların inşa ettiği bu bina, Avrupa kıtasının en büyük ahşap binalarından biridir. Zamanında Güney Fransa’da rağbet gören otel içinde kumarhane konseptindeki casino-hotel’lerden biri olarak kullanılmak istense de Osmanlı yönetiminden izin alınamamış ve bina satışa çıkarılmıştır. Rum ailelerinden Zarifislerin ve Sultan Abdülhamit’in bağışlarıyla satın alınan bina, Balıklı Rum Hastanesi’nde yaşayan kimsesiz Rum çocuklarına hizmet vermesi amacıyla yetimhaneye dönüştürülmüştür. Binaya vapurdan inince 45 dakikalık bir orman yürüyüşünün ardından ulaşabilirsiniz. Ancak binanın içine girmeniz mümkün olmayacaktır. İçinde 200’den fazla oda ve bir kütüphanenin bulunduğu yetimhane, 1960 yılında kapanmasından bu yana bakımsız kalmasıyla dikkat çekiyor.