İstanbul'un Güzeli: Soğukçeşme Sokağı

Üniversite yıllarında Sultanahmet’te kısa kısa yaptığımız keyif gezilerinde her zaman bayıldığım ve gitmekten keyif aldığım bir sokak vardır. Hiç duydunuz ya da yolunuz düştü mü bilmiyorum ama Sultanahmet’e gitmişken en azından Eminönü’ne doğru inerken, dokuz ahşap ev ve bir Roma sarnıcının bulunduğu Soğukçeşme Sokağı'ndan geçebilirsiniz.

Bu sokak, neredeyse kaybettiğimiz değerler arasına girip yerini betonarme binalar alacakken 1986 yılında Turing tarafından mucizevi bir şekilde kurtarılmış bir yer olduğu için bana çok değerli geliyor. Ayrıca evlerin arka yüzlerinin Topkapı Sarayı’nın duvarlarına dayanıyor olması da onlara apayrı bir özellik veriyor. Ayasofya Müzesi ile Topkapı Sarayı arasında olan sokağın en önemli yapıları; Bizans dönemine ait su sarnıcı, anıt kapıları, sokağa adını veren çeşmesi ve Osmanlı dönemi mimarisini en iyi şekilde anlatan cumbalı ahşap evler. Sokağa adını veren çeşmenin, III.Selim döneminde yani 1800 yılından kalma olduğu üzerindeki yazıtta da olduğu için kesin olarak biliniyor.

İlk yerleşen nüfus, genelde Ayasofya ya da Topkapı Sarayı ile ilgili kişilermiş, örneğin saray kapısı karşısındaki ilk evde Naziki Tekkesi şeyhi oturuyormuş. Naziki tekkesi de, sokağın güney ucunda son kazılarda ortaya çıkan Ayasofya kadar eski bir Bizans sarnıcı, bugün sokağa inanılmaz değer katan yapılardan birisi.

 Zaman içerisinde hanedan üyelerinin Dolmabahçe Sarayı’na da taşınması ile buraya yerleşen nüfusun özellikleri de değişmeye başlamış. Türkiye’nin 6.Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’ün doğduğu evde bu sokaktaki evlerden biri. Fahri Korutürk’ün babası ise Şura-yı Devlet azasıymış.Soğukçeşme Sokağı’nın evlerinin sadece tek bir yanda olması ve sokağın diğer yanında Ayasofya’nın bahçesini çevreleyen duvarın olması bu sokağın fiziksel özelliklerini de 19.yy mimarisindan farklı bir çizgiye taşımış hep. Sarayın yüksek duvarlarına arkalarını dayamış evlerin, sokağa bakan yüzlerinin uzun, ancak derinliklerinin az olması 19.yy da İstanbul’a gelen sanatçıları da etkilemiş olmalı ki birçok kez resmedilmiş. 1830’lu yıllarda İngiliz ressam Lewis’in eserlerinde olduğu gibi.

Bir tarafında Topkap Sarayı diğer tarafında Ayasofya müzesi sanki iki mabet arasında kalmış hatta birine doğru yaslanmış arnavut kaldırımlı harika bir sokak burası. Sokakta evlerin dışında hoşunuza gidebilecek en özel mekanlardan biri, eskiden bir oto tamirhanesiyken bir Roma Tavernası haline getirilen neredeyse 1500 yıllık bir Bizans Sarnıcı olan ‘Sarnıç Restaurant’.

Sokağın Gülhane Parkı girişine doğru inen tarafındaki cafeler küçük bir mola için değerlendirilebilir. Cafenin karşısındaki sanat galerisi ise duvardaki renkli resimleri ve ilginç girişiyle herkesi adeta içeri davet ediyor. Umarım bu sokaktan en az benim aldığım kadar keyif alırsınız.

BANU DEMİR

Yazar Hakkında

BANU DEMİR

İstanbul Üniversitesi Radyo-TV bölümü ve Marmara Üniversitesi Contemporary Business Management’tan (gece bölümü) mezun olduktan sonra İngiltere Nescot College’da okudum.