Ekim ayında Bolu bölgesinin belki de en ünlü göller yöresi olan Yedigöller'e gidiyoruz. Sonbaharda sosyal medyadaki resimlerden sıkça gördüğüm ve uzun bir süredir gitmek için can attığım Bolu'ya haftasonu gidip Yedigöller'de de çadır atmak ve kamp kurmak için iki aile sözleştik. Cuma gece 01.00 sıralarında yola çıktık. Konya'nın güneyinde oturduğumuz için yolculuğumuz 6-7 saat sürdü. Bolu merkeze gidip Kardelen Meydanı'nda kahvaltımızı yaptıktan sonra Yedigöller'e gitmek için yola çıktık.Yedigöllerin yolu yeni yapıldığı için navigasyonda çıkmadı.Bu yüzden bordo tabelaları takip etmenizde yarar var. Bolu merkezden yaklaşık 42 km yol sürüyor; ancak yol çok virajlı olduğu için ve giderken gördüğünüz güzelliklerin resmini çekmek için durmadan arabayı kenara çekip resim çektiğiniz için en az bir saatte varabiliyorsunuz. Biz de dura dura yaklaşık bir saatte Yedigöller'e ulaştık.
Yedigöller'e gidiş yolu biraz zahmetli ancak manzara mükemmel.
Yedigöller Milli Parkı adeta bir orman denizi.Burada irili ufaklı 7 adet doğal oluşmuş göl bulunuyor. Her bir göl ayrı güzellikte. Doğanın güzellikleri içinde eriyip kaybolacaksınız. Göllerin etrafında gezdiğimiz zaman her yerde kayın, meşe, gürgen, kızılağaç, karaçam, sarıçam gibi ağaçları gördük. Yedigöller, sit alanı olduğu için ağaçlar kimse kesmeden çürüyüp toprağa karışıyor. Ağaçların estetik içerisinde kendisini dışarıya vurmuş köklerini ve köklerin aralarında yaşayan fareleri gördük.
Yukarıya ağaçlara doğru baktığımızda biyolojik çeşitliliğin daha çok farkına vardık çünkü her yerde kuşlar uçuşuyor ve kuş sesleri rüzgarla yüzümüze çarpıyordu. Burada 7 adet göl var demiştik. Bunlar: Büyükgöl, Seringöl, Deringöl, İncegöl, Sazlıgöl, Nazlıgöl ve Kurugöl.
.
Yedigöller sonbaharda profesyonel fotoğrafçıların uğrak mekanı.
Göllerin etrafında çadır atmış kampçılarla ve rengarenk çadırlarla karşılaştık. Yedigöller'e ulaştıktan sonra önce çadır kuracak güzel bir yer aradık ve Büyükgöl ile Deringöl arasında güzel bir yere çadırımızı kurduk.
Çadırımızın içinden görünüş.
Çadırımızı kurduktan sonra yanımızda getirmiş olduğumuz yiyeceklerden kendimize küçük bir ziyafet çekerek enerji depoladıktan sonra sırt çantalarımızı takıp etrafı keşfe çıktık. Burası gerçekten inanılmaz güzellikte. Neden daha önceden gelmedim diye kendime hayıflanırken buraya bir de baharda geleceğim diyerek kendime söz verdim ve ormanın içindeki patikalardan girip göl kenarlarındaki patikalardan çıkıp uzuun bir yürüyüş yaptık.
Yedigöllerin girişinde gezilecek yerleri ve rotayı gösteren bir harita var. Gezerken o haritadan da yararlanabilirsiniz. Yedigöller'in içinde gezerken Pisagor ağacını, Gülen Kayaları ve Şelaleleri de gördük. Hava kararınca çadırımızın bulunduğu alana gidip diğer kampçılarla sohbet ettik. Burada herkes birbirine yardımcı olmak için birbiriyle tanışıp konuşmak için adeta gönüllü. Hava karardıktan sonra yanımızdaki kampçılarla ateş yakıp ateşin etrafında sohbet ettik. Aynı zamanda da yanımızda getirdiğimiz menemeni ve tanıştığımız arkadaşların getirdiği sucukları pişirip afiyetle yedik. Açık havadan mıdır nedir, yine doymadık ve yanımızdaki patatesleri közleyerek yedik. Bu sırada yağmur da hafiften yağmaya başladı. Karnımızı doyurduktan sonra közün üstünde çayımızı demledik ve yanımızda getirdiğimiz kekleri diğer kampçılarla paylaştık. Yağmur biraz daha şiddetini artırınca kendimizi çadırımıza attık ve sabaha kadar yağan yağmurun eşliğinde mışıl mışıl uyuduk. Eğer siz de çadır kurmayı düşünüyorsanız kesinlikle yağmurdan ya da ormandaki canlılardan korkmayın.Sabaha kadar yağmur yağmasına rağmen çadırımız hiç yağmur almadı.
Sabah uyandığımız zaman yakınımızdaki büfeden çayımızı içip minik bir kahvaltı yaptıktan sonra göllerin etrafında gitmeden son bir kez turladık ve Abant'a doğru yola çıktık.
Abant Gölü
Abant'a daha önceden gelmiştim ama Yedigöller'i gördükten sonra Abant Gölü biraz hafif kaldı.Tabii ki burası da doğal bir cennet adeta. Arabamızı parkedip etrafta gezintiye çıktık. Bolca resimlerimizi çektikten sonra girişte bulunan köy pazarına uğrayıp bir şeyler aldık ve Gölcük Gölü'ne gitmek üzere yola çıktık.
Yedigöller ve Abant'ta da olduğu gibi Gölcük Tabiat Parkı'na giriş ücretli. Biz arabamızla girdiğimiz için 12 TL ödedik. Arabamızı parkettikten sonra seyyar satıcıdan közde mısırımızı alıp etrafı keşfe çıktık. Gölcük Gölü gerçekten müthiş güzellikte bir yer. Keşke biraz daha zamanımız olsaydı da 8-10-14 km uzunluğundaki yürüyüş parkurlarını bitirebilseydim. Ancak pazartesi mesai olduğu için yürüyüş parkurlarını başka bir zaman bırakıp girişte bulunan bisikletçiden bisiklet kiralayıp gölün etrafında gezintiye çıkıp bolca resim çektik.
Gölün kenarına inip etrafın güzelliklerine bakıp hayran olmamak elde değil. Tadı damağımızda kalmış olarak yeteri kadar gezdikten sonra arabamıza atlayıp evlerimize geri dönmek üzere yola çıktık. Eğer bir kıyaslama yapacak olursam Gölcük Abant'tan daha güzel ama tabii ki en güzeli Yedigöller :)) Eğer bu insan eli az değmiş yerleri hala gezmediyseniz listenizde Yedigöller'i, Abant'ı ve Gölcük Gölü'nü basamak atlatıp öne almalısınız.