Dünyada İz Bırakmak İçin Büyük İşler Yapmak Gerekiyor

Mustafa Koç’un ölüm haberiyle uyandığımız sabah, yalnızca iş dünyası değil, ülkede birçok kesim üzüldü. Değerli bir insandı. Gezgin bir ruh olduğunu da biliyorduk. Ancak son zamanlarında Instagram’da bir paylaşımı vardı ki ölümüyle birlikte internette patlama etkisiyle yayıldı. Küba’da Atatürk büstünün önünde çektirdiği o meşhur fotoğraf. Mustafa Koç’un Havana’da Puerto Caddesi’ndeki o heykelin önünde neler hissettiğini galiba anlıyorum. Anlatayım...

Pasaporta ilk damgayı vurup da dünyayı gezmeye başladığınızda bir milli kimlik bunalımı karşılıyor sizi. Malum biz Türkler yabancılar tarafından takdir edilmeye bayılırız. Hep bir onay bekleriz sanki. Hani vardır ya, Türk kahvemizi çok beğensinler, İstanbul’a hayran olsunlar, rakıyı uzoya tercih etsinler, misafirperverliğimize hayran olsun asla hesap ödemesinler. “A siz Türkler ne kadar modern insanlarmışsınız, biz sizi Ortadoğu ülkesi sanıyorduk” desinler. Dünyalar bizim olur.

Ama işte yurtdışına çıkıp da aslında Türkler olarak o kadar da tanınmadığımızı, tanınsak da tam olarak anlaşılmadığımızı fark edince bir karartı basar içimizi. Hani biz Viyana kapılarına kadar dayanmış koskoca bir imparatorluğun mirasçılarıydık? Hani 16 devlet kurmuş bir millettik? Kimin söylediğini tam hatırlamayız ama “Türk gibi kuvvetli” atasözünün kahramanı değil miyiz biz yahu?

Dünyayı arşın arşın gezersiniz. Paris, Londra, Roma, Berlin, New York, Tokyo, Hong Kong, Kahire, Singapur... Gezip gördükçe milletlerle ve kültürleriyle ilgili bazı gerçekler aklınıza dank etmeye başlar. Hindistan’da milyarlarca insanın İngilizce konuştuğunu, Arap nüfuslu bütün Kuzey Afrika’nın resmi dil olarak Fransızca’yı kabul ettiğini, tarih boyu minicik bir ülke olmuş Portekiz’in Asya’nın önemli bir kısmını uzun yıllar sömürge olarak kullandığını, New York’un ilk isminin ilk fetheden Hollandalılar tarafından New Amsterdam olarak konduğunu, dünyanın ne kadar da çok ülkesinde trafiğin soldan aktığını görünce şaşırırsınız. Dersiniz ki “e Türkler olarak bizim dünya sahnesindeki izlerimiz nerede?”


Fotoğraf: thearrowappeal.com

Tanımıyorlar bizi. Amerikalılar deveye bindiğimizi bile zannedebiliyor. Avrupalı için Ortadoğu ülkesiyiz, bazıları Türkçe’yle Arapça’yı aynı dil zannediyor. Asyalılar İtalya’ya mı yoksa Hindistan’a mı komşu olduğumuz sorusuyla gelebiliyor. Ortadoğulular ise Türk dizilerinden biliyor bizi. Behlül, Ezel, Muhteşem Süleyman babalarının oğlu gibi. Ama gerçekten de Türkler olarak bizi tanıyan pek yok.

E şaşıracak bir şey de yok. 3 kıtaya yayılmış bir imparatorluğu 600 yıl yönetmişiz ancak rönesansın, reformun ucunu kaçırdığımızdan beri üstünlüğü önce Avrupa’ya, sonra da Yeni Dünya devletlerine çoktan kaptırmışız. Fethettiğimiz ülkelere kütüphane, okul dikip kültürümüzü götürmekten çok vergi alıp yeniçeri devşirmişiz.

Hal böyle olunca 400 yıl Osmanlı egemenliğinde kalan Kuzey Afrika’da bugün bir Allah’ın kulu Türkçe konuşmazken, 20 yıl işgal eden Fransızlar’ın kurduğu okullar bugün birçok ülkede baştacı ediliyor. Yeteri kadar bilimadamı yetiştirememişiz, sanayi hamlemizi bir türlü tamamlayamamışız, tekstilde büyümüş ama çok fazla dünya markası çıkaramamışız.

Dünyayı gezmeye başlayan birer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak kendi izlerinizi dünyada görmeye o kadar da alışmamışsınız ve işte bu tanınmamışlığın eksikliğini içinizde hissettiğiniz sırada, birden Küba’daki Atatürk büstünün varlığını fark ediyorsunuz. Fidel Castro’nun yapımına izin verdiği tek yabancı devlet adamı büstü. Göğsünüz kabarıyor. Şili’de Santiago’daki Atatürk rölyefinin üzerindeki İspanyolca yazının “..bütün hayatını Türk milletine adamış, milletine kendi ruhunu, ateşini vermiştir..” cümlelerini içerdiğini öğrenince ağzınız açık kalıyor. Japonya’da, Venezüella’da, Romanya’da, Kırgızistan, Kazakistan, Yeni Zellanda Vellington’da, Amsterdam’da, Hindistan Delhi’de, Roma’da bu heykelleri ve anıtları her gördüğünüzde gözlerinize yaşlar doluyor ve anlıyorsunuz.

Anlıyorsunuz ki dünyada iz bırakmak için büyük işler yapmak gerekiyor. Büyük adam olmak gerekiyor. Eğer büyük adam olursanız tüm dünya sizi takdir eder. İşte dünya kültürüne damga vurmak; topla, tüfekle, kaba kuvvetle değil, kısacık bir hayata sığdırılmış kahraman bir yürekle mümkün oluyor.

İşte bunu görüp de etkilenen ve Instagram’da bize o kareyi verip yüreğimize dokunan Mustafa Koç’a sonsuz uykusunda huzur diliyorum.