Yolumuzun en uzak ucundaki nokta Window Rock (Tségháhoodzání). Navajo ulusunun başkenti, neredeyse sadece Navajoların yaşadığı bir kasaba/şehir. Öyle şehir denilince çok büyük sanmayın nüfusu 2 bin 712 imiş; ama haftasonları ya da tatillerde 20 bin kişiye kadar ulaşıyormuş.
1936 yılına kadar şehrin adı; Niʼ Ałníiʼgi (dünyanın merkezi) imiş; ama şehrin aynı zamanda sembolü de olan içerisinde büyük bir delik olan kayanın, İngilizceye daha uygun olduğu düşünülerek adı Window Rock olarak değiştirilmiş ki açıkçası daha da anlamlı olmuş. Çünkü çok büyük bir kayanın içerisindeki oyuk, gerçekten de gökyüzüne açılan bir pencere gibi şehre ayrı bir güzellik katıyor. Kızılderililerin belki de tamamında olduğu gibi Navajolarda da yaptıkları bir kahramanlık ya da herhangi bir etkisi olan olaydan sonra kabile büyükleri kişilerin ismine karar veriyormuş. Her ne kadar günümüzde Navajo isimlerini sadece kendi aralarında kullansalar da, bence isimlerin kişilik özelliği olmasının en güzel kanıtı. Window Rock ismi de, bu şehrin karakteri.Her ne kadar okuduğumuz bilgilerde daha büyük bir park hayal ettiysek de, Window Rock ve olduğu park oldukça küçük. Hemen yanıbaşında II. Dünya Savaşı'nda şehit olan Navajoların adlarının olduğu bir de Memorial/anma duvarı var.
Sabah otelin yanındaki restoran zinciri Denny’s de kahvaltımızı yaparken etrafımızda bizden başka yabancı olmaması çok değişik geliyor. Bir tek Navajolar ve biz. Gerçi beni hakikaten üzen tek şey, Navajoların da neredeyse Amerikan nüfusun yarısından fazlasında olduğu gibi obez olmaları. Nedense bu ırka yakıştıramıyorum.
Window Rock’ın özelliği, bütün Navajo ulusu ile ilgili resmi devlet dairelerinin burada ve ayrıca nüfusun neredeyse yüzde 95’inin Navajo olması.
Navajo Ulusal Müzesi şehrin görülmesi gereken yerlerinden. Navajo yerel kıyafet örneklerinden, aletlerinden, yaşam şekillerine kadar hepsine yer verilmiş. Müze ilk 1961’de başka bir yere inşa edilmiş, 1982’de bugünkü yerine taşınmış. Müze içinden bazı görüntüler:
Dönüş yolumuzun üzerinde Hubble Trading Post var. Aklınızda olsun bir yerde Trading Posta rastlarsanız mutlaka uğrayın. Çünkü hem kültür bakımından o zamanın yaşantısı hakkında harika birer örnek oluyorlar; hem de hediyelik eşya almak için en mükemmel yerler. Hubbel Trading Post, dikkatimizi Kayenta’daki müzeye gittiğimizde çekmişti. Navajo ulusu topraklarını, Arizona ve Utah eyaleti içerisinde çizerken, önemli noktalardan biri olarak, burayı da gösteriyordu. İyi ki de gitmişiz diyorum çünkü bizim için değişik bir deneyim oldu. Trading Postlar genelde beyazların açtıkları küçük alım satım dükkanları ama evleri ya da yerleşim alanlarıda yanında olduğundan, zaman içerisinde o noktadan gelen geçen insanların uğradıkları, kaldıkları, ticaret yaptıkları alanlara dönüşmüşler. Hubbell ailesi, Navajo el sanatları karşılığında onlara istedikleri yiyecek malzemelerini temin edermiş.
John Lorenzo Hubbell ve iki oğlu, 1868-1967 yılları arasında tam 24 trading post sahibi olup, 1967 yılında Ulusal Parka satılmasına kadar yönetmişler.
Navajolar, topraklarını terk etmek zorunda bırakıldıkları uzun yürüyüşün sonrasında 1868’de topraklarına dönmeye başlayıp, tarlaların yok edildiğini, yaşamlarının komple değiştiğine şahit oldular. Artık bu yeni duruma ayak uydurmak durumundaydılar. Amerika’da yaşanan buhran yıllarında trading postlar inanılmaz önem kazandı. Gerçi Navajolar için bu tarz alım-satım (değiş tokuş) eski pueblolardan beri bildikleri bir sistem olduğu için çok kolay uyum sağladılar. Yeni ürünlere de şeker, kahve, un, tütün, kabartma tozu gibi alışmaya başladılar. Aldıkları her ürün karşılığında da getirdikleri değişik sanat eserlerini verdiler.
Evi gezdirmek ve Hubbell'ların o zamanki yaşamlarını anlatmak için gönüllü çalışan rehberlerden biri ile tura katılıyoruz. Bugün müze şeklini alan Hubbell'ların evinin tavanı Navajo sepetleri ile dolu.
Gerçi Bay Hubbell sadece ticaret için değil evine gelip kalanlardan da para yerine sadece bir hediyelik eşya istermiş. Hatta bir seferinde yanında hediye olmayan biri Bay Hubbell istememesine rağmen para bırakınca, Hubbell evinde yeni bir kural daha konulmuş. Yanında hediye olmayan ve trading postta kalmaya gelen kişiler, ev işleriyle ilgili bir şeye yardım etmek zorundalarmış. Bu arada evi gezerken mutfak kısmındaki belki de tarihin ilk bulaşık makinesi harika gözüküyor.
Hubbel Trading Post sanatçılar, antropolojistler ya da kültürle ilgilenenler için paha biçilmezmiş. Mr Hubbell uzak yoldan gelen Navajolar için de, bahçesinde onların rahatını da düşünerek hoganlar yaptırmış.
Yerel hediyelik eşyalar almak içinde ben en çok Hubbell ve sonrasında da yolda şansa gördüğümüz Cameron Trading Post’a bayıldım. Yerlilerin özel şifalı kremlerinden tutunda, Kachina bebeklerine, oklara ve Navajo kültürüne ait tüm sanat eserlerine rastlamanız mümkün.
Bir sonraki yazı: North Rim (Grand Canyon)
instagram: banuyollarda