1- Sebep mi gerek? GİTMEK LAZIM
Öylece yollara çıkmak lazım… Biraz dinlenmek, biraz yorulmak, biraz yenilenmek lazım. Ağaçlara sarılmak lazım. Çokça hayal kurmak, küsmemek, yorulmamak lazım. Yeter ki “Gitmek Ateşi” olsun içimizde, o noktada nereye gittiğimizin pek de önemli olmaması lazım.
Sen beni özleyedur Altınoluk, ben yine sebepler bulur, gelirim. O zamana dek hoş kal.
2- Road Trip... Yollara düşmek lazım
Yolculuk ayrı keyif, yol ayrı keyif… Nurcan ile kendimize cd’ler hazırlayarak, istediğimiz zaman ve istediğimiz yerde mola vererek İstanbul'dan yola çıktık ve çok keyifli bir yolculuk sonrası Altınoluk'a vardık. Karşıdan gelen araçlara şaklabanlıklar yapmaktan plaka okuma seanslarına, bağırarak şarkı söylemekten öndeki araçlara pek de hoş olmayan sözler söylemeye kadar bir araba yolculuğundan beklenen her şeyi gerçekleştirdik. Çok eğlenceliydi (Umarım bizi Pulp Fiction (http://www.imdb.com/title/tt0110912/) filmindeki dansı yaparken gören araba şoförü plakamızı not almamıştır!).
3- Yeni insanlar, yeni arkadaşlar… Tanışmak lazım
Gezmenin en güzel yanı bence yeni insanlar tanımak, yeni arkadaşlar edinmek... Altınoluk'ta da gideceğiniz her yerde olduğu gibi sizinle tanışmayı bekleyen, sevimli Ege (ve diğer yörelerden başkaları elbette) insanları olacak… Ne demiş bir Anglosakson bilirkişisi; “Stranger is a friend whom I haven't met yet”. Ben tanımadığım teyzelerle trekking yaptım, yeni tanıştığım insanlarla kırmızı şarap yudumladım, havuzlarında yüzdüm, esnafla sohbet ettim. Pişman değilim.
4- Cunda, Ayvalık, Assos, Şeytan Sofrası... Dolaşmak lazım
Altınoluk'a gelmişken civardaki diğer değişik isimli yerleri de gezmek güzel oluyor tabii…
Şirin Cunda'nın taşlı yollarında dolaşıp yorulunca sahilde kızarmış dondurma, midye veya balık yemek, Şeytan Sofrası'nda birer içki yudumlamak ve elbette ki gün batımını seyretmek…
Şeytan Sofrası'nda gün batımını izleyen kalabalık bir grup; atalarının şaman genlerinden olsa gerek, güneş battığı anda hep birden bir alkış kopardılar. Şaşırtıcı ve sevimliydi.
Benimse aklıma Before Midnight (http://www.imdb.com/title/tt2209418/) filmindeki Celine'in gün batımını izleyişi aklıma geldi, tüm akşam film repliğini tekrarladım durdum: “Still there, still there, still there, gone”.
5- Dövmeciler, hediyelik eşyalar, sokak satıcıları... Almak lazım
Yazlık yerlerde kurulan çarşılar şirin olur. İnsanlar harıl harıl bir şeyler alma telaşındadır. Şapkalar, takılar, mumlar, rüzgârlıklar, biblolar... Geçici dövmeciler çıkar her yerden karşınıza…
Oysa aldığınız nesnelerin kısa ömürlü olma ihtimali yüksektir, yolda kırılıverirler ya da birkaç yıl sonra sıkılırsınız aldıklarınızdan… Dövmeleriniz 1-2 hafta içinde söner gider. İşte böyledir yaz… Geçici… Yine de çok sevilen, çok istenen…
6- Altınoluk Amfitiyatrosu... İzlemek lazım
Altınoluk'un orta yerinde, tepede çok güzel bir amfitiyatro var. Yazın pek çok güzel konserler oluyor orada. Şansıma, ben oradayken hemşehrim Cem Adrian sahnedeydi. Taşlarda oturarak, açık havada ve yıldızlı bir gökyüzü altında onun melankolik şarkılarını dinlemek harika bir deneyim oldu.
Konsere giderken şimdi nasıl moda gireceğiz, nasıl bu ağır melankoliye ayak uyduracağız derken Cem Adrian'ın sahneye çıktığı an gözlerimin dolmasına ne demeli, bilmiyorum! (Facebook'ta profilinde eternal teenager yazıyor halbuki, şaşkın blogger!) Konser boyunca içinde bolca yağmur, çocuk, melek, yalnızlık, gitmek, şehir kelimeleri geçen şarkılar söyledi bize Cem Adrian ve hepsinde de şahaneydi. Çok sevdim.
7- Trekking, Kanyon, Orman.. Yürümek lazım
Sabahın köründe (tam 5.30'da kalkarak!) yaşları 50-70 arasında değişen; Sale, Kezban ve Mukadder isimli teyzeler ile (!) birlikte Kaz Dağları'na yürüyüşüne gittim. Temiz hava, ağaç kokuları, dağ manzarası, şelale, dereler, taşlar… Oksijen çarpmasına karşı uyarılmıştım (halbuki bu bünye 1 hafta önce Alpler'den sağlam geldi, merak etmeselerdi keşke) ama kaygan taşlara karşı değil… Yürürken birkaç kayma-düşme badiresi atlattık ama o güzel havaya, o atmosfere değer…
8- Tarihle iç içe olmak lazım
Altınoluk, eski bir Rum Köyü ve tıpkı Şirince gibi onun da tam bu sebepten dolayı bir aykırılık var havasında… Vakti zamanında Midilli Adası’ndan köye çalışmak için gelen Rumlar burada çoğalmışlar, kilise inşa etmişler ve zeytincilikle uğraşmışlar. Şimdi ise Midilli'ye gitmek için pasaporta ve vizeye ihtiyacımız var. Sınırlar…
9- Gördüklerin senin olsun; bana yediğini, içtiğini anlat
Çam Cafe'nin patlıcanlı gözlemesi
Elbette ki tatilde çılgınlar gibi yiyoruz, içiyoruz. Çok şükür… Altınoluk çarşısının Vardar Dondurmacısı'nı ben çok sevdim. Zaten dondurma denince akan sular duruyor, biliyorsunuz. Karadutlu, damla sakızlı, kestaneli, tarçınlı… Çalışanları öyle kibar ve güler yüzlüler ki… Dondurma alırken birkaç kez lütfen dedim ve onlarla samimi bir şekilde sohbet ettim diye bana yapmadıkları sevimlilik kalmadı, sağ olsunlar…
Onun dışında elbette oralara kadar gitmişken ev yapımı zeytinyağlarını, lezzetli zeytinleri, mis kokan domatesleri, yeşillikleri, gözlemeleri yemeden olmaz; olmamalı…
10- Çünkü yaz geldi, hava çok sıcak, denizi koklamak lazım
Aslına bakarsanız ben Zaytung'un tatile birlikte çıkılmaması gereken insanlar yazısının ilk sırasında yer alan arkeo-turist'lerdenim… Yani yaz sıcağının ortasında dağ tepe dolaşıp taşları ve sokakları inceler, müze gezerim. Yine de denizin yeri ayrıdır. Hele söz konusu deniz, güzelim Ege olursa…
Altınoluk'u yüzmek için tercih etmek pek doğru olmaz aslında (zaten bu yüzden denizi 10. sıraya koydun ya, ey şaşkın blogger!), çünkü hayalleri süsleyen kızgın kumları yok ne yazık ki… Altı üstü taşlı, daracık, diğer tatilcilerle akraba olacak kadar yakın oturmak zorunda kaldığınız deniz kıyıları mevcut…
Kızgın kumları yok lakin serin suları var. Fazlasıyla serin hem de… Ben ki soğuk su severim, sabahları denize girerken (maalesef dalamıyorum öyle pat diye, yürüyerek ve yavaşça girebiliyorum ancak) resmen işkence çektim. Hava çok sıcak, deniz çok soğuk… Bu ne yaman çelişki ama öyle işte!
Yine de yüzmeden, deniz kıyısında birkaç kitap okumadan olmaz, değil mi? Yapıldı, işaretlensin.