New York, öyle bir şehir ki, her seferinde üzerinizde başka bir etki ve bambaşka hatıralar bırakıyor. Bu gezim, benim New York’a beşinci ziyaretimdi. Bir anlamda, bazı ilklerin de başlangıcı: örneğin daha önce hiç yaz aylarında gitmemiştim ya da çocukları da beraber götürmeye yeltenmemiştim. Artık oğlum 13, kızım 11 yaş olduğu için artık bir çok aktiviteye yorulmadan ve zevkle katılabileceklerini düşünerek onları da yanımda götürdüm. Biz, her ne kadar bir hafta öncesine göre daha şanslı olsak ta, yaz ayları yerine sıcaklık açısından, Nisan-Mayıs ayları ziyaret için daha uygun.
Manhattan'ın Kısa Tarihi
Manhattan’a ilk olarak Algonkin dilini konuşan Kızılderililer yerleşmiş. 1626 yılında, 24 dolarlık süs eşyası karşılığında adayı, Hollandalı Peter Minuit’e satana kadar. Dünyanın, belki de en değerli adalarından birinin, sadece 24 dolara alınması bugün ne kadar komik geliyor öyle değil mi?
1664’te adaya, Britanya Krallığı egemen olmuş ve New York adını onlar koymuş. Ama Hollandalıların izleri de hala var, örneğin Harlem isminin onlardan gelmesi gibi.. Şehir, Britanya Kraliyet yönetimi altında yüz yıldan fazla kalmış, gerçi bu arada zenginleşmiş ve nüfusu da hızla artmış. Bu yönetimin sonunda bizim filmlerden bildiğimiz İngilizlerin kırmızı, Amerikalıların mavi üniformalarıyla savaştığı Amerikan Bağımsızlık Savaşı ile yönetim Britanya krallığından 1776’da İngilizlerin eline geçmiş. Amerikan kuvvetleri ancak 25 Kasım 1783’te adaya dönebilmiş.
19.yy ise; her yedi New York’ludan biri dilenecek haldeyken, bir yandan da bugün lüks markaların olduğu alışveriş sokağı olan Fifth Avenue’da malikaneler sıralanmaya başlamış. 1870’lerde 2.,3. Ve 9. Caddelerde asma demiryolları yapılmaya başlanmış bile. Bu teknolojiyi, 20.yy başında yapılmaya başlanan ve bugün NewYork’un simgeleri olan gökdelenler izlemeye başlamış.
Bugün Madison Square’e bakan Flatiron Building şehrin ilk gökdelenlerinden. Şimdi belki ismi size bir şey ifade etmeyecek ama, 5.cadde ve 23.sokağın kesiştiği yerde olan üçgen şeklindeki bu binayı görmemenize imkan yok. Üçgenin en dar kısmı yani, caddeye bakan kısmının sadece 185 cm.
1920’ler, bugün bile çok önceden bilet almaz iseniz yer bulamayacağınız, Broadway showlarının altın çağı olmuş. Ama şehir, bir yandan gangsterler ve yasadışı içki satışıyla uğraşırken bir yandan Cotton Club’da zenci şarkıcılar kendilerini göstermeye başlamış. 1929 buhranında ise Central Park, belki inanamayacaksınız ama, gecekondular ile dolmuş. 1931 yılı ise Empire State’in dünyanın en yüksek binası ünvanını aldığı yıl. İnişli çıkışlı bir tarihi de olsa New York, bugün yüzlerce yapılması gereken aktivite ve gezilmesi gereken yer ile dolu bir mega şehir.
New York'un Gezilecek Yerleri
Eğer bizim yaptığımız gibi Manhattan’da olduğunuz zamanı maksimum değerlendirmek ve mümkün olduğu kadar yer görmek istiyorsanız size tavsiyem vardığınız ilk gün ya da daha önceden de alabilirsiniz, hemen New York PASS satın almanız. Hatta internetten alırsanız %15 kadar daha da indirimli olabiliyor. Böylece artık yüzlerce aktiviteye sadece kartınızı gösterip başka bir ücret ödemeden katılabilirsiniz. Değişik gün alternatiflerinden size uyanı da seçmeniz mümkün 2-3-5 yada 7 gün opsiyonları var.Bir şehri ve aşağı yukarı neyin nerede olduğunu anlamanın benim açımdan en kolay yolu, genelde iki katlı otobüs turlarına katılmak. Bunlardan istediğiniz durakta inip tekrar binebildiğiniz için de arada gezmek istediğiniz yerleri de görebiliyorsunuz. Sanırım New York’u en kolay bölge bölge çocuklar ile yapılabilecek aktivitelerden örnekler vererek anlatmak. Sürç-i lisan edersem affola deyip başlıyorum…
Lower Manhattan (Aşağı Manhattan)
Şehrin bu bölgesi daha çok finans bölgesi; Wall Street binası, Trinity Church, New York Stock Exchange Binası’da görülebilecek yerler arasında olmasına rağmen çocukların burada ilgisini çekebilecek tek aktivite Battery Park’a gitmek. Battery Park aynı zamanda Liberty ve Ellis İsland’a vapurların kalktığı yer.
Statue of Liberty (Özgürlük Heykeli)
Eğer bizim gibi sizde, Statue of Liberty’i (Özgürlük Heykeli’ni) yakından görmek isterseniz, Liberty İsland’a kalkan vapurlar ile 20-25 dakikada geçip heykelin resimlerini çekip dönebilirsiniz. Ama dönüşte uzun kuyruklar olabildiği için, eğer çocuklar küçük ise tavsiye etmem. Çünkü adada yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Ben göçmenlerin Amerika’ya giriş yeri olan, Ellis Island’a da gitmeyi çok istemiştim, ancak adaya tüm seferler iptal edilmişti.
Seaport ve Civic Center
Bu bölgede görülmesi gereken iki yer var; ilki, Brooklyn Köprüsü diğeri de, South Street Seaport.. Brooklyn Köprüsü, 1883’te tamamlandığında, dünyanın ilk en büyük asma köprüsüymüş. Zamanına göre inanılmaz bir teknolojiyle yapılmış kullanılan halatların rüzgar, yağmur ve kardan korumak için neredeyse 6000 km uzunluğunda kalaylı tel kullanılmış. Köprünün yapımı sırasında çalışan 600 işçiden 20’si ki, bunların içerisinde köprünün mühendisi, John A. Roebling’te hayatını kaybetmiş. Köprünün üzerindeki yürüyüş yolundan Brooklyn’e geçebiliyorsunuz, Amerikalı şair Walt Whitman bu yol için ‘Ruhumun aldığı en iyi ve faydalı ilaç’ demiş. Buradan citybike kiralayıp gün boyu köprüde ve bu bölgede bisikletle dolaşabilirsiniz. Çocuklar için de oldukça keyifli bir aktivite.
South Street Seaport ise denizcilik aletleri, tarihi binalar ve müzeler gösterişli mağaza ve restoranlar ile içiçe bir yer.
Lower EastSide (Aşağı Doğu Yakası)
Bu bölgede Chinatown ve Little İtaly var. NewYork’un belki de en büyük etnik bölgesi Chinatown.
O kadar hızlı büyümekteymiş ki hemen yanındaki İtalyan ve Yahudi mahallesiyle de içiçe vaziyete geçmiş. Chinatown’da eğer çin yemeği seviyorsanız bir sürü güzel restoran var. Canal Street pazarında da ikinci yada birinci el bir sürü kıyafet bulma şansınız var.
Chelsea ve Garment Bölgesi
NewYork’un en yüksek binası ve simgelerinden Empire State Binası, bu bölgede yer alır. Bina, ilk önce 86 kat olarak planlanmış, ancak daha sonra zeplinlerin bağlanabilmesi için 46 metrelik bir kule eklenmiş.
Şimdi ise 62 metre olan kuleden şehre TV ve radyo yayınları yapılıyor. Binanın tepesine çıkmak isterseniz size tavsiyem; sabahın erken saatlerinde gitmeniz böylece çok kalabalık olmadan şehrin görüntüsünden zevk alabilirsiniz. Ancak tamamı cam ile çevrili olduğundan, bence Top of the Rock (Rockefeller Binası’nın üstü) çok daha keyifli. Empire State’de çocukların müthiş keyif alacağı Skyride’ı da mutlaka yapın. Skyride, sizi NewYork şehri üzerinde uçuran bir simülasyon, önerim binanın tepesine çıkmadan ilkönce onu yapmanız.
Bu bölge aynı zamanda şehrin moda ve alışveriş merkezi. 5. Cadde ve inanılmaz büyüklükteki (komple bir blok) Macy’s binası da bu bölgede..
Theatre District
Bu bölgenin içinde Times Square var dersem, herhalde neden komple bir yazıyı ayırmam gerektiğini siz de anlarsınız. Times Square’de ne yok ki diye sormak lazım??...
Yapmak istediklerinizin arasına, olmaz ise olmaz, mutlaka Madame Tussauds’u koyun, çünkü çocuklar için hakikaten eğlenceli üstelik onların da çok sevdikleri Rihanna, One Direction gibi şarkıcıları gördükçe müthiş keyifli dolaşıyorlar.
Ben açıkçası, 1985 yılında Londra’dakini gördükten sonra birçok yerde karşıma çıkmasına rağmen gitmeyi hiç düşünmemiştim. Ama itiraf etmeliyim ki, herhalde yıllar içerisinde teknolojinin de gelişmesiyle kopyalar neredeyse canlıdan öteler.
Times Square’de, en azından birkaç saatinizi Toys’R US ve MMM’de mutlaka değerlendirin. Bunlar çok katlı ve oldukça kapsamlı yerler, dolayısıyla çocuklar nereye bakacaklarını şaşırıyorlar. Eh tabii en azından bir oyuncak alacak şekilde de kendinizi ayarlamanız lazım.
Times Square’de yemek yiyebileceğiniz her türlü mutfağa ait restoran var. Eğer deniz ürünleri ve karides seviyorsanız, benim favorim Bubba Gump, yazılarımı takip edenler bilirler, daha önce Chicago’yu yazarken de uzun bir bölümü Bubba Gump’a ayırmıştım. Planet Hollywood, renkli dekorasyonu ile çocuklar için eğlenceli olabilir, üstelik NewYork Pass’ınızı da 10’ar dolarlık indirim olarak kullanabilirsiniz. Bir de çocukların favorisi, ColdStone’un nefis dondurmalarını yazmadan geçemeyeceğim. Biz ilk San Diego’da keşfetmiştik. Eğer dondurmayı hazırlarken bahşiş bırakırsanız çalışanlar dans ederek şarkı da söylüyor. Yalnız dondurma boyutları tabii ki Amerikan ölçülerinde en küçük boy; Like It, orta boy Love It ve büyük boy Gotta Have It. En küçük boydan başlayıp paylaşmanızı tavsiye ederim.
NewYork’un sembollerinden biri olan, Rockefeller binasını mutlaka görmelisiniz. Yine önerim, sabahın erken saatlerinde giderseniz çok kişi olmadan rahat rahat fotoğraf çekme imkanınız olur. Binanın en üstünde camsız bir alanın olması, buradan çekilen resimleri çok daha güzel kılıyor. Binanın Art Deco tarzındaki tasarımı, Raymond Hood önderliğindeki bir mimarlar ekibinin eseriymiş ve 30’dan fazla sanatçının eserlerini merkezin çeşitli yerlerinde görmek mümkün. Şehre yaz aylarında gitme şansınız olur ise Rockefeller center yanında her sabah NBC televizyonunun The Today Show’u sokakta insanların arasında çekiliyor. Çocuklar için enteresan bir deneyim olabilir, bu arada hemen orada Nintendo dükkanına da uğramak mümkün.
NewYork Pass kartın içinde İstanbul’a daha önce gelen BodyWorks sergisi ile beraber 3 farklı tema vardı. Biz bu sefer ‘The Art of the Bricks’ i seçtik ve çok da memnun kaldık.
Sanatçı Nathan Sawaya’nın binlerce lego parçası kullanarak yaptığı muhteşem sanat eserlerine bakarken, her birinin lego parçalarından oluştuğunu düşünmek inanılmaz.
Sanatta hakikaten sınır yok, bir çöp parçasından bile inanılmaz eserler yaratmak sadece insanoğlunun elinde.
Müze çıkışı herkesin ismini yazarak lego parçası ekleyerek yaptığı gemi ise muhteşemdi. http://brickartist.com/
Çocukların müthiş keyif alacağı bir diğer aktivite için, Times Square’den çıkıp Hudson River 86. İskelede bulunan Intrepid Sea-Air-Space Museum’a gitmeniz gerekiyor bu sefer. Intrepid 1. Dünya Savaşı’ndan kalma bir uçak gemisi.
Bugün geminin kontrol odası ve uçuş güvertesi ziyaretçilere açılmış bir müze görevi görüyor. 1940’ların en hızlı savaş uçaklarından dünyanın en hızlı savaş uçağı A12’lere kadar çeşitli araçları güvertesinde görmek mümkün.
Bunların arasında yine içini ziyaret edebileceğiniz Growler denizaltısı ile Edson dertroyeri de var. Güverteden geminin iç kısmına girdiğinizde ise, çocukların saatler geçirebileceği çeşitli gösteriler ve oyunlar var. Uzayda hayatı gösteren çeşitli oyunlar ve uzay mekiği simülasyonu çok eğlenceli.
Müze 10’da açılıyor, mümkün olduğu kadar erken gitmekte fayda var, buraya okullar da eğitim amaçlı geldikleri için çok kalabalık oluyor. http://www.intrepidmuseum.org/
Times Square, öyle bir yer ki, sadece gündüz görmek yetmez, meydanın gece gündüz yanan neon tabelaları ve ambiyansını görmek için mutlaka gece de gitmelisiniz. Hatta önceden ayarlayıp gittiğiniz tarihlerde çocukların da keyif alacağı bir Broadway Show’unu hararetle izlemenizi öneririm.
Biz bu sene, ‘Wicked’ i izleme şansı bulduk ve çok keyif aldık. Küçük çocuklar için ‘Lion King’ ya da belki ‘Spider Man’ uygun olabilir. http://ppc.broadway.com/
Times Square’de dolaşırken, bu meydanla ünlenmiş kişilere de rastlamanız mümkün, sadece iç çamaşırı ile senelerdir elinde gitarı yaz kış şarkı söyleyen ‘Naked Cowboy’’a bu sene iki adet te ‘Naked Cowgirl’ katılmış. Hatta bu işi abartıp vücudunu ‘I Love NewYork’ diye boyamış bir başka bayan da çıplaklar ordusuna katılmıştı bu sene.
Times Square; inanılmaz bir temponun olduğu, kalabalıkların oradan oraya koşuşturduğu bir yer sadece bir an bile olsa, tam ortada durup etrafınızdakilerin keyfini çıkarmaya bakın olur mu?
Central Park
Şimdi NewYork’un bana göre en can alıcı yerine geldi sıra.
Central Park… Şehrin kalabalıklığından, keşmekeşinden, hızından kurtulmak mı istiyorsunuz? Yoksa gölde romantik bir gezi mi yapmak? Ya da arkadaşlarla piknik mi? Atla gezinti, ya da haftasonu sporu mu??
1858 yılında, Frederick Law Olmsted ve Calvert Vaux tarafından, tam on milyon at arabası dolusu taş ve kum çıkartılarak yapılmış bir park burası. O tarihlerde domuz çiftlikleri, bataklık ve gecekondularla dolu olan 340 hektarlık alan, bugün milyonlarca kişiye soluk aldıran, aynı çöldeki bir vaha gibi.
59. Caddeden başlayıp 70.Cadde’ye kadar bir yürüyüş yaparsanız (ki oldukça zorlu bir yürüyüş), sık ağaçlı Ramble’dan Bethesda Terrace’a kadar Central Park’ın birçok muhteşem özelliğini görebilirsiniz. Fayton ve atların da kullandığı, 93 km uzunluğundaki patikaların yanında yer alan yapay göller, herbiri birbirinden farklı dizayn edilmiş 30 köprü, Belvedere Şatosu, John Lennon anısına yapılmış Strawberyy Field gibi görülecek inanılmaz yerler var.
Özellikle, küçük çocuklar için, parkın içerisindeki Hayvanat Bahçesi de gün içerisinde yapılacaklara alternatif olabilir. Dört yıl süren yenileme çalışmasından sonra 1988’de yeniden açılan Hayvanat Bahçesi’nde üç iklim kuşağında da toplam yüzden fazla hayvan yaşıyor. Bu arada girişte her yarım saatte bir, her biri bir müzik aleti çalan bronz hayvanların, çocuk şarkıları çalarak dönmesini seyretmek çok eğlenceli. Bu saat, Dell yayınlarının kurucusu George T. Delacorte’ı temsilen konulmuş ve onun ismi ile anılan Delacorte saati. Parkın içerisindeki birçok güzellik onun parka hediyesiymiş, aynı Delacorte Tiyatrosu gibi.
Parkın, belki de tam kalbinde yer alan Bethesda Çeşmesi 1873’de yapılmış. Suların Meleği heykeli; 1842’de şehre ilk temiz suyu getiren Croton Su kemeri sisteminin açılışını temsil ediyor.
Ayrıca İncil’de yer alan bir öyküde, Kudüs’teki Bethesda havuzunda şifa veren bir melekten bahsediliyor. İşte bu meleği Central Park’ın tam ortasında bütün ihtişamı ile görmek mümkün. Beni koruyanlar gibi, bu parkı koruyanın da bir melek olduğunu öğrenince tüylerim diken diken oluyor.
Ben, çok istememe rağmen Belvedere Şatosu’nu bu sefer gezemedim. Ama vaktiniz olur ise, mutlaka bu taş şatonun çatısındaki gözetleme kulesine çıkın. Buradan şehrin ve parkın manzarasının harika olduğu söyleniyor.
Eğer vaktiniz kalırsa benim favorim bisiklet ile Central Park’ta dolaşmak. Böylece istediğiniz yerde mola verip, olduğunuz yerin keyfini çıkarabiliyorsunuz. Ayrıca parkta birçok filmin çekildiği mekanların içerisinde gezmek ve parkın dört ayaklı sakinleri sincapların koşuşturmalarını seyretmek harika bir duygu.
Lower Midtown
Bu bölgeye değinmeden geçemedim çünkü birçok filmin doğal sahnesi haline gelen Grand Central Terminal işte burada.
Tarihini öğrenmek isterseniz sitesinde çok güzel bir sunum yapmışlar, http://www.grandcentralterminal.com/#history. Bu bölgede ayrıca Chrysler ve Hemsley Binaları da var.
Soho Tribeca
Eskinin daha çok sanayi merkezleri olan yerler zaman içerisinde yaşam alanlarına dönüşmüş. SoHo (South of Houston) ve Tribeca (Triangle Below Canal) da galeri, butik ve kafeleri ile birer popüler hafta sonu eğlence yerlerine dönüşmüş durumdalar. Buranın ençok mimarisi hoşuma gitti.
1800’lerin sonlarında bu binaların cepheleri dökümhanelerde seri olarak üretilmekteymiş. New Museum of Contemporary Art, Singer Binası bu bölgede. Ben en çok Enchanted Forest adlı çocuk kitaplarının satıldığı dükkana gitmek istiyordum ama vaktimiz kalmadı.. Eğer yapabilirseniz aklınızda olsun, oyuncakları ve kitapları masalsı bir ortamda sergilediği için oldukça ünlü bir kitapçı..
Çocuklarla New York ve Manhattan'da gidilebilecek Müzeler
Çocuklar yaşça büyük ve sanat eserleriyle ilgileniyorlarsa, o zaman belki de gezinizin ana fikri müzeler olmalı, çünkü o kadar çok ve çeşitli müze var ki, hepsi başlı başına birer günlük aktiviteler.
American Museum of Natural History
Çocukların, en çok keyif alacağı müzelerin başında, American Museum of Natural History geliyor. Burası , dünyanın en büyük doğa tarihi müzesi. Dört bloğu kaplayan alanı ile, bugün 30 milyondan fazla parçaya ev sahipliği yapıyor. En popüler yerler arasında Dinozorlar Sergisi ve yakın zamanda yenilenen Okyanus Hayatı Salonu var.
Dinozorlar sergisinden etkilenmemek mümkün değil. Hatta salonda bulunan bir Barosaurus’un yavrusunu yırtıcının elinden kurtarmak için, nasıl şahlandığını gösteren düzenleme, orijinal fosillerden yapılmış. Yaklaşık 140 milyon yıl öncesinde yaşamış bir canlının, üstelik te devasa bir canlıyı görmek hepimizi ister istemez etkiliyor. Oğlumun rehberliğinde biraz da daha farklı gözlemliyorum. Bütün dinozor çeşitlerini küçüklüğünden beri ezbere biliyor, hatta birara paleontologist olacağını bile söylüyordu.
Müzede Komodo Ejderi, Afrika Filleri, Mavi Balina ve 1900 senesinde J.P.Morgan tarafından müzeye bağışlanan 563 karatlık dünyanın en büyük gökyakutunu görmek mümkün. http://www.amnh.org/
Guggenheim
Çocuklar ile gitmek için önereceğim ikinci müze ise, Guggenheim. Aslında, içerik olarak çocukların belki de çok ilgisini çekmeyebilir ama, Babamın Penguenleri (Mr Poppen’s Penguins) filmini izleyen her çocuk için bence Guggenheim’in mimarisini görmek esprili olabilir. Her ne kadar yukarıdan aşağı kayan penguenler görmeyecek te olsalar…
Müzenin aslında ilginç bir hikayesi var. Solomon R.Guggenheim’in, Haziran 1943 yılında müzenin mimarı olan, Frank Lloyd Wright’a, sanat danışmanı Hilla Rebay vasıtasıyla bir bina yapmasını istemesiyle başlıyor. Ama maalesef ne Guggenheim, ne de Wright müzenin 1959 yılında tamamlanmış halini görememiş. Wright, Guggenheim’ın Newyork’u seçmesini çok yadırgayarak 1949 yılında Arthur Holden’e yazdığı mektupta ‘Aslında dünyada birçok arzulanan şehir varken neden Newyork’u seçtiğini anlayamadığını ve şehri çok kalabalık, gürültülü ve mimari açıdan da yeterli bulmadığını’ söylemiş. Ama yine de Guggenheim’ın isteğine saygı duyarak, bugünkü yerine, Central Park’ın yanına inşa ediyor. Bugün, müzeden içeri adımınızı attığınız da aslında Wright’ın kendi konusunda ki dehasını hemen algılamaya başlıyorsunuz. Girişte, herkesin yatarak ya da kenarlara 45 derece dayanarak seyrettikleri mavi ışık oyunları ile Guggenheim’ın ambiansına kendinizi kaptırıyorsunuz.
Seyrettiğim filmler mi beni yanılttı bilmiyorum, ama ben nedense yukarıdan aşağı helozon olarak kat kat inen binada, koridorlarda yürüdükçe resimleri göreceğimi hayal etmiştim. Ancak sanatçıların eserleri genelde her katta bulunan galerilerin içerisinde yer alıyor ve koridorlarda herhangibir eser bulunmuyor. www.guggenheim.org
NewYork’ta ziyaret edebileceğiniz MOMA (Museum of Modern Art), Museum of Television and Radio, American Craft Museum, National Academy of Design, Jewish Museum gibi daha onlarca müze var. Çocukların ilgi alanlarına göre içlerinden birkaç tanesini daha seçebilirsiniz.
Bütün günün yorgunluğunun ardından Village’da güzel bir yemeğe ne dersiniz? Ya da belki bu sefer çocuklar olmadan bir Jazz barı deneyebilirsiniz?