Roma’yı tam anlamı ile gezmek için belki bir ay bile yetersiz olur. O kadar derin bir tarih ve o kadar etkileyici yapılar var ki...
Roma'da bütçenize göre konaklayabileceğiniz birçok otel seçeneği mevcut. Bunlar arasında Gemme Di Roma oteli, uygun fiyatı ve konumuyla oldukça ideal. Otel, Via Veneto ve Piazza Barberini'ye yaklaşık 1 km. mesafede yer alıyor.
Roma'da ki lüks otellerden biri olan Hotel Raphael – Relais & Châteaux ise Aziz Petrus Bazilikası ve Panteon manzarasıyla harika bir manzaraya sahip. Bunun yanında birçok tarihi mekana da sadece birkaç dakikalık yürüme mesafesinde yer alıyor. Via Veneto'da bulunan bir diğer lüks otel ise Jumeirah Grand Hotel. Otel sunduğu birçok imkanın yanında birçok alışveriş noktası, eğlence mekanları ve ulaşım ağlarına da yakın bir konumda bulunuyor.
Roma'da ki uygun fiyatlı otellere gelecek olursak Corso Boutique Hotel, Via Margutta ve Piazza del Popolo'ya 200 metre mesafede yer alıyor. Otel civarında dünyaca ünlü birçok markaya ait mağazalar bulunuyor. Ayrıca eğlence mekanlarına da oldukça yakın. Spagna'da bulunan Infinity Hotel ise tercih konusunda önemsemeniz gereken otellerin başında geliyor. Kalite ve fiyat olarak uygun olan otel, Roma'nın tarihi merkezinde ki Villa Borghese Bahçeleri ve İspanyol Merdivenleri'ne 500 metre uzaklıkta bulunuyor. Bu önerilerin dışında farklı bir otel arıyorsanız buradan booking.com'a girebilir ve Roma otellerine göz atabilirsiniz.
Biz gezimize başladığımızda ilk olarak Mafya babalarının kaldığı ve Ağca’nın da tutuklu kaldığı 5 yıldızlı otel diye adlandırılan Tiber nehri kenarındaki hapishaneyi görüyoruz. Cem Sultan’ın sürgünde alıkonulduğu şimdi müze olarak kullanılan yapının önünden geçiyoruz.
Roma’nın tarihi merkezinin kalbi Özgürlük Meydanı olarak da bilinen Piazza Venezia’dır. Bu meydan aynı zamanda pek çok otobüs hatlarının da ana durağı. Meydanının tam ortasında düğün pastası denilen Vittoriano Anıtı bulunuyor. Buraya Romalılar Düğün Pastası veya Roma’nın takma dişleri adını takmışlar. Bu yapı Birleşmiş İtalya'nın ilk kralı olan Victor Emmanuel'i onore etmek ve İtalyan birliğini kutlamak üzere yapılmış (1885-1911). Bol mermer sütun ve heykellerden oluşan Vittoriano Anıtı gerçekten bembeyaz bir düğün pastasını andırıyor.
Anıtta Victor Emmanuel heykeli, tanrıça Victoria'nın atlı araba süren iki adet heykeli, çeşmeler, 4 tane kolon ve merdivenlerden oluşuyor. Anıtın içerisinde İtalya tarihinden izler sunan bir müze, kafe ve kitapevi yer alıyor. Yine anıtın içinde Meçhul Asker Anıtı da görülebilecekler arasındadır. Anıtın tepesine çıkıp manzarayı seyretmek çok keyifli. Piazza Venezia’da görülebilecek diğer önemli yer ise Palazzo Venezia (Venezia Sarayı)’dır.
Ardından meşhur Roma İmparatorluğu’nun yönetildiği Forum kalıntılarını görmeye gidiyoruz. Burası Eski Roma İmparatorluğu’nun kalbi.
Palatino ve Capitolino Tepeleri arasında yer alan Forum, eski roma medeniyetinin çevresinde geliştiği bir merkezdir. MÖ 7. Yy’da yapımına başlanmış ve o tarihten itibaren 1000 sene boyunca Roma’nın merkezi olmuştur. İmparatorlar zamanında beyaz mermerli sütunları, kemerleri ve altın çatılı tapınakları, mahkeme binaları ve pazar yerleri ile büyük bir görkeme erişmiştir. İstilalardan sonra terk edilmiştir. Deprem, yangın, sellerden sonra ise harabeye dönen Forum, 19. yy.da yapılan kazılarla açığa çıkarılmıştır.
Ardından Roma’nın simgesi haline gelmiş olan ve tüm Roma kartpostallarının vazgeçilmezi olan Collesium’a geliyoruz. Buranın orjinal adı Flavianus Amfiteatr’dır. Elips biçimindeki yapının inşasına M.S. 72 yılında, imparator Vespasian döneminde başlanmış olup, M.S. 80’de imparator Titus döneminde tamamlanmıştır. Buranın yapımında 8 bin köle ve mahkûm çalıştırılmış olup, 4 kademeden oluşmaktadır. Collesium’un dört katlı kemerli dış cephesinin tamamı mermerle kaplı imiş. Ama günümüzde bu mermerlerden hiçbiri kalmamış. Buradaki mermer kaplamalar, travertenler ve metal süslemeler kilise ve saraylarda kullanılmak üzere sökülmüş.
Elips biçimli olan ve 50.000 kişilik kapasiteye sahip olan bu amfiteatr, Roma’daki en büyük amfiteatr olma özelliğine sahip.
Buradaki gladyatörler savaş esirleri, suçlular ve kölelermiş. Gladyatörler askerlerle dövüştürülüyor, Gladyatöre yenilen asker imparatorun emri ile öldürülüyormuş. Amfiteatrda oturma düzeni ise sosyal statüye göre belirleniyormuş. Burası da Unesco tarafından koruma altına alınmış olan bir bölge.
Avrupa’nın en uzunu ve en genişi olarak ünlenen ve 1723 – 25 arasında yapılmış olan 138 basamaktan oluşan İspanyol Merdivenleri kentin en hareketli yerlerinden. Bu bölge özellikle gençlerin mesken tuttuğu bir alan.
Aslında merdivenleri yapanlar İspanyol falan değil, bu şekilde adlandırılmasının tek nedeni İspanyol elçiliğinin bu meydanda yer alması. Bu bölge etrafındaki zarif, son modayı takip eden butikler ve popüler kafeler turistleri olduğu kadar kendi halkını da cezbediyor. 138 basamaklı merdivenlerin üst kısmında Trinita dei Monti kilisesi bulunuyor. Kilise zarif barok ön cephesi ve ikiz çan kuleleri ile merdivenlerin arka tarafında bütün ihtişamı ile yükseliyor. Merdivenlerden inince Bernini tarafından 1723’te yapılmış olan Fontana della Barcaccia çeşmesini görüyoruz. Batık bir gemi içindeki bu çeşmenin karşısında Via Condotti caddesi bulunuyor. Lüks markaların satıldığı butikler burada oldukça pahalı. Roma genel olarak ucuz bir şehir değil.
Bu meydanda Mısır’dan getirilen bir dikilitaş da var. Açıkçası İspanyol merdivenleri bende biraz hayal kırıklığı yarattı. Daha görkemli bekliyordum.
Bu meydan çok kalabalık olduğundan en fazla dikkat etmeniz gereken konu olası hırsızlıklar...
Buradan çok kısa bir yürüyüşle Trevi Çeşmesi’ne geliyoruz. Aşk Çeşmesi olarak tanınıyor aslında Fontana di Trevi. Trevi evinin arka cephesine çeşme yapılmasına izin veren ailenin adı aslında, Fontana da çeşme demek. Yani Trevi Çeşmesinin aslında aşk ile alakası pek yok. Bu insanların uydurduğu bir isim. Buraya gelen kişiler, özellikle de aşıklar arkalarını dönüp çeşmeye sağ elleri ile sol omuzlarının üzerinden para atarak, dilek diliyorlar. Söylenene göre her gün bu çeşmeden yaklaşık 3.000 Euro para toplanıyor ve toplanan bu paralar Romalı fakir halka gidiyormuş.
Bu çeşme 1732 – 1762 yılları arasında Heykeltıraş Nicola Salvi tarafından inşa edilmiş. 26 m yüksekliğinde, 20 m genişliğindedir.
Çeşmeyi süsleyen heykeller çok etkileyici. Çeşmede ortada deniz tanrısı Neptün, solunda bereket sağında ise sağlık tanrısı yer alıyor. En üstte ilkbahar, yaz, sonbahar ve kışı simgeleyen bayan heykeller yer alıyor. Bunların da üzerinde papalık tacı bulunuyor.
Burada biraz soluklanmak için civardaki dondurmacılardan dondurmalarımızı alıp yiyoruz. Meşhur Roma dondurmalarını da mutlaka tatmak gerek.
Buradan sonra ise Başkanlık Sarayı’nı görmeye gidiyoruz. Başbakanlık binası önündeki dikilitaş üzerindeki ince kabartmalar oya gibi işlenmiş. Barbarlara karşı kazanılan savaşları anlatıyor.
Ve sıra Pantheon’da. Burası Eski Roma’nın en iyi korunmuş tapınağı. Tanrıların Tapınağı olarak bilinen bu yapı Marcus Agrippa tarafından M.Ö. 27 yılında yapılmış. 7. Yy’da ise kiliseye çevrilmiş. 43 metre çaplı kubbesi ile dünyanın en büyük kubbesi durumundadır. Kubbenin tam tepesinde 9 metre çapında bir delik yer alıyor. Bu delikten çepeçevre giren güneş ışınları kubbe içine yerleştirilmiş iç içe geçmiş kareleri sıra ile aydınlatıyor. Bu iç içe geçmiş karelerin her biri 1 Yunan tanrısını temsil ediyor. Ayrıca bu delikten giren yağmurların tahliyesi için yerdeki mermer zemine delikler yapılmış. Pantheon’un içi çok güzel renkli mermerlerle işlenmiş. Yer döşemeleri de bir o kadar etkileyici. Burada Raffaello’nun ve İtalya’nın ilk krallarının mezarları da bulunuyor. Pantheon, Antik Roma’dan günümüze kalan en iyi korunmuş eserdir.
Akşam yemeği için tercih edilebilecek en güzel mekan bence Navona Meydanı (Piazza Navona). Bir zamanlar bu meydan bir gölet halinde imiş. Bu meydanda Bazonini tarafından yapılmış olan Sant'Agnese in Agone kilisesi mevcut. Kilisenin önünde de Bernini’nin Dört Irmak Havuzu (Dört Nehir Çeşmesi) bulunuyor. 1651 senesinde yapılmış olan bu çeşmenin Rio de la Plata, Tuna, Ganj ve Nil nehirlerini simgelediğine inanılmaktadır.
Bu meydan gerek gece, gerekse gündüz çok renkli. Sokak ressamları, mim sanatçıları ve müzik yapan gruplar... Çok keyifli bir meydan.
Roma hem gündüz hem gece gezilmeli. Işıklandırmalar altında Roma daha bir başka görünüyor.
Roma’ya sadece bir kez gitmek yetmeyecektir. Sahip olduğu güzelliklerle mıknatıs etkisi yaratan defalarca gidilesi bir şehir...