Son İsviçre seyahatimizde kayak yapmak üzere Villars-sur-Ollon’a gittiğimizden bahsetmiştim. Yaklaşık 3.000 kişinin yaşadığı bu bölge sadece kayak pistleriyle değil aynı zamanda dünyaca bilinen uluslararası okullarıyla da ünlü. Bu okullar 4 - 14 yaş grubundaki çocuklara eğitim veriyor. Kim der ki ufacık nüfuslu bir köyden uluslararası tanınırlıkta olan ve son derece iyi eğitim veren özel okullar çıksın? Ama İsviçre’de oluyor işte! Biz de haliyle bu konuyu merak ettiğimiz için tüm gün bize eşlik edecek olan kayak hocamız ve rehberimiz Gregory’den bizi kayak öncesi bu okullardan birine götürmesini rica ediyoruz. Asıl şaşkınlık da burada başlıyor.
İlk olarak okul sekreteri Stéphanie Méan-Melchior bizi kapıda karşılıyor. Sonra bizi okulun içinde özel bir odaya alıp kahve ve kurabiye ikram ediyor. Okul deyince hep aklımıza büyük betonarme binalar gelir ya, burası çok farklı. Ahşaptan yapılmış şirin büyük bir bina, sıcacık.
Stephanie ile başlıyoruz sohbete. Bize okulun tarihini anlatmaya başlıyor. Aslında burası bir aile işletmesi. 1947 yılında kurulan okulun kuruluş hikâyesi enteresan.
Küçük bir dağ köyünde 1940’ların sonuna doğru 7 çocuğu olan aydın bir kişi kendi çocuklarının eğitiminden endişe etmeye başlıyor oradan o günün koşullarında her gün nasıl okula gidip gelecekler diye. Sonra diyor ki “Biz eğitimi kendimiz verelim. 7 çocuk var, her yaştakini farklı eğitebiliriz”. Sonradan komşuların çocukları da bundan faydalansın derken iş gitgide büyüyor.
Bu tarz yatılı okullarıyla ünlü Villars’taki diğer okulların hikâyeleri de hep benzer aile girişimleriyle ilgili. Ancak zaman içerisinde bu lüks kayak kasabası bir eğitim merkezine dönüşüyor. Dünyanın dört bir tarafından maddi durumu iyi olan aileler, çocuklarını iyi bir eğitim almaları için bu okullara gönderiyor.Buraya kadar her şey güzel ve hoş. Ancak kafamıza takılan bir şey var. 4 yaş yatılı okula gitmek için çok erken değil mi? Ziyaretimiz sırasında bu soruyu sorunca Stephanie “Ben başka ülkede olsam kendi çocuğumu gönderemezdim” diyor. Dürüst bir cevap ancak biraz daha deşince gönderenlerin gerekçelerini anlamaya başlıyoruz. Burada okuyan ailelerin bazıları sert koşullar geçiren ülkelerde çocuklarını güvende hissetmedikleri için buraya gönderiyorlar. Örneğin savaş durumu ya da ailenin fertlerinin başına gelen hapis, hastalık gibi güç hadiseler yüzünden çocukları buraya gönderebiliyorlar. En azından çocuklarının geleceğini kurtarmış olacaklarını düşünüyor olmalılar. Yine de bana sorarsanız kolay kolay alınacak bir karar değil 4 yaşında bir çocuğu annesinden babasından ayırıp da yatılı okula göndermek.
Bu okulların tercih edilmesinin önemli bir nedeni tabii ki imkânların çok geniş olması. Bırakın ilkokul seviyesini, üniversitelerde bile göremeyeceğiniz imkânlar var burada. Ancak tek tercih nedeni de bu değil elbette. Burada eğitim çok ama çok ciddiye alınıyor.
Bakın mesela, Stephanie ilginç bir anısını anlatıyor: Tabii ben de bu okulda diğer öğrencilerle aynı koşullarda okudum. Tek farkı benim anne ve babamın burada eğitim vermesiydi. Dolayısıyla sürekli onları görebiliyordum. İlk başta zorlanan diğer öğrenciler bir zaman sonra benim anne babama anne, baba demeye başlayınca ben bu duruma çok üzülüp “hayır onlar benim annem babam” diye ağlamıştım. Tabii büyüdükçe anladım, bizim burada en çok dikkat ettiğimiz şey üst düzey eğitim verirken aynı zamanda öğrencilerine sıcak bir aile ortamı sunmak ve onları evinde hissettirmek.
Stephanie anlattıkça daha da ilgimizi çekiyor, o da bunu fark etmiş olacak ki bize okulu gezdirmeye başlıyor.
Önce yatakhanelerinden gezmeye başlıyoruz. Yatakhane dediğime bakmayın. İlkokul bölümünde her odada 4 öğrenci kalıyor. Her bir oda otel konforunda.
Kendi sorumlulukları var. Kıyafetleri yıkanıp ütüleniyor ama dolaplarını yapmak her bireyin kendi sorumluluğunda. Ortaokul seviyesinde ise her odada 2 kişi kalıyor. Çocukların kaldıkları sıcacık yatakhaneler, modern banyolar ve muhteşem dağ manzaralı yemek odası yenilenerek “evden eve” hissi yaratılması ve çocukların yabancılık çekmemesi amaçlanmış.
Sınıfların tamamı tam teşekküllü. Büyükçe bir laboratuvar var. Laboratuvarda teleskoptan mikroskoba kadar ne ararsanız mevcut. Teknolojinin bütün imkânlarından da yararlanılmış tabii ki.
Öğrencilerin dinlenebilmesi için kızlar ve erkekler için ayrı ayrı salonlar da var, ortak kullandıkları alanlar da çok.
Yemek odaları, spor salonu, müzik stüdyosu, havuz gibi sınırsız olanaklar da yine okulun içinde bulunuyor.
Yemekler her çeşit millet olduğu için ona göre çıkıyor. Alerjisi olan çocuklara göre özel menüler hazırlanıyor.
Okulda İngilizce ve Fransızca konuşuluyor, çocukların tüm ilgi alanlarını ve isteklerini kapsayan geniş kapsamlı müfredat etkinlikleri de bulunuyor. Bu okulda çocukları dengeli ve başarılı bir geleceğe hazırlamak için ve de hayata karşı duruşlarını güçlendirmek için çeşitli deneyimler de sunuluyor. Okul gezileri, keşif programları ayarlanarak çocuklara güvenlerini geliştirmeye dayalı zorluklar sunuluyor.
Villars’daki diğer yatılı okullarda olduğu gibi La Garenne’de de temsil edilen pek çok ülke ve onların kültürel çeşitliliği hissediliyor. Mesela çocuklar hem Noel’i kutluyor, hem de Çin Yeni Yılı’nı.
Fiziksel aktivite de bu okulda eğitim gören çocukların günlük yaşamında önemli rol oynuyor. Düzenli spor aktiviteleri, uzun keşif gezileri, kış sporları bu aktiviteler arasında yer alıyor. Kış aylarında haftada 2 gün mutlaka kayak dersleri var mesela.
Hafta sonları ise öğretmenleri eşliğinde alışverişe gidiyorlar ancak her çocuğa eşit para veriliyor ki sınıf farklılığı çocuklar arasında bir problem olmasın. Buradaki ironi bizi gülümsetiyor. Zira tüm bu okulların varlığının temelinde zaten büyük bir sınıf farklılığı yer alıyor.
İyi bir eğitim veren okulda çocuğunu okutmak zaten başlı başına farklı bir senaryo. İsviçre de bu konuda dünyanın en üst noktalarında yer alıyor. Ancak Villars’daki bu okulların durumu dünyadaki başka örneklere göre oldukça uç. Çok küçük yaşlarda buraya gelen, burada okuyan ve dünya çapında çok güçlü çevre sahibi olan çocuklar var. Villars’ın yerlisi arkadaşlarımızdan dinlediklerimize göre zaman zaman çocukluklarının geçtiği bu kasabaya gelen eski mezunların pek çoğu çok önemli mevkilere gelmiş durumdalar. Üstelik de arkadaş değil, kardeş gibi gördükleri kişiler de bambaşka ülkelerde, bambaşka sektörlerde çok önemli konumdalar.
Her şeye rağmen bir çocuğun yerinin, en azından çok küçük yaşlarda ailesinin yanı olduğunu düşünüyorum. Ancak Villars’da gördüğümüz manzara bize “dünyanın bin türlü hali var” dedirtmiyor da değil.